ARAP HALK AYAKLANMALARINDA TÜRK MODERNLEŞMESİNİN YERİ: MODELLİK Mİ, REHBERLİK Mİ?

upa-admin 04 Nisan 2012 3.192 Okunma 0
ARAP HALK AYAKLANMALARINDA TÜRK MODERNLEŞMESİNİN YERİ: MODELLİK Mİ, REHBERLİK Mİ?

Her şeyden önce bu yazının amacı; Arap isyanlarına sahne olan ülkeler için bir Türk modelinin sorunlara gebe olduğunu bunun yerine Türkiye’nin kendi modernlik deneyimiyle bölgeye rehberlik etmesi gerektiğini objektif verilere dayanarak açıklamak değildir. Sözünü ettiğimiz tez sübjektif yargılarla tartışılacaktır. Yazımızda devrimlerin özgünlüğüne, çoklu modernlikler tezine, ülkelerin birbirlerine model olma mefhumuna ve modellik-rehberlik gerilimine atıfta bulunulacaktır.

Modernleşme projesi zorunlu olarak Batılı kültüre entegrasyondan ibaret değildir.[1] Tanımlanan Batı dışı bölgelerdeki modernlik projelerinin kendine has–nev-i şahsına münhasır- özelliklerini yadsıyarak bu modelleri anlamaya çalışmak doğal olarak sorunlu çıkarımlara neden olur. Dolayısıyla ne Türk modernleşmesi ne de -eğer olacaksa- Arap modernlik projeleri Batı’nın kalıplarıyla değerlendirilmemelidir. (Ancak elbette bu naif öneri Batı -ve kısmen Türkiye- müdahaleciliğinin bir nesnesi olan Libya ve olasılıkla Suriye için artık geçerli değildir. Zira artık bu modernleşme projeleri bağımsız ve özgün bir biçimde yürüyemeyecektir.)[2] Türk devriminin bir projesi olan modernleşme, Türkiye’nin fiziksel/psikolojik koşullarını göz önünde bulundurarak, bir ajanda dâhilinde, devrimci bir plan ve teknikle gerçekleştirilmiştir.[3] Aynı şekilde toplumsal şiddetin yığınları harekete getirdiği Arap halk ayaklanmalarında[4] da her ülkeye özgü fiziksel/psikolojik koşullara uygun bir devrimci ajanda aranmalıdır. Ancak ne devrimci bir program ne devrimci bir kadro/lider, ne de devrim için gereken heves gözlenebilmektedir. Devrimin adımlarını atması için ne kadar zaman kaldığını tahlil etmek, şu anda imkânsız olsa da, tahminen artık devrimci projenin -eğer bu yönde bir toplumsal irade varsa- önünde fazla zaman kalmamış gibi görünmektedir. Eğer bir devrim gerçekleşirse, bu devrim ne Batı’nın, ne de Türkiye’nin izlediği yoldan gidecektir. Batı’nın, Türkiye’nin ve Arap dünyasının tarihsel, kurumsal, toplumsal, eğitimsel-düşünsel mirası kesinlikle aynı/paralel değildir. Bu yüzdendir ki, devrimin bir reçetesi yoktur. Arap modernleşmesinde bir Türkiye modeli devrimlerin özgünlüğü tezi nedeniyle sorunlu hale gelmektedir. Türkiye’nin düşünsel, kültürel ve bilgi akışı anlamında destek vermesi ile muhalif gruplara askeri/finansal destek vermesi modellik ve rehberlik gerilimini ortaya çıkartmaktadır.

Türkiye’nin model olması düşüncesindeki modellik tanımı nedir? Bu çok önemli sorunun yanıtı görelidir. Eğer modellik askeri/finansal desteği kapsıyorsa, bize göre, Türkiye (model olmanın önündeki diğer engeller haricinde) model olmamalıdır. Yaşadığımız yüzyılda Türkiye’nin bir başka ülkenin muhalif toplumsal kalkışmasına yardım etmek için maddi destek vermesi, hatta askeri müdahalede bulunması Türkiye’nin varlık sebebine aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti, sevsek de sevmesek de, anti-emperyalist bir modernlik projesinin ürünüdür. Bu durum Türkiye’nin emperyalist kutupla etkin bir biçimde bütünleşmesine engel olur, dolayısıyla Türkiye’nin askeri ve hatta finansal destek konularında ciddi çekinceleri olmalıdır.[5]  Öte yandan, bölgedeki modernlik deneyimlerine rehberlik etmenin Türkiye için bir sakıncası olmadığı öne sürülebilir. Üniversiteleri ve diğer öğretim kurumlarıyla düşünsel, sivil toplum kuruluşlarıyla toplumsal, basınıyla enformasyon desteği vermeye hemen kimsenin itirazı yoktur.[6] Ancak bu noktada da Türkiye’nin sözü edilen kanallardaki yetkinliği ne yazık ki sınıfta kalmaktadır.[7]

O halde, Arap ülkelerinin modernleşmeye karşı takınacakları tutumla Türkiye’nin rehberlik etme vasfı hangi noktalarda kesişmektedir? Huntington’ın belirttiği üç temel modernleşme davranışı reddiyecilik (rejectionism), Kemalizm ve reformizmdir[8]. Arap ülkelerinin bugünkü ikliminde arzu edilen toplumsal tercih reddiyecilik seçeneğinin dışındakiler olmalıdır. Modernleşme ve batılılaşmayı bir bütün olarak değerlendiren Kemalizm[9] veya batılılaşma olmadan yerel kültürün korunumuyla modernleşmeyi öngören reformizm olası Arap modernliklerinin programını oluşturabilir. Bu açıdan, Türkiye bölgede sürdürülebilir bir barış için, samimi bir şekilde, reformizmi veya Kemalizmi yumuşak güç kanallarıyla söz konusu Arap ülkelerine önerebilir. Hatta bunların inşasında fikri mirasından bölge ülkelerini faydalandırabilir. Türkiye, Batı’nın telkini ve izni olmadan, kendi modernleşme mirasını diğer ülkelerle paylaşabilme yetisine sahiptir. Yeter ki, Türkiye’nin karar alıcıları Türk modernleşmesinin derinliğinin ve değerinin idraki içinde olsun. Elbette tüm bu önermeleri yaparken, Türkiye’nin yeterince bağımsız bir dış politika izlediğini bir öncül olarak kabul ettik. Ancak Türk dış politikasının bağımsızlığı da üzerinde durulması gereken önemli konulardan biridir. Uluslararası işbirliği sınırlarını aşan ikili-çoklu ilişkiler sebebiyle Türkiye’den askeri/maddi beklentiler olduğu günden güne su yüzüne çıkmaktadır. Bu durum TDP karar alıcıları tarafından (tarafımızca çok kere tanık olunduğu üzere) “bölgeye gereken ilgiyi göstermek” olarak yorumlanmaktadır. Bölge askeri bir müdahaleye gerek duyar mı bilinmez, Türkiye’nin askeri ve finansal[10] desteği bir görev olarak addetmesi en hafif anlamıyla gariptir.

Sonuç olarak Türk dış politikasının, pratiklerini yasallaştırma –legitimation/justification– kanalları zayıftır. Son olarak Türkiye’nin ekonomik gücünü ve hacmini maksimize etmek istediği bir ön-kabul ise Türkiye bu yolda hâlihazırda ilerlemekte midir? Bir sonraki yazımız Türkiye’nin devrimlerden önce ve bugün bölge ülkeleriyle olan ticaret hacmini analiz edecektir.

 

Berkin Şafak ŞENER


[1] Huntington, Samuel Phillips. The clash of civilizations and the remaking of world order. New York: Simon & Schuster, 1998. Print. s. 78. Ayrıca, bu tezin geniş bir tartışması için Kaya, İbrahim. Social Theory and Later Modernities The Turkish Experience. Liverpool: Liverpool University Press, 2004. Print.

[2] Bu yazıda Arap halk ayaklanmalarının Batı’nın bir ürünü olup olmadığı yer ve konu sınırlaması nedeniyle tartışılmayacaktır.

[3] Bu modernleşme projesinin tamamlanıp tamamlanmadığı ayrı bir tartışma konusudur.

[4] Yazı boyunca “Arap Baharı” tamlamasının kullanılmamasının temel nedeni sözü edilen ülkelerin günümüz koşulları göz önünde bulundurularak daha temkinli bir ifade kullanılması gereksinimidir. Ayrıca bu hareketlerin niçin “devrim” olarak tanımlanamayacağının nedenini ise Skocpol’ün temelini oluşturduğu devrim teorisi okuluna dayandırıyoruz.  Skocpol, Theda. States & Social Revolutions: A Comparative Analysis of France, Russia and China. New York: Cambridge UP, 1995. Print.

[5] Ancak rol kapma telaşı, bu çekincelerin üstünü rahatça örtebilmektedir.

[6] Bu noktalara, sözünü ettiğimiz fikirlerin yalnızcılık politikası olmadığını kanıtlamak için dikkat çekiyoruz.

[7] Bu konu da ayrıca gelecek yazılarımızda tartışılacaktır.

[8] Huntington, age. s. 72-74

[9] Bunun en güzel ifadesini Bozkurt’un “Medeniyet bir küldür” deyişinde görürüz. Bozkurt, Mahmud Esat, 1892-1943. Atatürk Ihtilali. İstanbul: Kaynak, 1995. Print. s. 120

[10] Finansal destekten yoğunlaşan ikili ticaret kastedilmemektedir.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.