ENERJİ DEVİ RUSYA FEDERASYONU VE RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE ENERJİ

upa-admin 09 Mayıs 2012 5.305 Okunma 0
ENERJİ DEVİ RUSYA FEDERASYONU VE RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE ENERJİ

          Uluslararası İlişkilerde tarih boyunca devletlerin birbirleri ile olan ilişkilerinde birçok konu etkili rol oynamıştır. Devletler, hedeflerine ulaşabilmek ve ulusal çıkarlarını koruyabilmek için dış politikalarında, büyük mücadeleler vermişlerdir ve günümüzde de bu süreç hala devam etmektedir. Özellikle Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistemdeki köklü değişim, sistemin aktörlerini de önemli değişikliklere zorlamış; devletler arasındaki ilişkilerde, dış politika alanında ekonomik unsurların öne çıktığı yeni bir ortam oluşmuştur. Yeni oluşan bu tabloda öne çıkan en önemli alanlardan biri ise enerji olmuş, devletler enerjiyi bir diplomasi aracı olarak kullanmış ve bu süreç son yıllarda artarak devam etmiştir.

         Rus dış politikası, SSCB’nin yıkılması ile Soğuk Savaş sonrasında önemli bir değişimden geçmiştir. Dönemin yarattığı koşullar içerisinde, bağımsızlığını yeni kazanan bir devlet olan RF, ilk etapta ulusal çıkarlarını belirleyememiş, Batı’ya karşı ideolojik bir çıkış yerine, Batı ile işbirliğine dayanan, istikrarlı ilişkiler kurma politikası izlemiştir. Özellikle Boris Yeltsin döneminde izlenen liberal politikalar, RF için yeterli olmamış; bilhassa derin bir ekonomik krizin yaşanması hem iç hem de dış politikayı etkilemiştir. Yeltsin sonrasında, Mart 2000’de yapılan RF Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Putin ile birlikte yeni bir dönem başlamış, iç ve dış politikada değişiklikler gözlemlenmiştir. Özellikle Hazar Bölgesi enerji kaynaklarına önem vermesi ve buradan ekonomik ve siyasi fayda elde etmeyi amaçlaması sonucu Rus ekonomisi oldukça güçlenmiştir. Yeni oluşan dış politika ile RF için ekonomik çıkar ve araçlar ilk sırada yer almış, enerji politikaları ile boru hatları stratejileri merkezi karar alma organlarınca belirlenmiş ve dış politika aracına dönüştürülmüştür.

         Dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı ve üçüncü en büyük petrol ihracatçısı olan Rusya Federasyonu, zengin enerji rezervlerine sahip olmanın yanında, petrol ve doğal gazı tüketici ülkelere ulaştırmada da sahip olduğu boru hatları ağı ile stratejik açıdan önemli bir konuma ulaşmıştır (Lough, 2011).  Putin ile birlikte bu alanda elini oldukça güçlendiren RF, diğer kaynak ülkeler ve geçiş ülkeleri ile oluşturduğu boru hattı diplomasisinde kendi çıkarlarını gözeten tutumlar sergilemiştir. Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi kaynak ülkeleri kendi kontrolünde tutmak için çeşitli stratejiler geliştiren RF, enerjiyi ve boru hatlarını politik araç olarak kullanmıştır. Aynı şekilde, geçiş ülkelerinde de  benzer politikalar uygulamış ve 2006’da Ukrayna ile yaşanan doğal gaz krizi, bunu gösteren en somut örneklerden biri olmuştur. Ukranya ile RF’nin arasında yaşanan doğal gaz krizi enerji alanında olsa da Ukrayna’nın batı yanlısı politikalar izlemesi sonucu RF’nin çıkarlarından uzaklaşması, satır aralarından algılanan neden olmuştur. RF, boru hatları ve enerjide izlediği stratejiyi, Ukrayna’ya karşı kullandığı gibi yine Belarus ve Gürcistan gibi diğer geçiş ülkelerine karşı da kullanmıştır. RF’nin bu tutumu ile beraber geçiş ülkelerinin ve RF’nin güvenilirliği sorgulanmış, yaşanan olaylar hem geçiş ülkesi, hem de tüketici ülke olan Türkiye’yi ve diğer tüketici ülkeleri de tedirgin etmiştir.

         Türkiye’nin bu tablodaki yeri, coğrafi konumu nedeniyle oldukça önemlidir. Petrol ve doğal gaz rezervi açısından kıt kaynaklara sahip olan bir devlet olarak Türkiye, enerjinin nakli konusunda önemli bir noktadadır ve “enerji geçiş merkezi” haline gelmektedir. Çünkü dünyadaki kanıtlanmış doğal gaz rezervlerinin % 71.8’i, petrol rezervlerinin ise; % 72.7’si Türkiye’nin çevresindeki coğrafyada yer almaktadır (T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2012). Ancak Türkiye’nin enerji alanında yaşadığı bağımlılık dikkat edilmesi gereken diğer bir unsurdur. Nitekim 2010 yılında, yaklaşık olarak 38.07 milyar metreküp doğal gaz (The World Factbook, 2012) ve yaklaşık 2.9 milyon ton (EPDK, 2011) petrol ithal eden Türkiye’nin bu noktada yaşadığı bağımlılık durumu, izlemiş olduğu politikalara da etki etmektedir. Özellikle ithal edilen doğal gazın % 65’inin RF’den temin edilmesi (İskender, 2011), Türkiye’nin RF’ye karşı yaşadığı bağımlılığı gözler önüne sermektedir. Türkiye enerji kaynakları açısından RF’ye karşı bağımlı olan bir ülke olmakla birlikte RF için de önemli bir pazar ve geçiş ülkesidir. Bu nedenle her iki ülke için enerji ilişkileri çok boyutlu olarak seyretmekte ve bu alanda gerçekleşen ve gerçekleşmete olan projeler çeşitli diplomasi ataklarını meydana getirmektedir.

         Örneğin, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı gibi Türkiye’nin enerji koridoru olması için katkı sağlayan, boğazlardaki geçiş trafiğinin azaltılmasına yardımcı olan, bölgedeki enerji kaynaklarını RF’nin tekelinden kurtaran bu projeler, RF tarafından olumsuz karşılanmıştır. Çünkü RF’nin projelerde yer almayışı, onun kontrolünün azalmasına neden olmuş, çıkarlarına ters düşmüştür. Özellikle BTC Ham Petrol Boru Hattı  sürecinde projeyi engellemek için RF, Hazar’ın Statüsü, Dağlık Karabağ gibi konularda Azerbaycan’a baskıda bulunmuştur. Bununla birlikte gündemde olan Nabucco DGBH Projesi de RF’nin çıkarlarına ters düşmüş; hattın Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan’ı RF’den koparmaya çalışan bir ABD projesi olduğu savunulmuştur. Tabiki Nabucco DGBH Projesi için tek engel Rusya olmamıştır, kaynak sıkıntısı vb. sorunlar da projenin aksaklık yaşamasına neden olmuştur. Ancak tüm bunlarla beraber, RF, Nabucco DGBH Projesi’ne rakip olarak Güney Akım projesini geliştirmiş, Azerbaycan gibi kaynak ülkelerle yüklü miktarda gaz alım antlaşmaları yapmıştır. Mavi Akım projesi de RF’nin önemli bir hamlesi olmuş, geçiş ülkeleri by-pass edilerek Türkiye’ye doğrudan ulaşılan bu proje ile RF’nin eli güçlenmiş, geçiş ülkeleri devre dışı kalmış, TR’nin ise artan bağımlılığı ve re-export (üçüncü ülkelere satamayışı) hakkının olmayışı ile pazarlık gücü zayıflamış, diğer kaynak ülkeler ile ilişkileri gerilemiştir. Samsun-Ceyhan PBH Projesi ise boru hattı diplomasisine örnek olan, hamlelerin net olarak gözlemlendiği diğer bir projedir. Çünkü Nabucco DGBH Projesi ile Güney Akım DGBH Projesi arasında pazarlık konusu haline gelmiştir. Türkiye, çıkarları ile örtüşmese de Samsun-Ceyhan PBH Projesi’nin gerçekleşebilmesi için Güney Akım DGBH Projesi’ne yeşil ışık yakmış, bunun karşılığında RF’den Samsun-Ceyhan PBH Projesi için destek almıştır.

         Bu projeler, özellikle Türkiye’yi yakından ilgilendirdikleri için örnek verilmiştir. Aksi halde boru hatları diplomasisinin aktif olarak gözlemlendiği pek çok proje söz konusudur. Her ne kadar BTC Ham Petrol Boru Hattı ve BTE Doğal Gaz Boru Hattı gibi hatlar Türkiye’yi enerji koridoruna dönüştürse de, Türkiye’nin enerji arz güvenliğinin sağlanması açısından fayda sağlasa da, sürecin  Türkiye’nin aleyhinde işlediği ortadadır. Adım adım gelişen süreçte RF akıllıca stratejiler izleyip, hamlelerini ona göre belirlediği için mevcut durumda, Türkiye’ye kıyasla daha kuvvetli ve avantajlı bir konumdadır. Türkiye’nin boru hatları diplomasisinde RF’ye karşı net bir politika izleyememesine Batılı devletlerin etkileri, kaynak ülke olarak RF’nin enerji alanında daha güçlü olması ve bir dış politika aracı olarak boru hatlarını başarılı şekilde kullanması gibi etkenler de mevcuttur ama Türkiye’nin çıkarlarını en üst düzeyde koruyacak “enerji politikası”nın olmayışı diğer nedenlerden daha kuvvetli etkiler doğurmaktadır.

         Enerji alanında güzergah ülke olduğu için üretici ülkelerle, tüketici ülkeler arasında bir “köprü” özelliğini taşıyan Türkiye, doğru bir boru hattı diplomasisi geliştirmek ve enerji merkezi olma yolunda başarılı olmak için,

  • Ulusal çıkarları koruyan ve ulusal çıkarlardan taviz vermeyen bir enerji politikası geliştirilmeli.
  • RF’den, AB’den ve ABD’den gelen “anlık tepkiler”e göre, “anlık enerji politikası” izlenmemeli.
  • Enerji alanında belirlenen hedefler, akılcı, mantıklı ve uygulanabilir olmalı.
  • Boru hatları diplomasisini başarılı bir şekilde uygulamak için konunun uzmanı bilimadamları, akademisyenler, bürokratlar ve devlet adamları ile çalışılmalı.
  • Dahil olunan projelerdeki antlaşma metinleri iyi analiz edilmeli ve hukuksal boşluklardan doğacak, Türkiye’nin aleyhine işleyecek bir sürecin olmaması için gerekli özen gösterilmeli.
  • RF karşısında Türkiye’nin elinin güçlü olduğu alanlar belirlenip, onlar üzerinden strateji geliştirilmeli.
  • Doğal gaz ve petrol tüketimini azaltacak alternatif enerji kaynakları geliştirilmeli.
  • RF’ye karşı enerji alanında yaşadığımız bağımlılığı kırmak adına, diğer ülkeler ile doğru ilişkiler izlenerek kaynak ülkelerde çeşitliliğe gidilmeli.

         Uluslararası ilişkilerde ve dış politikada vazgeçilmemesi gereken en önemli husus, “ulusal menfaatlerin” her zaman öncelikli görülmesi ve bu konuda kararlı ve istikrarlı politikalar geliştirilmesinin hayati önem taşıdığıdır. Yanlış belirlenen, yerinde ve zamanında uygulanmayan politikanın getireceği zararlar ne kadar büyükse, doğru uygulanan ve milli çıkarları koruyacak doğrultuda belirlenen politikanın kazandıracağı faydalar da o kadar büyük olur. Elindeki diplomatik araçları kullanamayan devletler, uluslararası sistemde etkin bir güç olamayacakları gibi, kendi ulusal çıkarlarını savunmak ve korumakta da başarılı olamazlar. Bu konuda başarılı olabilmek için stratejilerin doğru olarak saptanması, bu stratejiler esas alınarak taktikler benimsenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Burada diğer devletlerin amaçlarını, çıkarlarını iyi belirleyebilmek, uyguladıkları taktikleri görebilmek, bir sonraki adımlarını tahmin edebilmek, Türkiye’nin çıkarlarına uygun politika belirleyip bu yönde strateji geliştirebilmek için çok önemlidir.

         Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle ve zengin enerji kaynaklarına sahip bölgeler arasında olmakla çok büyük öneme sahip bir ülkedir. Bu önem hiçbir zaman unutulmadığında, istikrarlı ve ulusal çıkaları koruyan bir enerji politikası geliştirildiği ve başarılı boru hatları diplomasisi ile pekiştirildiği takdirde, Türkiye enerji alanında söz sahibi olan bir ülke konumuna gelecek, dünya enerji güvenliğini sağlayan en önemli aktörlerden biri olacak ve enerji merkezi olma hedefine kavuşulacaktır.

Burcu KANBAL

 

 

KAYNAKÇA

– Lough, J. (2011, May). “Russia’s Energy Diplomacy,” briefing paper, Chatham House. Nisan 6 tarihinde: http://www.chathamhouse.org/sites/default/files/19352_0511bp_lough.pdf adresinden alınmıştır.

 – T.C. Dışişleri Bakanlığı. (2012, Ocak, 24). “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”. 24 Ocak 2012 tarihinde: http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa adresinden alınmıştır.

– The World Factbook. (2012, Ocak, 24) “Turkey”. 24 Ocak 2012 tarihinde: hppts://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/tu.html adresinden alınmıştır.

 – EPDK. (2011, Aralık). “Petrol Piyasası Sektör Raporu Temmuz 2011”. 18 Aralık 2011 tarihinde:  http://www.epdk.org.tr/documents/10157/88fb3f64-ccaa-4fd9-af2c-d52b344fa047 adresinden alınmıştır.

– İskender, S. (2011, Mart, 14). “Başbakan’ın Rusya Seyahati ve Enerji Gündemi”, TÜTEV, 14 Mart 2011 tarihinde:  http://tutev.org.tr/index.php/makale/578-babakanin-rusya-seyahat-ve-enerji-guendem adresinden alınmıştır.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.