SU PETROLDEN DAHA KIYMETLİ OLACAK

upa-admin 15 Haziran 2012 1.570 Okunma 0
SU PETROLDEN DAHA KIYMETLİ OLACAK

İnsan neslinin devamı için büyük önem arz eden, tabiatın yaşam kaynağı olan su, doğanın dengesinin bozulması ve kaynakların hoyratça kullanılması sebebiyle gelecek yıllarda önüne geçilemez sorunların zeminini hazırlarken, kıtlığı nedeniyle gelecek kuşakların yaşamını tehdit eder hale gelecektir.

Yüzde sekseni su ile kaplı olan dünyada tüm suların yalnızca yüzde biri içilebilir niteliktedir. Bu yüzde birlik dilimin yeryüzündeki tüm uluslara dağılım koşulları göz önünde bulundurulduğunda, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde kırkının önemli oranda su sıkıntı ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bu yüzdelik oranın içinde temiz veya kirli su ayrımı yapılmamaktadır. Bu doğrultuda kirli suların kullanılabilir su kaynaklarına karıştığı, yani altyapı sistemi tam anlamıyla gelişmediği toplumlarda ciddi ölçüde kolera gibi salgın hastalıklar görülmektedir. Bu tip sorunları yaşayan toplumların genel olarak üçüncü dünya ülkelerinde yer aldığını düşünülürse, felaketin boyutu günden güne artmakta, bu bölgelere yapılan insani yardımlar ihtiyaçları tam anlamıyla karşılayamamaktadır. UNICEF’in raporlarına göre, yetersiz içilebilir ve kullanılabilir sağlık su nedeniyle her sekiz saniyede bir çocuk hayatını kaybetmektedir.

İklimsel değişiklikler, küresel ısınma gibi faktörlerin su sorununa sebep olarak gösterilmektedir. Elbette bu etkenlerin sorunun bir parçası olduğu doğru, lakin demografik unsurlarda su sorununun kronikleşmesine ve adil biçimde kullanılmasına engel teşkil ettiği gözlerden kaçmamalıdır. Dünya nüfusunun hızla artması karşısında yeryüzündeki su kaynakları, kullanım ihtiyacını karşılaşmakta zorlanmaktadır. Son dönemde yapılan araştırmalara göre, önümüzdeki yirmi yıl içerisinde dünya nüfusuna iki milyar insanın daha ekleneceği tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra, köylerden kentlere göçün önüne geçilememesi ve küresel nüfusun buna paralel olarak artması, su sorununa bağlı olarak kentleşme problemini de beraberinde getirmektedir. Bilindiği üzere üçüncü dünya ülkelerinin ekonomisi tarıma dayalıdır. Tabiatıyla, bu tip toplumlarda yaşanan su sıkıntısı beraberinde kıtlık, açlık ve salgın hastalıklara yol açmaktadır.

Türkiye’nin en büyük barış projelerinden biri olarak değerlendirilen Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP), Orta Doğu ve çevresinde yıllardır süregelen istikrarsızlığın yerine barışın tesisi için atılan önemli adımlardan biridir. Proje kapsamında bölgede Dicle ve Fırat nehirleri üzerine yapılan barajlar ve sulama tesisleri sayesinde kısa ve uzun vadede su sıkıntısına sebep olacak engellerin önüne geçilmesi planlanmıştır. Bu sayede bölge halkının tarıma elverişli topraklarının verimi artacak, refah ve eğitim seviyesinde iyileşme sağlanacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin, GAP’ın tam kapasite ile hem bölge halkının kalkınması, hem de sınır ötesi coğrafyaya barış ve istikrarın sağlanabilmesi için projeyi bir an önce tamamlaması gerekmektedir. Bilindiği üzere geçtiğimiz yıllarda Suriye ve Irak, Türkiye’nin Dicle ve Fırat üzerine inşa ettiği barajlar sebebiyle suyu kendilerine karşı bir silah olarak kullanılabileceği endişesine kapılmış, terör örgütünü destekleme yoluna gitmişlerdir. Bu sebeple GAP, medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen Mezopotamya topraklarında toplumlar arası barışı ve huzuru getirilebilmesine yönelik geliştirilen, tüm kültür ve ulusları din ve etnik ayrım yapmaksızın kucaklayacak “ilerici” bir proje şeklinde değerlendirilmelidir.

Bölgede su sıkıntısı yaşayan ülkelerden biri olarak İsrail’in (1948), kuruluşundan bu yana dış politikasını şekillendiren önemli etkenlerden biri “su” olmuştur. Kullanılabilir ve içilebilir suya ulaşabilmek İsrail devletinin bekası için son derece stratejik görülmektedir. Bunu tarihten örneklendirecek olursak İsrail bu politikasına istinaden 1967 Arap Savaşı’nda Ürdün nehrinin Şeria suları ile, Suriye’nin Golan Tepelerini su kaynaklarını kullanmak için işgal etmişti. Tüm bunların yanında İsrail, suyun verimli kullanımı için tarım teknolojisinde büyük ilerlemeler kaydetmektedir. En az su kullanımı ile mümkün olduğunca geniş tarım alanlarını sulayabilmek için İsrail, “damla sulama” tekniğini geliştirmiştir. Bu sayede devlet yüzde yetmişlere varan su tasarrufu sağlamakla kalmıyor, bu teknolojisini dışarıya ihraç ederek gelir elde ediyor. Bir tarım ülkesi olarak görülen Türkiye ile İsrail’i karşılaştıracak olursak İsrail’de tarımın ülke ekonomisinde ki payının yüzde otuzlarda olurken, Türkiye’de bu oranın yüzde on üç gibi düşük rakamlarda olduğu görülmektedir.

Suyun güvenliği ve tedariki için “bölgesel güç” olarak tabir edilen ülkelere büyük sorumluluk düşmektedir. Şehirleşme ve nüfus planlamacılığının yanı sıra ülkelerin devletlerarası ilişkilerde kısa vadede menfaatleri uğruna gelecek nesilleri tehlikeye sürükleyecek politikalardan uzak durması gerekmektedir. Öyle bir zaman gelir ki “su” petrolden daha kıymetli daha stratejik silah haline gelir.

Haftanın Sözü: “Devlet adamı olmak, politikacı olmaktan daha güçtür. Politikacılar halkla iyi geçinmeye bakarlar, devlet adamları ise politikacılarla da iyi geçinmek zorundadırlar.” – Fletcber Knebel

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.