DÜNDEN YARINA KIBRIS VAKASI-3

upa-admin 01 Temmuz 2012 3.457 Okunma 0
DÜNDEN YARINA KIBRIS VAKASI-3

Başbakan Süleyman Demirel Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Eksikliklerini Gidererek 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın Temellerini Atıyor

Yazı dizimizin ikinci bölümünde üzerine yoğun bir şekilde eğilerek aktarmış olduğumuz 1963 ve 1964 olayları beraberinde üç önemli değişikliği getirmiştir;

* Türk ve Rumlar ilk defa fiilen ayrılmışlar,

* Türkiye adaya silahlı bir müdahalede bulunması gerekebileceğini anlamış,

* ABD, o güne kadar uzaktan gözlemlediği Kıbrıs sorununun içine çekilmiştir.

Rumlar yaşananların hıncını Rauf Denktaş’dan çıkarmışlar, New York’daki BM görüşmelerinden dönen Denktaş’ı adaya almamışlardır. Denktaş’ın zorunlu ikamet günleri bu şekilde başlamıştır. 1967 Nisan ayında Yunanistan’da meydana gelen askeri darbe ile Albaylar Cuntası yönetimi ele geçirmiş ve ele aldıkları ilk konu Kıbrıs mevzusu olmuştur. Darbe dünya siyasetinden önemli ölçüde tepki almış olsa da, Albaylar bu tepkiler ile ilgilenmemişlerdir. Nihai hedefleri Enosis’i gerçekleştirerek içeride yaşanan buhranları zihinlerden silmek olmuştur. Yunan Cuntası önce adanın ilhakını istemiş, hemen ardından Albay Papadopulos Kıbrıs’a resmi bir gezi yapmıştır.16 Kasım 1967 günü ise Boğazköy-Geçitkale Türk bölgesi birden sarılıvermiş, güneyde yer alan az sayıda Türk köyünde katliamlar başlatılmıştır. Olayların başlamasıyla birlikte Ankara alarma geçmiş, Bakanlar Kurulu olayı derinlemesine inceleyince derhal müdahale kararı almıştır. Ancak askerler eksiklerden kaynaklı sıkıntılarını belli etmişler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Tural çıkarma yapmanın zorluğuna değinerek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çıkarma araç ve gereçlerinden yoksunluğunu vurgulamıştır. 1956-1967 arası çıkarma ihtimalinin her an geçerli olmasına rağmen Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarının giderilmediği anlaşılmıştır.

Amerikan Başkanı Johnson’un bu kez daha kibar bir üslup ile araya girmesi ve arabulucu tayin etmesiyle diplomatik yollar zorlanmaya devam edilmiş ve Türkiye’nin müdahaleden vazgeçmesi karşılığında Yunanlılar 10 bin kadar askerini adadan çekmek durumunda kalmışlardır. Grivas ise adeta günah keçisi ilan edilerek adadan çağrılmıştır. 1967 krizisi ise tüm bu yönleriyle 1974 askeri harekatını hazırlamıştır. Başbakan Süleyman Demirel yaşanan bu krizden sonra üst düzey komutanları toplayarak tüm ihtiyaçları belirlemiş ve ithal silahlar için ciddi bir bütçe ayırmıştır. İthali mümkün olmayan mallar için ise Eğirdir ve Gölcük’deki sanayi merkezlerine üretim talimatı vererek 1974 yılında yapılacak harekatın hazırlıkları Başbakan Demirel tarafından tamamlanmıştır.

Makarios Devriliyor, Harekata Adım Adım Yaklaşılıyor

Adada 1968 itibariyle Makarios ve Enosisciler arasında bir çekişme yaşanmaya başlamıştır. Makarios Enosis için acele etmek istemezken, cuntacıların desteklediği Grivas ve EOKA-B’ciler bunu bir an önce gerçekleştirmek istemişlerdir. Makarios yaşanan bu çekişmeler dolayısıyla 1968-1973 tarihleri arasında defalarca suikast girişiminden kurtulmuş, bir kez de helikopteri düşürülmüştür. Atina’da Albay Papadopulos’un 1973’de devrilmesi işleri daha da karıştırmış, yeni yönetim bir an önce Enosis’i ilan etmek istemiştir. Klerides ve Denktaş ise toplumlararası diyalog çalışmalarına devam etmişler ancak Yunan ve Rum devlet adamları bu görüşmeler vasıtasıyla Türk toplumuna yeni haklar vermek istemedikleri için görüşmelerden sonuç çıkmamıştır.

2 Temmuz 1974’de yaşanan bir gelişme ise siyasi dengeleri baştan sona değiştirmiştir. Makarios Yunan cuntasına gönderdiği mektupta, adadaki tüm Yunan askerlerinin çekilmesini istemiş ve adada yaşanan tüm sorunlardan Yunan hükümetini sorumlu tutmuştur. Mektubun London Times gazetesinde yayınlanmasıyla birlikte Makarios için zor günler başlamış, yüzlerce silahlı Enosisci Başkanlık Sarayını basmıştır. Makarios üç korumasıyla kaçarak İngilizlere sığınmış ve hayatını son anda kurtarmıştır. Makarios’un yerine gelen Nikos Sampson ise katıksız bir EOKA’cı olmasının yanısıra 1964 ve 1967 Türk katliamlarından sorumlu olmakla suçlanmıştır. Rauf Denktaş haberi aldığı gün verdiği tepki “Aman Allahım, Makarios gitmeseydi diyeceğimiz günleri de mi bize yaşatacaktın” şeklinde olmuştur.

 

Diplomatik Hamleler Sonuç Vermiyor

Rauf Denktaş Sampson’un iktidara gelmesinin hemen ardından Ankara’ya durmaksızın mesaj geçmiş, Enosis tehlikesinin giderek artmakta olduğunu,müdahale için son virajın bu olay olduğunu vurgulamıştır. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ecmel Barutçu iktidardaki MSP ve CHP kurmaylarını olaylarla ilgili sürekli bilgilendirmiş, gelişmeleri an be an aktarmıştır. Gelişmeler üzerine Londra’ya hareket eden dönemin Başbakanı Bülent Ecevit iki garantör devletin adaya birlikte müdahalesini önermiştir. Diplomatik yollar ile adada Sampson öncesi duruma dönüş formülleri üzerinede çalışılmış ancak görüşmeler nafile turlar şeklini almaya başlamıştır. Askeri harekat önerisi reddedilmiş olsa da, ibrelerin Ankara’dan yana olduğu o görüşmelerde anlaşılmıştır. İngilizlerin öneriyi reddetmesinin ardında yatan sebeplerden birisi de Moskova’nın vuku bulabilecek saldırgan tutumu ihtimali olmuştur. Moskova’nın; “Emperyalist Batı Kıbrıs’ı kolonileştiriyor” eleştirisi yapmasından çekinilmiş, Ankara da Moskova’nın olası müdahale ihtimalini uzun uzun değerlendirmiştir.

Gelişmeleri yakınen takip eden Washington, Dışişleri Bakan Yardımcısı J. Sisco’yu Ecevit ile görüşmek üzere Londra’ya göndermiştir. Görüşmelerden istediği sonucu alamayan Ecevit, Ankara’ya döner dönmez Genelkurmay Başkanlığı’na gitmiş ve harekat planlarını hakkında bilgi almıştır. 50 yıldır büyük birlikleri ile  savaşa girmemiş bir ordu için oldukça riskli bir harekat planı ortaya çıkmıştır. Türk Ordusunun en önemli kozlarından birisi de Rumların birliktelik sağlayamayacak durumda olmaları ve Makarioscular ile darbecilerin şiddetli çatışmalar yaşamaları olmuştur. Rumlar ise gelişmeleri hatalı okumuş, Türklerin gene blöf yaptığını düşünmüştür. Darbeciler ile Makarioscuların çatışmaları ile dolu haberlerden arda kalan zamanlarda Rum radyoları saatlerce “Bekledim de Gelmedin” şarkısını çalarak, TSK’yı adaya bekleyen Türklerle dalga geçmeyi yeğlemişlerdir. Orta yol arayışlarını devam ettiren Sisco, Atina’dan Ankara’ya eli boş dönmüş ve durumu aktarmıştır. 19 Temmuz gecesi Türk birliklerinde meydana gelen hareketlenmeleri dönemin İngiliz Ortadoğu Kuvvetleri Komutanı Sir J. Aiken vakit geçirmeksizin Londra’ya aktarmış, harekat tarihi için 21 Temmuz öngörüsünü yapmıştır. ABD ve İngiltere tüm gözlem araçlarını bölgeye yönlendirmiş gelişmeleri takip etmeye başlamışlardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’a Çıkıyor, Rauf  Denktaş ve Ekibi Tarihi Bir Hatanın Eşiğinden Dönüyor

Saatler 23.00’ı gösterirken Rauf Denktaş’a gelen mesaj, Sir J. Aiken’in 1 gün kadar yanıldığını harekatın 20 Temmuz’da gerçekleşeceğini göstermiştir. Denktaş o anın duygularını şu şekilde aktarmıştır; “…İnsana Karun’un servetini verseler, en büyük piyango çıktı deseler o kadar sevinemez”.

Rauf Denktaş adada hazırlıkları derhal başlatmış, harekatın 6-7 saat daha gizli kalması için azami özen göstermiştir. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı J. Sisco’nun Atina’ya geçmesinin akabinde havaalanları uçuşa kapatılmış ve harekat için düğmeye basılmıştır. J. Sisco’nun yeni görevi Atina’ya geçerek olası bir Yunan-Türk savaşının çıkmasını engellemek olarak Washington tarafından tebliğ edilmiştir. O ana kadar tarihi bir sorumluluk ile harekat için hazırlanan Rauf Denktaş ve ekibi, saat 5 gibi mühim bir hataya imza atmışlardır. Türkiye ile Kıbrıs arasındaki 1 saatlik zaman farkını hesaba katmadan saat 05.00 sularında radyo’dan harekatı ilan etmişler ve böylece harekatı erken duyurmak suretiyle Türk Ordusunun güvenliğini istemeden de olsa riske atmışlardır. Rumlar ise Türklerin gene blöf yaptığı düşüncesi ile ciddi bir tedbir almamanın azizliğine uğramışlardır.

Genelkurmay Başkanlığı en zor ama en etkili yollardan birini tercih ederek üç koldan taaruza geçmiş, ilk etapta 8 bin askeri Kıbrıs’a çıkarma planını uygulamaya sokmuştur. Beşparmak Dağları’nın Rum çetecilerden temizlenmesi aşamasında zorluklar yaşanmış olsa da, paraşütçülerin başarılı takviyeleri ile kısa sürede Türk birlikleri adada birleşmiş ve Hava-Deniz Kuvvetleri’nin müşterek bombardımanları ile Rumlar etkisiz hale getirilmiştir. Türk Hava Kuvvetleri’nin en önEmli avantajı ise kuşkusuz Yunan jetlerinin Kıbrıs’a gidip geri dönmeyi kaldırabilecek menzile sahip olmayışlarıdır.

Yunanistan’da Harekatın Yankıları

Harekatın başlaması ile  Atina karışmış, cuntacılar müdahale isteyen ve istemeyenler olarak ikiye bölünmüştür. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı J. Sisco’nun, müdahaleci Yunan subaylara hitaben yapmış olduğu konuşmada; Amerikan askeri değerlendirmelerini göstererek olası bir Türk-Yunan savaşında Yunanlıların kesin bir yenilgiye uğrayacaklarını ifade etmesi müdahalecileri frenlemiştir. Yunan Ordusu tüm uyarılara rağmen seferberlik ilan etmiş ancak bu atılım fiyasko ile sonuçlanmıştır. Kıbrıs kökenliler hariç Yunan halkı konuya duyarsız kalmıştır.

İngiltere’de Harekatın Yankıları

Dünya kamuoyu ise bu ilk askeri harekatı adeta bir yanlışın düzeltilmesi gibi yorumlamış ve Türkiye’den yana bir tutum takınmıştır. İngiliz Dışişleri Bakanı James Callaghan olayın duyulmasıyla beraber bakanlığa geçmek amacıyla evinden hızlıca çıkmış, makam aracını beklemeden yoldan geçen ilk araç olan ekmekçi kamyonuna otostop yaparak binmek suretiyle bakanlığa geçmiştir. Tarihi bir gün yaşanmakta ve kaybedilecek zaman bulunmamaktadır.

Kocatepe Muhribi Koordinasyonsuzluk Nedeniyle Batıyor

Harekatın ilerleyen saatlerde Türkiye’nin istihabarat ve iletişim zaafiyeti ilk kez kendisini bu denli etkili olarak göstermiş ve sonuçları yıllarca konuşulacak vahim bir olaya sebebiyet vermiştir. Yunan savaş gemilerinin bir konvoy halinde Kıbrıs açıklarına geleceği istihabaratı üzerine Akdeniz’de alçak uçuş yapan Türk jetleri, tüm uyarı ve mesajlara rağmen karargahtan gelen mesajları uygulamış ve koordinatları kendisine gönderilen Türk gemisini düşman gemisi olarak algılamak suretiyle batırmıştır. Kocatepe Muhribi’nin batışını gözlemleyen İngiliz kurmaylar ise gülümseyerek bu hazin tabloyu Londra’ya not etmişlerdir. Terk edilen geminin batmadan Rumların eline geçmesi ihtimali de Türk subaylarını dakikalarca diken üstünde tutumuştur.

Harekata Ara Veriliyor, Diplomatik Çözüm Aranıyor

Harekatın üçüncü günü itibariyle adada 8 bin kadar asker konuşlandırılmış ancak uluslararası toplumdan giderek artan uyarılar alınmaya başlanmıştır. Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Başbakan Ecevit’i 24 saat içinde 16 kez aramak suretiyle Türkiye’nin artık harekatı durdurmasını çok net bir biçimde talep etmiştir. Üçüncü gün saat 17.00 sularında ateşkes ilan edilerek Cenevre’de  bir çözüm aranması kararlaştırılmıştır.

Atina’da gelişmelerin hızına yetişmek mümkün olunmayan saatlere girilmiş, harekat karşısında iyiden iyiye bocalayan ve birliğini muhafaza edemeyen cunta düşmüş, Konstantin Karamanlis Atina’ya coşkulu bir biçimde dönüş yapmıştır. Karamanlis’in iktidara gelmesiyle teorik olarak da Türk-Yunan savaşı ihtimali ortadan kalkmış ve Yunan halkı iktidar değişikliğini büyük memnuniyetle karşılamıştır. Dünyada denklemler gelişmeler ışığında tekrar kurulmaya başlanmıştır. Yunanlıların demokratik bir görünüme dönmeleriyle dünya kamuoyu Türkiye’ye verdiği desteği çekmeye başlamış ve Yunan demokrasisinin yaşaması için Karamanlis’e nefes aldırmaya yönelik gayretleri yoğunlaşmıştır.

25 Temmuz’da Cenevre’de başlayan görüşmelerde Yunan tarafı, Türk ordusunun daha fazla ilerlemesini durdurmak ve hemen akabinde geri döndürmek yönünde bir stratejiyi takip etmeye çalışmış, Türk tarafı ise adada yaşayan Türkleri rahata erdirecek ve dar alana sıkışmış Türk birliklerini daha geniş bir alana yaymaya olanak sağlayacak bir çözüm peşinde yoğunlaşmıştır. 30 Temmuz günü ise imzalanan deklarasyon ile adada iki Özerk İdare’nin resmen kabulü ile Türk toplumunun varlığı Rumlara kabul ettirilmiştir. 6 gün boyunca nihai bir çözüm bulamayan konferans tekrar toplanmak üzere dağılırken adada Türk Silahlı Kuvvetleri 30 bin asker ve 120 tank ile konuşlanmıştır. Bu noktada baş gösteren sıkıntı ise Türk birliklerinin dar bir alana hapsolması görüntüsü olmuştur. Yunan kuvvetleri bir şekilde hava harekatı gerçekleştirebilirse bu durum Türk kuvvetleri için felakakete sebebiyet verebilir çekincesi oluşmuştur. Ayrıca bu süreçte çok sayıda Kıbrıs Türk’ü coğrafi ve demografik dağılım azizliği sebebiyle Rum kuvvetlerince sarılmış bir biçimde gelişmeleri izlemek durumunda kalmıştır.

İngiltere Türkiye’yi BM Barış Gücü Üzerinden Durdurma Planı Yapıyor

8 Ağustos itibariyle tekrar başlayan Cenevre görüşmelerinin gene sonuç vermeyen bir görüntüye bürünmesiyle İngiliz hariciyesi yeni bir plan yapmış,  BM Barış Gücüne 8 bin yeni İngiliz Askeri ekleyerek Kıbrıs’a göndermek suretiyle Türk Ordusu’nun etrafını sarmak istemiştir. Bu görüşlerini Washington yönetimi ile paylaşan İngilizler, NATO müttefikine karşı böyle bir planda yer almak istemeyen Washington’ın olumsuz cevabıyla planlarından vazgeçmişlerdir. Konferansın beşinci günü Federal Çözüm önerisi ve 5 Kantonlu plan Rum tarafınca reddedilince Türk tarafı için artık çare kalmamış, ikinci harekatın planlaması hazırlıkları hızlandırılmıştır. Federal Çözüm önerisi ve 5 Kantonlu planı, ileride bu kantonların birleşmesinde çekinmeleri hasabiyle reddeden Rum tarafı artık son sözünü söylemiş, dünya kamuoyunun baskısı altında Türkiye’nin yeni bir harekatı göze alamayacağına inanmıştır.

2. Harekat Başlıyor, Dünya Desteğini Türkiye’den Çekiyor

14 Ağustos sabahının ilk ışıkları ile ikinci harekat tüm şiddetiyle başlamıştır. Üç gün süren harekatın ardından Kıbrıs Türk toplumunun tutsak durumdaki halk kitleleri kurtarılmış, kendi kendilerini idame ettirecekleri verimli topraklar Türk hattının içerisine alınmıştır. Bu ikinci harekat ile birlikte Türkiye ve Türk Ordusu işgalci olmakla suçlanmaya başlanmış, BM, AB, Doğu Bloku başta olmak üzere pek çok büyük güç Türkiye’nin karşısında yer almıştır.

Yunanlıların ikinci askeri harekat karşısında da bir tepki ortaya koyamamaları kendileri açısından oldukça onur kırıcı bir tablo oluşturmuş ve Rum toplumunun Atina’ya olan inancını sarsmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı’nın sonrasında 1976 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş, 15  Kasım 1983 tarihinde ise Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi Self-determinasyon hakkını kullanmak suretiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Bu devletin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş olmuştur.

(“Dünden Yarına Kıbrıs Vakası” yazı dizisinin 4. ve son bölümü,  KKTC’nin kurulmasına dünyadan gösterilen tepkiler, Annan Planı ve Kıbrıs’ın geleceği üzerine olacaktır.)

Ahmet CEYLAN

KAYNAKLAR

* “Kıbrıs’ın 50 Yılı” Belgeseli, Mehmed Ali Birand

* Hürriyet Gazetesi arşivlerinden faydalanılmıştır.

* Milliyet Gazetesi arşivlerinden faydalanılmıştır.

* “Silahsız Savaş” kitabı, Onur Öymen

 * “Adam, Talat’ın Kıbrısı”  kitabı Erdal Güven

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.