SELANİK TÜRKÜSÜ (1)

upa-admin 29 Ekim 2012 3.992 Okunma 0
SELANİK TÜRKÜSÜ (1)

Dünya tarihi birçok asker, devlet adamı ve siyasetçiye sayfalarında yer vermiş, tarihe yön veren liderlerin isimlerini ebedileştirmiştir. Lakin bu üç özelliğe sahip olan Mustafa Kemal Atatürk gelmiş geçmiş en büyük liderlerden biri olarak altın harflerle hafızalara ve gönüllere kazınmıştır.

Atatürk çocukluk çağlarımızdan beri genel olarak doğumu, anne ve baba adı, Çanakkale Savaşı’ndaki üstün başarısı, Samsun’a ayak basarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatması, kongreler düzenleyerek tüm milleti aynı amaç uğruna örgütlemesi, Milli Mücadele’nin kazanılmasının ardından açılan TBMM ve imzalanan Lozan Anlaşması ile bağımsızlığın kazanılması, ardından Cumhuriyet’in ilanını takiben gerçekleşen inkılâplar ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı şeklinde öğretilmişti. Gerçekte Mustafa Kemal’in günlük hayat tarzından, bağımsızlık mücadelesi süresince uğradığı muhalefet ve haksızlıklardan toplum olarak bihaberdik.

Mustafa Kemal, kısa ömrüne belki bir asrın yetmeyeceği askeri ve siyasi başarılar sığdırmış, bir milletin küllerinden doğmasına vesile olmuştur. Tabii ulaştığı zirveye elleri cebinde tırmanmamıştır. Paşa bunun bedelini fazlasıyla ödemiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atarken izlenecek yola ışık tutacak şu önemli cümleyi söylemiştir; “Kurtuluş Savaşı dahil bütün devrim hareketlerinin amaç ve hedefinin ‘milli egemenlik’ ve ‘tam bağımsızlık’ ilkelerine dayanan demokratik, parlamenter bir cumhuriyet olduğu açıkça görülecektir”. Bunun için de öncelikle ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilmesi gerektiğini sürekli vurgulamıştır.

Mutafa Kemal, bir ulusun bekası ve sürekliliği için demokrasiyi olmazsa olmazlar arasında işaret ediyordu. Kadın erkek toplumda eşit haklara sahip olmalıydı ve halk temsilcisini seçim yoluyla kendisi belirlemeliydi. Zaten cumhuriyet projesi bir demokrasi projesiydi. Atatürk’ün pratik zekâlı, cesur ve usta bir politikacı olmasının yanında tam anlamıyla ileri görüşlü bir yapısı vardı. Milli mücadele döneminde yakın münasebetler kurulan Sovyetler Birliği için söylediği şu sözler bunun en açık ispatıdır; “Bugün Sovyet Rusya dostumuzdur, komşumuzdur. Bu dostluğa ihtiyacımız var. Fakat yarın ne olacağını kimse bilemez. Tıpkı Osmanlı ve Avusturya İmparatorlukları gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, ellerinden kaçabilir. Dünya yeniden bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bugün bizim dostumuzun yönetiminde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek demek değildir; hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam kurarak! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür… Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek görenek, tarih bakımından kopmuş, ayrılmış, çok uzaklara düşmüşüz.”. Günümüzde Atatürk’ün ne kadar haklı olduğunu anlamak zor olmasa gerek.

Ayrıca Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın galip gelemeyeceğini biliyordu ve Osmanlı’nın Almanya’nın yanında savaşa girmesine karşı bir tutum sergilemiştir. Yazar Ali Kuzu’ya göre Mustafa Kemal Atatürk’e hayatı boyunca resmi kayıtlara göre 41 suikast düzenlenmiştir. Elbette gayri resmi olarak düzenlenenlerle birlikte sayı bir hayli artacaktır. Böyle başarılı bir kumandan ve devlet adamının seveni olduğu kadar hasımlarının da olması son derece doğaldır. Atatürk’e düzenlenen bazı suikastlar Teşkilat-ı Mahsusa (dönemin istihbarat kurumu) tarafından bertaraf edilirken, kimileri de Atatürk’ün sezgileri ve tecrübesiyle gerçekleştirilememiştir. Örneğin, Mustafa Kemal bazı zamanlar belirlediği randevu saatlerini bir anda ileri veya geriye atabiliyordu ve beylik tabancasını belinden eksik etmiyordu. Birçok suikast ordu içinden düzenlenmiştir. İttihatçılar zamanla üstün başarıları sayesinde Atatürk’ü tehlikeli bir kişi olarak görmeye başlamışlar ve ortadan kaldırmak arzusundaydılar. Bunun için parti üyelerinden Paşa’yı öldürmek için bir subay görevlendirilmişti. Bürosuna giden tetikçinin hareketlerinden şüphelenen Atatürk, soğukkanlılıkla silahını çıkarıp masanın üzerine koymuş, kendisiyle emin ve güçlü bir şekilde konuşarak tetikçiyi deşifre etmiş ve daha sonra kendisini affetmiştir.

Bir diğer suikast girişiminde ise, Kurtuluş Savaşı esnasında Yunan kuvvetleri Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk ordusuyla baş edemeyeceğini anlayınca ancak kendisinin öldürülmesi suretiyle Türk ordusunun dağılabileceğini düşünüyorlardı. Fakat Yunanlılara göre Mustafa Kemal’i savaş meydanlarında öldürmek imkansızdı ve efsunlu gibiydi. Bunun için ancak Meclis Toplantısı sırasında içeri bir ajanın sızması planlanmalıydı. Lakin bunu yapacak bir Türk bulunamadı. Onun yerine Milli Mücadeleye muhalefet olan “Nevzad” isimli gazeteyle Türk cephelerine “Meclis toplantısında Atatürk öldürüldü” şeklinde yalan haberler Yunan uçaklarıyla Türk cephelerine atıldı. Ama bu çaba da boşunaydı çünkü Mustafa Kemal Paşa o sırada zaten cepheleri denetliyordu.

Araştırmacı Rıfat Bali’nin iddiasınca, Amerikan diplomatik arşivlerine göre 1932 yılında Salih Adil Bey adında emekli bir asker, 60 bin Türk’ü Amerika’da eğitip Atatürk’e karşı darbe yaptırmayı planlamış. Plana göre darbe için yaklaşık 60 bin Türk’ün ABD’ye göç ettirilecek, organize olduktan sonra geri dönüp yönetime darbe planı yapılacaktı. Elbette ABD de Salih Adil Bey’in bu tuhaf planına kıymet vermemiştir. Son olarak da herkesçe bilinen bir iddia Atatürk’ün ölümünün alkole bağlı siroz teşhisinin gerçek olmadığıdır. Çünkü Atatürk’ün doktoru Prof. Neşet Öner İrdelp’e göre sirozun alkole bağlı olmasının belli değildir ve dahası bu hastalığın sıtma sirozu ihtimali yüksektir. Mustafa Kemal için yurt dışından getirtilen Prof. Eppingen, Prof. Bergman ve Prof. Fissinger hastalığın ilerlemesinde pay sahibi oldukları düşünülmektedir. Atatürk Afet İnan’a yazdığı bir mektupta şöyle demiştir; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.”.

Elbette bunlar bir kısım iddialar. Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki, böylesine kudretli ve az zamanda çok büyük işler başaran Mustafa Kemal Atatürk ve yakın dostlarına karşı herkesin sempati duyması beklenemezdi. Cephede yenilmeyen bir kumandanı ortadan kaldırmak tabii ki kolay olmazdı. Bu sebeple her an suikast tehdidi altında bulunan Mustafa Kemal; “Ben kendi kendimin koruyucusuyum” diyerek tehlikenin en yakınından bile gelebileceğini işaret etmiştir.

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.