PARALEL EVRENDEN TÜRK DIŞ POLİTİKASI

upa-admin 09 Aralık 2012 2.955 Okunma 0
PARALEL EVRENDEN TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Son zamanlarda dış politikadaki şok edici gelişmelere bakınca, resmi makamlardan yansıtılanın aksine görünen bambaşka bir paralel evrenden söz edilebilir. Bu çok boyutlu evrenler, dış politikada “ulusal çıkar” olgusuyla sürekli yekvücut olmayı başarabilmiş Türkiye kamuoyunu, bugün bir karpuz gibi ortadan ikiye ayırıp ciddi kafa karışıklıklarına neden olan farklı yansımalardır. Böyle zihinsel bulanıklıkların ardındaki yansımalardan görünenler hakkında birçok şey söylemek mümkündür. Fakat bu son zamanlardaki boyutlar ötesi yoğun kavram kargaşalarından artık daralmışsanız, birazdan değinilecek yansımalardan en azından Polyanna’nın favorileriyle teselli olabileceğinizin müjdesini şimdiden verebiliriz!

Türk dış politikasının mevcut durumu, kuvvetle muhtemel şu iki yansımadan biridir; ya hükümetin evreninden lanse edildiği gibi; Ortadoğu’da hamiliğine soyunduğumuz, baharı yeni karşılamış Araplar nezdinde tarihi bir kahramanlığın onurunu taşıyoruz. Ya da paralel evren tarafından göründüğü kadarıyla; Ortadoğu’da düne kadar can ciğer olduğumuz komşularımızın şu an topraklarına ayak basamayacak kadar ciddi bir hüsranla karşı karşıyayız. Yani Ortadoğu’da bir yanda “ılımlı İslam” modeli partilerin iktidara taşındığı Arap Baharı’nın körpe İslamcı ülkeleriyle gelen nekrofilik demokrasi müjdeleri. Öte yandan modellerinin ülkemizdeki “kendine Müslüman” demokrasi anlayışlarından da feyz aldıkları anlaşılan, krizlerin patlak vermesiyle eskiyi aratan nur topu gibi yeni diktatörlerin hâkimiyeti.

Bu paralel evrenin derinliklerini biraz daha kurcaladıkça çok daha enteresan tablolarla karşılaşabilirsiniz. Bir yanda Davos’ta sahnelenen “one minute” efsanesi, “Mavi Marmara” hadisesi ve mazlumları korumak için gerilen İsrail ilişkileri. Öte yandan ise, Türkiye’yi olası hedef yapan Kürecik’teki NATO üssünün uluslararası konjoktürdeki reel politik verilerine bakıldığında, tek varlık nedeninin İsrail’i koruma gerçekliği!

Artık yeterince moral depolayan Polyanna’nın bu ferahlığını fırsat bilip, birazcık da Pandora’nın o gerçekliğin tüm gizemlerini içinde sakladığı kara kutusuyla devam edebiliriz! Bu kara kutudan yansıyanlarla, son zamanlardaki enteresanlıklara tarihimizde görülmemiş çeşitli örnekler verebiliriz. AK Parti iktidarıyla uluslararası camiada kazanıldığı iddia edilen bir prestijle övünülürken, 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir devlet adamının aracı yarı yolda çevrilip, gideceği ülke tarafından ret edilmiştir. Geçmişten günümüze iki farklı “Türk Dış Politika” profilini kıyaslayarak, bunun nedenlerini anlamak mümkündür; tarihimizde Türkiye, “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışının rasyonel hamleleriyle, II. Dünya Savaşı’nda iki kutbun arasına sıkışmasına rağmen savaşa fiilen katılmamayı becerebilmiş bir ülkedir. Şu anda ise süper güçlerin bile yanaşmadığı bir iç savaşta, sadece masum sığınmacılara değil, (içlerinde sivilleri de katleden) radikal İslamcı militanların bir başka ülkeye savaşması için kol kanat germiş ve adreslerinde resmen karargâh üsleri olarak belirtilmiş bir ülke halindedir.

Üstelik ülkemiz bugün Katar ve Suudi Arabistan gibi demokrasiden bihaber, köklü teokratik diktatörlüklerle kol kola Suriye halkına “demokrasi” getirme çelişkisiyle, (startını hangi güçlerin verdiği soru işaretleriyle dolu) bir iç savaşta rol alan dinamikler arasında gözükmektedir. Dış politikadaki bu olağanüstü performansımızdan paralel evrene yansıyan Türkiye; şu an komşusunun idamlık sanıklarını saklayan, yine başka bir komşusuyla savaşan tarafların arka bahçesi konumundaki bir ülke hüviyetindedir. Dolayısıyla, Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bu müdahaleci hamlelerle yaratılan Şia-Sünni kutuplaşmasıyla, şu an Ortadoğu’daki tüm komşularıyla sorunlu bir Türkiye portresi hâkimdir. Öyle ki hedeflenen komşularla sıfır sorundan, sıfır komşuluk ilişkilerine gelinen mevcut durumda, görünen tek istikrar bir şekilde sıfırı tutturmak konusundaki isabettir.

Sonuç olarak, mevcut Türk dış politikası kendi ekseninde yarattığı bu kutuplaşmayla, olası ciddi bir bölgesel savaşın içine çekebilecek “stratejik derinlikten” yoksun çıkmazlarla doludur. Hükümetin yörüngesindeki tehlikeli yansımalarla diplomasinin tıkandığı bu evren, artık öteki boyuttan yansıyan politik evrenin devreye girmesini zaruri kılmıştır. İktidarın sağduyusundan ümidini kesen bu kutup, maceraperestlerin peşinden kaosa sürüklenmek istemeyen bir kamuoyunun farkındalığı ile Türkiye’de alternatif bir muhatap arayışına konulmuştur. Neticesinde, şu an hükümetin giremediği veya davet edilmediği kutbun öteki tarafındaki birçok ülke, çareyi ana muhalefet partisi CHP ile temas geliştirmekte bulmuştur.

Özcan ÖĞÜT

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.