AVRUPA BİRLİĞİ: YENİ YILIN YOL AYRIMLARI

upa-admin 27 Şubat 2013 3.296 Okunma 0
AVRUPA BİRLİĞİ: YENİ YILIN YOL AYRIMLARI

İlk Ciddi Kriz

Avrupa Birliği tarihinin en zor dönemindedir. 2008 yılında başlayan bankacılık ve maliye krizi hız kesmiyor. Hem yönetim sisteminde hem de toplumda yeni sorunlar gözlemleniyor. Birliğe üye ülkeler ulusal çıkarlarını, teşkilatın ortak çıkarlarından üstün tutuyor. Yorumcuların düşüncelerine göre, bu nedenle AB’de merkezden uzaklaşma ve parçalanma süreci devam ediyor (Daha ayrıntılı bilgi için bkz.: George Friedman. Europe in 2013: A Year of Decision. Stratfor, 3 Ocak 2013).

Bu süreç toplumda radikal milliyetçi düşünüşün artması ve İslam düşmanlığının yayılmasıyla birlikte görülüyor. ABD’deki “The Wall Street Journal” gazetesi şöyle yazıyor: “Avrupa Birliği’nin zayıflaması, gelecek yıllarda mevcut sosyo-ekonomik sıkıntıların etkisiyle milliyetçilik ve ekstremizmin uyanışına götürüyor. Bunu artık Macaristan, Finlandiya, Ukrayna ve Yunanistan örneğinde görüyoruz” (Татьяна Санти, Петр Искендеров. Европе угрожает дезинтеграция? “Голос России”, 25 Aralık 2012).

Buradan, Avrupa’da bütünleşme döneminin geride kaldığı, yeni “iğrenç ve vahim siyasal gruplaşmalara hazırlıklı olmak gerektiği” (“The Wall Street Journal”) sonucu çıkıyor. Yunanistan’da kurulan “Altın Şafak” Partisi bu gruptan kabul ediliyor. Irk ayrımcılığı ve radikal dincilik Avrupa’yı yıkıma sürüklüyor. İtalyan hukukçu Francesco d’Agata çıkış yolunu, AB yapısının somut olarak değiştirilmesinde görüyor.

Batılı uzmanlar AB’nin krizden kurtulma olasılığına şüpheyle yaklaşıyor. Örneğin, George Friedman, Avrupa Birliği’nin sadece 20 yaşında olduğunu belirtiyor. Onun sorunları çözme deneyimi çok azdır. Dolayısıyla, ABD’den farklı olarak, bu teşkilatın derin ve ciddi bir krizi bertaraf edeceği tartışmalıdır (Bkz.: G. Friedman’ın yukarıda belirtilen makalesi).

Bütün bunlara rağmen, Avrupa Birliği için 2013 yılının dönüm noktası olacağına ilişkin görüşler de dile getirilmektedir. Hatta dünyada siyasi, jeopolitik ve ekonomik gelişmelerin yeni bir düzeye varmasında AB’nin ciddi rol oynayacağı düşüncesi ileri sürülmektedir. Bu teşkilatın insanlığın kaderinde önemli yer tutabileceğiyle ilgili yapılan tahminler ilginçtir; çünkü şu anda, Avrupa Birliği dünyanın en derin ve geniş kapsamlı kriz yaşayan coğrafyasıdır. Peki, bu teşkilatla ilgili düşünürlerin iyimser öngörüleri hangi kanıtlara dayanmaktadır?

Her şeyden önce, AB’nin dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip olduğu vurgulanmaktadır. Bu teşkilat askeri alanda ABD’nin rakibi olabilir. Ayrıca, dünya jeopolitik sisteminde Avrupa’nın geleneksel olarak özel bir yeri vardır. Fakat aslında bu iddiaların hiçbiri haklı çıkmamıştır. Aksine, 2008 yılında başlayan krizin olumsuz sonuçları çeşitli alanlarda görülmektedir. Bunları özetleyen G. Friedman, AB’nin sanki bir zamanlar ABD toplumunun düştüğü büyük psikolojik zorluklar dönemini yaşadığını vurguluyor. İlginçtir ki, Amerikalı düşünür bu görüşünü başlıca olarak maliyeye değil, siyasete dayandırıyor.

Krizin Acı Sonuçları

Belki de Avrupa bankacılık ve borçlanma sorunlarını çözebilir. Fakat işsizliğin yarattığı sosyo-politik sorunları gidermek bir hayli zordur. Bir karşılaştırma yapmak için AB’nin 15 üyesinde işsizlik oranının ABD’dekinden yüksek olduğunu belirtelim. Örneğin, Amerika’da işsizlik oranı % 7,7 iken, Fransa’da bu oran % 10,7, İtalya’da % 11,1, İrlanda’da % 14,7, Portekiz’de ise % 16,3’dır. Yunanistan ve İspanya’da ise daha ağır bir durum mevcuttur; işsizlik oranı bu ülkelerde sırasıyla % 25,4 ve % 26,2’dir.

İşsizlerin çoğunluğunu gençlerin oluşturması Avrupa toplumunda çok ciddi sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlar oluşturuyor. Deneyimler işsizlik oranını % 10’a indirmek için uzun zaman gerektiğini gösteriyor. Bu da işsiz gençlerin çeşitli yollara sapma olasılığını arttırıyor. Sonuçta, toplumda suç, uyuşturucu, farklı dine mensuplara karşı hoşgörüsüzlük, aşırı milliyetçilik vb. tehlikeli durumlar çoğalıyor. Bu süreç ise toplumu doğruca çatışmalara, parçalanmaya ve yıkıma götürüyor.

Tüm bunlar gençlerde duyarsızlık, güvensizlik gibi psikolojik sorunlar yaratıyor. Onlar yıkıcı birer unsura dönüşüyor. Bugünün gençlerinin toplumun geleceği olduğunu dikkate almak gerekiyor. Avrupa ülkelerinin geleceği tehlikededir. Artık Yunanistan ve İspanya bu tehlikeyle karşı karşıyadır. Onların ardından diğer Avrupa devletleri de gidebilir. Genel olarak, AB’ye üye ülkelerde ulus devlet anlayışı risk altındadır.

AB coğrafyasında bu sürecin önünü alma olanağının en az olması düşündürücüdür; çünkü bankacılık ve borçlanma sorunlarını çözmek için pek çok Avrupa Birliği üyesinin ekonomisini zayıflatmalıdır. Bu süreç ise, toplumu daha zor bir sosyo-psikolojik duruma düşürüyor. Teşkilata üye güçlü devletlerin sorunların çözümünde asıl yükü üstlenmek istememesi umutsuzluğu arttırıyor. Ortaya Avrupa’nın tümünü değil, yerel çıkarlara öncelik veren yeni siyasi gruplar çıkıyor. Bu süreç ise ekonomik alana yansıyarak, fiili olarak, kısır döngü oluşturuyor.

Bütün bunlar ışığında, teşkilata katılan ülkelerin bir siyasi çizgide kendi aralarında uzlaşma sağlayamaması daha büyük sorunlar yaratmaktadır. Düşünürler politikada AB üyelerinin ortak karara varamadığı görüşündedir. Bu anlaşmazlık teşkilatı oldukça zor bir duruma düşürmüştür. Mesele sadece Avrupa sınırlarıyla sınırlı değildir. Coğrafi olarak, bu jeopolitik coğrafya ekonomik ve teknolojik gelişmenin 3 ana kutbundan biriyse, demek ki, insanlık bütünüyle belirsizliklerle karşı karşıyadır.

Günümüzde sorunların kökeninde siyaset ve maliye olduğunda, dünya küresel çapta yıkıma uğrayabilir. AB’de krizin mali-ekonomik alandan, toplumsal alana sıçramasıyla yeni bir dönemin başlayacağı söylenebilir. Fakat süreçlerin nereye doğru gelişeceğini öngörmek oldukça zordur. Bazı eğilimler hakkında ise görüş bildirilmeye başlanmıştır.

Avrupa’nın “Yol Haritası”

Birkaç yıldır hüküm süren krizin bundan sonra yavaşlama olasılığı azdır. Sosyal alanda çöküş yaşanması toplumu, köklü değişiklikler yapılmasına ciddi gereksinim meydana gelecek duruma düşürebilir. Avrupa Birliği’nin hangi evrim modelini seçeceğine bağlı olarak birkaç seçenek ortaya çıkabilir.

Birincisi, teşkilat çok zayıflar. Bu, teşkilata üye ülkelerin politika alanında anlaşamaması durumunda mümkündür; çünkü bu seçenekte her devlet sadece kendi çıkarlarına öncelik verecek, sonuçta ise onların hiçbiri başarılı olamayacaktır.

İkincisi, Avrupa Birliği bütünüyle bir teşkilat olarak ortadan kalkabilir. Şimdi teşkilatın coğrafi açıdan uç kısımlarında bulunan ülkelerde sorunların daha fazla olduğu görülmektedir. Orta kısımda olanlar ise güçlü ekonomiye sahiptir; onların bu durumdan çıkma olanakları geniştir. Bu uyumsuzluk, teşkilatın “taşradaki üyelerinden” vazgeçilme konusunu gündeme getirebilir.

Üçüncüsü, AB mevcut durumu gerçekçi şekilde değerlendirip, gücünü tek bir noktada birleştirerek aşama aşama bütün sorunların üstesinden gelme yolunu seçebilir. Bu durumda teşkilat daha da güçlenir ve dünya politikasında önemli rol oynamaya başlar. Aynı zamanda, komşu jeopolitik coğrafyalara da etki olanakları artabilir. Bu seçenekte Avrupa Birliği fiilen tüm dünya için örnek bir modele dönüşür.

Süreçlerin diğer senaryolara göre devam etmesi de bir olasılıktır. Asıl mesele, şimdi hangi çizgide gidileceğinin belli olmamasıdır. Genel olarak teşkilatın kaderiyle ilgili belirsizlikler sürüyor. Son yıllarda Batı’da suç oranının artması sonucunda toplumda suça eğilimli daha ağır bir durumun oluşması karamsar bir durum yaratmıştır. Gençler hiçbir ciddi sebep olmaksızın kitlesel cinayetler işliyor. Bu süreç alınan önlemlere rağmen iyileşmiyor. Aksine, yeni suçlar ortaya çıkıyor. Açıkça, bütünüyle Batı toplumu yıkıma doğru gidiyor.

Bu eğilimin yaygınlaşmasıyla Avrupa Birliği ortak sosyo-politik, ekonomik ve kültürel bir coğrafya olarak krize yuvarlanıyor. Burada 2013 yılının bir dönüm noktası olarak nitelendirilmesi ilginçtir. Anlaşılan, bu öngörünün bilimsel temelleri vardır. AB bir sosyo-kültürel sistem olarak 2013 yılında krizin “doyma noktasına” ulaşacaksa gerçekten mühim süreçler ortaya çıkabilir. Fakat dünya için önemli olan, bu teşkilatın bir sonraki aşamaya parçalanmadan çıkabilmesidir; çünkü aksi takdirde küresel çapta oldukça tehlikeli jeopolitik eğilimler görülür.

AB’nin 2013 yılını nasıl tamamladığı öncelikle siyasetçilerin faaliyetlerine bağlı olacak. Teşkilata üye devletler ortak siyasi konum almalıdır. Burada esas husus, dünyanın diğer jeopolitik coğrafyalarıyla verimli iş birliği ve diyalog çizgisinin tercih edilmesindir. Batı toplumlarında ise ırksal ve dinsel ayrımcılığa son verilmesi faydalı olacaktır. Gençler arasında radikal milliyetçi ideolojilerin yayılmasının önlenmesi için çok yönlü programların uygulanması verimli olabilir.

Dışarıdan bakıldığında Avrupa, bu gibi adımlarla başkalarını kurtarıyor gibi görünebilir. Lakin bunun doğru olduğuna inanmak zordur. AB’nin kendini kurtarmak için esas olarak, bugüne kadar yürüttüğü yanlış politikada düzeltmeler yapma gereksinimi oluşmuştur. O, dünya genelinde yaşanan hızlı değişimlerin etkisiyle yok olmamak için öncelikle iç sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Bu hususu Avrupalı politikacı ve ekonomistler görseler, 2013 yılı bu teşkilatın kaderinde gerçek anlamda olumlu bir yenilenme dönemi olabilir.

Kamal ADIGOZALOV

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.