21. YÜZYILDA YENİ KÜRESEL JEOSİYASETİN BİLİŞİM İLETİŞİM BİLEŞENLERİ

upa-admin 12 Nisan 2013 2.690 Okunma 0
21. YÜZYILDA YENİ KÜRESEL JEOSİYASETİN BİLİŞİM İLETİŞİM BİLEŞENLERİ

Günümüzde yeni küresel jeosiyasetin çeşitli alanlarında giderek daha büyük rol oynayan bilişim iletişim teknolojileri, özellikle güncel hale gelmekte ve uygulamada önem kazanmaya başlamaktadır. Dünyada bilişim iletişimin yoğun olması, niceliksel sınırlarını aşarak tamamıyla yeni bir içerik kazanmaktadır. Bilişim iletişim bir bakıma, bağımsız yaşam ve toplum için baskın rol oynamaktadır ki, bu durum sanal devrim olarak kaydedilebilir. Bunun temel özelliği, bilişim iletişimin artık nesne dünyasının olaylarını sadece yansıtmakla kalmaması, ayrıca onları yaratıyor ve olayların gidişini etkiliyor olmasıdır.

Sosyal sarsıntılarla beraber görülen şiddetli hükümet krizleri, darbeler ve son on yılda Avrupa, Asya ve Afrika’daki bazı ülkelerde görülen “renkli devrimler” döngüsü, dünyanın birbiriyle rekabet içinde olan jeopolitik güçlerine önemli etkilerde bulunuyor. Bu tür siyasi felaketler, çağdaş jeopolitik süreçlerde bilişim iletişim teknolojilerinin rolünün artmasının net olarak habercisidir.

Yaşadığımız yüzyılda hem iktidar uğruna verilen iç politik mücadelenin sonuçlarına hem de devletlerin dış politikasına kimi zaman belirleyici etki eden yeni yapılanmalar ön plana çıkıyor. Bilişim iletişim teknolojilerinin etkisi altında, geleneksel olarak devletlerin gücünü oluşturan etmenler dengesinde de değişiklikler gerçekleşiyor. Uluslararası jeopolitik ilişkiler sisteminde, ülkelerin açık ya da örtülü hiyerarşisi her zaman buna göre belirleniyor.

Günümüzde devletlerin güç kaynakları değerlendirilirken, bilişim iletişim teknolojileri alanındaki kapasiteleri ve yeni bilişim iletişim alanındaki konumlarının dikkate alınmaması doğru olmaz. Burada yeni bir tür uluslararası çelişki oluşuyor. Bu, bir devletin küresel iletişim alanında baskın olma gayretlerinde kendini gösteriyor ki, bu diğerlerinin direncine ve karşılıklara neden oluyor. Böylece, küresel bilişim alanına ve ulusal egemenliğe, siber dünyaya ve devlet iktidarına nesnel olarak muhalif güçler şekilleniyor.

Dünyanın önde gelen birçok siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanının, jeopolitik gelişmelerin bu yönlerine özellikle önem vermesi de rastlantısal değildir.

Azerbaycan’ın uluslararası ilişkiler ve jeosiyaset alanındaki ünlü akademisyeni Novruz Mammadov, yeni bilişim teknolojileri, ulaşım yolları ve diğer teknik başarıların, coğrafi çerçeveleri önemli şekilde birbirine yaklaştırdığını, mesafeleri kısalttığını düşünüyor. Çok değişkenli iletişim alanına ilişkin görüşlere dayanan “en yeni jeosiyaset” oluşmaya başlıyor. Çok değişkenli iletişim alanı kavramı temelinde en yeni jeosiyaset, küresel ve bölgesel jeosiyasi, jeoekonomik ve jeoekolojik sorunların çözümüne yeni yaklaşımlar geliştirerek sunma olanağı sunuyor.

Novruz Mammadov, jeosiyasete ilişkin bilimin kazandığı en yeni başarılara dayanarak, jeosiyasette konumların deviniminin, yani dünyanın önde gelen devletlerinin gücünün, ekonomik ve kültürel kudretinin hızla değişen konum hiyerarşisinin özel bir yer tuttuğunu düşünüyor. Uluslararası ilişkilerin merkezinde, geleneksel jeosiyasette iletişimsizlik, yani bir coğrafyanın dış dünyadan soyutlanmasına karşıt olarak çatışma hali duruyor. Burada çatışma, yeni tür iletişimde hem yıkıcı hem de yapıcı rol oynuyor.

İki ciltlik “Geosiyasətə Giriş” (Jeosiyasete Giriş) adlı eserinde Novruz Mammadov, iletişim dünyasının çok değişkenliliğinin temel kıstaslarını analiz ederek, günümüzde bilişim dünyasının özel bir önem taşıdığı yazıyor.

Teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak iletişim devrimi; bilgi, sermaye ve vasıflı işgücünün küresel hareketliliği demektir. Burada çoğu zaman manevi yöntemler maddi, uygulanabilir yöntemlere üstün geliyor. Önceleri bireyin durumu, toplumda aldığı görev ve konumuna göre belirlenen ve ulusal hükümetler ve uluslararası şirketler tarafından denetim altında bulunan bağlantı kanalları, bilişim üsleri ve bilgi kaynaklarına şimdi gayri resmi kişiler de ulaşabilir olmuştur.

Bilgi kaynakları yüksek vasıflı yaratıcı işçilerin – fikri üretim alanındaki profesyonellerin – entelektüel etkinliğinin sonucudur. Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel bakış açılarından, aynı şekilde savunma açısından çağdaş bilişim teknolojileri stratejik öneme sahiptir. Gönderimlerden, yani bilginin uzak mesafelerdekilere ulaştırılmasından farklı olarak, şimdi etkileşim, yani bilginin İnternet ağındaki etkileşimli (interaktif) varlığı, yaygınlaşmaktadır. Bütün bunlar açık şekilde Arap dünyasındaki “renkli” devrimler sırasında görülmüştür.

Dünya çapında oluşmakta olan bilgi, dolayısıyla sibernetik İnternet dünyası, bilişim uygarlığı olarak adlandırılıyor. UNESCO’nun verilerine göre, dünyadaki bilişim iletişim akımının % 65’i ABD’nin payına düşüyor. Böylece, ABD dünya bilişim dünyasının merkezindedir ve dünya kamuoyu, Amerika’nın bilişim dünyasına esaslı derecede bağlıdır.

Novruz Mammadov’un kitabında, genç devletlerin mikro kozmosunda çok değişkenli iletişim dünyasının, jeopolitik ve sosyo-kültürel sınırlarının özgün şekilde oluştuğu belirtiliyor. Bu, toplumu birliğe ya da çözünmeye götürebilir.

Uluslararası alanda bilişim iletişim teknolojilerinin uygulanmasına gelince, bunların daha ziyade etkin şekilde eski Sovyet coğrafyasında (Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan) ve bir dizi Arap ülkesinde (Tunus, Libya, Suriye) “renkli” devrimler sırasında kullanıldığını belirtmek gerekiyor.

Son iki yıldaki “Arap Baharı”nı analiz ederken, ABD’nin önde gelen uzmanlarından biri olan Joseph Nye (Nay) “Bilişim Devrimi Politik Devrime Dönüşüyor” başlıklı makalesinde; “Arap siyasi devriminin altında, kimi zaman bilişim devrimi olarak da adlandırılan daha uzun vadeli ve daha derin, uç değişiklikler süreci yatıyor. Biz henüz tam olarak bunun sonuçlarını anlayamıyoruz, ama XXI. yüzyılda, yani devletlerin, hatta en kudretli iktidarların bile denetim sağlayamadığı bir ortamda bu, iktidarın niteliğini köklü şekilde değiştiriyor” şeklinde yazıyor. Ancak, bilişim savaşının siyasileştirilmesinin hali hazırda jeopolitik bir soruna dönüşerek, gelecekte en güçlü devletleri bile etkileyeceği, zira sadece çatışmaların yaşandığı bölgelerin değil, topyekun bütün insanlığın yeni bir dünya düzenine geçme gereksiniminin doğduğu belirtilmelidir.

Bununla birlikte, tüm ülkelerin karşılıklı bağımlılıkta yeni bir döneme girdiği kavranmalıdır. Bu bakımdan, Arap ülkelerinin sorunu aynı zamanda bütün dünyanın sorunudur.

J. Nye, bu süreçlerin devletler arası ilişkilere de etki ettiğini düşünüyor. Bununla birlikte, her ülke bilişim iletişim araçlarında yaşanan devrimsel yenilikleri kendi çıkarlarına uygun olarak kullanmaya çalışıyor. Örneğin, İran, Çin ve Suudi Arabistan, toplum üzerinde daha ciddi denetim sağlanması yönünde önemli adımlar atmıştır. Böylece, dışarıdan bilgi akışını belli ölçüde zararsızlaştırmak mümkün olmuştur. Ancak bilişim devrimi, kitlelerin siyasal alana etki etmelerini önemli ölçüde artırıyor. Bilginin hızla yayılması ve bilişim olanaklarına ulaşılabilirliğin artması bu süreçte özellikle rol oynuyor.

Yeri gelmişken, ABD’nin tanınmış siyaset adamlarından biri olan Henry Kissinger şöyle belirtiyor: “ABD diğer ülkelere toplumsal hoşgörü ve insan haklarına dayalı bir toplum yaratılmasında yardım edebilir ve etmelidir. Fakat bunu her çatışmayı sadece ideolojik sınıflandırmalara göre ele almakla başarmak mümkün değildir. Biz çabalarımızı ABD’nin stratejik çıkarları çerçevesinde yoğunlaştırmalıyız: bu, bizim rolümüzün boyutları ve niteliğini belirleme olanağı sağlar. Demokrasi ve uluslararası iş birliğine dayalı dünya düzenine doğru ilerleme, ara aşamalardan geçerken yardımcı olacak hoşgörüyü gerektirir. Ayrıca, Orta Doğu’da yeni bir düzene can atan çeşitli güçler, onların çabalarına bizim vereceğimiz desteğin, bu çabaların bizim çıkar ve değerlerimize uyumu oranında olacağını itiraf etmelidir. İşte bu yüzden bugün birbiriyle barışmaz sandığımız realizm ve idealizmi barıştırmak gerekir”.

H. Kissinger’ın ileri sürdüğü görüşler bu amaca ulaşmaya hizmet ediyor. Yeni jeopolitik unsurlardan biri, artık Amerika’nın, eskiden olduğu gibi, sadece kendi askeri gücünden destek almamasıdır. Ancak Washington kendi stratejik amaçlarından bir adım bile geri çekilmek niyetinde değildir. Bahsedilenlerden, ABD’nin jeopolitik algılarında belli bazı dönüşümlerin başladığı anlaşılıyor. Amerika’nın yeni küresel jeopolitik duruma çevik tepki verebilmesi ve önderliğini muhafaza etmesi için yoğun görüş arayışları sürüyor. ABD’nin sahip olduğu güçlü bilişim iletişim silahı da işte bu jeopolitik amaca ulaşmaya hizmet ediyor.

ABD’nin tanınmış siyaset bilimcisi Zbigniew Brzezinski (Bjejinski) Washington’daki düşünce kuruluşlarından biri olan ve uluslararası ilişkilerin güncel sorunlarını aydınlatan “Ulusal Çıkarlar Merkezi”nin “The National Interest” dergisine verdiği röportajda, ABD’nin XX. yüzyılın 90’lı yıllarında yaptığı aşağıdaki iki stratejik hatayı yazıyor: Bunların ilki, ABD’nin yeni küresel jeopolitik gerçekleri görememiş olması; ikincisi ise, Irak’a yapılan askeri müdahaledir.

İlk hata genel olarak Batı siyasi düşünüşündeki yanlışlardan kaynaklanıyor. Sosyalist kutbun çöküşünden sonra Batı oluşan duruma yaratıcı yaklaşmak yerine, başarılarından rehavete kapıldı. ABD önceki jeopolitik konumunda kaldı, Avrupa ise daha güçlü olma kararı aldı.

Z. Brzezinski, şu anda Orta Doğu’da geniş şekilde yayılan diktatörlük karşıtı protesto eylemlerine, aynı açıdan yaklaşmıyor. “Arap Baharı” adını alan bu hareket, niteliksel olarak geçen yüzyılın sonunda Doğu Avrupa’da yaşanan olaylardan ayrılıyor.

Zira XIX. yüzyılda milletlerin milli bütünlüğünü kurma aşamasının sona erdiği Avrupa’dan farklı olarak, Orta Doğu’da halk yardakçılığı, hoşgörüsüzlük, aşiret yapıları halen sürmektedir. Bu bakımdan, bu bölgede “bahar”ın sonunun nasıl olacağını öngörmek bir hayli zordur. Bu süreç, demokrasiyle sonuçlanmayabilir. Burada hoşgörüsüzlük, bağnazlık, demokratik yönetim görüntüsü, hukuki sistemin hantallığı gibi unsurların güçlenmesi büyük olasılıktır. Bu yüzden, “Arap Baharı” daha ziyade “demokrasinin kırık kanadına” benziyor. Z. Brzezinski’nin görüşlerine göre, toplamsal düşünüş şekli değişmelidir. Amerikan siyasi bilinci, karmaşık durumlardan çıkış stratejisi üzerine kurulmalıdır.

Rusya’dan uluslararası ilişkiler uzmanı İrina Vasilenko’nun görüşlerine göre ise, “daha önce askeri istihbarat ve karşı-istihbarat stratejik öneme sahip idiyse, şimdi bilgi akımlarının analizi ve saldırgan, yıkıcı bilgi hayaletlerinin belirlenip ortaya çıkartılması bu tür öneme sahiptir”. Çağdaş bilgi toplumunda mücadele, bilişim alanında yaşanıyor ve jeosiyasetin ateş hattı tam da burada bulunuyor.

İ. Vasilenko, jeosiyasetin yeni bilişimsel değerler dizisinin (paradigma), yaşadığımız XXI. yüzyılda dünya sahnesinde rekabet eden devletler arasındaki ilişkilerin kaderinin, öncelikle onların sanal dünyadaki bilişim üstünlüğüyle belirleneceğini esaslı olarak düşünüyor. Günümüzde jeopolitik stratejinin geliştirilmesi, bilişim üstünlüğüne dayalı ve bilişim teknolojilerinin etkinleştirilmesinin yardımıyla devletlerin askeri gücünün arttırılmasına olanak sağlayan hızlı algılar oluşturulmasını öngörüyor.

Hem uluslararası hem de ulusal sosyo-politik yapılarda meydana gelen yoğun değişiklikler döneminde bilişim iletişim sistemlerinin uygulamadaki tüm alanlarında teknolojik gelişme gözlemleniyor. Bütün bunlar sosyo-politik ilişkilere yeni bir içerik kazandırıyor; bireyle toplum ve vatandaşla hükümet arasında yeni ilişkiler şekilleniyor. Uluslararası hukuk nesnesi olarak devlet, bilginin yayılmasını eskisi gibi denetleyemiyor. Toplumun bütün sosyo-politik tabakalarının etkinliğinin belirgin şekilde artma sorunu oluşuyor. Bu, sonuçta küresel jeopolitik sahnede de görülüyor. Günümüzde büyük devletlerin jeopolitik amaçlarına ulaşabilmesi, onların en yeni bilişim iletişim teknolojilerini ustalıkla kullanmasına bağlıdır.

Prof. Dr. Pervin DARABADİ

Bakü Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.