GÜNEY KAFKASYA: ÜÇ BÜYÜK DEVLETİN MÜCADELESİNDE YENİ SAYFA

upa-admin 27 Nisan 2013 3.916 Okunma 0
GÜNEY KAFKASYA: ÜÇ BÜYÜK DEVLETİN MÜCADELESİNDE YENİ SAYFA

Rusya, Türkiye ve İran’ın Kafkasya adına mücadeleyi şiddetlendirdiğine ilişkin haberler yayımlanıyor. Uzmanlar bu sürecin olası sonuçlarını öngörmeye çalışıyor. Fakat her halükarda bölge için ayırt edici olan, önemli bir hususu unutuyorlar.

Karşılıklı İlişkiler Üçgeni

Güney Kafkasya’da büyük devletlerin daha da etkinleştiği hissediliyor. ABD, Rusya, Türkiye ve İran bölgede jeopolitik görünümün değişmesine yönelik mücadeleyi arttırmıştır. Joshua Kucera (Kuçera) bu konuda Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS)’nin raporunu temel alarak “The Bug Pit” (Dı Bag Pit) isimli blog’unda bir yazı yazmıştır (Bkz.: Joshua Kucera. Russia, Iran, Turkey, and the Caucasus. www.eurasianet.org, 27 Mart 2013). Mesele şu ki, J. Kucera Güney Kafkasya ve Orta Asya üstüne uzun süredir uzmanlaşan bir gazetecidir. Dolayısıyla onun analizleri merak doğuruyor.

Aslında, Kafkasya’da jeopolitik mücadelenin yoğunlaştığını ifade eden birtakım belirtiler uzun zamandır kendini gösteriyor. Şimdi ise, süreçlerin gerginleştiği gözlemleniyor. Uzmanların görüşüne göre, Rusya daha etkinleşmiştir. Moskova’nın Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a yönelik politikaları, genel olarak her zaman uzmanların dikkatini çekmiştir.

Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin uzmanları ise, Güney Kafkasya’daki jeopolitik durumu Rusya, İran ve Türkiye’nin karşılıklı ilişkileri ekseninde ele almıştır. Araştırma, “Karşılıklı İlişkiler Üçgeni: Türkiye-Rusya-İran” başlığını taşımaktadır. Merkezin raporunun diğer bir ilginç tarafı da, bu ilişkiler “üçgeninin” ABD politikasına etkisinin konu edilmiş olmasıdır.

Yazarlar, İran’ın Kafkasya’daki nüfuzunun Rusya’dan ziyade Türkiye’yi rahatsız ettiğini düşünüyor. Fakat aslında görünüm bundan daha karmaşıktır. Moskova bölgede kendinden başka bir jeopolitik gücün mevcut olmasını istemiyor. Mevcut durumda ise, bazı manevralar yapmak durumunda kalıyor. Rusya’nın Kafkasya konusunda Türkiye ve İran’la ilişkileri ekseninde, bu nedenle yeni açılar kendini gösteriyor. Bu bakımdan Türkiye-Rusya, Rusya-İran ve Türkiye-İran ilişkilerine bakarsak, düşündürücü hususlar görebiliriz.

Şu anda Moskova’yı daha ziyade endişelendiren, Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasıdır. İki ülke arasında Suriye konusunda da görüş ayrılığı vardır. Fakat Kremlin, Ankara’nın Kafkasya’ya nüfuzunu, Rusya’nın güvenliğine yönelik tehditlerle doğrudan ilişkilendiriyor; çünkü bu bölgede Müslümanlar çoğunluktadır. Onların Türkiye’de geniş kopuntuları var. Böyle bir ilişki Kuzey Kafkasya’da radikal dini gruplaşmaların daha da güçlenmesine yol açabilir. Moskova, Kafkasya’da temel tehlikenin Vahabiler olduğunu biliyor. Fakat durum istikrarlı değildir ve her an başka bir grup da gücü ele alabilir. Özellikle, Afganistan meselesinin çözümlenmemiş olması bu konuda tehlikeleri artırıyor.

Meselenin diğer tarafı Gürcistan unsuruyla ilgilidir. Türkiye’deki Abhaz, Oset ve Çerkez kopuntularının Abhazya, Güney Osetya ve Karaçay-Çerkez’e etkileri az değildir. Bu zincirleme ilişkiler bütün Kuzey Kafkasya’yı savaş alanına dönüştürebilir. Rusya’nın Türkiye ile normal ilişkiler kurmak ve aynı zamanda, onun Kafkasya’da söz sahibi olmasına fırsat vermemek için bir hayli nedeni olduğu söylenebilir. İki ülke arasında ekonomik ilişkilerin hızla gelişimiyle birlikte, bu husus ciddi yer tutuyor.

Son olarak, Azerbaycan ve Ermenistan konuları, Moskova-Ankara hattında her zaman önem taşımıştır. Azerbaycan hem enerji iletim yollarına sahip bir ülke olarak hem de önemli bir ulaşım koridoru olarak Batı ve Rusya’nın odağında olmuştur. Onların bu açıdan çıkarları hiç azalmamış, aksine Bakü bağımsız enerji politikası ile daha etkin bir konuma yükselmiştir. Azerbaycan Batı’yla birlikte Rusya ile de ilişkilerini geliştirmektedir. Bu sebeple, Bakü’ye herhangi bir baskıdan söz edilemez.

Saldırgan Neden “Unutuluyor”?

Ermenistan’la ilgili durum bir hayli farklıdır. Ermeni kitle iletişim araçları Moskova’nın bu ülkede askeri gücünü artırmayı hedeflediğinden bahsediyor. Hatta Dağlık Karabağ’a Rus birliklerinin konuşlandırılma olasılığını yazıyorlar. İran’ın üst düzey yetkililerinin bu konuyu Erivan’da müzakere ettiklerine ilişkin haberler yayımlanmıştır. Yani aslında söz konusu olan, Ermenistan’a ek askeri güçlerin yerleştirilmesi durumunda bölgede meydana çıkabilecek sorunların çözümüdür.

Tüm bunlar ışığında uzmanlar, Rusya-Ermenistan-İran jeopolitik iş birliği ekseninden bahsediyor. Bunu Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan ekseninin karşısına koymaya çalışıyorlar. Fakat daha geniş bir açıdan meseleye yaklaşıldığında, asıl görünüm bambaşka görünüyor. Sorun, Ermenistan’ın saldırgan politikaları sonucunda bölgede gerginliğin oluşması ve iş birliği olanaklarının sınırlanmasıdır. Bu siyasetin önü alınmazsa, bölgenin tümünde herhangi bir güvenlik sisteminin oluşturulması söz konusu değildir.

Bunlar sebebiyle, Rusya’nın Dağlık Karabağ’a askeri güç yerleştirmesi gerçekçi görünmüyor. Böyle bir şey olursa, bölgede jeopolitik ve askeri durumun olumlu yönde değişmesini beklemek saçmadır. Meselenin özü, belirli bir devletin bölgede kendine jeopolitik ortak araması değil, saldırganlığın önünün alınmasıdır. Yalnızca bu şartlar altında, somut sonuçlar verebilecek bir güçler dengesinin oluşturulmasından bahsedilebilir.

İran Rusya’nın Güney Kafkasya’da etkinleşmesinden çok da rahatsız değildir. Birçok konuda onların çıkarları kesişmektedir. Fakat Tahran, Moskova’nın bölgeye tamamıyla egemen olmasını da istemiyor. Bu amacını, şimdilik açıkça dile getiremiyor; çünkü Batı’nın güçlü baskısı altındadır. Bu nedenle, Tahran bölgede Rusya’yı rahatsız edebilecek hareketlerden kaçınmaya çalışıyor. Azerbaycan’a karşı ise, bazı adımlar atmaya çalışıyor. İran topraklarında yaşayan Azerilerin demokrasi taleplerinin genişlememesi için bazı önlemler alıyor. Bakü’nün Tahran’la iyi komşuluk politikası değişmiyor. Fakat anlaşılan, bir süre daha İran’ın Azerbaycan’a karşı ihtiyatlı yaklaşımı sürecek.

Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasında yapıcı unsurlar fazladır. Ankara, bölge devletlerinin egemenliğinin pekiştirilmesinde çıkarlıdır. Onun Azerbaycan’la ilişkilerinin temelinde de işte bu husus yatmaktadır. Şu anda Türkiye için bölgedeki en büyük engel Ermenistan’dır. “Ermeni soykırımı” meselesinin sözde yıldönümüyle ilgili durum daha da karmaşıklaşmıştır. Bu da Ankara’nın Güney Kafkasya’da Rusya kadar etkili olamayacağı öngörüsünde bulunmaya olanak tanıyor.

Rusya-Türkiye ilişkilerinde bölgenin enerji kaynaklarını kullanma meselesi ayrıca yer tutuyor. Hali hazırda TANAP’ın gerçekleşmesi için Ankara etkinliğini artırmıştır. Moskova ise Türkmenistan’ın bu projeye katılmamasına çalışıyor. Bakü-Aşkabat ilişkilerindeki bazı hususları bu amaçla kullanıyor. Türkiye ise, Azerbaycan ile Türkmenistan’ın uzlaşıya varması için adımlar atıyor. Bu yönde herhangi bir kesin sonuçtan bahsetmek için henüz erken. Dolayısıyla, bu konuda Ankara-Moskova ilişkilerindeki belirsizlik sürmektedir.

Tüm bunlar, Güney Kafkasya uğruna Rusya, Türkiye ve İran arasında süren mücadelede çelişkili öğeler olduğunu göstermektedir. Bölgede jeopolitik durumun gerginlikten kurtulması için bir hayli uğraşılmalıdır. Üzüntü verici olan, büyük devletlerin Güney Kafkasya politikalarında, temel hususu – saldırgana baskı uygulamayı – dikkate almamasıdır. Bu, anlaşmazlıkları çıkmaza sokmakta ve bölgenin bütününün jeopolitiğinde gerginlik yaratmaktadır. Bu durumda, herhangi bir jeopolitik gücün bölgede mutlak üstünlüğünden bahsetmek çok zordur.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.