UZAK DOĞU’DA “BÜYÜK ÇATIŞMA” BAŞLIYOR MU?

upa-admin 28 Ağustos 2013 3.957 Okunma 0
UZAK DOĞU’DA “BÜYÜK ÇATIŞMA” BAŞLIYOR MU?

Batılı basın Rusya’nın yönünü Doğu’ya çevirdiğine ilişkin analitik yazılar yayınlıyor. Bu sürecin Moskova’yı Avrupa’yla Doğu arasında koyduğu vurgulanıyor. Gerçekte ise Uzak Doğu’da ABD ve Avrupa Birliği de bir hayli hızlandı. Bu bölge uğruna jeosiyasi mücadelenin yeni aşamasının başlandığı düşünülüyor. Bu çelişkili, gergin ve dinamik sürecin hangi sonuçlar verebileceği güncel konudur.

Rusya Dış Politikasının Önemli Bir Hususu

Uzak Doğu’nun dünya jeosiyasetindeki rolü gittikçe daha da artıyor. Son zamanlarda ABD ve Rusya’nın bu bölge doğrultusunda politikalarını yoğunlaştırmasına ilişkin sık-sık görüşler seslendiriliyor. Moskova’yla Washington arasında bu açıdan mücadelenin tırmanacağını belirten analitik makaleler yayınlanmaktadır (Bkz.: Fiona Hill, Bobo Lo. Putin’s Pivot. Why Russia Is Looking East // “Foreign Affairs”, 31 Temmuz 2013).

Başkan Putin’in Uzak Doğu yönünde siyasi, diplomatik ve askeri-ekonomik etkinliğini artırdığı belirtiliyor. Moskova Sibirya bölgesinde etkisini yeni seviyeye yükseltmek için çeşitli planlar yapıyor ve onları gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu süreçte Rusya’nın esasen Çin’le ilişkilerini yeni düzeye yükseltmeye çalıştığı vurgulanıyor.

Kremlin en büyük Doğulu komşusuyla jeosiyasi işbirliğine özel önem vermektedir. Rusya’nın Çin’den çekindiğini söyleyenlere V. Putin’in cevabı şöyle oldu: “Biz korkmuyoruz. Çin bizi tedirgin etmiyor. Çin’le birçok konularda işbirliği yapacağız.” (Bkz.: yukarıdaki kaynak). Bu arada Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çerçevesindeki karşılıklı ilişkiler stratejik nitelik taşıyor. Rusya ve Çin maliye, ticaret ve enerji alanlarında iş birliğini derinleştirme ve genişletme yönünde ciddi çalışmalar yapmaktadırlar.

Fakat onlar arasında belirli çelişkiler vardır. Bu, esasen bölgenin önderliği uğrunda mücadeleye ilişkindir. Moskova ve Pekin meselenin bu tarafını hiç unutmuyorlar. Çin kendisinin daha güçlü gelişme potansiyeline sahip olduğuna güvenerek, maliye alanında önderliğini sağlamaya çalışıyor. Kendi para birimini ŞİÖ çerçevesinde esas ödeme dövizi seviyesine yükseltmek amacıyla ortak banka kurmaya çalışıyor. Bunu Rusya şimdilik önlüyor.

Moskova ile Pekin’in ilişkilerinde bizce, en büyük sorun Merkezi Asya meselesidir. Rus analistlerin kanısına esasen, Çin yakın birkaç yılda aynı bölgede ekonomik ve kültürel alanlarda güçlenebilir, hatta Çince orada baskın olabilir (Bkz.: Сценарный прогноз развития ситуации в Центральной Азии после вывода коалиционных войск из Афганистана 2014-2024 гг. “Российский совет по международным делам”, 24 Mayıs 2013).

Japonya’yla Rusya’nın ayrıca sorunları var. Tokyo’nun Kuril Adalarına iddiası iki ülkenin tam ölçekte işbirliğine engel oluyor. Ayrıca, Moskova ile Pekin’in Uzak Doğu’da ortak askeri tatbikatlar yapması Japonya’ya bir uyarı gibi görünüyor (Bkz.: birinci kaynak). Mesele şu ki, Çin’le Japonya arasında belli ihtilaflar mevcuttur. Bunlar çoğunlukla birkaç adayla ilgilidir. Hatta bu meselede iki ülke arasında silahlı çatışma oluşabilirdi. Çin’in denizde askeri güç gösterisi yapmasına Tokyo’da çok hassas yaklaştılar. Bu nedenlerden dolayı, Rusya ile Çin arasında güvenlikle ilgili önleme Japonya tedbirli yaklaşıyor.

Böylece, Uzak Doğu’da büyük devletlerin Moskova’nın bölgede öncü rolünü kabul etme eğiliminde olması izlenimi yaratmaması gerekiyor. Aksine, hatta Çin’in Rusya’nın bu bölgede önder olmasını istememesi düşündürücüdür. Son yıllarda başkent Moskova’nın Uzak Doğu yönünde büyük enerji projeleri gerçekleştirmesi de buna yardım etmiyor. Örneğin, Sahalin’den bölge devletlerine yeni enerji yollarının çekilmesi büyük anlamda Rusya’ya yaklaşımı değişmedi.

Büyük Devletlerin “Doğu Yarışması”

Meselenin diğer yönü Batı’nın Rusya’nın yönünü Doğu’ya çevirmesine dikkatli yaklaşımıdır. Aynı şekilde, Washington Moskova’nın Asya’da büyük saygınlık kazanmasını istemediğini saklamıyor. Geçenlerde ABD’nin Savunma Bakanı Chuck Hagel Singapur’da düzenlenen “Shangri-La diyalogu”ndaki konuşması sırasında bu konuda açık görüş bildirdi (Bkz.: Richard Weitz. As Tensions with West Rise, Moscow Looks to Asia // “The Diplomat”, 25 Temmuz 2013).

Kuzey Kore konusunda Rusya’yla ABD arasındaki görüş ayrılıkları kalmakta devam ediyor. Moskova bu konuda Washington’un belirli niyetinin olduğunu düşünüyor. O, ABD’nin Rusya civarında askeri abluka yarattığını düşünüyor. Onun sınırı Avrupa’dan Uzak Doğu’ya kadar uzanıyor. Dolayısıyla Rusya kendisi için ek önlemler almaya başlıyor.

Uzmanlar simgesel olarak “Putin dönüşü” adlandırdıkları Moskova’nın Uzak Doğu yönünde etkinleşmesine bu açıdan ilgi gösteriyorlar. Varılan kanı şudur: Tüm girişimlerine rağmen, ne Batı, ne de Uzak Doğu Kremlin’i Pasifik havzasında önder olarak kabul etmeye hazırdır (Bkz.: birinci kaynak). Meselenin düşündürücü tarafı da işte budur. Bir bakımdan Rusya’nın Batı’nın jeosiyasi manzarasına uyuşmadığı, Doğu’ya ise dâhil olamadığı yazılıyor.

Anlaşılan, en iyi durumda Rusya Uzak Doğu’da bölgesel önderlerden biri olmaya iddia edebilir. Moskova Asya-Pasifik bölgesinde söz sahibi olmayı da dış politikanın öncelikleri arasında gösterdi. Bu, Kremlin’in bu yönde sistemli ve tutarlı politika yürütmeye devam edeceği anlamına geliyor. Analistlerin son zamanlarda Moskova’nın bu yönde daha “inatçı ve tutarlı” olduğunu özel vurgulamaları bir rastlantı değildir.

Bunlar Uzak Doğu’da “büyük çatışmanın” yaklaştığına mı işaret ediyor? Ayrıca, Afganistan ve Kuzey Kore gibi sorunların varlığı koşullarında bölgede askeri potansiyelin artırılması süreci yoğunlaşabilir mi? Mevcut aşamada Moskova’nın bu yönde etkinleşmesine Batı ve bölge devletleri tarafından olan tepki, Uzak Doğu’da büyük devletler arasında gerilimin oluşabileceğini gösteriyor. Fakat bunun esasen kimler arasında olacağını tahmin etmek hayli zordur. Bölge ülkeleri arasında ihtilafın artması, bu bahaneyle de Batı’nın ve Rusya’nın askeri güçlerini orada yerleştirmesi mümkündür.

Her halükarda bölgede silahların çoğalmasının tehlikeli senaryolara yol açabileceği görünüyor. Moskova’nın Avrupa ile Uzak Doğu arasında manevralar yapması, ona dengeli siyaset yürütmesi için olanaklar yaratıyor. Avrasya coğrafyasında söz sahibi olarak küresel jeosiyasette önemli rol oynamak mümkündür. Bu nedenle Kremlin’in Uzak Doğu politikasına bazı Batılı analistlerin tek taraflı yaklaşımı doğru görünmüyor. Meseleye çok büyük jeosiyasi mekânda dünya önderliği için mücadele dinamikleri çerçevesinde bakmak gerekiyor.

Kremlin’in Uzak Doğu politikasını tutarlı bir şekilde gerçekleştirmekten çekinmeyeceğine dair herhangi bir kuşku yoktur. ABD’nin de bölgede çok ciddi çıkarlarının olduğu bilinmektedir. Çin her iki büyük devletin rakibi olarak ciddi bir unsur olarak kabul ediliyor. Bunlara çok güçlü Japonya’yı eklemek gerekir. Dünyanın en güçlü jeosiyasi güçlerinin temel mücadele meydanının Uzak Doğu olabileceği anlaşılıyor. Bu bakımdan, sadece Rusya’nın değil, ABD ve Avrupa’nın da yönlerini Doğu’ya taraf çevirdiklerini söylemek mümkündür. Onların savaşı her zaman olduğu gibi acımasız ve tavizsizdir.

Asya-Pasifik mekânı uğruna jeosiyasi mücadelenin yeni bir seviyeye yükselmesi kendiliğinden çok önemli bir konudur. Bu süreç küresel jeosiyasi manzarayı ciddi biçimde değişebilir. Muhtemelen yakın gelecekte bunun tanığı olacağız. Fakat burada oldukça tehlikeli bir hususu vurgulamak gerekiyor. Mesele şu ki, çok büyük askeri potansiyele sahip devletler bölgeye tarihte görülmemiş miktarda silahlar getiriyor.

Çağdaş tarihsel aşamada jeosiyasi mücadelenin koşullarını dikkate alırsak, bu sürecin yakın gelecekte yavaşlayacağını umut etmek zordur. Demek ki, süreç bu hızla devam ederse, Uzak Doğu’da bölgesel savaş oluşabilir. Bazı yorumcuların farklı öngörüler verdiklerini belirtelim. Onlar bu tür rekabeti aslında ABD’nin kendisinin düzenlediği savını ileri sürüyorlar. Burada Washington’un temel amacı bölgelerde birkaç jeosiyasi güç yetiştirerek, onların mücadelesinden kendisi için yarar sağlamaktır. Aynı şekilde, bu yolla o, Çin’in dünya önderi seviyesine yükselme olanağını asgariye indiriyor.

Her halükarda Uzak Doğu yönünde Rusya’nın daha da etkinleşmesi, Batı’nın oraya yeni askeri güç göndermesi ve bölgenin büyük devletlerinin tüm bunlara aktif tepki vermesi ciddi jeosiyasi değişikliklerin başladığını gösteriyor.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.