SURİYE: JEOPOLİTİK OYUNUN YENİ ŞARTLARI

upa-admin 26 Aralık 2013 1.891 Okunma 0
SURİYE: JEOPOLİTİK OYUNUN YENİ ŞARTLARI

Orta Doğu’da durum karmaşık olmaya devam ediyor. Son zamanlarda Suriye’de dini gruplar arasında ilişkiler yeni gerilim seviyesine çıkmış durumda. Mezhep mensupluğu gittikçe daha abartılı bir şekilde siyasete etki ediyor. Selefiler, El-Kaideciler ve Şiiler arasında çelişkiler keskinleşiyor. Paralel olarak, büyük jeopolitik güçlerin mücadelesi yeni görünüm kazanıyor. Sonuçta, Orta Doğu bütünüyle daha karmaşık jeopolitik dinamiğe doğru ilerliyor.

“Cihatçılar”ın Zaferi, Yahut Mezhep Savaşı Devam Ediyor?

Suriye’nin savaş alanında ve siyasi sahnesinde durum biraz da karmaşık hale gelmiş. Şimdi kimin gerçek muhalefet olarak uluslararası alanda ülkeyi temsil edebileceği belirsiz durumda. Durum “cihatçılar” denilen grubun Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) karargahını istila etmesiyle zorlaşmış bir halde. General İdris Selim sonuçta Türkiye’ye kaçmış, sonra Katar’ın başkenti Doha’da gitmiş, nihayet, yeniden Türkiye’deki evine dönmüş. Batı’daki müttefikleri İ. Selim`i kendi görevine dönmek için ikna etmeye çalışsalar da, General şimdilik kabul etmiyor (Bkz.: Евгений Григорьев. Джихадисты взяли штаб Свободной сирийской армии без боя / “Независимая газета”, 13 Aralık 2013).

Bunun arka planında Batı’nın ÖSO`ya desteğinin azaldığı hakkında haberler de yayıldı. Bunun yerine, Batı’nın muhalefetin başka kanadına yakınlaşma sürecini başlattığı konuşuluyor. The Wall Street Journal‘ın analistleri Steysi Mayhtri, Ellen Knikmeyer ve Adam Entous`un hazırladığı yeni raporda gösteriliyor ki, Batı ve onun Basra Körfezi’ndeki müttefikleri Suriye’nin silahlı İslamcı grupları ile görüşmeler yapıyorlar (Майкл Келли. Запад полностью изменил свою стратегию в Сирии / “Geopolitica. ru”, 6 Aralık 2013).

Burada genel durum hayli karmaşıktır. Şu anda Suriye muhalefetini üç gruba bölüyorlar. Birincisi, Özgür Suriye Ordusu. Onlar mutedil Batı yönlüler sayılırlar. Devlet yapısında demokrasiyi tercih ediyorlar. Örnek olarak Türkiye’yi görüyorlar. Washington ve Brüksel`in yanı sıra, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar`la işbirliği yapacaklardır. İkincisi, cihatçı dini gruplar. Buraya “İslam Cephesi” dahildir. Onların arasında, esasen, selefi grupları toplanmıştır. “Ahrar eş-Şam”, “Şükür el-Şam”, “İslam Ordusu”, “Birlik Alayı” ve diğerleri “İslam Cephesi”ndeler. Üçüncüsü, El-Kaide’ye yakınlığı ile seçilen gruplar. Onun esas üyeleri “El-Nusra” ve “Irak ve Levantanın İslam Devleti” örgütleridir. Bu grupların üyelerinin büyük çoğunluğu yabancı vatandaşlardır (Bkz.: Евгений Григорьев. Gösterilen makalesi).

Buradan da anlaşılacağı gibi, şimdiki Suriye muhalefetinin bünyesinde dini gruplar çoğunlukta. İslamcıları birleştiren temel nokta radikalliktir. Onlar mevcut rejimin silah gücüyle tamamen yok edilmesinden yanalar. Bu özelliklerine göre, Afganistan’da geçen yüzyılın 80’li yıllarında faaliyet göstermiş mücahitlerle eşdeğerler. Batı için “cihatçılar” daha güvenli. Çünkü onlar “El-Kaide” kadar savaşçı değiller ve en önemlisi de bölgenin Washington’a yakın olan devletlerinin kontrolü altındadırlar. Burada, öncelikle, Suudi Arabistan’ı göstermek mümkündür. Sonra Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve başkalarını göstermek mümkündür.

B. Esad`ı silah gücüne devirmenin mümkün olmadığı belli olduktan sonra, Batı ve Rusya görüşmeleri etkileyebilecek grupları tercih ediyor. 22 Ocak’ta yapılması öngörülen “Cenevre-2” toplantısı arifesi bu mesele daha da güncelleşmiş. Dolayısıyla ABD Suriye’deki cihatçılarla irtibat kurarak, onları görüşmelerde yer almaya yönlendirmek istiyor. Batı diplomatlarından biri burada temel amacın cihatçıları hem “El-Kaide”nin etkisinden kurtarmak, hem de onların daha fazla radikalleşmesini önlemek olduğunu söylemiş (Bkz.: Майкл Келли. Gösterilen makalesi). Kasım’ın başlarında ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Türkiye temsilcilerinin “cihatçılar”ın temsilcileri ile görüşmesinde meselenin bu tarafı ele alındı.

Orta Doğu: Jeopolitik Manzaranın Yeni Dinamikleri

Böylece Batı’nın “Cenevre-2” toplantısında güçler oranını kendi lehine değiştirmek girişimi anlaşılıyor. Washington elde edilecek anlaşmaların sağlam kriterlere dayanmasını istiyor. Burada başlıca amacın Suriye meselesinin barış yoluyla çözülmesi teşebbüsünü Moskova’nın elinden almak olduğunu tahmin etmek mümkündür. Fakat ABD’nin Suriye muhalefetinin hangi kanadı ile görüşmeler yapacağına karar vermediği hissediliyor (Bkz.: Ольга Ъ-Кузнецова. Сирийская оппозиция не дает себя объединить / “Коммераснтъ”, 13 Aralık 2013). Dolayısıyla Batı’nın bu yönde diplomatik girişimlerini sürdüreceği tahmin edilebilir.

Amerika’nın Suriye planlarına engel olabilecek başka bir etken de mevcuttur. Söz konusu “Büyük Kürdistan” planının gerçekleştirilmesidir. Bu projenin de arkasında ABD duruyor. Son yıllarda Kürt ayrılıkçılığa en çok destek işte okyanus ötesinden geldi. Fakat Suriye’nin kuzey bölümünde PKK’ya yakın Kürt gruplaşmaların özerk kurum yaratma fikrine düşmesi bir takım sıkıntılar yarattı. Suriye muhalefeti “Cenevre-2” toplantısında yer almak için Kürtlerin etkinliğinin değerlendirilmesini talep ediyorlar (Bkz.: Леонид Савин. Антисирийский проект / “Stoletie.ru”, 6 Aralık 2013).

Kürtlerin kendileri arasında şimdilik siyasi birlik yoktur. M. Barzani ile A. Öcalan arasında Suriye Kürtlerine etki mücadelesi gidiyor. Bunlara Asuri, Türkmen ve Araplarla Kürtler arasındaki görüş ayrılıklarını eklemek mümkündür. Sonuçta, ABD ve İsrail’in oyuncak Kürt devleti yaratmak planları önünde ciddi sorunlar meydana geldi. Bu hususlar Cenevre konferansının gerçekleşmesi önünde ciddi engeller sayılır.

Tüm bunların arka planında bazı devletlerin Orta Doğu’da Müslümanlar arasında mezhepler arası gerginlik yaratmaya çalışması düşündürücü görünüyor. Suriye’de şu anda Selefiler, El-Kaideciler ve üçüncü güç olarak Kürtler siyasi sahnedeler. ABD onların arasında Selefilere öncelik veriyorsa, bu, otomatik olarak diğer dini grupları kışkırtacak. Sonuçta, Suriye’de siyasi ortam mezhep mensupluğu ve etnik kimliğe göre oluşmuştur. Bunun Irak’taki siyasi ortamla benzer olduğunu görmek zor değil. Bu hususu Orta Doğu’daki siyasi manzaranın genel özelliği olarak kabul etmek mümkün mü? Eğer bu sorunun cevabı olumluysa, o zaman büyük bir jeopolitik mekanda belirsiz ve çatışmalarla dolu durumun oluşmakta olduğunu söylemek mümkündür.

Öyle görünüyor ki, Orta Doğu’da büyük devletlerin jeopolitik çıkarlarının ciddi şekilde çatışması fonunda Suriye’de siyasi ortam bölünüyor. Son zamanlarda bölge uğruna mücadelenin daha keskin nitelik alması ile girişimin genel olarak dış güçlerin eline geçmesi izlenimi oluşuyor. Bu şartlar altında Suriye’de barışın elde edilmesi karmaşık bir süreç izlenimi oluşturuyor. Artık “cihatçılar” ÖSO`dan güçlü olduklarını gösterirler. Bunun hangi siyasi sonuçlar vereceğini tahmin etmek hayli zordur.

Fakat şimdiden belli ki, Suriye’de itici güç olarak somut siyasi gücün belirmesi ihtimali çok düşüktür. Tabii ki, “El-Kaide” ve radikal Şii gruplar sakin oturmayacaklar. Bu o demektir ki, İran ve ona müttefik olan Müslüman devletler Suriye’de siyasi nüfuzlarını arttırmak yönünde faaliyetlerini güçlendirecekler. Bu sürecin Müslüman ülkeler arasında yeni jeopolitik sorunların oluşmasına neden olmayacağına kim garanti verebilir?

Diğer taraftan, Cenevre’de herhangi nihai kararın elde edilmesi imkanları az görünüyor. Suriye’de silahlı çatışmaların şiddeti azalmıyor. Aksine, meydanda birkaç gruplaşma vardır. Onları da bir araya getirmek şansı çok değil. Böyle anlaşılıyor ki, Suriye meselesinin çözümü daha da uzayacak. B. Esad bu yolda tek engel değildir. Somut olarak, birkaç büyük jeopolitik güç ortak sonuca gelemiyor.

Anlaşılan, ülkede siyasi süreçler daha tehlikeli içerik taşımaktadır. B. Esad’ın hakim güç olmadığı tam anlaşılmış. Ona somut alternatif olabilecek siyasi gruplaşma da bilinmemektedir. Bu açıdan ne ABD, ne de Rusya’yı tatmin eden bir durum oluşmamış. Bu belirsizlikten yararlanmaya çalışan bölgesel güçler de az değildir. Bekleniyor ki, bu bağlamda İsrail, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında nüfuz mücadelesi yeni keskin görünüm kazanacak. Ancak bundan bölge halkları ve devletleri ne kazanacak? Bizce, bu sorunun cevabı henüz belli değildir.

Kamal ADIGOZALOV

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.