KÜRESEL EKONOMİK VE JEOPOLİTİK GÖRÜNÜM-2014

upa-admin 06 Ocak 2014 3.341 Okunma 0
KÜRESEL EKONOMİK VE JEOPOLİTİK GÖRÜNÜM-2014

2013 senesi küresel ekonomik krizden çıkış sinyallerinin yavaş yavaş ortaya çıktığı, Suriye ve İran başta olmak üzere Orta Doğu’daki risk faktörlerinin gündemi meşgul etmeye tam gaz devam ettiği ve makro bir trend olarak “yeni orta sınıf” ismiyle adlandırılan demografik grupların kendi ülkelerindeki farklı sorunlara karşı seslerini yükselterek sokağa çıktıkları ve “birey” kavramını tekrar küresel gündeme taşıdıkları hareketli bir yıl oldu. 2014 yılında mevcut problemlere barışçıl ve sürdürülebilir çözüm politikaları üretebilmek için, bölgesel ve küresel alanda işbirliğinin azami düzeyde olması gerekiyor. Önceki iki senenin aksine öncü sinyaller önümüzdeki senenin küresel işbirlikleri açısından daha verimli ve diplomasinin ana unsur olacağı bir yıl olacağı konusunda umutlu olabilmenin mümkün olduğu bir yıl olduğunu işaret ediyor. Gelişen ve yaygınlaşan iletişim teknolojilerinin verileri hızlı şekilde yaymasıyla çetrefilleşen ekonomik sistemde 2014 yılına girerken, belirsizlik ve dalgalanma mevcut parametreler ışığında yeni normal olarak görülebilir. Yeni normalın sürekli kriz durumu olduğu bu ekosistemde varolmak ve mevcut konumlarını geliştirmek isteyenlerin birincil önceliği dış şoklara karşı kuvvetli bir yapı inşa edip, makro gelişmeleri iyi okumak olmalı.

Küresel Ekonomi: Küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin öncülüğünde olumlu rüzgarın devam edeceğini beklemek mümkün. Batının uluslararası ekonomik sistemdeki üstünlüğü geçmiş senelerin aksine bu yıl tekrar ön plana çıkacak. Amerika, Japonya ve Avrupa yeniden büyüme trendine girecek. Küresel ekonomi için 2013 senesinde en temel risk Avrupa’ydı. Bu sene kriz riski gelişmekte olan piyasalarda. Bunun ana sebebi küresel piyasalarda likiditenin azalma ihtimalinin artması. Özellikle “Kırılgan 5”li olarak adlandırılan ülkeler başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler FED’in parasal genişlemeyi yavaşça azaltmasıyla siyasi ve ekonomik sorunlar yaşamaya aday ülkeler olarak görülebilir. Brezilya, Türkiye, Endonezya, Güney Afrika ve Hindistan Morgan Stanley’in Ağustos ayında hazırladığı bir raporda  “Kırılgan 5’li” olarak tanımlandı. Bu ekonomilerin para birimleri yüksek enflasyon, yavaş büyüme ve yüksek cari açık nedeniyle dalgalanmalara açık gözüküyor. Ayrıca bu kategorideki ülkelerin hepsinde 2014 yılında seçimlerin yapılacak olması da risk derecesini yükseltiyor. Topyekün gelişmekte olan piyasalara bakarsak da geçtiğimiz on senenin olağanüstü performansının bu sene gerçekleşmeyeceğini tahmin ediyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri: ABD için 2014 yılında da önemli siyasi ve ekonomik problemler mevcut. Obama’nın halk nezdindeki popülerlik oranı önceki başkanların hepsinin aynı dönemlerine nazaran rekor düşük seviyede seyrediyor. Hiç şüphe yok ki ABD’nin halen birincil önceliği içeride yapılması gerekenler. Ekonomik kriz sonrası eğitim, altyapı ve sağlık alanında atılması gereken birçok adım var. Uluslararası alanda da ABD’yi İran, Suriye ve İsrail-Arap süreci gibi konularda önemli kararlar bekliyor.

ABD’nin önündeki bir önemli mesele de gizlilik-güvenlik arasında paradoksal ilişki. Wikileaks ve Snowden’ın sızdırdığı bilgiler vatandaşların bilgilerinin güvenlik hassasiyetiyle ele geçirildiğini ortaya çıkardıktan sonra bu konuda önemli bir tartışma başladı. Bu tartışmanın 2014 yılında da devam edeceğini fakat süreç dahilinde başka sızdırmalarla ABD yönetiminin hem içeride, hem de dışarıda zor durumda kalabileceğinin farkında olmamız gerekiyor. Snowden’ın elinde henüz açıklanmamış 1,7 milyon adet doküman olduğu gözden kaçmamalı. Bu durum sürekli bir risk faktörünün bulunduğu anlamına geliyor. Snowden’ın bu belgeleri açıklaması bireyin küresel sistemdeki gücünün artış trendinin bir başka ispatı olarak görülebilir.

ABD ekonomisinin 2014 yılında performansıni artıracağı yönünde olumlu sinyaller mevcut. FED başta olmak üzere 2009-2013 arası dönem için iyimser tahminler yapan analistler bugüne kadar yanıldılar ama bu sene ümitli olmak için iyi nedenler var. Kongrenin bütçe konusunda anlaşması, son ekonomik verilerin beklenenden daha olumlu gelmesi (3. çeyrek büyüme % 4,1 ve işsizlik % 7) ve bu veriler ışığında FED’in parasal büyümeyi azaltması bu beklentileri güçlendiriyor. Amerikan ekonomisinin 2014 yılında % 3 civarında büyümesini bekliyoruz. Bu gerçekleşirse 2005 yılından itibaren en büyük büyüme rakamı olarak kayıtlara geçecek.

Ekonomik cephedeki olumlu manzaraya rağmen Washington kaynaklı siyasi risk tehditleri halen devam etmekte. ABD 7 Şubat 2014 tarihinde borç tavanına ulaştığı takdirde yeni bir bütçe anlaşmasının bir aylık dönem içinde tamamlanması gerekiyor. Yaratıcı adımlarla bu anlaşma Haziran yahut Temmuz aylarına ötelenebilir. Borç tavanı meselesi hükümetin geçtiğimiz aylarda karşılaştığı kepenk indirme olayından çok daha önemli taşıyor çünkü etkileri bütün küresel ekonomiye yayılabilecek seviyede.

Amerikan siyasetinde de hareketli bir gündem mevcut. 2014 yılının Kasım ayında Kongre için aradönem seçimleri yapılacak. Cumhuriyetçiler bu seçimde hem kongreyi hem de senatoyu ele geçirmeye, 2016 yılında yapılacak Başkanlık seçimleri öncesinde konumlarını güçlendirmeye çalışacaklar. Mevcut aritmetikte hem Kongreyi, hem de Senatoyu birlikte 2006’dan itibaren birlikte kazanamayan Cumhuriyetçilerin Senato’yu ele geçirmeleri için altı sandalye daha kazanmaları gerekiyor. 2016’da yapılacak Başkanlık seçimlerine de iki sene kalması adayların yavaş yavaş ortaya çıkmasına ve kampanyalarına başlatmalarına yol açacaktır. Mevcut durumda başkanlık yarışının Hillary Clinton ve New Jersey Valisi Chris Christie arasında başbaşa geçmesi tahmin ediliyor ama bu süreç de doğal olarak sürprizlere oldukça açık.

Avrupa Ekonomisi: Avrupa krizi 2014 yılına girerken temkinli bir toparlanma sürecine girdi diyebiliriz. Kamu maliyesi, talep düşüklüğü ve kredi daralması gibi sorunlar büyümenin önünde hala engel teşkil ediyor. Ayrıca ABD Merkez Bankası FED’in parasal genişlemeyi yavaşlatmaya başlatması da Avrupa’nın büyümesi önünde engel olacaktır. Avro bölgesi büyüme oranının % 1 seviyesinde olmasını bekliyoruz fakat bu seviye işsizlik rakamlarını ve sosyal-siyasi baskıyı dengelemek için yeterli bir rakam kesinlikle değil. Önümüzdeki aylarda  beklendiği üzere Avro-Dolar kur makasının Doların değer kazanarak açılması Avrupa ihracatını güçlendirecek bir faktör olabilir. Bu durum sadece ihracata dayalı büyüme gösteren Avrupa ekonomileri için geçerli olacak ve muhtemelen Avrupa içindeki açılma devam edecek. Bilindiği üzere İspanya, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin kamu maliyelerinde de ciddi sıkıntılar mevcut. Bu ülkelerin borçlarını sürdürülemez kılmaları ve kırılganlıkların yüksek olması 2014 yılında topyekun Avro bölgesinin de risk seviyesini yükseltmekte.

Beklentilerimize göre 2014 yılının ilk yarısında Yunanistan’a üçüncü yardım paketi ihtimali de konuşulmaya başlanacak. Bu süreçte son dönemde unutulan Yunanistan risk faktörünün tekrar ön plana çekmesini bekleyebiliriz. İrlanda’ya uygulanan  kurtarma planı 2013 ile beraber sona erdi. Portekiz’in programı ise 2014 ortasında sonlanıyor. Bu iki ülkenin de daha fazla yardım talebinde bulunması kimseyi şaşırtmayacaktır.

Avrupa krizi siyaset ve ekonominin en fazla iç içe girdiği küresel krizlerden bir tanesi. Avrupalı siyasetçilerin çözüme yönelik adım atmaları durumda ülkelerinde ciddi siyasi muhalefetle karşılaşma ihtimali çözüm önünde ciddi bir engel. Halen kalıcı çözümün niteliği yönünde ülkeler arasında ciddi görüş ayrılıkları mevcut. Kısa dönemde kemer sıkma ve bütçe disiplini gibi siyasal maliyeti yüksek adımlar gerekirken, bunun yanı sıra büyümeyi tetikleyecek ve işsizliği azaltacak adımlarsa uzun dönemli yapısal hamleler gerektiriyor. Avro tahvilleri hala sert bir muhalefet yaratıyor. Yaşlanan nüfusuna adapte olamayan bir Avrupa ekonomisi mevcut. İnovasyon ve yenilikçilik açısından Avrupalı şirketler rakiplerinin çok gerisindeler. Almanya merkezli kemer sıkma stratejisinin büyümenin önünde engel olduğu yönünde görüşler mevcut. Kısa ve uzun dönemli çelişen hedeflerin harmanlanması kolay değil. Bu yüzden uzun vadeli entegre bir strateji yerine, 2014 senesi gene büyük ihtimalle günün kurtarıldığı ve finansal korkuların yaşandığı bir sene olacak.

Diğer: Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi 2014 yılında da küresel gündemi belirleyecek. Kronikleşen Sünni-Şii çatışması bölgesel krizlerin odağı ve şiddetin ana tetikleyicisi olmaya devam edecek. Arap Baharı’ndan sonra hız kazanan Müslüman Kardeşler odaklı Siyasal İslam’ın Mısır ve Yemen başta olmak üzere bölgede kan kaybetmeye devam edeceğini söyleyebiliriz. Demokratik ve seküler bir alternatif ortaya konulamazsa bu ülkelerde siyasi istikrarsızlık tam gaz devam edecektir.

Suriye krizinin 22 Ocak’ta başlayacak Cenevre-2 süreciyle 2014 senesi içerisinde diplomatik çözüm için önemli fırsat barındırdığına inanıyoruz. Bu çözüm kapsamlı ve genel bir çözümden ziyade ilk etapta ancak ateşkes şeklinde olacaktır. Çözümün önündeki en büyük engel halen Suriye muhalefetinin temsil problemi. Cenevre’de etkili bir Suriye muhalefeti temsil edilmezse sonuç almak imkansız. Bununla beraber İran ve Suudi Arabistan’ın zirveye katılma ihtimali diplomatik çözüm şansını bir nebze artırıyor.

Suriye’deki kimyasal silahların yok edilmesi süreci 2014’te devam edecek. Cenevre sürecinin tıkanması bu anlaşmanın geleceğini de olumsuz etkileyebilir. Nükleer meseledeki anlaşmanın bir diğer anlamı da Esad’ın bu anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirdiği takdirde hedef tahtasına oturtulmasının imkansız olacağıydı. Bu yüzden çözüm gelmediği takdirde bile bu aşamadan sonra ABD tarafından bir askeri müdahale şansı 2014’te ufukta gözükmüyor. 2014 yılında mesele nereye evrilirse evrilsin mülteci sayısında azalma yaşanmayacaktır. BM’nin son verilerine göre 2014’ün sonunda kriz hız kesmediği sürece yurtdışındaki Suriyeli mültecilerin sayısı 5 milyonu bulabilir. ABD’nin Rusya ve İran’la ilişkilerini düzelme eğiliminde olması Suriye krizine diplomatik bir çözüm getirme ihtimalini de arttırsa da, Suriye’nin geleceği açısından çok kapsamlı ve siyasal olarak kapsayıcı bir çözüm için şimdilik çok da umutlu olmak doğru değil.

İran Nükleer Krizinde 24 Kasım 2013’te  İran ve P5+1 ile yapılan anlaşmanın nihai bir çözüme dönüşüp dönüşemeyeceğini 2014 senesinin ilk altı ayında hep beraber göreceğiz. Bu anlaşmanın İran’ın sivil amaçlı nükleer teknoloji geliştirmesinin uluslararası camia tarafından onaylanması anlamına geldiği için de önemi oldukça büyük. Mevcut nükleer altyapısından Tahran vazgeçer mi sorusu en kritik soru olarak öne çıkıyor. Eğer İran askeri bir niyet beslemiyorsa, bu anlaşmanın nihaileşmesini beklemek daha doğru bir adım olur. Mevcut konjonktürde beklendiği gibi 2014 yılında İran ve ABD arasındaki buzlar erimeye devam ederse Orta Doğu’daki taşların tekrar yerinden oynayacağı yeni bir döneme girebiliriz. Bu sürecin en büyük etkisi Sünni-Şii eksenindeki ayrımlarda ABD’nin ve müttefiklerinin alacağı pozisyon olacaktır.

Arap-İsrail barış görüşmelerinde ABD Dışisleri Bakanı John Kerry’nin bütün çabasına rağmen 2014 yılında bir anlaşma ihtimalini zayıf görüyoruz. Gaza ve Batı Şeria’da yapılacak Filistin Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde çıkacak sonuç Filistin siyasetinin geleceği açısından önemli. 2014 yılının ikinci yarısında da İsrail’de erken seçimlerin yapılması kuvvetli bir olasılık.

Irak Sünni-Şii çatışmasının en önemli cephesi durumunda olmaya devam edecek. 2008’den sonra en çok şiddet olayları yaşanan yılını 2013’de geçiren Irak’ta 2014 yılında seçimler yapılacak. Çıkmazda bulunan Irak siyasi sistemini çözme yönünde çok umutlu olunmaması gereken süreçte etnik ve mezhepsel şiddet artış eğilime girecektir. Maliki en azından bir dönem daha ülkeyi yönetmek istemesine rağmen, Ulusal Şii Koalisyonu’nun desteğini kaybetti. Maliki’nin uluslararası desteği de son dönemde oldukça azaldı. Irak’ta şiddet artarak devam edecek, siyasi çözüm zorlaşacaktır. 2014’te yaşanacaklar 2015 ve sonrasında muhtemel bir bölünmenin önünü açabilir.

Körfez bölgesinde Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan gibi Şii nüfusa sahip olan ülkelerde ciddi ayaklanmaların ortaya çıkma potansiyeli devam ediyor. Suudi Arabistan’da nüfusun % 10’u Şii ve ülkenin doğu bölgesinde Safaniya, Saybah ve Gavar gibi büyük petrol üretim sahalarının yanında yerleşik durumdalar. İran’ın bölgede ABD ile ilişkileri düzelterek güçlenmesi bu süreci tetikleyebilir. Dünyanın en büyük petrol üreticisinde yaşanacak bir siyasi karışıklık, petrol piyasası üzerinde de ciddi etki yaratabilir. Bu sene Suudi Kralı Abdullah 90 yaşına girdi ve ciddi sağlık problemleri mevcut. Arap dünyasının en büyük ekonomik gücü olan ve dünya petrol üretiminde hala temel faktör olan Suudi Arabistan’ın Kral Abdullah sonrası liderlik sürecinin netleşmemiş olması ülkedeki ve bölgedeki riski artırıyor.

Mısır’da laik darbeyle hükümet değişikliği yaşanmasının ardından Müslüman Kardeşlerin terörist örgüt ilan edilmesi ülkenin geleceğine olumsuz etki yapma potansiyeline sahip. Müslüman Kardeşler sadece bir politik değil aynı zamanda sosyal, dini, eğitim ve sağlık kuruluşu olarak ortaya çıkmış bir grup. Müslüman Kardeşlerin kıdemli ve yaşlı üyeleri pasifize edildi ama bu daha genç, dinamik ve muhtemelen radikal kişileri liderlik pozisyonuna getirecek. Müslüman Kardeşlerin katılımı olmadan ülkede siyasi istikrar neredeyse imkansız. Mısır’da siyasi istikrarsızlığın artacağını bekliyoruz. Bölgedeki hareketlenmenin yeni bir sürpriz yapabileceği ülkelerin başında Ürdün geliyor. Ürdün’de yaşanacak bir rejim değişikliği Türkiye ve ABD gibi birçok ülkeyi Suriye, Mısır ve diğer Orta Doğu meselelerinde olduğu gibi zor durumda bırakabilir.

2013 yılının küresel alanda en büyük kazanan aktörlerinin başında Rusya geldi. ABD`nin Suriye’ye müdahalesini çok akıllıca hamlelerle engelledi, Orta Doğu’daki ağırlığını önemli ölçüde artırdı ve son olarak da Ukrayna’yı kendi yörüngesinde tutmayı başardı. 2014’e girerken de Rusya uluslararası gündemin zirvesinde, 7 Şubat tarihinde başlayacak Soçi Olimpiyatları’na ev sahipliği yaparak giriyor. Bu olimpiyatlara harcanan miktar bugüne kadar ki olimpiyat maliyet rekorlarını altüst etti. Hemen olimpiyatlar öncesinde yaşanan terörist saldırılar Rusya’nın terör tehdidiyle yaşayan bir ülke olduğunu dünya kamuoyuna tekrar hatırlattı. Putin olimpiyatlar öncesinde siyasi tutuklularına af sağlayarak muhaliflere barış eli uzattı. 2014 yılında bu yaklaşımın devam edeceğini bekliyoruz. Rusya’da ciddi bir ekonomik bunalım beklememekte birlikte sadece yüksek petrol ve gaz fiyatlarının ülkeyi ayakta tutamayacağı da açıklık kazandı. Putin’in ciddi bir siyasi muhalefetle karşılaşmadan ülkeyi yönetmeye devam edeceğini ama sene ortasında bir kabine revizyonuna gidebileceğini düşünüyoruz.

Asya-Pasifik’te de sular durulmuyor. Kuzey Kore’nin nükleer programı ve uranyum zenginleştirme programı tam gaz devam ediyor. Bu konudaki gelişmeleri izleyebilecek kurum/mekanizmaların yokluğu ve zenginleştirmenin gizli bölgede yapılması nedeniyle mevcut durum hakkında son bilgiler mevcut değil. Kuzey Kore’de Kim Jong-Un’un göreve gelmesiyle beklenen bir reform yahut yumuşama süreci yaşanmadı. Senkaku/Diaoyu Adaları üzerindeki egemenlik mücadelesi Japonya ve Çin arasında devam edecek ama önemli bir kriz mertebesine gelmeden engellenecektir. ABD’nin muhtemel bir krizde retoriği aşıp müdahil olacağını beklemek hata olur. Japonya 2014 senesine girerken yeni bir milli-güvenlik stratejisi oluşturarak savunmaya daha fazla yöneleceğini göstermiş oldu. Abe’nin ülkenin geçmiş askeri gücünü sembolize eden Yasukini’yi ziyaret etmesi ülkedeki sağcı ve aşırı milliyetçileri politikaların bu yönde evrilmesi konusunda umutlandırdı. Güney Kore ve Çin ile ilişkilerin şu dönemde zaten kötü olmasından ötürü Abe’nin fazla kaybedeceği birşey yok gibi gözüküyor. Abe ilk senesini ekonomik reformlara odaklanarak harcadı ama ikinci senesinden itibaren milliyetçi ve güvenlik politikalarına yoğunlaşması ciddi bir ihtimal olarak küresel risk faktörü olarak gözüküyor.

2013 yılı Çin Halk Cumhuriyeti için önemli bir yıldı. Liderlik değişimi yaşandı, ekonomik reformlar hız kazandı. Tek çocuk kuralında gevşemeye gidildi. 2013 büyümesinin % 7,6 seviyesinde gerçekleştiği tahmin ediliyor. Bu durum % 7,5 hedefinin geçtiği anlamına gelmesine rağmen Çin’den gelen veriler güvenilirlik sıkıntısı taşıdığı için temkinli olmak gerekiyor. 2014’te Çin ekonomisi için en temel riskler bankacılık sektöründeki likidite problemi ve emlak piyasasındaki yavaşlama olacaktır. Çin Merkez Bankası’nın büyümede yavaşlama olursa ikinci çeyrekte hafif bir genişlemeye gitmesi de beklenebilir. Çin’de tüketim artırma yönünde çalışmalar devam edecek.

Hindistan bu sene sene dünya üzerinde yapılacak en büyük seçimlerde (nüfus itibariyle) Hint Milliyetçisi Narendra Modi’yi seçerse bölgedeki milliyetçilik artabilir, Pakistan’la olan tansiyon yükselebilir. Mevcut Başbakan Singh emekliye ayrılırken, Modi’nin göreve gelmesini ülke için bir facia olarak nitelendirmişti. Bölge için Hindistan seçimleri kritik öneme sahip.

Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada bu denli jeopolitik ve ekonomik risk tehdidiyle karşı karşıya olacağı 2014 yılına hem ekonomik hem de siyasi olarak kırılgan bir şekilde girmesi ülkemiz açısından önemli bir güvenlik zaafı yaratmakta. İktidar başta olmak üzere siyaset kurumunun ivedi bir şekilde siyaset ve ekonomini zeminini güven verici adımlarla güçlendirmesi gerekiyor.

Cenk SİDAR

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.