KAYNAYAN KAZAN MAĞRİP – II. BÖLÜM

upa-admin 09 Ocak 2014 2.847 Okunma 0
KAYNAYAN KAZAN MAĞRİP – II. BÖLÜM

Kıbrıs krizi ile Sahra krizi arasında stratejik sabite

Sahra krizinin başladığı 1975 yılına dönecek olursak, o zamanlar İspanya işgali altında bulunan ve “İspanyol Sahrası” olarak adlandırılan bu bölgeye müdahale edilmesi için, Fas tarafından nüfusun yüzde 10’una yakın bir kesiminin iştirak ettiği barışçıl bir halk gösterisi organize edilmiş, buna karşın Amerikan tutumunun sert olmadığı görülmüştü. Her ne kadar Washington Fas’ı “Yeşil Yürüyüş” olarak adlandırılan bu halk gösterilerini durdurmaya çağırmış olsa da, Güvenlik Konseyi’nden sert ifadeli bir bildiri çıkmaması için Konsey’e baskı uygulamıştı. Amerika’nın bu tutumunda birtakım stratejik arka planların olduğu açıkça görülüyor.

Bunlardan ilki, o dönem İspanya’da iktidarda bulunan General Franco’nun hasta olması ve Washington’ın solun yükselişinden ve dolayısıyla Sovyet nüfuzunun dünyanın en önemli boğazlarından biri olan Cebel-i Tarık Boğazı’na ulaşmasından endişe ediyor olmasıydı. Amerika’nın endişelerini daha da artıran husus ise General Franco’nun daha önce 1973 yılındaki Arap-İsrail Savaşı sırasında Washington’ın İspanya’da bulunan askeri üslerini kullanmasını engellenmesiydi. Ayrıca Washington, o dönemde sol ve sosyalist büyümeye izin veren Portekiz’de kötüleşen ekonomik ve sosyal koşullardan da endişe ediyordu. Fas’ın Sahra’ya yönelik adımına karşı Amerikan tutumunun sert olmayışının yorumlanması konusundaki bir başka veri de 1974 Kıbrıs krizi ile bağlantılı. Çünkü Türklerin Kıbrıs adasına müdahalesi ve Doğu Akdeniz’deki gergin durum, Ortadoğu’da ve Sovyetler Birliği karşısında ABD’ye daha büyük sorunlar yaratacağı anlamına geliyordu. Tüm bu dönüşümlere dayalı olarak Fas, -stratejik konumlar üzerindeki egemenliğini kaybetmesi halinde veya Akdeniz’deki bazı üslerini kullanmasının önünde engellerin ortaya çıkması halinde- ABD açısından öne çıkan seçeneklerden biri olmuştur. Nitekim hem Kıbrıs, hem de Fas, Amerikan donanması açısından Akdeniz’in doğu ve batısında bulunan İstanbul ve Cebel-i Tarık oldukça önemli iki boğaz üzerinde bulunuyor.

Aynı stratejik hareket noktası, seksenli yıllarda Reagan yönetiminin Sahra meselesine yönelik tutumunda da egemen olmuştu. Nitekim Fas, Polisario Cephesi ile çete savaşına girdiği halde, Jimmy Carter tarafından gösterilen sertlik ve bununla bağlantılı olarak Fas’a silah ve uçak satışını engellemesinden sonra, Reagan’ın iktidara gelişiyle Fas’a güçlü bir destek vermişti. O dönemde Reagan yönetimindeki egemen tutum, Sovyetler Birliği ile ilişkileri açısından sahip olduğu vizyon ile alakalı olarak değerlendirilmelidir. Reagan yönetimi Sovyetler Birliği ile “uyum/uzlaşma halini” değiştirdi çünkü o dönemde Humeyni devrimi, Angola’da Sovyetler Birliği taraftarlarının iş başına gelmesi ve Moskova’nın Afganistan’a saldırması konusundaki tahminlerde Carter yönetiminin başarısızlığa uğramasıyla Carter’ın Sahra politikasına tepki olarak Fas’ın Sovyetler Birliği ile fosfat konusunda “yüzyılın anlaşmasını” imzalaması gibi önemli olay gerçekleşmişti. Bu durum Fas, Cezayir ve Libya da dâhil olmak üzere pek çok ülkeye yönelik ilişkilerine ve bakışlarına etki etmiştir.

George W. Bush yönetimi döneminde ise Cumhuriyetçiler nezdinde bir dönüşüm yaşanmıştı. Nitekim ABD, İngiltere ve Hollanda 2003 yılında Güvenlik Konseyi’ne bir karar tasarısı sunarak, Sahra meselesinin Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın VI. maddeden VII. maddeye aktarılmasına, yani Fas’ın BM’nin o zamanki temsilcisi James Baker’ın sunduğu önerileri reddetmesi halinde, Fas’a BM çözümünün dayatılmasına yönelik önerileri desteklemişti.

Gerçekten Cumhuriyetçiler’in tutumunu, BM nezdindeki Amerikan diplomasi davranışı bağlamında okuduğumuzda, Washington’ın Avrupalılar, özellikle Almanya ve Fransa ile ilişkilerinde, ABD’nin Irak’a yaptığı askeri müdahale nedeniyle sıkıntısını yaşadığı problem ile bağlantılı olduğu görülüyor. Ancak oğul Bush’un ikinci iktidar döneminde, özellikle Irak, Lübnan ve Suriye konusunda Fransız-Amerikan uzlaşmasının yeniden sağlanmasıyla, ABD Fas’a yeniden baskı uygulamaya başladı. Bilindiği gibi Paris, Fas’taki Sahra konusunda Amerikan-İngiliz-Hollanda tasarısına karşı veto hakkını kullanma tehdidinde bulunmuş, ancak buna mukabil, Amerikan-Fas ilişkilerinde stratejik düzeyde önemli gelişmeler meydana gelmişti. Bunların en önemlisi, 2004 yılında Pakistan’ın da olduğu gibi Fas’ın “NATO dışından stratejik müttefik” olarak ilan edilmesidir.

Belirsizlik hala başlıca tutum!…

Şu aşamada Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin içinde bulunduğu dönem, Amerikan yönetimi açısından son derece hassas bir noktayı oluşturuyor. Çünkü Körfez’den Kuzey Afrika’ya dek uzanan ve Suriye, Mısır, Libya ile Tunus’u da kapsayan alanda baskın bir istikrarsızlık ve belirsizlik hali söz konusu.

Öte yandan Fas, Cezayir ve Moritanya açısından en büyük güvenlik sıkıntılarından birini teşkil eden Mali krizi öne çıkıyor. ABD’nin yaşadığı ekonomik kriz ve Rusya’nın Washington açısından kritik önemi bulunan bölgelere yeniden yayılmadaki ısrarı, Amerika’ya bu önemli alanlar üzerindeki kontrolünü kaybetmemek amacıyla harekete geçme gereği hissettiriyor.

Nitekim Rusya Akdeniz’de, İspanya ile Fas arasındaki Cebel-i Tarık Boğazı’ndan geçerek Suriye’deki Tartus’tan yola çıkan kalıcı ve özel bir filo kurdu. Hatta şu anda medyada Moskova’nın Mısır’daki durumu, Akdeniz’de bir deniz üssü inşa etmek üzere Mısırlılardan taviz koparmak için kullanma arzusunda olduğundan söz ediliyor.

Aynı şekilde Çin’in donanma gemileri de Akdeniz’de hareket halinde ve Kuzey Afrika’daki limanlara periyodik olarak uğruyor. Bu da yine Washington açısından büyük bir endişe teşkil ediyor. Muhtemelen Rus Savunma Bakanı’nın 13 Kasım 2013’te düzenlediği Mısır ziyareti de, bu çerçevede önemli bir gösterge sayılabilir.

Acaba yukarıda sözü edilen sebepler, Fas-Cezayir krizinin seyrini etkileyebilecek mi? Bu son gerilimi anlamak açısından hangi sebep daha muhtemeldir? Gerçekten Fas Kralı’nın Washington ziyaretinin sonuçlarını beklemeden önce en doğru yanıtı kestirmek mümkün değil.

Ancak şimdilik Fransa’nın Rabat ile Cezayir arasında bir yumuşuma sağlamak için çaba sarf ettiği malum. Ayrıca Sahra gerilimin bölgesel etkileri göz önünde bulundurulduğunda Fas’taki petrol ve doğal gaz çalışmalarına olumsuz etkileri olacağından söz edilebilir.

Fuad FERHAVİ

USAK Uzmanı

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.