ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA’DAKİ ÖNCELİKLERİ

upa-admin 31 Mayıs 2014 2.925 Okunma ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA’DAKİ ÖNCELİKLERİ için yorumlar kapalı
ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA’DAKİ ÖNCELİKLERİ

Tarihsel bakımdan Rusya, Türkiye ve İran arasında nüfuz mücadelesinin gittiği Güney Kafkasya bölgesi günümüzde küresel jeopolitik güçlerin mücadele meydanına dönüşmüştür. 21`inci yüzyıl boyunca Kafkasya Batı bloğu için Sovyetler Birliği ile mücadelenin ön cephesi olmuştur. Bu bölgede Batı kendi çıkarlarını NATO üyesi olan Türkiye üzerinden kurmuştur.

Soğuk savaşın sona ermesinden sonra ortaya çıkan jeopolitik ortamda ise Batı, öncelikle küresel güç olarak ABD için Güney Kafkasya iki büyük devlete karşı rekabet mekanı olmuştur. ABD’nin bu bölgede temel jeopolitik hedefleri Rusya ve İran’a karşı mücadele ve Hazar – Orta Asya bölgesinin enerji rezervlerine çıkış olmuştur. Yani, her durumda ABD’nin bölgeyle ilgili stratejisinde bölge ülkeleri ile ilgili hedefler yok, bu platformun küresel mücadele için kullanılması öngörülüyor. Bu durumda ise ABD için bölge ülkelerinin milli çıkarları arka plana geçer. Son dönemler İran’la Batı arasındaki ilişkilerin ısınması, Türkiye’de yaşanan siyasi çalkantılar, Gürcistan’da güvenin azalması ve diğer süreçler ABD’nin Güney Kafkasya politikasında jeostratejik hedeflerin belirsizliğine neden olmuştur. Böyle bir ortamda ise tarih boyunca her zaman maşa olarak kullanılan Ermenistan ve onun Türkiye ile sınırları meselesi ABD resmi çevrelerini daha çok rahatsız etmeye başlamıştır. Ünlü beyin merkezlerinden olan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin hazırladığı “ABD – İran stratejik rekabeti: Türkiye ve Güney Kafkasya” adlı raporda da bu fikre öncelik veriliyor ki, “Bölge mücadelesinde küresel güçlerin çatışmaya eğilimli olması risk faktörünü yükseltiyor. Ermenistan ise bu amaçla kullanılabilir”[i]. Böylece Ermenistan’a ABD politikasında verilen rol açıktır.

Öyle görünüyor ki, bağımsız dış politika ABD’nin bu bölgede öncelikleri ile örtüşmemektedir. Güney Kafkasya’nın lider devleti olan Azerbaycan ise uluslararası alanda milli çıkarlara dayanan bağımsız dış politika gerçekleştiren ülke olarak biliniyor. Ülkemizin bulunduğu bölgenin jeopolitik önemi dikkate alındığında tüm taraflarla eşit biçimde işbirliğine dayalı bu bağımsızlığın oldukça zor elde edildiğini vurgulamak gerekir.

Azerbaycan – Küresel Yol Ayrımında Güvenilir Ortak

Doğu ile Batı’nın, Kuzey`le Güney’in, İslam’la Hıristiyanlığın kesişmesinde bulunan Azerbaycan tüm tarihi aşamalarda jeopolitik süreçlerin ilgi odağı olmuştur. Azerbaycan çeşitli medeniyet ve kültürlerin mirasını barındırıyor. Tüm bunlar Azerbaycan’ın yaşam tarzında, gelişme tarihinde, siyasetinde kendini gösteriyor. Bunun içindir ki, ülkemizde beşeri değerler milli ve dini değerlerle paralel korunmakradır.

Azerbaycan çeşitli dinlerin ve kültürlerin temsilcilerinin ortak yaşadığı ülkedir. Bir Müslüman ülkesi olan ülkemizde Hıristiyanlar da, Yahudiler de hiçbir sorun olmadan uzun asırlardır yaşıyorlar. Bu başkent Bakü’nün mimarisine de yansımıştır. Bakü dünyada çok az sayıdaki şehirlerdendir ki, burda cami, kilise ve sinagog yan yanadır. Bugün Avrupa’dan farklı olarak ülkemizde çokkültürlülük kriz yaşamıyor. Çünkü Azerbaycan’da çokkültürlülüğe, hoşgörülü yaklaşıma siyaset olarak değil, günlük yaşam tarzı gibi bakılıyor. Çokkültürlülük halkımızın yaşam felsefesidir.

Bağımsızlığının ilk yıllarından ülkemiz Batı devletleri ve şirketleri ile aktif işbirliği yapıyor. Batı ülkeleri Azerbaycan’ın temel ticaret ortaklarıdır, ülkemizde temel yatırımcılar Batı şirketleridir. Azerbaycan’ın ana ihraç rotaları olarak petrol ve gaz boru hatları Avrupa’ya doğru yöneliktir. Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgesinde ikinci bir başka devlet bulmak mümkün değildir ki, Batı ile bu kadar yakından işbirliği yapsın.

Azerbaycan antiterör çağrılarına katılan ilk ülkelerden biri olmuştur. Azerbaycan askerleri Afganistan’da, Irak’ta NATO komutasında hizmet etmişlerdir. Şu anda NATO’nun Afganistan’a yükdaşımalarında Azerbaycan önemli bir rol oynuyor ve ülkemizin öneminin 2014 yılından sonra NATO birliklerinin Afganistan’dan çıkarılması süreci ile ilgili daha da artacağı bekleniyor.

Fakat Azerbaycan’ın Batı’yla aktif işbirliğine rağmen, maalesef, hiç de her zaman hem ABD, hem de Avrupa ülkelerinden Azerbaycan’ın ortaklık çabalarına eşdeğer adımlar atılmır. Bu Azerbaycan’ın temel sorunu olan Ermenistan – Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışmasına yaklaşımda kendini daha çarpıcı gösteriyor. Batı ülkeleri Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü destekleseler de, bununla ilgili somut adımlar atmıyorlar.

Çifte Standartların Neden Olduğu Dünya Adalet Krizi

Bu günlerde Batı`nın Kırım’da yaşanan süreçlerle ilgili gösterdiği tavırı Azerbaycan’a karşı görmüyoruz. Kırım`a ilişkin BM, Avrupa kurumlarının herhangi bir kararı olmadan Batı kendi kesin tavrını açıkça ortaya koydu. Oysa, şimdiye kadar Dağlık Karabağ çatışması ile ilgili BM Güvenlik Konseyi’nin 4 kararı, AGİT, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, NATO ve diğer uluslararası kuruluşların ilgili karar ve bildirileri kabul edildi. Tüm bu belgelerde dünya birliği ve uluslararası kuruluşlar Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyor.

BM kararlarında Ermeni birliklerinin Azerbaycan topraklarından koşulsuz hemen çıkarılması isteniyor. Fakat dünya birliği ve Batı kendi net tavırını ortaya koymadığı için hiçbir kararın talepleri uygulanmıyor. Oysa, Libya ile ilgili karar kabul edildikten toplam 2 saat sonra bu kararın uygulanması için faaliyete başlandı. Yani, uluslararası hukuk sadece büyük güçlerin çıkarları gerektiğinde uygulama mekanizmasını çalıştırıyor. Tüm bunlar ise dünyada adil yaklaşıma olan güveni azaltıyor, çeşitli radikal güçlerin taraftarlarının artmasına neden oluyor. Böyle demek mümkünse uluslararası düzlemde uygulanan çifte standartlar dünyada adalet krizinin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Azerbaycan AGİT Minsk Grubu’nun Eşbaşkanı olarak ABD’nin çabalarına büyük umutlar besliyor. Fakat görünen o ki, BM’nin Azerbaycan toprakları ile ilgili kararlarının uygulanmaması ile ilgili durum ABD’yi rahatsız etmese de, Ermenistan – Türkiye sınırların kapalı olması ABD’de hem resmi, hem de sosyal çevreleri ciddi rahatsız ediyor. ABD çeşitli araçlarla bu sürece destek veriyor. Bilindiği gibi, Batı’nın siyasi siparişi ile Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme süreci “sessiz diplomasi” aracılığıyla yürütülüyor. Bu diplomasinin temel aktörleri olarak ise sivil toplum kuruluşları, araştırma merkezleri ve akademik çevreler seçilmiştir. ABD sadece Ankara ve Erivan’daki Büyükelçilikleri aracılığıyla halk diplomasisi olarak kullandığı STK’lar arası işbirliğini desteklemek için 2010 yılından itibaren 4,7 milyon dolar ödenek ayırmıştır. ABD Türk ve Ermeni STK’lara Erivan’daki Büyükelçiliği aracılığıyla 2,4 milyon dolar, Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla ise 2,3 milyon dolar hacminde para ayırmıştır[ii].

Öte yandan ABD Kongresi`nin Dağlık Karabağ’daki bölücü rejime her yıl mali yardım ayırması, USAID`in Dağlık Karabağ’da çeşitli projeler hayata geçirmesi insani amaçların gerçekleşmesinden daha çok bölücü rejimin ekonomik açıdan güçlenmesine olanak tanıyor. Bölücü rejimin yöneticileri mali kaynak toplamak için serbest şekilde ABD’ye geziler yapıyor, çeşitli maratonlar düzenliyorlar. Tüm bunların fonunda, Azerbaycan’a karşı kabul edilmiş “Özgürlüğe Destek Yasası”na 907`nci değişiklik ise halen iptal edilmemiştir.

Soros Vakfı – ABD Jeosiyasetinin Savı

ABD’nin resmi çevreleri ile birlikte uluslararası düzlemde gayri resmi oyuncuları da Türkiye – Ermenistan ilişkilerinin yakınlaşmasının temel destekçilerindendir. Bu anlamda Soros Vakfı özel etkinliği ile tanınıyor. ABD’nin çıkarı olan dünyanın tüm bölgelerinde Soros Vakfı`nin aktifliği artık “jeopolitik sav” olarak kabul ediliyor. George Soros Türkiye’de yarattığı “beşinci kolon” aracılığıyla süreçlere aktif müdahale ediyor. Onun kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye Şubesi 2001 yılından itibaren faaliyet göstermektedir. Soros Vakfı Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Açık Radyo, Açık Site, Bianet, Umut Vakfı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), Tarih Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Avrupa Hareketi gibi kurumlara maddi destek veriyor. Bilgi, Boğaziçi, Sabancı Üniversiteleri de George Soros`un mali yardımından faydalanların listesindedir.

Soros’un Türkiye’deki “beşinci kolonu” ile ilgili bir hususu da belirtmek isteriz ki, bu kurumlar ileri sürdükleri çeşitli projelerle Azerbaycan toplumunun belirtilen sürece sert tepkisini yumuşatmaya çalışıyorlar. Bu anlamda Türk dizileri aracılığıyla Azerbaycan toplumunu etkilemek planları gündemdedir. Türk Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı ve Avrasya İşbirliği Vakfı Mart 2012 tarihinde Tiflis’te düzenlediği etkinlikte Türk dizilerinin Azerbaycan’ı etkileme planları tartışılmıştır. Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya eski özel temsilcisi Peter Semneby, ABD’nin Gürcistan’daki eski Büyükelçisi Kenneth Yalovitz, Uluslararası Kriz Grubu’nun Avrupa programının direkt

törü Sabine Fraizer’ın katıldığı toplantıda Türk dizilerinin Azerbaycan – Ermenistan ilişkilerinde Azerbaycan’ı barışa yönlendirmek için kullanılması bir talep olarak ortaya konmuştur[iii].

Böylece analizler gösteriyor ki, ABD’nin Güney Kafkasya politikasında mevcut aşamada en önemli öncelik Türkiye – Ermenistan sınırlarının açılmasıdır. Bununla ABD’nin ne kazanacağı veya Güney Kafkasya’da jeopolitik manzaranın nasıl değişeceği dumanlı görünüyor. Fakat temel olgu odur ki, ABD bu yönde gerçekleştirdiği politika sırasında bölgede temel müttefikleri ile ilişkileri dikkate almıyor. Birincisi, bu sınırların bölgeye barış getireceğini, öncelikle Dağlık Karabağ sorununun çözümüne katkı vereceği ile ilgili iddialar gerçek siyasi ortamdan tamamen uzaktır. İkincisi, bu bölgede ABD’nin önemli siyasi müttefiki Türkiye’dir. Türkiye Kafkasya ve Orta Asya’ya açılan enerji ve ulaşım kavşağı gibi jeopolitik öneme sahiptir ve bu pozisyon küresel rekabette ABD için oldukça önemlidir. Bu normalleşme sürecinin Azerbaycan’ın ulusal çıkarları dikkate alınmadan uygulanması ise Azerbaycan – Türkiye ilişkilerine darbe vurabilir. Bu ise daha geniş anlamda belirttiğimiz enerji ve ulaştırma koridorlarının geleceği için tehlikedir.

Bilindiği gibi, Türkiye – Ermenistan sınırları Azerbaycan topraklarının Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından işgal edilmesi ile ilgili bağlanmıştır. Bu işgal edilmiş topraklar boşaltılmadan önce bölgede mevcut ilişkilerin değiştirilmesinin temel amacı Türkiye – Azerbaycan ilişkilerine zarar vermektir. ABD’nin bu jeopolitik oyunları sadece Ermenistan’ın yararına olan faktörlerdir. Türkiye ve Azerbaycan kardeş ve stratejik ortak olarak bu oyunların mahiyetini güzel anlıyor ve beraber ilerliyor. Ermenistan ise üçüncü bir ülkenin ön karakolu olarak bu jeopolitik oyunlardan kazançlı çıkmak istiyor. ABD’nin Güney Kafkasya’da önceliğinin ne olduğu ise genellikle belli değildir. Küresel mekanda esas rakibinin ön karakolu olan ülkeyi kendi nüfuz alanlarına katmak için bölgede önemli müttefiki olan Türkiye’yi ve Batı`yla bu kadar yoğun işbirliği yapan Azerbaycan’ı kaybedebilmek bile ABD stratejistlerini rahatsız etmiyor. Bu ise Güney Kafkasya ile ilgili ABD’nin stratejik önceliklerinin belirsizliğinin ve devlet çıkarlarının lobi çıkarlarına kurban verilmesinin habercisidir.

Arastü HABİBBEYLİ (PhD)

[i] “U.S. and Iranian Strategic Competition: Turkey and the South Caucasus”. By Anthony H. Cordesman, Bryan Gold, Robert Shelala and Michael Gibbs. www.csis.org, 06/02/2013. 

[ii] David Philips. “Diplomatic History: Turkey-Armenia Protocols”. Institute for the Study of Human Rights. Columbia University. 2012. p. 83. 

[iii] Pınar Ersoy, “Türkiye Kafkaslar’ı unuttu mu?”. 11 Mart 2012. Milliyet.com.tr, http://dunya.milliyet.com.tr/turkiye-kafkaslar-i-unuttu-mu-/dunya/dunyadetay/. 11.03.2012

Comments are closed.