TANINMAMIŞ DEVLETLERİN TANINMASI SORUNU

upa-admin 12 Ağustos 2014 1.747 Okunma 0
TANINMAMIŞ DEVLETLERİN TANINMASI SORUNU

20. yüzyılın son on yıllıklarında çok sayıda kendini yöneten ve devlet statüsü davasından olan, fakat bu kalitede dünya birliği tarafından tanınmayan toprakların oluşması sonucunda dünyada mevcut olan devletler sistemi tamamen erozyona maruz kaldı. Potansiyel olarak tehlike arz eden pat durumu oluştu. Çatışma uzmanların hesaplamalarına göre, şu anda mevcut olan iki yüzden fazla devletin bölünmesi sürecinin önü alınmazsa, 21. yüzyılın ortalarına yakın “donör” devletlerden bölücü kurumların ayrılması sonucunda onların sayısı üç yüze varacaktır.

Tüm kıtalarda bölücü eğilimlerin güçlenmesi bazı önemli faktörlere bağlıdır. Birincisi, “çifte standart” pratiği geniş yayılmaktadır; bazı halklara herhangi karanlık esaslara göre kendi kaderini tayin etme hakkının uygulanmasına imkan veriliyor, diğerlerine ise verilmiyor.

İkincisi, hukuki alanın dışında mevcut olan ve pratik olarak hiç kimse tarafından resmen tanınmayan yarı-devletler, içten içe suç örgütüne dönüşüyor, yasadışı dış ilişkiler kuruyor ve böylece bu ilişkilere dahil olan devletler arasında çelişki ve çatışmaların katalizörü haline geliyor.

Üçüncüsü, bu tür yarı-devletlerin olması yeni self-determinasyon iddiacılarını kışkırtarak tehlikeli emsaller oluşturur. Bu, özellikle rahatsız ediyor.

Sonuçta, özellikle de uluslararası hukuk sisteminin derinleşmekte olan krizi ortamında paralel olarak tanınmamış devlet sisteminin oluşması tehlikesi meydana geliyor.

Bu yüzden de dünya kamuoyu yeni devletlerin uluslararası alanda tanınmasının son derecede sert evrensel kriterlerini, bu kriterlerin uygulama mekanizmalarını ve bunların temelinde alınan kararlara uymayanlara karşı önlemleri belirlemelidir. Ana kriter şudur ki, somut bir halkın kendi kaderini tayin ve kendi devletini kurmak hakkı “donör” devletin kendi ulusal güvenliğini sağlamak hakkının başladığı yerde biter.

Şu anda mevcut olan yarı-devletlerin hiçbiri bu kritere uymuyor ve demek ki, devlet olarak uluslararası düzeyde kesin olarak tanınmayı iddia da edemezler. Mesele sorunu şiddetlendirmeden, mevcut yarı-devletleri devlet davasından el çekmeye inandırmaktan, gerekirse mecbur etmekten, onların kendi “eski” devletleri ile birliğinin makul biçimini bulmaktan ibarettir. Bu zaman, barışın korunması ve tarafların fiziksel olarak aralandırılması yönünde alınan önlemlerden geleneksel olarak seçilen barışa zorlama operasyonlarını da gerçekleştirmek gerekebilir.

Bununla birlikte, dünya deneyimi, meselenin askeri olmayan çözümünün mümkünlüğünü de kanıtlıyor. Bu, bir kural olarak, sorunun artık keskin aşamayı geçerek latent safhaya adım attığı, çatışmaya sürüklenen tüm tarafların yorulduğu ortamda ve barış yoluyla düzenlemenin alternatifsizliği idrak edildiğinde mümkün olur. Fakat zorlama önlemleri de unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Parvin DARABADİ

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.