TÜRKİYE’NİN YENİ AVRUPA STRATEJİSİ: ÜÇ YÖNDE REFORMLAR

upa-admin 04 Kasım 2014 1.911 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN YENİ AVRUPA STRATEJİSİ: ÜÇ YÖNDE REFORMLAR

Uzun yıllardır, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği meselesi gündemdedir. Fakat bu meseleye şimdilik bir çözüm bulunamamıştır. Meydana çeşitli çelişkiler çıkıyor. AB, farklı bahanelerle bu meselenin çözümünü uzatıyor. Kurumun 2014 yılı Türkiye raporu, bunların fonunda uzmanların ilgisini çekmiştir. Ankara ise onu “dengeli ve objektif” olarak nitelendiriyor. Bununla birlikte, taraflar arasında ciddi görüş ayrılıklarının da olduğu bilinmektedir. Bu açıdan Türkiye’nin AB stratejisi hangi hususları içeriyor? Yakın vadede bu ülkenin bu kuruma üye olması ihtimali var mı? Bu gibi soruların güncelliği şüphesizdir. Aynı zamanda, Ankara’nın AB’ye üyelikle ilgili yeni bir strateji hazırlaması bu konuya belli ölçülerde açıklık getirebilir.

Sorunun Çözümü: Ankara ve Brüksel`in Görüşleri

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusu, adeta Ortadoğu’nun jeopolitik sorunlarının gölgesinde kaldı. Zaman zaman taraflar arasında belli konularda müzakereler yapılıyor. Genel olarak Ankara’ya umut verebilecek olaylar meydana gelmiyor. Aksine, karşılıklı suçlamalar yoğunlaşıyor. Uzmanlar, Türkiye’nin AB’ye girmesi şansını yüksek olarak değerlendirmiyorlar. Bir takım uzmanlar ise bunun kesinlikle mümkün olmayacağı kanaatindedirler. Bunun iki nedenini vurguluyorlar.

Birincisi, AB gerçekte Ankara’yı kendi sıralarında görmek istemiyor. Çünkü Türkiye, sosyo-ekonomik ve kültürel potansiyelinden dolayı büyük imkanlara sahiptir. Onun AB’ye üye olması, Avrupa’nın güçlü devletleri için belli sıkıntılar yaratabilir. İkincisi, Türkiye’nin kendisi de, bu örgüte üye olarak, hızla gelişen ve bölgede söz sahibi olan bir devlet olarak herhangi bir kurumda ikinci derece rol oynamak istemiyor.

Uzmanların bu görüşlerinin dayanağı vardır. Uzun yıllardır Türkiye çeşitli bahanelerle AB`ye kabul edilmiyor. Bununla birlikte, konunun güncelliğini kaybettiğini düşünmek doğru olmaz. Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri defalarca belirttiler ki; onlar için AB`ye üyelik önceliktir. Dış politikada bu konu, en önde gelen konulardan birini tutuyor. Zaten bu yüzden de, “müzakere süreci” denilen bir süreç mevcuttur. Bunun oluşma mekanizmasını uzmanlar analiz ediyorlar.

Şu anda Türkiye’nin şu üç yönde AB kriterlerine uymaya çalıştığı ve bu alanlarda daha verimli çalıştığı belirtiliyor; siyasi reformlar, sosyal-kültürel yenileşmeler ve iletişim ağının yoğun gelişimi (bkz: Furkan Şenay. Türkiye’nin AB Süreci’nde Yeni İletişim Stratejisi / “SETA Perspektif”, 2014, №75). Son noktaya daha çok önem veriliyor. Burada Türkiye’nin bilgi, propaganda ve tanıtım alanında ilkesel değişiklikler yapmaya çalıştığı vurgulanıyor.

Bunlar tabii ki, kabul edilebilir. Ancak Türkiye için, en çok siyasi reformların yapılması ciddi anlamda önem taşıyor. AB`nin bu alanda Ankara’yı itham etmesi hiç kimse için sır değil. İnsan haklarının korunması, yargı sürecinin yürütülmesi, gazetecilerin haklarının temini vb. gibi konularda Türkiye’ye olan eleştiriler hiç de az değil. Onların gerçeği yansıtıp-yansıtmaması başka bir konudur. Mesele şu ki; AB bu şartları koyuyor ve onların yerine getirilmesini zorunlu kılıyor.

Adalet uğruna Ankara bunlara neredeyse hiç itiraz etmiyor. Ancak ülkenin kendine özgü bir tarihsel gelişim yolunun olduğunu dikkate alarak, bir takım vesilelerle Brüksel’in bazı taleplerini kabul etmiyor. Özellikle, insan haklarının korunması, ulusal azınlıkların haklarının güvencesi ve ifade özgürlüğü gibi konularda Türkiye kendi argümanlarını sunuyor. Ankara, demokratikleşme adı altında ülkenin parçalanmasına yol vermeyeceğini açıkça beyan ediyor.

İlginçtir ki, AB’nin genişlemeden sorumlu resmisi Stefan Füle, 8 Ekim tarihinde kurumun Türkiye ile ilgili raporu bağlamında vurguladı: “Türkiye ile Avrupa Birliği’nin her zamankinden daha çok birbirine ihtiyacı vardır” (bkz: Fatma Yılmaz-Elmas. 2014 İlerleme raporu: Türkiye Gündeminin Neresinde? / www.usak.org.tr, 9 Ekim 2014). Bu da demektir ki; AB, Ortadoğu’da gözlemlenen jeopolitik değişiklikler zemininde Türkiye’yi birliğe üye kabul etmek istemese de, onu kendisinden uzaklaştırmak fikrinde de değil.

İletişim ve Bilişim Olanakları: Ankara Daha da Etkinleşiyor

Bu düzlemde Türkiye ile müzakerelerin stratejisi ne olabilir? Her şeyden önce onu diyelim ki; Ankara’nın Brüksel için önemi sadece Ortadoğu meselesi ile sınırlı değildir. Burada Kafkasya ve Orta Asya faktörü, Rusya meselesi unutulmamalıdır. Türkiye, Hazar havzasının petrol ve doğal gaz kaynaklarının Avrupa’ya naklinde ciddi roller oynayabilir. Bu ülke, birçok yönden Avrupa’ya giden enerji yollarının üzerinde bulunmaktadır. Moskova ile oluşan kriz, Brüksel`i Ankara’ya daha da yakınlaştırıyor. Bunlara göre, S. Füle`nin yukarıda ifade ettiğimiz fikri hiç de tesadüfi değildir. Sorun; AB`nin üye kabul etmek istemediği bir devletle ne derecede işbirliği yapmak istemesidir. Bu konu henüz tam belli değildir.

Bunlara rağmen, AB’nin 2014 Türkiye raporunu Ankara’nın “dengeli ve objektif” şeklinde değerlendirdiğini söylemek gerekir (bkz: önceki kaynağa). Bu, biraz beklenmedik bir etki yaratabilir. Ancak meseleye başka bir açıdan yaklaştıkça, Türkiye’nin mantıklı davrandığı anlaşılıyor.

Ankara dünya çapında söz sahibi olmak için siyasi ve ekonomik reformları genişlendirmenin önemini anlıyor. Bu doğrultuda, hükümet somut programlar da hazırladı. Fakat bu sorun, sadece ülkede istikrar olduğu takdirde çözüm bulabilir. Türkiye’yi karıştırmak isteyenlerin amacı da, işte toplumdaki bu huzuru bozmaktan ibarettir. Onların bir kolunun AB’ye üye olan ülkelere gidip çıktığı hakkında Türkiye yetkilileri görüş belirttiler. Demek ki; Ankara’nın isteği yurt içinde istikrarı bozmaya çalışan güçlere Avrupa’nın destek vermemesidir. Maalesef bu konuda henüz bir gelişme yok.

Öte yandan, Ortadoğu’da yaşanan jeopolitik gelişmeler, Türkiye’nin bölgedeki rolü ile ilgili bir takım sıkıntılar yarattı. Öncelikle Ankara dış politikasında “komşularla sıfır sorun” adlı formülü kullanmaya başladı. Sonra ise bölgede kenar güçlerin etkisi arttı ve Türkiye’nin şekillendirmek istediği manzara alınamadı. Bu, hemen Ankara’nın aleyhine kullanıldı ve ülkenin nüfuzuna biraz gölge de düşürüldü. Anlaşıldı ki; bölgede tam anlamıyla lidere dönüşmek için Türkiye’ye güvenilir ortaklar gerekir.

AB de bu dönemde belli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Onun Rusya ve Çin’le ilişkilerinde sorunlar oluştu. En ilginci ise, ABD-AB ilişkilerinde “siyah noktaların” meydana çıkması oldu. Örneğin, Washington’ın AB devlet yöneticilerini gizlice dinlediği anlaşıldı. Buna Berlin tepki verdi. Ancak Ukrayna meselesi durumu daha da karıştırdı.

Bütün bunlar sanki Türkiye ile AB`yi doğal müttefikler ilan etmiş oluyor. Onlar birbirlerine destek vermelidirler. Anlaşılan, bu nedenle AB ölçülüp-biçilmiş raporlar hazırlamak kararını verdi. Bunun yanı sıra, Brüksel, Türkiye ile ilgili stratejik konumunu değiştirmek niyetinde değildir.

Ankara’ya gelince, onun da kendi planları var. Artık “Yeni Türkiye” ifadesi kullanılmaktadır. Daha kararlı, demokratik, güçlü ve küresel ölçekte söz sahibi olan bir ülkeden bahsediliyor. İktidarın iç mücadelelere sert tepkisinin temelinde de bu kararlılık duruyor.

Yukarıda söylenenlerin fonunda Türkiye’nin yeni AB stratejisi çok ilginç ve güncel izlenim oluşturuyor. Öyle görünüyor ki; Ankara bu örgütle ilişkilerini bir sonraki seviyeye yükseltmekte kararlıdır. Siyasi, sosyo-ekonomik ve iletişim alanlarında öngörülen yenileşmeler, ülkenin gelişimine yeni bir ivme verebilir. Burada esas rolü bilgi sunumunun oynayacağı belirtiliyor. Ankara ise Türkiye toplumunu Avrupa’ya entegrasyonun ülke için faydalı olacağına inandırmalıdır. Bu, toplumda görüşü değiştirmek anlamına gelir ve çok sayıda çalışma gerektirir. Yeni stratejide; insanlarda Avrupa standartlarına yükselmenin faydalı olduğuna güvenin oluşturulması ciddi yer tutuyor ki, bu da derince düşünülmüş bir yaklaşımdır. Öte yandan, Türkiye, Avrupa’daki imajını değişmekte kararlıdır. Bunun için Avrupalıların görüşlerini öğrenmek amacıyla ülkenin çeşitli kurumlarının yurtdışındaki çalışmalarını genişletmesi öngörülüyor. Yapılan araştırmaların sonucu olarak devlet somut programlar yürütecektir.

Görüldüğü gibi, Türkiye sadece AB’ye üye olmak için değil, daha çok dünya çapında kabul edilecek demokratik ve güçlü bir devlet yaratmak için çalışıyor. Bu strateji umut verici görünüyor. Ankara’nın bu yönde çalışmalarını yeni seviyeye yükselttiği durumda, bu faaliyetler başarılı olacaktır. Fakat bazı dış güçler buna izin verecekler mi? Bu sorunun cevabı tam olarak net değildir.

Kamal ADIGOZALOV

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.