DÜNYA İKİLEM KARŞISINDA: DÜZEN Mİ, KAOS MU?

upa-admin 10 Kasım 2014 2.096 Okunma 0
DÜNYA İKİLEM KARŞISINDA: DÜZEN Mİ, KAOS MU?

Birçok uzman, küresel çapta jeopolitik gelişmelerin dinamiğini öngörmeye kalkışıyorlar. Dünyanın jeopolitik manzarasının sistemli şekilde yenilenmesi imkanları tartışılmıştır. Çeşitli senaryolar ileri sürülüyor, fakat kesin kabul edilebilecek bir yaklaşım şimdilik mevcut değil. Bazı analistler, modern küresel jeosiyaset için “uygarlık” ve “kültür” kavramlarının ciddi rol oynadığını belirtiyorlar. Diğerleri ise, modern dünya sisteminin kaotik nitelik taşıdığını vurguluyorlar. İnsanlık adeta düzenle kaos arasında gidip geliyor. Peki tüm bunların sonu ne olabilir?

Yenileşme: Küresel Jeosiyasetin Temel Sorunu

Francis Fukuyama`nın son kitabını “Siyasi Düzen ve Siyasi Çöküş” (Political Order and Political Decay), adlandırması ilginç de olsa, bir takım sorular yaratıyor. Modern dünyanın jeopolitik manzarasının karmaşık olduğunu neredeyse çoğu uzman vurguluyor. Bunun çeşitli nedenleri de gösteriliyor. Fakat meseleye daha geniş bağlamda yaklaştıkta, gerçek çıkış yolunun olmadığını söyleyebiliriz. Teorik düzeyde analizler ilginçtir, sorunun giderilmesi için farklı görüşlerin ileri sürülmesi de normaldir. Fakat onların pratik uygulaması konusuna gelince, maalesef henüz net bir sonuç yok.

Böylece küresel ölçekte düzenin yenilenmesinin güncelliği sürekli vurgulanıyor, ama pratik adımlar göze çarpmıyor. Belki, mevcut durum tam dolgunluğu ile araştırılmıyor? Siyasilerin, jeostratejistlerin ve analistlerin gözünden kaçan önemli hususlar var mı? Olabilir. Ancak şimdi dikkati çeken ve modern jeopolitik manzaranın önemli yönlerini analiz etmeye imkan veren yaklaşımlar mevcuttur.

Fukuyama`nın son kitabında bu açıdan ilginç konulara rastlanır. O, Batı’da devletçiliğin gelişme tarihini izlemekle bir takım sonuçlara varıyor (bkz: Francis Fukuyama. Political Order and Political Decay: From the Industrial Revolution to the Globalization of Democracy. Farrar, Straus and Giroux, 2014, s. 672). Yazar Kuzey Avrupa ile Güney Avrupa ülkelerinde devletin gelişme niteliği arasında farklar olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin, İtalya ve Yunanistan’da yeni iş yerlerinin açılması daha çok bakım ilkesi temelinde meydana geliyor (yani orada kurumsal çıkarlar, toplumun gelişim özelliğine ve devletin etkinliğine etkiler). Almanya’da ise böyle değildir.

Bu tür farklılıkları bir bütün olarak ülkenin uluslararası ilişkiler sisteminde davranışını da belli şekilde etkiler. Öyle anlaşılıyor ki, “kültür” ve “medeniyet” kavramlarının jeopolitik önemi var. Aynı düzlemde küresel jeosiyasete bakıldığında, anlaşılıyor ki, mevcut sorunların çözümünde daha dikkatli olmak gerekir. Aynı şekilde, medeniyetler arası diyalog, kültürlerin karşılıklı etkisinin güçlendirilmesine olan talebi görmemek mümkün değil.

Bunlar meseleyi tam kapsamaz. Bu, uzmanlar, aynı şekilde F. Fukuyama tarafından da vurgulanıyor. Çünkü teorik olarak bahsedilen bu konuların gerçekleşme mekanizmalarının bulunması ciddi önem taşımaktadır. Belki burada Henry Kissinger’in konstrüktivizmi etkili olabilir? Onun “Dünya Düzeni” adlı kitabının çeşitli hükümleri ilgi uyandırıyor (bkz: Marc Lynch. Kissinger the constructivist / “The Washington Post”, 21 Ekim 2014).

Kissinger de dünya düzeninin yenileştirilmesini gerekli görüyor. Mevcut sistemi değiştirme süreci ise hayli karmaşık ve zordur. Aslında bu yönde somut adımlar atılmıyor. Buna rağmen, H. Kissinger emindir ki, çözüm güçler dengesini barındırmaktadır. O Vestfalya Antlaşması’ndan sonra oluşturulan kuralların tamamen başkalarıyla ikame edilmesinin mümkün olduğunu dışlamıyor. Aynı zamanda, o, ince bir hususu da ayrıca belirtiyor.

Mesele yeni güçler dengesinin oluşturulmasından ibarettir. Bunun için temel faktör askeri dengenin korunmasıdır. Bu faktör ulusal çıkarları azami derecede sağlamaya olanak yaratıyor. George Washington Üniversitesi Profesörü Marc Lynch, bunu “konstrüktivist yaklaşım” olarak değerlendiriyor (bkz: önceki kaynağa). Onun niteliksel özelliği gibi, medeniyetlerin ve farklı kültürlerin dikkate alınmasını göstermektedir. H. Kissinger’ın kontrüktivizmi lokal özellikleri dikkate alarak çıkarları uyarlamaktan ibarettir. İslam uygarlığı ile Irak ve Suriye’de olduğu gibi davranmak olmaz. Aynı derecede dikkate almak gerekir ki, Rusya, Japonya, Hindistan, Çin siyasetçileri somut kültür sisteminin ürünleridir.

Senaryolar: Dünya Sisteminin Belirsizliği

Şu anda dünyayı iki mekanda olan ihtilaflar sahne olur; biri Ortadoğu’da “Arap Baharı”, diğeri ise hızla silahlanmanın gittiği Asya-Pasifik havzası. Bunların her biri küresel ölçekte yeterince sorunlar yaratıyor. Şimdi daha çok Ortadoğu’da yaşanan olaylardan endişe ediliyor. Burada bölge halkları arasında çelişkiler artıyor. Dışarıdan da bu süreci hızlandıran etkenler oluyor. Özellikle terör, bu bölgede saçıp savuruyor. IŞİD`le mücadele için oluşturulan uluslararası koalisyonun da önlemleri şimdilik istenilen sonucu vermiyor.

Bunun yerine, büyük devletler arasında Ortadoğu konusunda görüş ayrılıkları derinleşiyor. H. Kissinger, F. Fukuyama, Z. Brzezinski ve başka ünlü analistler öncelikle bu bölgede meydana gelen olayların içeriğine göre dünya düzeninin değiştirilmesinin zorunlu oluştuğunu vurguluyorlar.

Bunların arka planında, Asya-Pasifik havzasında gözlenen jeopolitik-askeri gelişmelerin önemini azaltmak olmaz. Uzmanların öngörüsünə esasen, bu bölge yakın vadede nüfuz dairesi uğruna mücadelenin temel meydanına dönüşecek. İşin bu tarafı hem ilginç, hem de küresel çapta jeopolitik düzenin değişmesini en güçlü etkileyebilecek bölgeye işarettir.

Aslında, Batı uzmanlarının büyük çoğunluğu Asya-Pasifik havzasının dünya jeosiyasetinin “ağırlık merkezi” olacağı tahminini kabul ediyor. Burada bir hususu vurgulamak isteriz. “Jeopolitik ağırlık merkezi” kavramı ile “jeopolitik güç merkezi” kavramı arasında fark vardır. Birincisi dünya çapında jeopolitik açıdan en önemli, mevcut durumu değiştirmek potansiyeline sahip işlemlerin gerçekleştiği mekanı ifade ediyor. İkincisi ise küresel ölçekte daha çok etki imkanına ve araçlarına sahip devlet veya devletler grubunu öngörüyor.

Günümüzde en güçlü jeopolitik güç merkezi jeopolitik ağırlık merkezi rolünü oynayan mekanda yerleşmeye de bilir. Örneğin, mümkündür ki, Asya-Pasifik havzası dünyanın jeopolitik ağırlık merkezi olsun, ancak temel jeopolitik güç merkezi rolünü Amerika oynasın.

Aslında H. Kissinger, F. Fukuyama, Z. Brzezinski, G. Friedman, J. Nye ve diğer Amerikan analistlerin dünyanın yeni düzeni hakkında yaptıkları analizlerin arkasında bu husus duruyor. Jeopolitik ağırlık merkezini Asya-Pasifik bölgesine taşıyarak dünya lideri rolünü oynamak stratejisi yeni küresel düzen yaratabilir mi? Bizce, şimdi bu soruya cevap vermek çok zordur.

Peki uzmanlar somut bir yeni dünya düzeninden mi söz ediyorlar? Meseleye Batı’nın değil, başka jeopolitik mekanın araştırmacıların bakış açısından yaklaşım mümkündür. Rus uzman İvan Timofeyev yazıyor ki, “Arap Baharı” ve Asya-Pasifik bölgesindeki durum “dünya düzenini çalkalayabilir” (bkz: Иван Тимофеев. Мировой порядок или мировая анархия? Взгляд на современную систему международных отношений. Pабочая тетр. №18/2014; Российский совет по международным делам (РСМД). М.: Спец книга, 2014, 48 с.).

Oluşmuş durumda uluslararası ilişkilerde kriz dönemlerini önceden tahmin etmek ilkesel önem taşımaktadır. Ancak bu görevi yerine getirmek öyle kolay değil. Uzmanın görüşüne göre, bunun temel nedeni mevcut sistemde belirsizliğin yer almasıdır. Olayların gelişim senaryosu hakkında sadece tahmin bağlamında konuşmak mümkündür. Bu da, beklenmedik, ani olayları önceden tahmin imkanlarını neredeyse minimuma indirir.

Kuşkusuz, böyle bir durum göstermektedir ki, “ortaya çıkan çelişkilerin keskinleşmesi riski dünya düzeninin niteliyi ile ilişkilidir” (bkz: önceki kaynağa). Böyle sistemlerin dinamikleri genellikle kaotik olur. Kaos ise belirsizliğin kaynağıdır.

Eğer dünya düzeni kaotik süreçlerle karakterize ediliyorsa, o zaman onun yeni düzenlilik seviyesine geçişi nasıl olabilir? Bu sorunun cevabı bilinmemektedir. Ancak analistler çevresinde analizler yapar, çeşitli senaryolar ileri sürerler. Görünüyor, bunlar sadece olasılıklı fikirler söylemek içindir. Gerçekte ise insanlar öldürülüyor, çeşitli devletlerin mücadelesi keskinleşiyor.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.