GÜNEYDOĞU ASYA JEOPOLİTİK STRATEJİLERİN YOL AYRIMINDA

upa-admin 23 Mayıs 2015 2.943 Okunma 0
GÜNEYDOĞU ASYA JEOPOLİTİK STRATEJİLERİN YOL AYRIMINDA

Güneydoğu Asya’da dünyanın sadece hızla gelişen ekonomileri değil, çözümü zor olan çatışma yerlerinden biri de bulunmaktadır. Parasel Adaları ve Spratli Sıradağları’na ilişkin anlaşmazlık, bölge ülkeleri arasında gerilim kaynağı olmaya devam etmektedir. Aynı zamanda, Güney Çin Denizi’nin doğal kaynaklar açısından zengin bölgeleri üzerinde toprak iddiaları, buz dağının görünen kısmını oluşturuyor. Tartışmaların asıl nedeni daha derindedir. Kökeni, Güney Çin Denizi’nde, sınırlara ilişkin kendi çıkarlarının sağlanmasını, uzun vadeli güvenliklerinin garantisi olarak gören ülkelerin jeostratejik gereksinimlerindedir. Kendi bölgesinde egemenliğini sağlamaya çalışan Pekin’in iddiaları, hem çatışmaya taraf olan küçük devletler, hem de dünyanın büyük devletlerinin rahatsızlığına neden olur. Farklı ülkelerin, sorunu görüşmeler “eksenine” yöneltme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Lakin tüm taraflar idrak eder ki, gerilimin artması, mevcut durumdan çıkış yolu değildir. Böyle bir ortamda, küçük devletler sorunu uluslararasılaştırmaya ve onu uluslararası hukuk mecrasına yöneltmeye çalışırken, Çin, meseleyi bölgesel çerçevede tutmaya çabalıyor ve mevcut güç dengelerinden bahsediyor.

Güneydoğu Asya, dünyanın dinamik gelişen bölgelerinden biridir. 2005 yılında “Goldman Sachs” bankasının uzmanı, ünlü BRIC kısaltmasının fikirbabası Jim О’Neill, “Gelecek 11” (“Next Eleven”) ülkeler grubunu kaydetmişti. Onun görüşlerine göre, bu ekonomiler XXI. yüzyılda dünya ekonomisinin önde gelen lokomotifine çevrilebilir. Listedeki ülkelerden üçü Güneydoğu Asya’da bulunmaktadır. Bunlar; Endonezya, Filipinler ve Vietnam’dır.

İlginçtir ki, son iki “çok şey vaat eden” ülkenin, dünya ekonomik büyümesinin mevcut merkezi olan Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ile ilişkilerinde siyasi çelişkiler devam etmektedir. Hatta son zamanlarda bu durum ara ara silahlı çatışmalara yol açmıştır. Mayıs 2014’te Vietnam’da Çin karşıtı toplu gösteriler gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda işletmeler yıkılmış ve birkaç insan ölmüştür. ÇHC’nin bazı komşularıyla ilişkilerinde belirsizliğin derinleşmesine neden, Güney Çin Denizi’ndeki sınır tartışmalarıdır. Son yıllarda Doğu Asya bölgesinin öneminin artması yüzünden, dünyada uzmanlar arasında süregiden tartışmaların en sıcak konularındandır ve bölgesel koşulların istikrarsızlaştırılma etmenlerinden biri olarak değerlendirilir. Bu, dünya ekonomisi ve politikası için yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

Güney Çin Denizi’ndeki sınır tartışmaları, Parasel Adaları’ndaki sıradağların (bu, ÇHC, Vietnam ve Tayvan’ın iddialarının konusudur) ve Çin’in, Vietnam’ın, Tayvan’ın, Filipinler’in, Malezya ve Bruney’in iddia ettikleri, Spratlin’in birbirinden ayrılması ile ilgilidir. Bu geniş coğrafyanın farklı kara bölgeleri, ayrı zamanlarda komşu ülkelerin silahlı kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir. Aslında, tarafların iddiaları, onların hâlihazırda sahip oldukları toprakların sınırlarının çok ötesine geçer ve tarihi köken ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde öngörülen 200 deniz mili uzunluğundaki münhasır ekonomik bölge üzerinde hak sahibi olma şeklinde iki dayanağa esaslanır (bölgenin tüm ülkeleri tarafından imzalanmıştır).

Bölge ülkelerini en fazla rahatsız eden Pekin’in iddialarıdır. Tarihi haklarına dayanan Çin, Güney Çin Denizi üzerinde koşulsuz hâkimiyetini ilan etti. Adalarda hak iddia eden diğer devletlerle karşılaştırıldığında, Çin’in gücünü dikkate alarak belirtmek gerekir ki, son zamanlarda küçük devletlerin karşılıklı iddiaları ikinci plana geçmiştir. Onlar, Çin’e karşı birleşerek, birbirlerine karşılıklı destek sergiliyor. Bununla ilgili olarak, Güney Çin Denizi’ndeki toprak sorununa, Çin ve Güneydoğu Asya’daki bazı devletlerin resmi olmayan ittifakından oluşan iki tarafın çatışması olarak da bakmak olur.

Uyuşmazlığın doğduğu andan itibaren, taraf devletlerin dış politika otoriteleri defalarca beyanat vererek, resmi itirazlarını bildirmişlerdi. Halk tarafından toplumsal kampanyalar da organize ediliyordu. Tüm bunlarda amaçları, görüşlerini savunmakta ısrarlı olduklarını göstermekti. Kamuoyunun uyuşmazlığa katılımına rağmen, yakın zamana kadar bölgede göreceli istikrar devam ediyordu.

Fakat haklarını resmi olarak beyan eden Çin, son yıllarda somut adımlar atmaya başladı. İlk önce tartışmalı adaların sınırlarında petrol-gaz yataklarını işlemeye başladı. Bu, gerilimin artmasına neden oldu. Sorun giderek sıcak çatışmaya doğru ilerliyordu. Böyle bir ortamd,  Ağustos 2014’te ÇHC lideri Şi Cinping beklenmedik şekilde Vietnam ile ilişkileri normalleştirmek istediğini bildirdi. Böylece büyük olasılıkla, Güneydoğu Asya’daki küçük devletlerin Çin karşıtı cephesini dağıtmaya çalışıyordu. Bu öneriyi Vietnam tarafı destekledi. Yine de Çin’in Güneydoğu’daki taraflarla ilişkilerinin uzun süreli normalleşeceği ve tartışmalı adalarla ilgili sorunun barışçıl yolla çözümleneceği şüphelidir.

Bölgede durumun olası yönlerde gelişimini görmek için, çatışma taraflarının amaçlarını anlamak gerekir. Çoğu zaman mevcut çelişkiler Güney Çin Denizi’nin, petrol ve gaz dâhil, doğal kaynaklarına erişim rekabetiyle açıklanmıştır. Fakat bu, rekabetin sadece bir yönüdür. Modern dünyada karşılıklı bağımlılık yüksek düzeyde olduğundan, tarafların amaçlarını doğru değerlendirmek için uluslararası ortamın eğilimlerini, özellikle de dünya düzeninde meydana gelen yapısal değişiklikleri dikkate almak gerekir. Çağdaş dünya dengeler açısından benzersiz bir geçiş dönemi yaşıyor. Buna, jeopolitik manzara değişimi, yeni güç dengesinin oluşumu eşlik eder. Bu süreç esasen dünyanın çeşitli bölgelerinde, ilk olarak Yakın ve Orta Doğu’da, Ukrayna ve Güney Kafkasya’da süren askeri çatışmalarda görülür. Burada, ABD’nin liderlik mücadelesinde esas rakibi olan Çin’in çıkarlarının sağlanma derecesine dünyadaki süreçlerin etkisi de izlenir. Öyle ki, Ortadoğu, Doğu Asya enerji kaynaklarını tedarik eden önemli bölge olmayı sürdürmektedir. Bu bölgede durumun istikrarsızlaşması, Pekin için riskler yaratır.

Aynı zamanda, Ukrayna ve Güney Kafkasya devletlerinin topraklarındaki iç siyasi sorunların zaman zaman tutuşması, Çin’in komşusu ve uluslararası konularda önemli müttefiki olan Rusya Federasyonu’nun tarihi siyasi tutumuna negatif etki eder. Rusya’nın zayıflaması, orta vadede Çin’e yarar sağlamaz. Bazı uzmanların görüşlerine göre, Ukrayna’daki durumu istikrarsızlaştırmak ve Moskova’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulamakta Batı’nın stratejik amacı, Rusya’dan ziyade onun doğu komşusunu zayıflatmaktır. Buna ilişkin “Nativ” İsrail istihbarat servisi eski Başkanı Yakov Kedmin’in sözlerine göre; “… Şimdi bu, özellikle de Rusya ile Çin arasındaki ilişkilerin perçinlendiği ve ABD ile Çin arasında çelişkilerin gerildiği ortamda, Rusya’nın zayıflatılmasına yönelen politikanın devamıdır. Bu nedenle, onların görüşlerine göre, ABD ile çatışmada Çin’i zayıflatmak için Washington dikkatini en zayıf halka olan Rusya üzerinde toplar. Bu, İran’ı zayıflatmak için girişimlerin Suriye üzerinde toplanmasını hatırlatır.

Batı’nın dünyanın diğer bölgelerinde uyguladığı politikaların yıkıcı sonuçları ekseninde, Pekin, muhtemelen sınırları yakınında durumun gerginleşebileceğinden rahatsızdır. Bu sebeple, Çin’in güneydoğu stratejisinin temel amacı, Güney Çin enerji kaynaklarına tek başına sahip olmaktan çok, uzun vadeli istikrarlı büyüme için gerekli olan siyasi ve ekonomik güvenliği sağlamaktır. ÇHC, bu meselenin çözümünü, Amerika’nın köşeye sıkıştırılıp bölgeden atılmasında ve burada kendi jeostratejik üstünlüğünün sağlanmasında görür. Doğal kaynaklar meselesi burada tabii ki sadece bahanedir ve daha yüksek stratejik amaca ulaşmak için araç görevindedir.

Belki de Çin’in sadece adalardaki sıradağlar üzerinde değil, genel olarak Güney Çin Denizi üzerindeki “şartsız egemenliği”ne ilişkin resmi talebi bununla ilgilidir. Bu deniz üzerinde kontrol, Çin’in güneydoğu yönünde çıkarları için uzun süreli garanti sağlayabilir. ÇHC’nin etkisi sınırlarının ne kadar uzağına erişirse, o, dışarıdan gelecek etkilere bir o kadar az maruz kalır, dolayısıyla konumu da bir o kadar sağlam olur.

Aynı zamanda bellidir ki, Çin, sınırlarından 1000 km mesafeden uzakta bulunan bu yerlere ilişkin iddialarını bir yolla esaslandırmalıdır, çünkü böylece Çin sınırları stratejik Malakka Boğazı’na kadar çıkarlarını sağlama imkanı elde etmiş olur.

Çin’in toprak meselesinde karşısındaki devletler için Güney Çin Denizi kaynaklarının büyük önemine rağmen, onların da temel amacı uzun vadeli istikrar ve güvenlik düzlemindedir ve kaynaklar zengin olmasına rağmen, bu kaynaklara erişim sorunu ile ilgili değildir. Hepsi için bu denizin stratejik önemi; kullanma serbestisinin sağlanması, enerji kaynaklarının ulaştırılması, malların taşınması, balıkçılıkla bağlıdır. Sahili tam olarak Güney Çin Denizi’ne bakan Vietnam için bu ayrıca, kendi güvenliğinin temin edilme meselesidir.

Bölgenin küçük devletlerinin bakış açısından ÇHC’nin Güney Çin Denizi’nde liderlik iddialarının sonuçları açıkça görünür. Petrol-gaz tartışmalarından başka, Pekin tarafından yeni düzenlemenin yayınlanması da rahatsız edicidir. Bu düzenlemeye göre, yabancı gemiler tartışmalı sularda balık avına çıktığında Çin yönetiminin rızasını almalıdır. Görünür ki, Pekin gelecekte daha güçlenirse, Güney Çin Denizi’ndeki komşularına karşı adımları daha sert karakter alacaktır. Bu nedenle, onların temel görevi, buranın tarafsız statüsünü korumaktır.

Küçük devletlerin Çin’e olan güvensizliği, gelecekte onların çıkarlarının da dikkate alınacağına dair somut güvence istemeleri tamamen anlaşılabilir. Sonuncuyu, sadece uluslararası alanda onların haklarının tespit edilmesi sağlayabilir. Bu yüzden küçük devletler için ÇHC’nin tartışmalı adaların bir bölümü üzerinde egemenliğine, resmi onay verme meselesi çetindir. Kaynaklardan pay almanın yanı sıra, bu, bu devletlerin Güney Çin Denizi’nde konumlarının muhafaza edilmesine de garanti verirdi.

Yukarıda belirtilen amaçların hem Çin, hem de karşısındakiler için çok büyük stratejik önemi var, çünkü söz konusu olan, uzun vadeli istikrarlı gelişim ve güvenliktir. Fakat çatışma tarafları birbirine zıt konumda olduklarından, meseleleri karşılıklı yarar esasında çözümleyemiyorlar. Sorun oluştuğu andan itibaren, görüşmeler sürecinde uzlaşı ile çözüm arayışı belirgin sonuç vermedi. Bu durumda, tarafların son yıllardaki adımlarında, doğrudan sıcak çatışmadan kaçınmayı öngören, tek taraflı politikalar yoluyla amaçlarına ulaşma girişimleri görülür.

Ferid YUSİFZADE

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.