DOĞU TÜRKİSTAN SORUNU VE PERDE ARKASI

upa-admin 19 Temmuz 2015 4.448 Okunma 0
DOĞU TÜRKİSTAN SORUNU VE PERDE ARKASI

Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilere baktığımızda, devamlı olarak gündeme gelen sorunların başında Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin durumu yer almaktadır. Orta Asya’dan Batı Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir yayılma sahasını düşündüğümüzde, Türklerin iki sahada büyük topluluklar teşkil ettiğini görmekteyiz. Bunlardan birisi Hazar Denizi’nin doğusundaki topraklar (Türkistan), diğeri de Türkiye’dir.1

Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında kalan topraklar, Türkistan sınırları içerisinde yer almaktadır ve bu sebeple tarihin her döneminde Çinliler ile Ruslar arasındaki hegomonya çekişmelerinde ele geçirilmek istenen alanlar olmuştur. Sovyet egemenliğinden sonra Rus emperyalizmi, Türkistan topraklarında yaşamakta olan Türkleri parçalayabilmek amacıyla, çeşitli Türk boylarını öne çıkarmışlardır. Bunlara dayalı ulus devletler kurdurarak, Türkistan’ın günümüzdeki parçalı bir yapıya yönelmesine neden olmuşlardır. Sovyetler Birliği döneminde tüm Türkistan Rus işgaline maruz kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Orta Asya’yı bütünüyle Rus egemenliğine bırakmak istemeyen Çin, Doğu Türkistan’ı işgal ederek kendince bir denge sağlamaya çalışmıştır.2 Batı Türkistan olarak da bilinen bölge, uzun yıllar Rus idaresi altında yaşamıştır ve 1990’ların başında SSCB’nin dağılmasıyla özgürlüğüne kavuşabilmiştir. Bölgede 5 Türk kökenli Cumhuriyet kurulmuş olup, Doğu Türkistan hala Çin Halk Cumhuriyeti hakimiyetindedir.

Çin, Doğu Türkistan’ın eskiden beri Çin anavatanının bir parçası olduğunu söylemektedir. Fakat Çin tarihi uzmanı Owen Lattimore’un söylemine göre; Çinliler, Orta Asya’da varlıklarını hiçbir zaman aralıksız sürdürememiştir ve 2000 yıllık tarihlerinin sadece 425 yılında kontrolü ellerinde tutmuşlardır.3

Türkiye-Çin İlişkilerinde Doğu Türkistan

Türkiye-Çin ilişkilerinin başlangıcı 1925 yılına dayanmakla birlikte, 1929’da Türkiye Nanking’de ilk diplomatik misyonunu açmıştır. Arkasından gelen Çin’in 30 Temmuz 1940 tarihli İstanbul’da Konsolosluk açma başvurusu, olayı bir adım daha ileriye taşımıştır. Şunu belirtmekte fayda vardır ki; Türkiye, 1938 yılından sonra Türkistan’daki insanları tanımak, onlara kendini anlatmak adına herhangi bir çaba içinde olmamıştır. Türkiye’nin yıllarca Asya’ya yönelik kapsamlı bir politika üretememekle birlikte, Asya’nın giderek artan önemini Batı merkezli bir yaklaşımla ikinci planda görme yanlışlığına düştüğünü söyleyebiliriz. 1998 yılı sonunda Uygurların 18 ülkedeki 40 lideri Ankara’da bir araya gelerek, bağımsızlığın savunulması adına Doğu Türkistan Milli Merkezi’ni oluşturmuşlardır. Bu yapılanma, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığının şiddet içermeyen yollarla sağlanmasını, tüm direniş organizasyonlarının bu merkez etrafında toplanmasını amaçlamaktadır. Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin, Nisan 2000 tarihindeki Türkiye ziyaretinde iki ülkenin de ulusal birlik, sınırsal bütünlük, terörizm, bölücülük ve kökten dincilik konularında sıkıntılar yaşadığını belirtmiştir.4

17 Şubat 2001 tarihinde Türkiye ile Çin arasında “sınır ötesi suçlara karşı işbirliği” antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerde, Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri konusunun terörizme karşı mücadele kapsamında gözden geçirildiği belirtilmiştir. Çin’in İran, Ermenistan ve Kıbrıs’a yaklaşımları ve Orta Doğu ile Orta Asya’ya yönelik politikalarının Türkiye’ye etkileri ve Doğu Türkistan sorununa bakışı, Türkiye’de gündeme gelmeyen ve tartışılmayan temel konular arasında yer almaktadır.

2009 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın (Abdullah Gül) Çin’i ve Sincan Uygur Bölgesi’ni, 2010 yılında ise dönemin Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Wen Jiabao’nun ülkemizi ziyaret etmesiyle, karşılıklı lider ziyaretleri önemli bir ivme kazanmıştır. Dönemin Başbakanı olan Wen’in ziyareti sırasında “Stratejik İşbirliği İlişkisi Kurulmasına ve Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge”nin iki Başbakan arasında kabul edilmesiyle beraber, Çin ile ikili ilişkiler yeni bir boyut almıştır. İki ülke arasındaki üst düzey ziyaretler 2012 yılında da devam etmiştir. Dönemin ÇHC Devlet Başkan Yardımcısı Xi Jinping, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının davetine icabetle 20-22 Şubat 2012 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Ekonomik ve ticari ilişkiler de siyasi süreçle birlikte gelişmiştir. İkili ticaret hacminde ilk kez 1 milyar ABD Doları’nın aşıldığı 2000 yılından bu yana, kaydedilen düzenli gelişme sonucunda 2012 yılı sonunda 24,1 milyar ABD Doları’na ulaşılmıştır ve böylece Çin, Türkiye’nin üçüncü büyük ticari ortağı haline gelmiştir.5

Doğu Türkistan Bölgesi ve Önemi

Çin’in kuzeybatısı, Doğu Türkistan dediğimiz bölgeye tekabül etmektedir. Burada tarihte çok sayıda devlet var olmuştur ve şu anda bu topraklarda İslam inancına mensup Türk etnisitesi olan Uygurlar yer almaktadır. Bu bölgelerde Çinliler, doğrudan güç baskısı ve açıkça kolonileştirme, yerli halkı sömürme ve dini ve etnik özerkliğin savunulması için yapılan bütün girişimleri bastırma yoluyla denetimi sağlamaktadırla. Doğu Türkistan, jeopolitik açıdan Orta Asya’nın kopmaz bir parçası olduğundan, Çin’in elinden bırakmak istemediği bir bölgedir. Doğu Türkistan, ayrıca zengin doğalgaz ve petrol rezervlerine de sahip bir bölgedir. Çin’in kömür rezervlerinin yarısı burada bulunmaktadır. Özellikle Doğu Türkistan’ın orta bölgesinde yer almakta olantaarım havzasının geniş petrol rezervlerine sahip olduğu düşünülmektedir. “Umut Denizi” olarak adlandırılan tarım havzasının 10.7 milyar ton petrol kapasitesi olduğu tahmin ediliyor.6

Doğu Türkistan, dünyaya açılan bir kapıdır diyebiliriz. Çin’in en uzak, en kuzey batı köşesi, eski ticaret kervan yollarının da başlangıç noktasıdır. Doğu Türkistan’ın kuzeyinde Altay dağları, güneyinde Karakum çölüyle Altundağı ve Pamir dağları yükselir. Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1.828.418 km2 olup, bunun 1/3’ünü çöller, 90.000 km2’sini ormanlar, geri kalanını ise tarıma elverişli topraklar ve dağlık bölgeler teşkil etmektedir. Çin’in en batısı olan bu topraklar, Soğuk Savaş döneminde Çin tarafından, Sovyet tehdidine karşı tampon bölge olarak kullanılmıştır. Çin’in bu topraklar için atacağı adımlar, hem kendisinin, hem de bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını doğrudan ilgilendirmektedir. Rusya, Çin için artık bir ciddi bir tehdit olmasa da, Çin, “Halk Kurtuluş Ordusu” (PLA) olarak adlandırılmış olan silahlı kuvvetlerine bağlı kara ve hava kuvvetlerini bölgede tutmakta ve nükleer füzelerinin büyük bir kısmını da burada muhafaza etmektedir.

Türkiye-Çin İlişkileri Çerçevesinde Doğu Türkistan’a Karşı Yapılan Hak İhlalleri

Doğu Türkistan, Çin’in güç kullandığı alanların başında gelmektedir ve yıllardır pek çok kişi nedensiz yere tutuklamalara ve işkencelere maruz kalmaktadır. Buradaki amaç; güvenli bir hakimiyet için, Çin nüfusunun daha fazla olmasıdır. Sırf bu sebeple, çocuk doğumları devlet tarafından sınırlandırılmıştır. Lakin bu sınırlar aşılırsa, zorunlu kürtajlar yapılmakta ve kısırlaştırma yöntemi uygulanmaktadır. Bölgeye baktığımızda; Çin’in diğer özerk bölgelerine göre ekonomisinin daha kötü olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda bölgede dini ibadet de kısıtlanmaktadır ve Çince resmi dil olarak dayatılmasına rağmen, halkın dili üzerinde de menfi politikalar yürütülmektedir. Çin, Doğu Türkistan’a yaptığı müdahalelerde, Uygurları “terörist” olarak nitelendirip, uluslararası güvenlik bağlamında meşruiyet oluşturma çabası içerisindedir.8

Türkiye, 1938 yılından sonra Asya’ya yönelik kapsamlı bir politika üretememiş ve Asya’nın giderek artan önemini Batı merkezli bir yaklaşımla ikinci planda görmüştür. Türkiye’nin Asya’ya olan bakışı değişirse, bölgeyle olan tarihi ilişkileri bölgede barış ve güvenliğin yeniden inşasında ve korunmasında önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin coğrafi konumunun, jeostratejik ve jeopolitik özellikleri dolayısıyla önem arz ettiği ortadadır ve bu durum Türkiye’yi bölgeyle yakından ilgilenmek durumunda bırakmaktadır. Türkiye’nin Doğu Türkistan konusunda tutarlı bir politika izleyemediği, farklı dönemlerde kararsız politikalar izlediği ve dengeyi sağlayamadığı görülmektedir. Türkiye’nin bu politikası, bölgede Türkiye’nin Türklerin azınlık haklarının çiğnenmesine göz yumduğu şeklinde algılanmaktadır ve bu durumun bölge ülkelerinin Türkiye’yi güvenilir bir merkez olarak görmesini engelleyebileceği değerlendirmesi yapılmaktadır.9

Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerindeki gelişim hep Türkiye aleyhine gelişmiştir ve bu durum, aslında Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ne değil, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin stratejik konumu, Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya ile olan bağlantıları ve Doğu Türkistanlılarla kopması güç olan manevi bağları, Türk Dış Politikası’nın Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı üstünlüğünü oluşturmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan konusunu her fırsatta Türkiye’nin önüne sorun olarak çıkartması ve Türkiye’yi yalnızca bu konu kapsamında politika üretmeye zorlaması da, iyi bilinen bir gerçektir. Doğu Türkistanlılar için en önemli tehlikelerden biri de, bölgedeki kökten dinci grupların gençler üzerinden siyaset yapmasıdır. Bu siyasetin engellenmesi için, Türkiye’nin bölge halkına eğitim yönünden destek vermesi gerekmektedir.

Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı öncelikle Pantürkizm’in Türkiye’nin devlet politikası olmadığını, Uygur Sorunu’nun Çin Halk Cumhuriyeti’nin iç sorunu olduğunu, ancak insan hakları ihlallerine karşı Türkiye’nin sessiz kalamayacağını sıklıkla vurgulaması önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra, Türkiye, Sincan ve Tibet gibi Çin Halk Cumhuriyeti sınırındaki bölgelerde çok önemli olan daha fazla kültürel özerkliğin gelişimini Çin Halk Cumhuriyeti ile diyaloglarıyla teşvik etmesi gerekmektedir. Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu bölgede bölge halkının yaşam seviyesini yükseltmek amacıyla yapacağı açılımlar, bölge halkının Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurallarını kabul etmesinde önemli bir etken olacaktır. Tüm bunların yanı sıra, köktendinci gruplar tarafından kaynak sağlanan örgütlerin de yandaş toplamalarının önü daralacaktır. Bu sebeple; Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’ne yatırım yapan firmalarını Sincan Uygur bölgesine yöneltmeli ve böylelikle bölge halkının refah seviyesinin artırılmasında rol almalıdır diyebiliriz.10

Tülin AVCU

KAYNAKÇA

1 Gömeç, Saadettin, “Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi”, Akçağ Yayınları, s. 252, Ankara 2003.

2 Çeçen, Anıl, “Türk Devletleri”, Fark Yayınları, s. 317, İstanbul 2006.

3 Willem Van Kemenade, “Çin-Hong Kong-Tayvan A.Ş.: Yeni Bir İmparatorluk”, Çev. Armağan Anar, Sabah Kitapları, s. 283, İstanbul 1999.

4 http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2009730_fatihsen99p.pdf, [Erişim: 11.07.2015].

5 http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa, [Erişim: 16.07.2015].

6 Alexandr Dugin, “Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım”, Küre Yayınları, 7. Baskı, s. 188, İstanbul 2010.

7 Avcı, Erkan, “Doğu Türkistan Sorunu”, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Ödev Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Buket Önal, Kocaeli 2012.

8 Zenginoğlu, Samet, “Doğu Türkistan’ı Unutmamak”, AFASAM, 2013.

9 Günay, Bekir, “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, IQ Yayıncılık, ss. 110-112, İstanbul 2005.

10 Karaca, Kutay R., “Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti İlişkilerinde Doğu Türkistan Sorunu”, Akademik Bakış 220, Cilt: 1, Sayı: 1, Kış 2007.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.