IŞİD’İN YENİ TEHDİDİ: KAOSU BÜYÜTME PLANI

upa-admin 05 Aralık 2016 1.700 Okunma 0
IŞİD’İN YENİ TEHDİDİ: KAOSU BÜYÜTME PLANI

Musul’a saldırının sınırları genişledikçe, terör, kendi acımasız yüzünü daha da güçlü şekilde göstermeye başladı. IŞİD ise, sıradan insanlarda korku yaratmakta ve onları ölümle tehdit etmekte ısrar ediyor. Bu terör örgütünün lideri (Ebu Bekir El Bağdadi), son sesli mesajında Ortadoğu’nun bazı ülkelerine karşı yandaşlarını yeni bir savaşa (cihada) çağırdı. IŞİD’in başına bombalar yağdıranlar şimdi bir tarafta kalmış, o kanlı ellerini yine Müslüman ülkelerine doğru yöneltmeye çalışıyorlar. Defalarca tekrar olunan bu gibi çelişkili süreçler, jeopolitik bağlamda bir takım sorular doğuruyor. IŞİD kimdir? O, hangi güçlerle mücadele ediyor? Kimlere hizmet ediyor? Bu tip sorulara cevap vermek henüz zordur. Ama görünen o ki, IŞİD, Müslüman coğrafyasında kaosu güçlendirmek ve yeni kanlar dökmek niyetindedir. Yine de, not edilmelidir ki sadece Müslümanların kanı akıtılıyor. Peki, ne zamana kadar?..

Muammalı Adımlar: Çifte Standartlar ve Terör?

Musul operasyonu, bazı zıt hususları ortaya da çıkarıyor. ABD’nin komuta ettiği askeri operasyonları yürüten koalisyon güçleri ile Irak Ordusu, teröristlere baskıyı gittikçe artırıyor. Yayılan haberlere göre, artık Irak Ordusu Musul’a girmiştir. Bundan sonra, şehrin teröristler tarafından korunabileceğine dair büyük şüpheler vardır. Ancak savaşın uzun sürme ihtimali de yüksektir. Meselenin gerçek içeriği nedir?

60’dan fazla devletin bir terör örgütünün üstüne bu kadar güçle gitmesi hangi mantıkla açıklanabilir? Bazı uzmanlar, burada çelişkili konuların mevcut olduğu konusunda hemfikirdir. Onların görüşüne göre, sorunun önemli bir yönü jeopolitik faktöre bağlı olduğundan, IŞİD’le mücadelenin süresi belirsizdir. Bu örgütü yok etmek değil, bir dereceye kadar savunmakla, bir takım çevreler kendi jeopolitik amaçlarına ulaşmak niyetindedir. Bunun böyle olup olmadığı hakkında kesin görüş bildirmek zordur. Ancak tam da IŞİD’le mücadele fonunda, bazı çelişkili hususlar kendini göstermektedir.

Dünya medyası, endişe içinde IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadî’nin son ses kaydında belirtilen görüşleri yayıyor. Bu kişi, Musul’da zafer kazanacaklarını ve Türkiye’ye karşı yeni terör faaliyetlerine başlayacaklarını söylüyor. El Bağdadi, taraftarlarını, “Allahsızlar”ın yanında bulunan Türkiye’yi “işgal etmeye” çağırdı. Bununla birlikte, teröristlerin lideri Suudi Arabistan’a karşı da eylemler yapmaktan bahsetmiştir.

Öncelikle, onu hatırlatalım ki, birkaç gün önce Washington İstanbul’daki konsolosluğundan çalışanlara ailelerini ülkeden çıkarmasını tavsiye etmişti. Sebep olarak da, burada terör eylemlerinin olasılığı gösterilmişti. Bu uyarıdan birkaç gün sonra, Ebu Bekir El Bağdadî’nin ses kaydı yayıldı.

Meselenin tuhaflığı şu ki, Batı, Türkiye’yi İslami değerlere çok yer vermekle, dini toplum hayatında, hatta siyasette fazla önemsemekle itham ediyor; IŞİD gibi terör örgütleri ise tamam aksini söylüyorlar. Aynı şekilde, IŞİD, Suriye’nin kuzeyinde Türklerin “Allahsızlar”la birlikte “asıl Müslümanlar”a karşı savaştığını iddia ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, Batı da, IŞİD de Türkiye’nin bölgede rolünün artmasını istemiyorlar. Peki, sözde birbirine düşman olan bu iki cepheyi Türkiye konusunda birleştiren şeyler nelerdir? Bu soruya cevap vermek kolay değildir. Fakat bazı faktörler üzerinde durmak mümkündür.

Gerçek durum şudur ki, Ortadoğu’da devam eden savaşta, Batı, yön-verici bir etken olarak aktif şekilde sahada yer alıyor. IŞİD’le mücadeleye, işte ABD’nin liderliği ile Avrupa ülkeleri de çağrılmışlardır. Onlar, ilk aşamada Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle itham ediyorlardı. Bununla ilgili çok yoğun tartışmalar da olmuştu. Türkiye koalisyona katıldıktan sonra ise bu konuşmalar kesildi, ama Ankara’ya karşı PKK kartı kullanılmaya başlandı. Nihayet, FETÖ meydana çıkarıldı. Sonuçta Türkiye, aynı zamanda 3 yönden terör örgütlerinin hedefi haline geldi.

Esasen IŞİD, PKK ve FETÖ farklı stratejileri olan kurumlardır. IŞİD Sünni hilafeti kurmak istiyor, PKK Kürt devleti oluşturmakla meşguldür, FETÖ ise Türkiye’de devletçiliği zayıflatmaya çalışıyor. Ancak bu farklılıklara rağmen, sözde bu Müslüman grupları asıl düşmanı bir kenarda bırakıp, ancak bölgenin büyük Müslüman ülkelerine karşı kanlı eylemler yapıyor. IŞİD’in başına bombaları ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, İtalya, Rusya yağdırıyor, ama bu terör örgütü Türkiye, Suudi Arabistan, İran’ı düşman ilan ediyor. Burada hangi mantık vardır?

Büyük Planların Küçük Oyuncuları: Ateş Düştüğü Yeri Yakıyor

Son açıklama da, bu açıdan çok tuhaf görünüyor: Musul’a saldıran, Halep’i bombalayan, Suriye’de IŞİD’le mücadele verenlerin önünde Batı koalisyonu geliyor, bu terör örgütü ise bazen Türkmenlere saldırıyor, bazen de başka Müslüman ülkeleri tehdit ediyor. Sanki IŞİD, Batı’nın jeopolitik planlarını hayata geçirmeye çalışıyor.

Bunların arka planında “Türkiye’yi işgal edin” demek, “Suudi Arabistan’a karşı gösteriler düzenleyin” çağrısında bulunmak, aslında “Ortadoğu’da kaosun coğrafyasını genişlet” demektir. Eğer bu plan yürürse, Kuzey Afrika’dan tutun Çin’in doğu sınırlarına kadar geniş bir alanda Müslümanların yaşadığı yerlerde büyük kaos meydana gelebilir. Böyle bir izlenim oluşuyor ki, IŞİD gibi terör örgütleri ve bölgedeki bazı köle rejimler, mezhep hastaları Batı koalisyonunun jeopolitik amaçları için çalışıyorlar. Büyük kaos oluşursa, ondan jeopolitik getirileri kimler alabilecektir? Elbette, başta Amerika olmak üzere Batı’nın büyük devletleri. Çünkü tüm süreçler, onların işine gelecek yönde cereyan etmektedir.

Dikkat edelim, Belçika PKK’nın bazı liderlerinin mehkemesini kuruyor, ancak onları teröristler gibi mahkum etmiyor. Bu ülkenin mahkemesi karar veriyor ki, PKK’nın silahlı mücadelesi terör örneği olarak değerlendirilemez! Ancak “Cebhet en-Nusra”nın Suriye’deki faaliyetleri terördür, siyasi mücadele değil! Bu, asıl çifte standarttır. Tabii ki, “Cebhet en-Nusra” terör örgütüdür, ancak PKK’nın ondan daha uzun terör geçmişi vardır.

Öte yandan, Almanya FETÖ’cülere kendisinin pasaportunu vererek, cezadan kurtarmaya çalışıyor. Onların bazılarını himaye ederek, kararlılıkla bildiriyor ki, Türkiye’ye iade etmeyecek. İlginçtir, eğer Berlin’de darbe yapanlara Türkiye sığınma verseydi, Avrupa buna nasıl tepki verirdi? Şüphe etmiyoruz ki, Ankara’yı terörü desteklemekte, demokrasinin düşmanlarına destek vermekte itham ederlerdi. Hatta uydurup, onlarla herhangi ticaret ilişkisinde olduğundan bile bahsederlerdi.

Yukarıda vurgulanan hususlara aynı mantık çerçevesinde bakarsanız, anlaşılır ki, büyük bir plan söz konusudur. Mesele IŞİD’le mücadelede değildir. Bu mücadele adı altında, Ortadoğu’da mevki tutmaktan ve bunun arka fonunda bölgenin büyük devletlerini zayıflatmaktan oluşuyor. El Bağdadi’nin de konuşması işte Hıristiyanların bu stratejik amacına hizmet ediyor.

Bunların ışığında, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın İslam İşbirliği Örgütü’nün kadınlarla ilgili İstanbul’da geçirdiği toplantısında Müslüman devletlerini uyanışa davet etmesi tamamen mantıklı ve güncel görünüyor. Yakın Doğu’yu, yalnızca bu bölgenin halklarının birliği kurtarabilir. Hiçbir dış güç Müslüman toplumlarını belalardan kurtaramaz ve öyle bir niyetleri de yok. Dolayısıyla, Müslüman devletlerin ortak çalışması dönemin gereksinimlerindendir.

Fakat gariptir ki, Ortadoğu’nun bazı büyük devletleri halen bu gerçeği fark etmiyor. Ya da idrak ediyor, ancak yine de kendi özel çıkarlarına uygun hareket ediyorlar. Onlar sıradan insanların değil, jeopolitik oyun oynayanların yanında duruyorlar. Sonuçta, tüm bölge halkları zulüm altına düşüyor. Bu durum ne kadar devam edebilir? Mevcut duruma bakarsak, onun daha uzun sürebileceğini söylemek mümkündür. Çünkü birincisi, reel olarak Batı çok güçlüdür, ikincisi, Müslümanlar birleşemiyor. Bu iki olgu öyle bir durum oluşturuyor ki, Müslümanların birbirine düşman kesilmesinin sonu görünmüyor.

Somut olarak IŞİD’in tehditlerine gelince, bu kurum henüz çok Müslümanların kanını akıtacak. Onun sesi Ortadoğu’dan başka, Kafkasya’da, Orta Asya’da, Çin’de, Afrika’da, Rusya’da da duyulabilir. O, gerçek bir tehdittir. Ona göre yok ki, kurum olarak kendi iç potansiyeline göre çok güçlüdür. O nedenle ki, IŞİD’in arkasında duran devletlerin sinsi, güçlü ve gaddar bir ruha sahiptir. Onlar gizli faaliyet gösteriyor ve Müslümanlar arasındaki cahilleri, fanatikleri kullanıyorlar. Sorunun siyasi-ideolojik ve tarihsel kökleri derindir. Şüphesiz, Müslüman nüfusu yoğun devletler çok uyanık olmalı ve siyasette bir devrim yapmalılar.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.