KÖRFEZDE KRİZ NOKTASI: KATAR

upa-admin 06 Haziran 2017 2.526 Okunma 0
KÖRFEZDE KRİZ NOKTASI: KATAR

Zengin yeraltı kaynakları ile Basra Körfezi sakini ülkeler, şu sıralarda oldukça hareketli günler geçirmekteler. Bahreyn, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri, komşuları Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiler. Hatta ülkelerinde bulunan Katar vatandaşlarına da ülkeyi terk etmeleri için süre verildi. Gerekçe olarak Katar’ın IŞİD ve El Kaide gibi örgütleri desteklemesi ve bölge ülkelerinin iç işlerine karışması gibi sebepler ileri sürüldü.[1]

Krizin esas nedenlerine geçmeden önce, yaklaşık 10 günlük süre içerisinde bölge ülkelerinin yaşadığı enformasyon krizine değinmek gerekir. 24 Mayıs 2017 günü Katar’ın resmi haber ajansı QNA, Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad Al Sani’ye ait olduğu öne sürülen bir dizi açıklamayı haberleştirdi. Habere göre; Al Sani, İran’ın bölge için önemli bir ülke olduğundan bahsederken, Suudi Arabistan’ın politikalarını eleştiriyordu. Haber, yayınlandıktan yaklaşık iki saat sonra QNA’nın internet hesaplarından kaldırıldı ve resmi bir açıklama yapılarak söz konusu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, Katar Emiri Al Sani’nin böyle bir açıklamasının olmadığı ve sitelerinin siber saldırıya uğradığı ilan edildi. Fakat haber yalanlanmasına rağmen, diğer Körfez ülkelerinin haber ajanslarında hala durmaktaydı. Bunun üzerine, Suudi Arabistan, Katar’ın başkenti Doha’dan yayın yapan El Cezire ve QNA’ya erişimi engelledi. İş bununla da bitmedi ve başta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok bölge ülkesinin kanallarında Katar Emiri Al Sani hakkında iddialar ortaya atılmaya başlandı. İddialara göre, Al Sani Bağdat’ta İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ile gizli bir görüşme yapmıştı. Katar’ın İran lehine Bahreyn ve Yemen’de faaliyetlerde bulunduğu da iddialar arasındaydı.[2] Daha da vahimi, 11 Eylül saldırılarını planlayan Halid Şeyh Muhammed’in bir süre Katar’da kaldığı, hatta bu süre zarfı içinde Katar Elektrik ve Su Bakanlığı’nda mühendis olarak çalıştığı iddia edildi.

Bunun üzerine, Katar da karşı saldırıya geçerek parçası olduğu koalisyonun Yemen’de yaptıklarını eleştirmeye başladı. Olayın doruk noktası ise yukarıda belirttiğimiz şekilde diplomatik ilişkilerin kesilmesi oldu. Ortadoğu ülkeleri birer birer safını belli ederken, Rusya ve İran’dan köşeli açıklamalar ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesi önerildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin takınacağı tutumun Suud koalisyonundan yana olacağı sürpriz değildi. Zira ABD Başkanı Donald Trump, ilk yurt dışı ziyaretini geçtiğimiz ay Suudi Arabistan’a yaptı ve ziyaretten Suudi Arabistan’a 10 yıllık bir süreye yayılan 350 milyar dolarlık silah satışı ve bölgesel işbirliğinin teyidi ile ayrıldı.[3] Dikkat çeken bir diğer ayrıntı, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’nin de görüşmelerde yer almasıydı. Donald Trump’ın Başkan seçilmesini takip eden günlerde ilk telefon görüşmesi gerçekleştirdiği liderlerden biri de yine el Sisi’ydi. Zirvenin en dikkat çekici ve bir o kadar tuhaf görüntüsü ise, Donald Trump, Suudi Arabistan Kralı Selman ve Sisi’nin bir küre ile birlikte verdikleri pozdu. Bölgesel paktın görüntüsü, bu küre etrafında şekillenmiş gibiydi.

Körfez’deki kriz Donald Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaretinden sonra başlamış olsa da, aslında daha kadim sorunların dışa vurumdur. Bölgesel konumlanma ve vekalet savaşlarında yaşanan anlaşmazlıklar, krizi doğuran ana etmen olmuştur. Katar’ın İran ile yakınlaşma çabaları, kuşkusuz diğer Körfez ülkelerini rahatsız etmiştir. Bölgenin kadim anlaşmazlığı ise mezhep ayrılıklarıdır. Fakat Katar, bu sefer nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni olan bir ülke olarak İran’a yakınlaşmaktaydı. Katar’ın nüfusunun % 60’tan fazlasını yabancılar oluşturmaktadır. Ülkede yalnızca 300-350 bin dolayında yerli Katarlı olduğu bilinmektedir. Nüfusunun % 25’i ise Şii’dir.[4] Katar’ın Mısır’da Müslüman Kardeşler’i (İhvan), Filistin’de Hamas’ı desteklemesi Mısır’ın bu ülkeye cephe almasının en önemli nedenidir. Vekalet savaşlarında gerginlik esasen Suriye’de açığa çıkmıştır. Doğu Guta’da Suud destekli İslam Orduları ve onların bileşenleri ile Katar destekli Feylak Şam ve Nusra gibi örgütlerin yaşadığı çatışmalar, bu son krizi tırmandırdı. Koalisyon ülkeleri olarak Yemen ve Suriye’nin yakılıp yıkılmasının baş sorumluları olan bu ülkelerin birbirini teröre destek vermekle suçlaması da, bölgenin siyasal kayganlığını gözler önüne seren bir örnektir.[5]

Katar ise İran ile kurduğu ilişkileri doğalgaz boru hatlarının ortak kullanımı meselesi ile açıklamaktadır. Bu gerekçenin Suudi Arabistan ve diğer ülkeleri tatmin etmeyeceği aşikardır. Çünkü Suudi Arabistan’ın temel kaygısı, Sünni bir ülkenin Şii İran ile yakın ilişkiler kurmasının bu ülkelerin İran’ın etki alanına girmesine yol açacağına olan inancından geliyor. Müslüman Kardeşler meselesinde Mısır ile ortak noktada buluşan ülkelerin gerekçesi ise, bu hareketin petrol monarşileri için rejim değişikliğine yol açabilecek bir tehlike olarak görülmesidir. Körfez ülkelerinin kaygılarının ne kadarı gerçekçidir ne kadarı değildir, bunu öngörmek zor… Esasen ortada ideolojik bir kaygıdan çok monarşilerin ailesel/kabilesel bekası meselesi vardır.

Halihazırda ortaya koyabileceğimiz muhtemel senaryolar ise şunlardır: Tek kara sınırını Suudi Arabistan’ı oluşturduğu ve gıda ikmalini önemli ölçüde bu ülkeden sağlayan Katar’ın İran’a yakınlaşması muhtemeldir. İran’ın bunu ne kadar istediği tartışılır bir konu iken, Sünni Körfez bloğunun çatırdama ihtimali tartışılmaz bir şekilde İran’ın istediği bir seçenektir. İkinci senaryo Katar’da saray içi darbe ihtimalidir. 1971’den beri kısa tarihinde 5 darbe gören Katar’ın geleneği, bu durum için müsaittir. Şu an Emir olan Al Sani de, zaten babasına karşı yaptığı bir darbe ile iktidara gelmişti. Katar’ın “yola sokulması” için atılacak adımlardan biri olması bağlamında, darbe olasılığı her zaman bulunmaktadır.

Suudi Arabistan açısından kazanç ise, Doha’daki Amerikan üssünün yeniden bu ülke toprakları sınırları içine gelmesidir. Suudi hanedanı, muhtemeldir ki bu isteği diri tutacaktır. Mısır ile birlikte ABD’nin güvencesini sırtında hisseden Suudi Arabistan’ın, eğer yola sokulamazsa Katar’a askeri operasyon seçeneği de masada durmaktadır.

İsrail ise yine arkada kazançlı çıkan ülkelerden olmuştur. İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman, yaşanan krizin İsrail için bir fırsat olduğunu ve bölgede asıl düşmanın radikal İslam olduğunu Arapların da anladığını ifade eden bir açıklama yapmıştır.[6] Şüphesiz radikal hareketler sadece bölge için değil, tüm dünya için tehlikelidir. Fakat en az onun kadar radikal olan yayılmacı Siyonizm’in bölgede yaşanan olaylar neticesinde kendi aklaması da mümkün gözükmemektedir.

Onur BİGAÇ

[1] https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201706051028746213-dort-ulke-diplomatik-iliski-katar/.

[2] https://www.almasdarnews.com/article/ozel-katar-ile-korfez-ulkeleri-arasindaki-krizin-arka-plani/.

[3] https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201705201028539657-trump-ilk-yurtdisi-seyahat-suudi-arabistan/.

[4] Tayyar Arı, Ortadoğu, 4.bs, Ekim 2008, Bursa, s. 509.

[5] https://www.almasdarnews.com/article/ozel-katar-ile-korfez-ulkeleri-arasindaki-krizin-arka-plani/.

[6] https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201706051028761452-israil-liberman-katar-israil-icin-firsat/.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.