Şİİ RETORİĞİNDE İMAM HUMEYNİ’NİN TÜRBESİ

upa-admin 22 Haziran 2017 2.439 Okunma 1
Şİİ RETORİĞİNDE İMAM HUMEYNİ’NİN TÜRBESİ

Uluslararası medya kuruluşlarına 7 Haziran 2017 tarihinde düşen bir haber, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada dikkatlerin İran üzerine çevrilmesine neden oldu. Başkent Tahran’da bulunan İran Parlamentosu’na ve kadim dini şehir Kum kentinde bulunan devrimin önderi İmam Ayetullah Humeyni’nin türbesine canlı bomba ve silahlı militanlarca saldırı yapılması, tüm dünyayı dehşete düşürdü. Körfezde son bir ay içerisinde yaşanan gelişmeler, başta ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan ve İsrail ziyaretleri akabinde yaşanan Katar krizi, Katar krizinin çıkmasında dile getirilen İran ile ilişkilerin boyutu ve yine Katar krizinde İran’ın tepkisel cevabı mevcut krizi sürdürürken, üstüne yaşanan bu son silahlı eylemle birlikte Ortadoğu’da hareketlilik iyice artmıştır.

İran saldırılarında dikkat çeken iki detay bulunmaktadır. Birincisi; 1979 İslam Devrimi’nden bu yana Tahran’da özellikle Parlamento binasında bu çapta bir terör hadisesi yaşanmamasıdır. İkincisi ise, Şii retoriği açısından (özellikle İran ekolü) büyük önem taşıyan İmam Humeyni’nin görkemli türbesini doğrudan hedef alan bir eylemde bulunulmamasıdır. Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana bölgede var olan örgütlerin, özellikle 2014 yılı yaz ayları ile birlikte IŞİD’in başta Musul kenti olmak üzere Irak’ta faaliyetlerine ve eylemlerine hız vermesi, bölgede var olan kargaşa ortamının artmasına sebep olmuştu. Bu kargaşa ortamında, özellikle IŞİD ve benzeri örgütlerin İran’da eylemde bulunmaması eleştirileri kimi çevrelerce dile getirilmekteydi. İran’ın özellikle Irak ve Suriye üzerinde etkin bir konuma gelmesini eleştirel bir yaklaşımla değerlendiren ve bunu mezhepsel bağla açıklayan yorumcuların ortaya attığı “Şii Hilali” yakıştırması ile IŞİD’in hedef aldığı grupların eylemlerinin kesişip/kesişmemesi karmaşayı iyice artırmaktaydı. İran’da yaşanan terör eylemlerini IŞİD’in üstlenmesi ile İran’a “artık sende güvende değilsin” mesajı verdiği yönünde analizler bulunsa da, faaliyet alanını İran’ın merkezine kadar ulaştırmış bulunan bir örgütsel yapının zayıflamak yerine giderek güç mü kazandığı endişesi ortama hakim olmaktadır. Peki bu hususlar, yani İran’da yaşanan saldırılar, dini retorik dışında Uluslararası İlişkiler boyutunda nasıl okunmalıdır ve neler anlaşılmalıdır?

Öncelikle; İran Parlamentosu’na daha doğrusu bir parlamento binasına yapılan saldırı (Irak Parlamentosu birden çok kez, Türkiye Parlamentosu da tüm darbe dönemlerinde benzeri saldırılara uğramıştır) siyasi bir yaklaşımla değerlendirilebilir. Yani bu açıdan bakmaya devam edersek; parlamentonun siyasi bir kavram ve makam olması sebebiyle, siyaseten hedef haline gelmesi gerek dünya tarihi, gerekse Uluslararası İlişkiler boyutunda garipsenmeyecek bir durumdur. Bir ülkeyi ya da toplumu bertaraf etmek için başkentini ve parlamentosunu ele geçirmek ya da baskı ve şiddet eylemlerine başvurmak, geçmiş dünya tarihinde yaşanagelmiş hadiselerdendir.

İmam Ayetullah Humeyni’nin kabrine dönük yapılan saldırı ise, parlamento saldırısından bağımsız düşünülmelidir. Şöyle ki; siyasi olmaktan çok dini bir anlam ifade eden ve Velayet-i Fakih teorisini uygulamaya koyarak İran’ı bir İslam Cumhuriyeti haline getiren devrim önderi İmam Humeyni, İran açısından farklı bir anlam ifade etmektedir. Humeyni, tüm dünya Şiilerinin ittifakla rehber kabul ettiği bir kimlik olmasa dahi, başta Irak Şiileri olmak üzere tüm Şiiler üzerinde bir saygınlığı olan ve söylemlerine kulak verilen bir karakterdir. Buradan devam edecek olursak; bu olay, Irak’ta 2003 yılında ABD işgali sonrası sürgünden dönen Merci-i Taklid Muhammet Bakır El-Hekim’in kutsal Necef kentinde İmam Ali Türbesi’nde yaşanan patlama sonrası öldüğü hadiseden sonra, Şii dünyasında yaşanan en infial uyandırıcı eylem olarak kayıtlara geçmiştir.

Şii retoriği açısından en başta gelen İmam Ali Türbesi’nde yaşanan bu patlamayı dönemin El-Kaide’si üstlenmiş ve bu patlamada İmam Ali Türbesi de ciddi zarar görmüştü. Bu eylem, tüm Şiilerin kalbine dokunmuş olduğundan dolayı, bu tarihten sonra Şii milisler ordu haline gelme yolunda başta Irak olmak üzere bölgede yer alan çoğu ülkede çalışmalar yürütmüşlerdir. İmam Humeyni’nin kabrinin hedef alınmasının Uluslararası İlişkiler boyutunda önemi de tam burada ortaya çıkmaktadır. Siyasi bir simge olan parlamentonun hedef alınması, siyasi bir kavram ve eylem olarak açıklanıp ona göre önlem alınabilirken, İmam Humeyni’nin kabrinin hedef alınması sadece İran Şiilerinde değil, tüm dünya Şiilerinde bir nefret ve öfke uyanmasına sebep olmuştur. Bu eylemin asıl amacının da bu olduğunu anlamak zor değildir. Tüm Şiilerin öfkesi ve nefretini uyandırmakla bölgede var olan savaşı daha geniş alanlara yaymak ve toplumsal eylemleri arttırmak, bu eylemde imzası olan IŞİD’in temel felsefedir.

Diğer bir yandan olaya baktığımızda, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti öncesi ve sonrasında İran ile ilgili yapmış olduğu açıklamalar, İran üzerinde nasıl bir rüzgar eseceğini az çok ortaya çıkarmıştır. İran seçimlerinde “Diplomat Şeyh” Doktor Hasan Ruhani’nin tekrar kazanması ve ılımlı rüzgarın İran içinde devam etmesi, ABD açısından beklenen gerilim havasını vermese de, İmam Humeyni’nin kabrine dönük saldırı İran açısından istenilen öfke patlamasına sebep olabilecek cinstendir. Toplumsal ve dini önderlerin şahıslarının ya da mezarlarının hedef alınması, hemen bütün ülkelerde olabilen bir durumdur. Toplumsal tepki açısından böyle bir yola başvurulması da, yine terör örgütlerinin felsefesinde bu sebeple yer almaktadır.

Sonuç itibariyle; İmam Humeyni’nin Şii retoriğinde kendine has yeri sebebiyle, türbesine dönük bu eyleme dini siyasi bir metin eylem ve yine aynı şekilde dini siyasi bir sonuç olarak bakmak gerekir. Her ne kadar Velayet-i Fakih teorisini tüm Şiiler özellikle Iraklı Şii otoriteler kabul etmese de, İmam Humeyni’nin saygınlığı ve retorikteki yeri her zaman ayrı tutulmuştur. Irak’ta yer alan Ehlibeyt İmamları türbelerinin zaman zaman özellikle Saddam sonrası ilk yıllarda bombalı saldırılara uğraması, mezhep merkezli ayrılığı ve çatışmayı artırmış olup, özellikle yukarıda bahsi geçen 2003 yılında Necef şehrinde yaşanan terör eylemi uzun yıllar sürecek çatışmaların tetikleyicisi olmuştur. Kazımeyn, Samarra, Kerbela ve Necef şehirlerinde bulunan Ehlibeyt İmamlarına ait türbelerin kutsallığı ve Şii inancındaki yeri ayrı olmakla birlikte, İmam Humeyni’nin önderliği ve rehberliği sebebiyle onun kabrinin de ayrı bir önemi bulunmakta ve tüm Şiilerce saygı duyulmaktadır. Anlaşılacağı üzere, IŞİD’in İmam Humeyni’nin türbesini hedef alması, siyasi bir simge konumundan daha çok dini siyasi bir söylem anlamı taşımakta ve sonuçlarında bu yönde olması beklenmektedir.

 

Ali İzzet KEÇECİ

One Comment »

  1. Ahmet Cevahir ÇINAR 12 Temmuz 2017 at 05:07 - Reply

    Teşekkürler,
    “kadim dini şehir Kum kentinde bulunan devrimin önderi İmam Ayetullah Humeyni’nin türbesi” ibaresi yanlıştır, türbe Tahran’dadır.

Leave A Response »

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.