KİTAP DEĞERLENDİRMESİ: JOHN KEANE’DEN ‘ŞİDDET VE DEMOKRASİ’

upa-admin 03 Mart 2018 1.807 Okunma 0
KİTAP DEĞERLENDİRMESİ: JOHN KEANE’DEN ‘ŞİDDET VE DEMOKRASİ’

Kitap Künyesi: John Keane, Şiddet ve Demokrasi, Ankara: İmge Yayınevi, Mart 2010. 

Orijinal ismi: Violence and Democracy, 2004, Cambridge University Press.

Sidney Üniversitesi (University of Sydney) öğretim üyesi John Keane, bu kitabında sekiz bölümden oluşacak şekilde şiddet ve demokrasiden bahsetmektedir. Bazı düşünürlerden atıf yaparak ilerleyen yazar, eserinde tarihten örneklere de yer vererek bahsettiklerini desteklemektedir.

İlk bölümde, yazar, şiddet açısından en kötü yüzyılın 20. yüzyıl olduğundan bahsetmektedir. Keane, dünyada yaşanan en büyük savaşlar ve en yoğun devletlerarası şiddetin bu dönemde olduğundan söz etmiştir. Yaşanan bu dönem sonrasında, “Demokratik Barış Kuramı” diye bahsettiği bir teori halinde barış kavramının ve demokratik rejimlerin tarihsel perspektife oturtulma çalışmaları yapıldığından bahsetmektedir. Yazar, Soğuk Savaş sona ermesine rağmen, var olan demokrasilerin bugün de yeni ve dengesiz bir şiddet üçgeninin gölgesinde kaldıkları durumunun daha da belirginleştiğinden söz etmektedir.

İkinci bölümde ise, yazar, “şiddet” kavramı üzerine yazmıştır. Şiddetin yerine göre gerekli, ama aynı zamanda tehlikeli bir kavram olduğundan bahsetmektedir. Yazara göre, şiddeti net bir biçimde tanımlamak on 18. yüzyıl sonrasında terimin belirli bir demokratikleşmeden geçmesiyle güç bir hal almıştır. Şiddete bakılırken, Keane, içerisinde bir kasıt olup olmamasına da bakılması gerektiğinden bahsetmektedir. Bu bölümde, ayrıca, şiddet teriminin insan bilimlerindeki tüm kavramlar gibi muğlak olduğundan da bahsetmektedir. Şiddet kavramı kullanıldığı sürece, var olan anlamda seçicilikten dolayı, özellikle de demokrasi şartlarında bu kavramın tartışmalı kalacağından söz etmektedir.

Üçüncü bölümde, akademisyen-yazar, sivil toplum kavramının şiddet ve demokrasi konularıyla yakından ilintili olduğundan ve aralarındaki sıkı bağların her zaman kolay ayırt edilemediğinden bahsetmektedir. Sivil toplumdan bahsederken, Keane, medenilikten de söz etmektedir. Fakat medeniliğin içerisinde aynı zamanda gayri medenilik de barınmaktadır ve tarih boyunca toplumsal gelişimlerde kabalıktan medeniliğe geçiş şeklinde bir ilerleme ortaya çıkmıştır.

Dördüncü bölümde, John Keane, şiddet sorununun kaba toplumlardan medeni toplumlara geçilen süreçteki ilişkilerinden, ve evrimci bir anlayışla, bunlar arasındaki gizli bir tür bağ olduğundan bahsetmiştir. Karmaşık ve karşı eğilimleri de ayrıntılı şekilde incelemiştir. Mesela, medenilik ve barbarlığın iki karşıt kutup olmadığından söz etmiştir. Ayrıca, başından beri, şiddetin, şiddeti işe yaramaz hale getirecek kadar şiddet doğurma olasılığına hazır olduğundan da bahsetmiştir.

Beşinci bölümde ise, yazar, sivil barış girişimleri ve anayasal önceliklerin, devletin şiddet araçlarını demokratikleştirmeye yönelik çalışmalarına katkılarının olduğundan bahsetmektedir. Yazara göre, bilinen tüm medeni toplum şekilleri gayri medeniliğin içsel yapılarıyla doludur. Medeni toplumlardaki kırılgan açıklığın şiddet duygusuna yardımda bulunmasının az bilinen bir nedeni olduğundan bahsetmektedir ki, bu da, her çeşit iletişim ağ sistemlerine bağımlı olunmasıdır. Ayrıca yaşanan medeni toplumlardaki baskıların insanlar üzerindeki etkilerin en uç nokta olarak kendi evlatlarını öldürmeye gidecek kadar tehlikeli bir yere gidebileceğinden de bahsetmektedir.

Altıncı bölümde, Keane, gayri medeni savaşlardan bahsetmektedir. Yazara göre, bugün gayri medeni savaşlardan bazılarında savaşın temel kurallarını oluşturan belirli kısıtlamalardan eser bulunmamaktadır. Ayrıca gayri medeni savaşların beraberinde kargaşa getirme eğiliminde olduğundan ve klasik savaşların sivil-devlet-ordu ayrımını yıktığından bahsetmektedir. Gayri medeni savaşlarda, aynı zamanda şiddetin profesyonel kontrolden çıkartılıp, suç ile savaş arasındaki farkı nihayete erdirmekte olduğundan da söz etmiştir.

Yedinci bölümde, yazar, şiddet ve etik üzerinden gitmektedir. Demokrasilerin pozitif etiğe bağlılık isteyen ve bekleyen çok çeşitli ahlak kurallarını geliştirdiğinden bahsetmektedir. Aynı zamanda demokrasi olmak şiddete karşı durmayı gerektirir ki, bu da çoğul ahlak ilkesine ters düşmektedir. Keane, demokrasilerin hoşgörüsü olmayanları hoş gördükleri zaman kendi sivil ruhlarıyla ters düşeceğini ve bu ruhların zayıf düşüp, böyle durumlarda şiddeti durdurmak için şiddete ihtiyaç duyabileceklerinden bahsetmektedir. Diğer yandan, şiddet ile medeni toplum ve demokrasi arasındaki bağlantıların düşünüldüğünden de karmaşık olduğundan söz etmiştir. Yazara göre, belli amaçlar için şiddet kullanıp kullanmama kararının tahmin edilemeyecek sonuçları olduğu düşünüldüğünde, demokratik siyaset hem şiddet fetişizmini, hem de dogmatik barışseverliği reddetmektedir. Bu sebepten dolayı, ikisi de aynı şekilde bir tür mutlak normatif ilkeye ve onun örtük yöntemlerine teslim olmasından dolayı bu da zaten karmaşık olan normatif ve taktiksel meseleyi bulandırdığı ve karıştırdığından söz etmiştir. Her çağda ve toplumda şiddet araçlarını kontrol altına alma gereği kabul edilmiştir. Yazara göre, demokrasi, şiddetin demokratikleştirilmesi gereğinden bahseder ki, bu da şiddet teriminin açık şekilde tartışılabilir bir terim olarak algılanmasının istendiğinden söylenmektedir.

Son bölümde ise, Keane, dünyayı şiddetten kurtarmaya veya şiddeti azaltmaya yönelik her çabada şiddetin fetişleştirilmesinin önüne geçmeye çalışılması gerektiğinden bahsetmektedir. Bu yüzden de, seçilen araçlarla belirlenen amaç arasındaki uyuma ve seçilen eylemin olası sonuçlarına bakılması gerekmektedir. Yazar, demokratikleştirme çalışmalarında, belirli durumlarda nasıl hareket edileceğine dair yol gösterecek kurallara güvenmenin fayda sağlayabileceğinden ve bunun için on tane kuraldan bahsetmektedir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, bana göre, kitapta, yazar, şiddet ve demokrasi üzerine derinlemesine bir anlatım yapmıştır. Pek çok açıdan bakan yazarın diğer düşünürlerden atıflar yaparak bahsettiklerini dayanaklandırması ve tarihten örneklerle ilerlemesi söz ettiği düşüncelerini kuvvetlendirmiştir. Ancak bazı yerlerde yapılan atıfların fazla gibi görünmesi, okurken yazarın kendi düşüncesi ve atıf yaptığı kişinin düşüncesi ile zaman zaman karıştırılabilmektedir. Fakat şiddet ve demokrasi kavramlarının ve aralarındaki ince bağların anlaşılması açısından açıklayıcı ve faydalı olmaktadır. Bu nedenle, bu kitabı herkese tavsiye ediyorum…

 

Yasemin GÜRYUVA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.