GÜNCEL GELİŞMELER IŞIĞINDA DOĞU AKDENİZ ENERJİ JEOPOLİTİĞİNDE YAŞANANLARI ANLAMLANDIRMAK

upa-admin 16 Mart 2018 4.968 Okunma 0
GÜNCEL GELİŞMELER IŞIĞINDA DOĞU AKDENİZ ENERJİ JEOPOLİTİĞİNDE YAŞANANLARI ANLAMLANDIRMAK

Kaynak: https://www.haberler.com/prof-dr-yasar-dogu-akdeniz-ile-ortadogu-nun-petrol-8867947-haberi/

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğalgaz İhracat Politikası

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Doğu Akdeniz Havzası’ndan daha çok yararlanabilmek maksadıyla münhasır ekonomik bölgelerini (MEB)[1] ilan etme hususunda son yıllarda çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu minvalde, Lefkoşa (Nicosia), belirlediği alanlarda hidrokarbon kaynaklarını arama çalışmalarına girişmiştir. GKRY’nin tüm bu girişimleri, Paris, Washington ve Brüksel gibi bölge dışı aktörler tarafından da desteklenmektedir. Söz konusu durum, stratejik dengenin Ankara’nın aleyhine dönmesine sebebiyet vermektedir. Nicosia, zaman geçtikçe bölge ülkeleriyle münhasır ekonomik bölge anlaşmaları akdederek arama çalışmalarında bulunmuştur.[2] Anlaşılacağı üzere, Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon kaynakları, stratejik dengeleri temelden sarsabilecek bir potansiyeldedir. Bu doğrultuda, Doğu Akdeniz bölgesinde Nicosia’nın bağımsız bir biçimde münhasır ekonomik bölge politikası takip etmesi, Nicosia-Tel Aviv-Atina arasındaki son dönemdeki yakınlaşma, bölge dışı diğer güçler tarafından takip edilen Doğu Akdeniz politikaları ve Nicosia’nın Brüksel ve Paris tarafından desteklenmesi, Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki güvenliğine ve çıkarlarına meydan okumaktadır.

Doğu Akdeniz’in hidrokarbon rezervlerinden faydalanmaya dönük aktif bir politika yürüten Nicosia, söz konusu bölgenin diğer aktörlerine benzer şekilde karasularını 12 deniz miline yükseltmiştir. İlk girişimini 1979 senesinde yapan Nicosia, Ankara tarafından sert tepkiyle karşılaştığı için başarıya ulaşamamıştır. 2000 senesinde yeniden faaliyetlere başlayan Nicosia, iki aşamalı bir plan takip etmiştir. İlk önce Doğu Akdeniz’de “egemen Kıbrıs Cumhuriyeti” statüsüyle “münhasır ekonomik bölge” ilanını gerçekleştirmiştir. İkinci aşamada ise, söz konusu sahaları uluslararası firmalara açmak suretiyle girişimini meşru bir zemine çekme arayışında olmuştur. Ancak Kıbrıs gibi sorunlu bir coğrafi alanda, karasularının ve münhasır ekonomik bölgelerin tespiti çok zordur. Söz konusu bu zorluğa karşın, Nicosia’nın uygulamaları bölgedeki gerilimin giderek artmasına yol açmıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan diğer devletlerden farklı kılan en önemli özellik, münhasır ekonomik bölgeyi tek yanlı olarak ilan etmesi ve hidrokarbon çalışmalarına girişmiş olmasıdır. Bu çerçevede, Nicosia, münhasır ekonomik bölge hususunda hidrokarbon arama ruhsatları vermek suretiyle kararlaştırılan sahalarda petrol firmaları sondaj faaliyetlerine girişmiştir. En başta 12. parselde Amerikan Noble Enerji (Noble Energy) şirketi tarafından gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde bölgede kayda değer miktarda gaz rezervinin bulunmasının ertesinde, Nicosia, enerji ihracatçısı statüsüne yükseldiğini ilan etmiştir.

GKRY, Doğu Akdeniz’den en üst şekilde yararlanabilmek amacıyla 2003 senesinde Mısır’la, 2007 senesinde Lübnan ve 2010 senesinde ise “Ortay Hat” metodu temel alınarak, münhasır ekonomik bölge anlaşmaları akdetmiştir. Lübnan ile akdedilen anlaşma meclis onayını beklemekte olup, Nicosia, 2001 senesinden bu yana Şam ile bir anlaşma yapmak üzere görüşmeler gerçekleştirmekteyse de bundan herhangi bir sonuç alınamamıştır. Libya ile müzakerelere devam eden Nicosia, Libya’daki olaylardan ötürü herhangi bir gelişme sağlayamamıştır. Fakat imza konulan anlaşmalar paralelinde, Nicosia, Türkiye’nin kıta sahanlığıyla çatışan bir duruma yol açmıştır.[3] Böylelikle, iki taraf arasında yeni bir çatışma konusu ortaya çıkmıştır. Söz konusu kapsamda, Nicosia, 2007 senesinden bu yana hidrokarbon aramaları için ruhsatlandırmaya başlayarak 12. parselde ABD’den Noble Enerji, 2, 3 ve 9. parsellerde İtalyan ENI ve 10. ve de 11. parsellerde ise Fransız Total firmasını yetkilendirmiştir. Unutulmaması gereken nokta ise, Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği keşiflerle dikkat çekici bir konuma yükselmiş olmasına rağmen, Nicosia’nın Tel-Aviv kadar alternatife sahip olmamasıdır. Çünkü Noble Enerji tarafından 12. parsel için ortaya konan raporda, Nicosia’nın önünde 3 değişik seçeneğin bulunabileceği ifade edilmiştir. Bu seçenekler şöyle özetlenebilir:

1. Nicosia, Tel-Aviv-Nicosia-Atina arasında inşa edilmesi öngörülen boru hattı projesini desteklemektedir. Fakat bu hattın yüksek maliyeti, Tel-Aviv’i bu projeden vazgeçirebilecek düzeydedir. Nicosia’nın kendi kaynakları, öngörülen bu hattı kendi başına gerçekleştirecek veyahut LNG tesisinin maliyetini üstlenebilecek düzeyde değildir. Buna ilaveten, ihtilaflı bölgede Ankara tarafından ortaya konulacak tepki, Nicosia’nın önüne taş koymakta ve Tel-Aviv’in bölge dengelerini sarsabilecek faaliyetlerde bulunmasını engellemektedir.

2. Öte yandan, Oslo Barış Enstitüsü tarafından yapılan değerlendirmelerde, Kıbrıs-Atina boru hattının muhtemel maliyetinin 16 milyar Avro, LNG tesisinin maliyetinin 10,3 milyar Avro ve Türkiye’ye bağlanacak olan hattın ise olası maliyetinin 4 milyar Avro olacağı öngörülmektedir. Yine bu Enstitü tarafından yapılan tahminlerde, Nicosia’nın hâlihazırdaki kaynaklarının Atina üzerinden dünya piyasalarına taşınması durumunda 44,7 milyar Avro, LNG tesisinden satış durumunda 41,1 milyar Avro ve Ankara üzerinden gerçekleştirilecek ihracat durumunda 56,8 milyar Avro net kazanç sağlanabileceğini tahmin etmiştir. Söz konusu durumda Ankara’yı devre dışı bırakan alternatif projelerin yüksek maliyeti, Nicosia ve Atina’nın yaşadığı finansal bunalım ve 12,1-15,7 milyar Avro arasındaki kazanç kaybı durumu, Nicosia’nın alternatiflerini kısıtlamaktadır.

3. Nicosia’nın etkisini kıran diğer önemli bir faktör ise, uluslararası toplum tarafından izlenen politikadır. Söz konusu çerçevede, Moskova’nın doğalgaz kaynaklarına alternatifler geliştirmeye çalışan AB, NATO ve ABD gibi uluslararası oyuncular, bulunan kaynakların bütün Kıbrıslıların mülkiyetinde olduğuna işaret ederek, bu durumun ayrılığın değil, çözümün bir parçası olarak değerlendirilmesi gerekliliğinin altını çizmişlerdir. Nihayetinde verilen beyanatlar, Nicosia üzerindeki çözüm baskısının artmasına ve takip edeceği siyasette kısıtlanmasına neden olmuştur. Nicosia, bütün maliyetleri ve kazanç kaybını dikkate alarak, uluslararası petrol firmalarıyla adı geçen projeyi uygulamaya sokabilecek olmasına rağmen, Ankara tarafından bu şirketlere baskı yapılması olasılığı Nicosia’nın Ankara karşıtı bir hamle yapması konusunda elini kolunu bağlamaktadır. Söz konusu projenin hayata geçirilmesi, Kıbrıs Sorunu’nun çözümü ve Ankara’nın Doğu Akdeniz siyasetinin olumsuz yönde etkilenmesine sebebiyet verebileceği gibi, Doğu Akdeniz’deki kaynakların paylaşılması meselesi Kıbrıs adasının güneyi ve kuzeyi arasındaki mevcut sorunları da daha da derinleştirebilecektir.

Bölgedeki sahalarda bulunan doğalgaz kaynaklarının dünya piyasalarına ulaşması ise iki temel nedenden dolayı bugüne kadar gerçekleştirilememiştir. Burada ticari ve siyasi olarak ikiye ayrılan sorunların ilkine baktığımızda kaynakların ticarileştirilmesinde finansman, pazar ve fiyat problemleri olurken ikinci olarak ise bölge ülkeleri arasında yaşanan ve birçoğu kronikleşmiş siyasi sorun ve gerilimler Doğu Akdeniz gazının dünya piyasalarına ulaşamamasının önündeki en temel problem olmuştur.[5]


Kıbrıs Adası’ndaki Doğalgaz Keşifleri Bağlamında Türkiye’nin Politikası

Bölgedeki sahalarda bulunan doğalgaz kaynaklarının dünya piyasalarına ulaşması iki temel nedenden ötürü bugüne kadar gerçekleştirilememiştir. Burada ticari ve siyasi olarak ikiye ayrılan sorunların ilkine baktığımızda, kaynakların ticarileştirilmesinde finansman, pazar ve fiyat problemleri karşımıza çıkarken, ikinci olarak ise bölge ülkeleri arasında yaşanan ve birçoğu kronikleşmiş siyasi sorun ve gerilimler Doğu Akdeniz gazının dünya piyasalarına ulaşamamasının önündeki en temel problem olmuştur.[5]

Bu minvalde bahsedilmesi gereken konu, Türkiye’nin karasuları hakkındaki ilk uygulamasının 1958 Karasuları Bitişik Bölge Konvansiyonu’ndan önce genel uygulamalar paralelinde 3 mil olmasıdır. Söz konusu durumda referans gösterilebilecek tek belge Lozan Antlaşması olup, bu antlaşmanın metninde doğrudan karasuları genişliği konusunda bir madde olmamasına rağmen, “Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıktaki adalar Türk hâkimiyetinde bulunacaktır” ifadesiyle karasularının 3 deniz mili olarak alındığı anlaşılmaktadır. Bunu izleyen dönemdeki 15 Mayıs 1964 tarih ve 476 sayılı Karasuları Kanunu’nda ise Türk karasuları 6 deniz mili olarak ilan etmiştir. Fakat yasa, “karasuları daha geniş olan devletler karşısında, Türkiye, Türk karasularının genişliğini karşılıklılık prensibine göre belirler “denilerek, Akdeniz ve Karadeniz’deki pratiklere olanak sağlamıştır. Yasa, hem normal, hem de düz esas hatlardan faydalanılabileceğini ifade ederek, ana hatların belirlenmek suretiyle ilgililere verileceğini beyan etmiştir. Söz konusu yasayla Ege’de 6, Karadeniz ve de Akdeniz’de 12 mil karasuları genişliği prensibi devreye sokulmuştur.[6] Fakat karşılıklılık prensibinin, karasularını genişletme hakkını diğer devletlere de bahşetmesi ve bu durumun Ege Denizi’nde ortaya çıkarabileceği sorunlardan ötürü, 476 sayılı Karasuları Yasası, 20 Mayıs 1982 tarih ve 2674 sayılı yeni Karasuları Yasası’nın 6. maddesi çerçevesinde yürürlük dışı bırakılmıştır. Mevzubahis yeni kanuna göre, “Türk karasuları 6 mil olup, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen denizlere göre söz konusu denizlerle ilgili tüm özellikleri ve durumları dikkate alarak ve hakkaniyet prensibiyle paralel olacak biçimde 6 milin üstünde karasularını belirleme ile yetkilendirmiştir. Söz konusu kanunu takiben 29 Mayıs 1982 tarih ve 8/4742 numaralı hükümet kararı çerçevesinde Karadeniz ve Akdeniz’de var olan durumun devamına karar verilmesi neticesinde hâlihazırda Türkiye’nin karasuları Ege’de 6 mil, Karadeniz ve Akdeniz’de 12 mildir. Ege Denizi’nde Ankara ve Atina arasında kıta sahanlığının sınırları belirlenmemiştir. Bir başka deyişle, ne Türkiye, ne de Yunanistan, Ege’deki 6 deniz mili mesafesindeki karasularının ötesinde bir deniz yetki alanına sahip değillerdir. Burada ana tartışma konusu Ege Denizi kıta sahanlığının Ankara ve Atina arasında iki kıyı devletinin 6 deniz mili olan karasularının ötesindeki sahaların sınırlandırılması gerekliliğidir. Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle münhasır ekonomik bölge anlaşması bulunurken, Ege ve Akdeniz’de böyle bir durum söz konusu değildir. Ege Denizi’ndeki adaların yerleşimi ile Atina ve Ankara arasındaki tarihsel çekişme bir araya geldiğinde, söz konusu coğrafyadaki deniz alanlarının sınırlandırılması hususunda “Hakça İlkeler” temelli bir gelişme yaşanması olasılık dışıdır. İlk başta kıta sahanlığı meseleleri çözüme kavuşturulmadan Ege’de münhasır ekonomik bölge üzerinde konuşmak anlamsızdır. Ankara, Akdeniz’de MEB’e sahip olmamasından ötürü yabancı balıkçılar karasularının haricinde de av yapabilmektedirler. Bundan ötürü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Akdeniz’de ülkesel yetkilerinin başlangıç ve bitiş noktaları beynelmilel ve milli düzenlemeler kapsamında açıkça bir biçimde ortaya konulmalıdır. Buna yönelik olarak Şam ile süren deniz yan sınırı meselesinin de çözüme kavuşturulması gereklidir; ancak Hatay üzerinde hedefleri bulunan Şam Yönetimi, meselenin çözümüne yakın durmamaktadır.

Akdeniz’in yarı kapalı deniz statüsü, Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilecek sınırlamada bölgenin niteliyle paralellik arz edecek şekilde ve tüm ilgili durumlar göz önünde bulundurularak kendine özgü kuralların tatbikini gerekli kılmaktadır. Bir başka deyişle, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması özelinde deniz sınırlarının tek yanlı olarak belirlenmemesi ve gerçekleştirilecek sınırlandırmanın hakkaniyete uygun bir neticeye varmak maksadıyla yapılmasının zorunluluğudur. Burada, Ankara, Nicosia’nın kendi başına tüm Kıbrıs adası adına antlaşma yapma yetkisinin olmadığına işaret ederek, bölgede Nicosia tarafından gerçekleştirilen kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlandırma antlaşmalarını kabul etmemektedir.[7] Ankara, uluslararası hukuk kurallarını temel alarak, ikili anlaşmalar yoluyla değil, kıyı şeridinin uzunluğu, kıyıların birbirine uzaklığı, alakalı ülkelerin kaynağa gereksinimi ve ana kara veyahut ada olması gibi birtakım faktörlerin göz önünde bulundurulması ve bütün kıyıdaş devletlerin onay verebileceği bir uzlaşı vücut bulması taraftarıdır. Yani Ankara, münhasır ekonomik bölge anlaşmalarının bölgenin tüm alakalı faktörleri göz önünde tutarak hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde bir çözüm sağlanacak biçimde gerçekleştirilmesini savlamaktadır. Ankara, Atina ve Nicosia tarafından iddia edilen münhasır ekonomik bölge sahaları arasında çok büyük bir fark söz konusudur. Ankara tarafından iddia edilen alan 145.000 kilometrekareyken, Atina ve Nicosia’nın savına göre Ankara’nın münhasır ekonomik bölgesi 41.000 kilometrekareye gerilemektedir. Mevzubahis durumd, Nicosia tarafından iddia edilen 1, 4, 5, 6 ve 7 sayılı alanlar, Ankara’nın Doğu Akdeniz’de belirttiği kıta sahanlığı sahaları ile çakışmış olmaktadır. Yakın bir zamanda Türkiye, KKTC, GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır, Lübnan ve Suriye deniz yetki sahaları meselelerini çözüme kavuşturamamaları durumunda, söz konusu coğrafyanın daha büyük politik problemlerle yüz yüze geleceği düşünülmektedir.

Türkiye, Doğu Akdeniz gazı konusunda bugüne kadar bölge ülkeleri ile arasında var olan anlaşmazlıklara rağmen, yapıcı, işbirliğini ve karşılıklı yarar ilkesini temel alan uzlaşmacı ve gerginlikten kaçınan bir politika izledi. Bununla birlikte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde MEB’de yaptığı arama ve sondaj faaliyetleriyle bir oldu-bitti yaratmasına hem kendi, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) hak ve çıkarları çerçevesinde izin vermeyeceğini de çeşitli platformlarda yaptığı açıklamalar ve deniz kuvvetleri aracılığıyla çeşitli vesilelerle göstermeye devam ediyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz gazı konusunda politika oluşturma süreçlerinde dikkate aldığı en önemli iki başlık ise Kıbrıs Sorunu ve Türkiye-İsrail ilişkileridir. Güney Kıbrıs-Yunanistan-Mısır ve Güney Kıbrıs- Yunanistan-İsrail arasında hem İsrail, hem de Mısır’da keşfedilen Zohr sahasındaki doğalgazın ticarileştirilmesi ve dünya piyasalarına ulaştırılması için yürütülen çalışmalarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve Mısır’ın Türkiye’yi oyun dışına itme yönünde bir strateji izlediği görülüyor. Türkiye ise, adada kalıcı barışın sağlanması adına yürütülen Kıbrıs barış görüşmelerinin etkilenmemesi amacıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgedeki izlediği kışkırtıcı ve KKTC’nin hak ve çıkarlarını göz ardı eden girişimlere rağmen daha itidalli davranmayı tercih ediyordu. Türkiye’nin Suriye sorunu, artan terör eylemleri ve 15 Temmuz’daki hain darbe girişimi nedeniyle içeri odaklanmak zorunda kalmasından cesaret alan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, geçtiğimiz aylarda sonuçlandırdığı ihalelerle yeni oldu-bittiler yaratma peşinde olduğunu gösterirken, aynı tarihlerde Kıbrıs barış görüşmelerinin kesilmesi Türkiye’nin Doğu Akdeniz stratejisindeki ilk oyun değiştirici hamlesini de beraberinde getirdi.[8]

“Enerji Güvenliğine Katkı Sunmayı Önemsiyoruz”

9-13 Temmuz 2017 tarihlerinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın himayelerinde İstanbul’da düzenlenen 22. Dünya Petrol Kongresi (WPC 2017), petrol ve doğalgaz sektörünün dev şirketlerinin tepe yöneticileri, önemli petrol ve gaz üreticisi ülkelerin karar vericileri ve binlerce sektör profesyonelini bir araya getirdi. Türkiye, dünya enerji sektörünü bir araya getiren bu zirveye başarılı bir ev sahipliği yaparak, büyük bir organizasyondan daha alnının akıyla çıktığı dünya enerji arenasındaki güçlü konumunu bir kere daha hatırlatmış oldu. Dünya Petrol Kongresi’ne ev sahipliği yapmanın “Türkiye için büyük bir onur” olduğunu ifade eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı  Berat Albayrak ise, Türkiye’nin enerji alanındaki başarılarını anlattı. Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Dünya Petrol Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Günümüzde ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeyinin ölçüsü, enerjiye olan erişim ve tüketim seviyesiyle ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bugün burada ortak bir amacımızın olduğunu ifade etmek isterim. Bu amaç; petrol başta olmak üzere bütün enerji kaynaklarının maliyet, çevre boyutu da dâhil en iyi ve en verimli şekilde kullanımını sağlayacak dünyadaki bütün bölgelerin ve toplumların refahına katkıda bulunmak olacaktır.” dedi. Ayrıca “Enerji güvenliği kavramının önemli bir boyutu da siyasi sorunların çözülmesi, gerek kaynak ülkelerde gerekse güzergâh ülkelerde huzurun ve barışın tesis edilmesidir” diyen Yıldırım, “Bu çerçevede terör başta olmak üzere asimetrik tehditlerle etkinlikle ve kalıcı bir mücadele şarttır. Bu mücadelenin bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünün kullanılarak yapılamayacağı aşikârdır. Sorunları çözerken yeni sorunlara yol açmaktan özenle kaçınmalıyız. Enerji güvenliği ancak birlikte ve tutarlı bir mücadele yöntemiyle sağlanabilir.” şeklinde konuştu.[9] Başbakan Yıldırım, “Türkiye olarak enerji politikalarımızla ulaşmaya çalıştığımız nihai amaç, enerji güvenliğini, çeşitliliğini artırarak milletimizin refahını, huzurunu teminat altına almaktır. Ayrıca üretici ve tüketici olsun barış ve işbirliğini destekleyen bütün komşu bölge ülkelerinin enerji güvenliğine katkı sunmayı önemsiyoruz.” ifadelerini kullandı. Yıldırım, “Özellikle Kıbrıs adası etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının her iki tarafa ait olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. “Rum liderliğinde, önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz’de tek taraflı tasarruflardan kaçınılmasını, uzun zamandan beri telkin etmekteyiz. Türkiye kendisine ait ipso-fakto hakları ve Kıbrıs Türklerinin haklarını sonuna kadar koruyacaktır. Kıbrıs Rum liderliğinin barışın önünü tıkamak ve tek yanlı arama işlemlerine başlamak yerine yapıcı bir tutuma yönelmesinde fayda vardır” şeklinde konuştu.[10]

Açık Deniz Arama-Sondaj Atılımı: Barbaros İşbaşında

Türkiye, bugüne dek bölge ülkelerinin aksine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin faaliyetlerine karşı Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin MEB’indeki sahalarda yaptığı 2 ve 3 boyutlu sismik arama çalışmalarının haricinde ne kendi, ne de KKTC’nin MEB’de herhangi bir sondaj faaliyetinde bulunmuyordu. Türkiye’nin yeni açık deniz arama-sondaj stratejisini Doğu Akdeniz enerji jeopolitiği açısından önemli kılan nokta ise, artık Türkiye’nin geçmiş yıllarda izlediği stratejinin aksine Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine de başlayacak olmasıdır. Nitekim yeni stratejiye ilişkin açıklanan detaylar sonrası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’da yaşanan şaşkınlık ve endişe, bu iki ülkeden gelen açıklamalara da yansıyor. Türkiye Petrollerine (TP) ait Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi, Türkiye’nin yeni açık deniz stratejisi doğrultusunda 21 Nisan’da Doğu Akdeniz’de belirlenen bölgelerde 31 Mayıs’a kadar süren sismik arama faaliyetlerine başladı. Türkiye, Doğu Akdeniz’de başladığı çalışmalarla birlikte geçmiş yılların aksine artık pro-aktif bir strateji izleyeceğini ve milli çıkarlarından taviz vermeyeceğini tüm bölge ülkelerine ve taraflara açık olarak gösteriyor. Yunanistan’ın Türkiye’nin bölgede deniz kuvvetlerinin de refakat ettiği faaliyetlerini AB, BM ve NATO nezdinde gündeme getirmeyi planlaması ve açıklamaları, Türkiye’nin Akdeniz’deki yeni stratejisinin zamanlama ve içerik olarak ne kadar doğru bir zamanda yapıldığını ve bölge ülkelerinde sürpriz etkisi yarattığını gösteriyor. Türkiye, bu adımla birlikte Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde kendisini oyun dışı bırakmayı amaçlayan yaklaşım ve tüm oldu-bittilere karşı oyun değiştirici bir karşılık verdiği gibi açık deniz yerli petrol ve gaz arama-sondaj faaliyetlerini arttırarak, yerli kaynaklardan maksimum oranda faydalanma hedefi doğrultusunda da önemli bir adım attı. Daha önce de Akdeniz ve Karadeniz’de sismik araştırmalar yapan gemi, denizin 8 kilometre altındaki jeolojik yapıları inceleyebiliyor ve iki ve üç boyutlu sismik veri toplayabiliyor. Brüt 4 bin 711 ton ağırlığındaki arama gemisi, yön ve pozisyon tayinini uydu haberleşmesiyle otomatik olarak yapabiliyor. Uzunluğu 84, genişliği 21,6 metre olan gemide bir helikopter pisti bulunuyor. Ayrıca, buzullarda çalışma özelliğine de sahip gemi, dizel itici gücüyle çalışıyor. Barbaros Hayrettin Paşa, sismik ses kaynağı, yüksek özellikli katalitik çeviricileri, çift gövdesi ve su temizleme sistemleriyle çevreci gemilerden biri olarak nitelendiriliyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, bu aybaşında açıkladığı “Milli Enerji ve Maden Politikası” kapsamında, denizlerdeki arama faaliyetlerinin yoğunlaşacağını ayrıca MTA Oruç Reis sismik araştırma gemisinin de çalışmalarına başlayacağını belirtmişti.[11] Akdeniz’de Kıbrıs açıklarında sismik arama çalışmalar yapan Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisinin Akdeniz’de Magosa’daki çalışmalarını tamamlayarak, Türkiye’nin BM’ye münhasır sahamız olarak ilan ettiği Güzelyurt’ta hareket etti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, “Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin Magosa’daki sismik çalışması bitti. Bir sonraki adım Güzelyurt. Burası kıta sahanlığı özelinde bir saha. Güzelyurt’taki bu çalışmalarla birlikte Akdeniz’de artık çok daha aktif bir rol oynayacağız. Sismik çalışmanın ardından çıkacak raporlar eşliğinde arama ve alacağımız gemiyle sondaja başlayacağız” diye konuştu.

Rum Kesimi’nin Tutumu

Bu sürecin önündeki en büyük engellerden biri ise Türkiye-Kıbrıs Rum Kesimi sorunudur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’nin bu konudaki tutumuna itiraz ediyor. Rum Hükümet Sözcüsü Nikos Hristodulidis, Nisan ayının başında devlet TV kanalı RIK’e verdiği mülakatta, “boru hattının Lefkoşa’nın izini olmadan Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçemeyeceğini” açıklamıştı. İsrail Enerji Bakanlığı’nın temsilcisi ise, hem Kıbrıs, hem de Türkiye ile çeşitli boru hatları konusunda görüşüldüğünü söyledi. Kıbrıs Rum Kesimi, kendi sularında daha önce geliştirilmemiş küçük bir gaz yatağı buldu ve Rum enerji şirketleri, bölgedeki sularda daha büyük yatak arayışlarını sürdürüyor. Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Türkiye-İsrail doğalgaz boru hattının inşaatına karşı çıkmayacağı ve bu konuyu barışçıl yollardan çözmeye çalışacağı düşünülüyor.[12]

Kaynak: https://www.yenisafak.com/bilgi/22-dunya-petrol-kongresi-turkiye-ve-kuresel-enerji-politikalari-2758206/enerji-denkleminin-merkezinde-turkiye-146287

Kahire, hâlihazırda gazını ihraç etmede ve kendi iç piyasa talebini karşılamada birtakım meydan okumalarla yüzyüzedir. Aynı esnada, ülke, doğalgaz rezervlerinin artışındaki yavaşlama ve hızlanan iç gaz tüketiminden dolayı, net bir ithalatçı ülke olma eğilimi göstermektedir. Bunun yanı sıra, mevcut siyasi istikrarsızlık, sosyal baskı (doğalgaz ihracatında yönelik halk tepkisi) ve mali kriz, ülkenin enerji sektörüne doğrudan yabancı yatırımın gelmesine taş koyabilir. Nihayetinde gaz üretimi ve tüketimi arasındaki makas daralmaktadır. Sonuç olarak, Kahire, yeni rezervler bulmak ve kendi iç enerji verimliliğini geliştirmelidir. İtalyan enerji şirketi ENI S.p.A’nın 30 Ağustos 2015 tarihinde yaptığı açıklamayla, Mısır’ın kıyılarının açığında çok muazzam ölçekte bir doğalgaz sahası bulunduğunu ilan edilmiştir ki, bu Akdeniz’de şu ana kadar bulunanların en büyüğü olarak tanımlanmıştır.[13]

 ENI’ye göre, Mısır’ın derin sularında yapılan keşfin yaklaşık 40 kilometrekarelik bir alanda 30 trilyon kübik fitten fazla bir potansiyele sahip olabileceği tahmin edilmektedir. Keşfedilen blok, Shorouk Blokunda 4,757 fit derinlikte Mısır kıyılarının yaklaşık 120 mil uzaklıkta yer almaktadır. Bulunan blok, Port Said’den yaklaşık olarak 66 mil uzaklıktadır. Ayrıca ENI tarafından yapılan açıklamada, Zohr adlı rezervin Mısır’da yapılan en önemli gaz keşfi olduğu ve dünyanın en büyük doğalgaz keşiflerinden birisi olabileceği vurgulanmaktadır. ENI’ye göre, yapılan bu keşfin tam olarak geliştirilmesinin ertesinde, on yıllar boyunca Kahire’nin doğalgaz talebini karşılayabilecektir. ENI Genel Müdürü Claudio Descalzi, söz konusu keşfin Mısır’ın enerji üretimi bağlamında hala büyük potansiyele içerdiğini tasdik eden bir gelişme olduğunun altını çizmektedir. 30 Ağustos 2015 günü İtalyan enerji firması ENI tarafından yapılan açıklama, bölge gündemi ve enerji jeopolitiği bağlamlarında tüm dünyanın dikkatini yeniden Doğu Akdeniz’e çekmiştir. Her geçen gün bölgedeki devletlerin yanı sıra, Avrupa devletleri için de kanayan bir yara halini alan mülteci krizinden dolayı zaten dünya gündeminin ilk sırasında yer alan bu bölge, Mısır açıklarında 850 milyar metreküplük yeni bir doğalgaz rezervinin keşfedildiğinin İtalyan ENI firması tarafından ilan edilmesiyle, daha da önemli bir hale gelmiştir. Bulunan gaz kaynaklarının bölgesel enerji dengeleri değiştirecek derecede öneme sahip olduğu, ENI tarafından yapılan açıklamalardan açıkça anlaşılmaktadır.

Kaynak: http://bruegel.org/wp-content/uploads/2015/11/Combinedv2.png

Öte yandan, bu çerçevede cereyan eden en son gelişme ise 8 Şubat 2018 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Enerji Bakanı Yiorgos Lakkotrypis tarafından yapılan Kıbrıs adasının açıklarında yeni bir doğalgaz yatağı keşfedildiği yönündeki açıklamadır. Söz konusu açıklamaya göre, Kıbrıs Adası’nın güney sahilinin açıklarında gerçekleştirilen keşif çalışmaları neticesinde potansiyel olarak büyük ölçekli bir doğalgaz rezervi bulunmuştur ki, bu gelişme yeni keşifler için umutları arttırmıştır. Bakan Lakkotrypis, adı geçen sondaj çalışmasının İtalyan ENI ve Fransız Total şirketler birliği tarafından yapıldığına işaret ederek, deniz yatağının altında 3800 metre (12,500 fit) derinlikte büyük ölçekte saf doğalgaz bulunduğunun altını çizmiştir.[14] Buna ilaveten, keşfedilen kuyunun jeolojik yapısının Mısır karasularının açıklarındaki muazzam Zohr gaz sahası ile benzer olduğuna değinilmiştir ki, Mısır’daki söz konusu saha ENI tarafından 2015 senesinde keşfedilmiş olup 850 milyar metreküp (30 trilyon kübik fit) kapasitededir ve Akdeniz’de şu ana kadar bulunan en büyük gaz sahasıdır. Bakan Yiorgos Lakkotrypis, Güney Kıbrıs’ın yeni bulunan rezervinin büyüklüğü için daha fazla sondaj yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmektedir. Bakan Yiorgos Lakkotrypis, gazetecilere yaptığı açıklamada söz konusu keşfin Zohr sahasına benzer sahalarda hedeflenen araştırmaları yapmak için ruhsatlandırılan öteki firmalar için çok olumlu bir gelişme olduğunun altını çizmiştir. ENI tarafından yapılan açıklamaya göre, mevcut keşfin umut verici olduğuna işaret edilerek Kıbrıs adasının karasuları için Zohr benzeri bir jeolojik yapıdan bahsedilebileceği teyit edilmiştir. Eğer büyük ölçekli miktarlar doğrulanabilirse, geçtiğimiz birkaç yıldaki başarısız denemelerden sonra mevzubahis gelişme Kıbrıs adasının karasularındaki ikinci önemli gaz keşfi olacaktır. Teksas merkezli Noble Enerji, 4 trilyon kübik fit olduğu tahmin edilen bir rezerv bulmuştur. Söz konusu çerçevede vurgulanması gereken bir husus ise Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz gazını çeşitli yollardan pazarlamak için komşuları Mısır ve İsrail ile zaten müzakereler yürütüyor olmasıdır. Öncelikle değerlendirilen seçenekler arasında Mısır’ın kendi muazzam gaz ihtiyaçlarını karşılaması için buraya doğalgaz satılması ve Mısır’daki işleme tesislerinin kullanılması yoluyla gazın sıvılaştırılmasını takiben Avrupa gibi piyasalara taşınmasıdır. Bakan Yiorgos Lakkotrypis, Güney Kıbrıs’ın bulunan miktarlara bağlı olmak suretiyle kendi doğalgaz işleme tesisini inşa etmeyi düşünebileceğine işaret etmektedir. İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya hükümetleri tarafından desteklenen bir diğer seçenek ise, Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak bir boru hattının yapılmasıdır.

Söz konusu bağlamda Kıbrıs adasının açıklarında yeni doğalgaz kaynakları bulmak amacıyla keşiflerde bulunan İtalyan ENI firmasına ait bir gemiye Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait gemiler tarafından engelleme yapılmıştır.[15] Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Hükümeti Sözcüsü Nicos Christodoulides tarafından 12 Şubat 2018 tarihinde yapılan açıklamada, Türk savaş gemilerince İtalyan enerji firması ENI’ye ait bir sondaj gemisinin doğalgaz arama planladığı bölgeye girişinin engellendiği ve bundan ötürü sondaj gemisinin Kıbrıs açıklarında olduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca sözcü, söz konusu platformun adanın güney sahilindeki arama noktasından 30 mil açıkta demirli durumda olduğunun altını çizmiştir. Sözcü tarafından vurgulanan bir diğer husus ise, GKRY ve ENI’nin sondaj çalışmasının planlandığı gibi devam etmesi konusuna yoğunlaşmaları olmuştur. Buna ilaveten, Türk savaş gemilerinin bölgeye yaklaşan diğer ticari gemileri askeri manevralar yoluyla engellediğini vurgulayan Sözcü, Türkiye’nin bölgede bu tür manevralar açısından bağlayıcı olan notasının 22 Şubat’ta sona ereceğini ve söz konusu notanın uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve hukuksal olarak geçersiz olduğuna işaret etmiştir. Buna ek olarak, sözcü Christodoulides, Ankara’nın bu kışkırtıcı tavrının AB üyeliğine aday bir ülkeye yakışmayacak bir tavır içerdiğinin altını çizmiştir.[16]

Kaynak: http://insamer.com/tr/dogu-akdeniz-enerji-rekabeti_366.html

Kıbrıs adası açıklarında yaşanan bu son doğalgaz arama gerginliği ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi pozisyonuna bakmak konuyu daha anlamlı kılacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından söz konusu durum hakkında 13 Şubat 2018 tarihinde aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır: “Ülkemizin güneyindeki gelişmelere yoğunlaşmasını fırsat bilerek, Kıbrıs’ta ve Ege’de haddini aşanları yanlış hesap yapmamaları konusunda buradan ikaz ediyoruz. Güney sınırlarımızda yanlış hesap yapanların senaryolarını nasıl Fırat Kalkanı’yla, Zeytin Dalı Operasyonu’yla, çok yakında Mümbiç’te ve diğer bölgelerde atacağımız adımlarla bozuyorsak, onların hesabını da bozarız ve bozacağız. Kıbrıs açıklarında faaliyet yürüten yabancı şirketlere, Rum tarafına güvenerek, hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz. Bunların efelikleri, bizim ordumuzu, gemilerimizi, uçaklarımızı görene kadardır. Bu işin, öyle gözlerden uzak kaya parçalarında gizlice fotoğraflar çektirmekle, hiçbir geçerliliği olmayan anlaşmalarla bölgeye sondaj gemileri getirmekle olmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Böylesine ciddiyetsiz ve çocukça adımlar hiçbir netice getirmeyeceği gibi, sadece faillerini küçültür, seviyesiz hâle getirir. Türkiye, tarihten, anlaşmalardan ve uluslararası hukuktan gelen haklarının sonuna kadar takipçisidir ve takipçisi olacaktır. Bizim için Afrin neyse, Ege’deki, Kıbrıs’taki haklarımız da odur”.[17]

Buna ek olarak, Kıbrıs adasında son dönemlerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından gerçekleştirilen hidrokarbon arama çalışmaları hususunda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından 11 Şubat 2018 tarihinde şu açıklama kamuoyu ile paylaşılmıştır: “Kıbrıs adasının ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını hiçe sayan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, tüm uyarılarımıza rağmen Doğu Akdeniz’deki tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu çerçevede son olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde münhasır ekonomik bölgesindeki 3 numaralı parselde çalışmalara başlanmasının amaçlandığı görülmektedir. Kıbrıs Türk halkının bu konudaki haklı endişelerini paylaşan Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan 10 Şubat 2018 tarihli açıklamayı desteklemektedir. Evvelce de defaatle vurguladığımız üzere, Doğu Akdeniz’de kendi kıta sahanlığımızdaki hak ve menfaatlerimizi korumaya devam edeceğimiz gibi, Kıbrıs Türk tarafına verdiğimiz destek çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte gerekli adımları atmaya da kararlıyız. Bunun sonucunda ortaya çıkabilecek durumun tek sorumlusu ise, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir kapsamlı çözümün tesisi için çaba sarf edeceği yere Ada’nın yegâne sahibi gibi davranmaktan vazgeçmeyerek ısrarla tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine devam eden Kıbrıs Rum tarafı olacaktır. Doğu Akdeniz bölgesinin güvenlik ve istikrarını sorumsuzca riske atmaktan çekinmeyen Rum tarafının bu tutumu, esasen Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olarak son yarım asırdır sürdürülen müzakerelerden sonuç alınamamasının da temel sebebini oluşturmaktadır. Nitekim Kıbrıslı Rumların, geçtiğimiz yıl düzenlenen Kıbrıs Konferansı’nda Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde bir ortaklığa yanaşmayacaklarını bir kez daha ortaya koydukları ve Konferansın da bu nedenle çözüme ulaşılamadan kapandığı anımsanacaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tek yanlı hidrokarbon faaliyetlerini sürdürdüğü müddetçe de, Rum tarafının Kıbrıs Türklerini eşit ortakları olarak algılamaktan ne denli uzak oldukları gözler önüne serilmeye devam edecektir. Bu vesileyle, üçüncü ülkelerde yerleşik şirketlerin, GKRY ile hidrokarbon alanında işbirliği yapmak suretiyle Rum tarafının yapıcılıktan uzak ve Kıbrıs meselesinin çözümü önünde ciddi bir engel teşkil eden söz konusu tavrını desteklememelerini beklediğimizi de önemle vurgulamak isteriz”.[18]

Kaynak: http://www.dunyabulteni.net/haber/175957/israil-akdeniz-gazini-satmak-icin-harekete-gecti

Öte yandan, 21 Şubat 2018 İtalyan enerji şirketi ENI’nin CEO’su Claudio Descalzi, sondaj gemilerinin araştırma yapacağı sahaya erişmesinin engellenmesinden ötürü Ankara’nın savaş gemilerini geri çekmeye ikna edilinceye kadar planlanan gaz keşfetme araştırmalarının beklemeye alınabileceğini söylemiştir. Descalzi, bu açıklamayı Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın Ankara’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin elde edilen kazançları paylaşmasına olanak sağlanmadığı sürece Kıbrıs adasının doğusunun açıklarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı gaz arama faaliyetlerine izin vermeyeceğini vurgulamasından sonra yapmıştır. Burada Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın söz konusu durumla ilgili yaptığı açıklamaları detaylandırmak konuyu daha anlaşılır hale getirebilecektir. Albayrak, 21 Şubat 2018 tarihinde İstanbul’da düzenlenen bir enerji forumunda Türkiye’nin etnik olarak bölünmüş Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi konusunda bir anlaşma olmadığı müddetçe adanın açıklarında hidrokarbon aramalarını engelleyeceğini vurgulamıştır. Geçtiğimiz iki haftadan bu yana Kıbrıs adasının güneydoğusunda arama faaliyetleri yürütme planlanan ve İtalyan ENI firmasına ait bir sondaj gemisi Türk savaş gemileri tarafından engellenmiştir. Türkiye’nin tezine göre, söz konusu arama aktiviteleri Kuzey Kıbrıslıların adanın doğal kaynaklarını kullanma haklarını göz ardı etmektedir. Öte yandan, GKRY Dışişleri Bakanı Ioannis Kasoulides, belirlenen alandaki araştırmaların Türk Deniz Kuvvetleri’nin sondaj gemisini engellemeye devam etmeleri durumunda sona erdirilebileceğinin altını çizmiştir. Ayrıca söz konusu Bakan, diğer sahalarda keşif faaliyetlerinin sürmesi gerektiğini vurgulamıştır.[19] Descalzi, konunun bu tür zorluklar alışkın şirketi herhangi bir mesele teşkil etmediğini, ancak araştırma yapılacak sahadan 30 mil açıkta hâlihazırda demirlemiş olan sondaj gemisinin herhangi bir programlanan başka keşif için buradan taşınabileceğini ve diplomasiye bir şans verilebileceğine işaret etmiştir. Ayrıca Descalzi, bu kuyudan sonra başka bir yerde araştırma yapmaya gitmek zorunda olduklarından bugünlerde bölgeden ayrılabileceklerinin ve aramayı güvence altına almalarının çok muhtemel olduğunun altını çizmiştir. Bu minvalde, Descalzi, uluslararası diplomasinin bu meseleye çözüm bulmasını bekleyeceklerini sözlerine eklemiştir.[20]

Kaynak: https://akademikperspektif.com/2018/02/26/ab-yunanistan-kibrista-gerilimi-tirmandiriyorlar/

Bununla ilgili olarak yaşanan en son gelişme ise, Nicosia tarafından 9 Şubat 2018 tarihinde Ankara tarafından durdurulan ENI’ye ait sondaj gemisinin yeniden engellendiği iddiasıdır. GKRY, daha önce durdurulan geminin sondaj maksadıyla yeniden hareket geçtiğini ancak Ankara tarafından tehdit edildiğinin altını çizmiştir. Söz konusu geminin 5 Türk savaş gemisi tarafından engellenmiş olduğu ve geminin Limasol Limanı’na geri dönmek zorunda kalmasına ilaveten, burada birkaç gün bekleyeceği ifade edilmiştir. Ankara ise, GKRY’nin parçalanmış adanın tüm karasularında hidrokarbon arama hakkının olmadığı ve söz konusu bazı alanların kendi suları içerisinde yer aldığını ifade ederek, 10 Mart 2018’e kadar adı geçen alanda tatbikata devam edileceğinin altını çizmiştir. Söz konusu gelişmeler paralelinde GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, bu meseleyi Brüksel’de gerçekleştirilen AB Liderler Zirvesi’nde gündeme getireceğini vurgulamıştır.[21] Buna ilaveten, Rum Devlet Başkanı Nikos Anastasiadis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerine gönderdiği mektupta, Ankara’nın Akdeniz’de haklarını ihlal ettiği ve Kıbrıs Meselesi’nin çözümü yeniden görüşmelere geçilebilmesi maksadıyla Ankara’nın Doğu Akdeniz’de faaliyetlerinin sona erdirilmesi zorunluluğuna olduğuna işaret etmiştir. AB-Türkiye ilişkileri de bu gerilimden olumsuz etkilenmiştir. Bu gelişme paralelinde, AB liderleri tarafından 26 Mart 2018’de Bulgaristan’ın Varna şehrinde yapılacak zirvenin iptal edilmesi gündeme getirilmiştir. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Brüksel’de yapılan AB Liderler Zirvesi’nin ertesinde gazetecilere verdiği beyanatta Birlik üyesi ülkelerin liderlerinin GKRY ve Yunanistan ile yanında olduklarını ve Ankara’nın bu tür girişimlerini durdurmasına olarak ivedi bir çağrı yaptıklarından bahsetmiştir. Ayrıca Tusk, üye ülke liderlerinin GKRY’nin “AB Hukuku” ve uluslararası hukuk kapsamında kendi doğal kaynaklarını araştırma ve işletme ayrıcalığının bulunduğunun üzerinde durduklarına değinmiştir. Buna ilaveten, Tusk, Türkiye ile işbirliği yapmaya istekli olduklarını, fakat Avrupa Birliği liderlerinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 26 Mart 2018 tarihinde görüşme yapılıp yapılmayacağına 22-23 Mart 2018 tarihleri arasında AB Konseyi Zirvesi’nde karar verileceğinin altını çizmiştir.

Kaynak: https://www.yenisafak.com/ekonomi/akdenizde-dogalgaz-gerilimi-turkiyeden-rum-kesimine-cok-sert-tepki-3110704

Sonuç

Tarihin her döneminde içerdiği jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel özelliklerinden ötürü “Dünya’nın Kalbi” olarak nitelendirilen Avrasya Bölgesi’nde konuşlanan Doğu Akdeniz, özellikle 2000’li yılların ilk on yıllık dönemin bitiminden itibaren mevcut önemini daha artırmıştır. Bunda etkili olan unsur ise, Kıbrıs adası ve İsrail’de çok önemli miktarlarda doğalgaz bulunmuş olmasıdır. 2015 senesi itibariyle İtalyan ENI firması tarafından Mısır’da 850 milyar metreküp kapasiteye sahip Zohr doğalgaz rezervinin keşfedilmesi de dikkatlerin buraya yoğunlaşmasına neden olan bir gelişmedir.

Başlangıçta Kıbrıs adası ve İsrail doğalgaz kaynaklarının boru hatları ve sıvılaştırılmış doğalgaz olarak Avrupa piyasalarına taşınmasına yönelik projeler ortaya konulmuştur. Ancak Güney Kıbrıs’ta ilk aşamada bulunan doğalgazın dış satım bağlamında yetersiz bir seviyede olduğunun anlaşılmasıyla, ağırlık Tel-Aviv’in gaz kaynaklarının Avrupa piyasalarına ulaştırılmasında en makul yol olan Türkiye seçeneği gündemin ilk sıralarında yer almaya başlamıştır. Söz konusu çerçevede, özellikle 2013 senesinde dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın girişimleri neticesinde, o dönemki İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Türk muadili Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan Mavi Marmara Krizi yüzünden özür dilemesinin ertesinde, İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına taşınmasına yönelik proje üzerinde yoğun görüşmeler yapılmaktadır. Ancak ABD’nin mevcut Devlet Başkanı Donald Trump’ın Kudüs şehrini İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve ülkesinin Büyükelçiliğini buraya taşıyacağı kararını dünya kamuoyuna ilan etmesinden sonra, Washington, başta Türkiye olmak tüm Müslüman dünyanın tepkisiyle karşılamıştır. Trump’ın söz konusu karardan geri adım atmayacağını açıklaması, Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açarak, söz konusu doğalgaz boru hattı projesinin geleceğinin belirsizliğine sebebiyet vermektedir. Öte yandan, İsrail, Yunanistan ve Mısır gibi ülkelerle doğalgaz konusunda alternatif işbirlikleri geliştirmek suretiyle yeni hamlelerde bulunmaktadır. Tel-Aviv ve Kahire arasında yapılan yeni doğalgaz anlaşmasını bu çerçeveden okumak mümkündür.

Kıbrıs adası özelinde ise, Kıbrıs Meselesi’ndeki çözümsüzlük devam ederken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen yabancı firmalarla adanın açıklarında doğalgaz arama çalışmalarını sürdürmesi bölgede suların çok ısınmasına neden olmuştur. İtalyan ENI şirketinin adanın açıklarında çok önemli miktarda doğalgaz rezervi bulduğunu ve bunun bölgesel enerji jeopolitiği açısından oyun değiştirici bir faktör olabileceği yönünde açıklamalar çok dikkat çekicidir. Öte yandan, Güney Kıbrıs’ın uluslararası enerji şirketleriyle gerçekleştirdiği bu girişimlere Türkiye tarafından uluslararası hukuk çerçevesinde anında cevap verilmiştir. Ankara, söz konusu girişimlerin uluslararası hukukun ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin doğal haklarının ihlali olduğuna vurgu yaparak, bunu engellemek maksadıyla gerekli her türlü girişimi yapacağını dünya kamuoyuna açıkça ilan etmektedir. Nitekim İtalyan ENI firmasının sondaj gemisinin Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı savaş gemilerince bölgeye girişinin engellenmesi ve bunun sonrasında adı geçen geminin bölgeden uzaklaştırılması, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını uluslararası hukukun kendisine verdiği haklar çerçevesinde sonuna kadar makul bir biçimde gösterdiğinin ve gelecekte de göstereceğinin en güzel ve somut delilidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin diğer konularda olduğu gibi bu konuda da Avrupa Birliği üyeliğinin avantajlarını sonuna kadar kullanması yoluyla Türkiye’ye şantaj yapmaktadır. AB’nin bu konuda Nicosia’nın tarafında yer alacağını ilan etmesi ise, birliğin tarafsızlığını kaybetmesine yol açmakta ve Kıbrıs Meselesi’nin yakın gelecekte çözüme kavuşturulmasının imkânsız hale gelmesine yol açmaktadır. Kıbrıs’ın ehemmiyetinin farkında olan Ankara, sorunun çözüme kavuşturulmaması durumunda yeni seçeneklerin masada olduğunun altını çizerek bu konudaki haklı tavrını net bir biçimde ortaya koymaktadır.

Sonuçta, Doğu Akdeniz Enerji Jeopolitiği düzleminde son dönemde yaşanan gelişmelere bakacak olursak önümüzdeki dönemde de tarafların mevcut politikalarından geri adım atmayacaklarını göz önünde bulundurursak bölgede suların daha da ısınacağı ve yeni jeopolitik gerginliklerin vuku bulabileceğini öngörmek mümkündür.

 

Dr. Sina KISACIK

 

 

KAYNAKÇA

[1] Sina Kısacık ve Şeniz Denizelli, “Kıbrıs Adası’nda Yeni Bir Jeopolitik Mücadele Aracı Olarak Doğalgaz Kaynakları”, Uluslararası Politika Akademisi, 8 Ağustos 2017, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/, (Erişim Tarihi: 27.12.2017).

[2] http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/.

[3] Tolga Demiryol, “Kıbrıs’ta Enerji Diplomasisi ve Güvenlik”, içinde Enerji Diplomasisi, Hasret Çomak, Caner Sancaktar ve Zafer Yıldırım (ed.), (İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 2015), ss. 266-268.

[4] http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/.

[5] Sina Kısacık ve Furkan Kaya, “The Turkish-Israeli-Cyprus Island Triangle within the Context of Transportation of Eastern Mediterranean Gas Resources to Europe / Doğu Akdeniz Gaz Kaynaklarının Avrupa’ya Taşınması Çerçevesinde Türk-İsrail-Kıbrıs Adası Üçgeni”, içinde Uluslararası Sosyal Bilimler Araştırma Kongresi  (19-21 Ekim 2017 Bakü / Azerbaycan), Editörler: Hasan KARA – Turhan ÇETİN – Yusuf İNEL, I S B N: 978-605-82037-1-6, Anadolu Kültürel Araştırmalar Dergisi (ANKAD) Yayınları 20 Aralık 2017, Erişim Adresi: http://www.usobak.org/bildiri_kitabi_usobak_2017.pdf, ss. 279-292, (Erişim Tarihi: 29.12.2017).

[6] Mesut Hakkı Caşın, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları Cilt 1, (İstanbul: Legal Yayıncılık, 2013), ss. 770-775.

[7] Sina Kısacık ve Şeniz Denizelli, “Kıbrıs Adası’nda Yeni Bir Jeopolitik Mücadele Sahası Olarak Doğalgaz”, Uluslararası Türk Bilim Dergisi, Cilt: 5, Yıl: Aralık 2017, Sayı: 22, ss. 14-15.

[8] Kısacık ve Denizelli, “Kıbrıs Adası’nda Yeni Bir Jeopolitik Mücadele Sahası Olarak Doğalgaz”, ss. 15-16.

[9] http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/.

[10]http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/.

[11] Kısacık ve Denizelli, “Kıbrıs Adası’nda Yeni Bir Jeopolitik Mücadele Sahası Olarak Doğalgaz”, ss. 17-18.

[12] http://politikaakademisi.org/2017/08/08/kibris-adasinda-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-araci-olarak-dogalgaz-kaynaklari/.

[13] Sina Kısacık, “Mısır, Doğu Akdeniz Enerji Jeopolitiğinde Yeni Yıldız Olabilir mi?” , Uluslararası Politika Akademisi, 5 Eylül 2015, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2015/09/05/misir-dogu-akdeniz-enerji-jeopolitiginde-yeni-yildiz-olabilir-mi/, (Erişim Tarihi: 21.11.2017).

[14] Menelaos Hadjicostis, “Cyprus says drilling indicates potentially big gas deposit”, Penn Energy, 8 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.pennenergy.com/articles/pennenergy/2018/02/oil-and-gas-cyprus-says-drilling-indicates-potentially-big-gas-deposit.html, (Erişim Tarihi: 12.02.2018).

[15] “Turkish warships block drilling rig near Cyprus”, Deutsche Welle English News, 13 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.dw.com/en/turkish-warships-block-drilling-rig-near-cyprus/a-42559676, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).

[16] “Cyprus says Turkish warships continue to block drilling rig”, Penn Energy, 12 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.pennenergy.com/articles/pennenergy/2018/02/oil-and-gas-cyprus-says-turkish-warships-continue-to-block-drilling-rig.html, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).

[17] Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, “DEAŞ’la Mücadele İçin Bölgeye Çöreklenen Herkes, Şimdi DEAŞ’la Bir Olup Türkiye’ye Karşı Açılan Cephede Yer Alıyor”, 13 Şubat 2018, Erişim Adresi: https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/90399/deasla-mucadele-icin-bolgeye-coreklenen-herkes-simdi-deasla-bir-olup-turkiyeye-karsi-acilan-cephede-yer-aliyor.html, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).

[18] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Bakanlık Açıklamaları – No: 43, 11 Şubat 2018, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk.”, 11 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-gkrynin-dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).

[19] “Turkey says won’t allow ‘one-sided’ gas search off Cyprus”, Penn Energy, 22 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.pennenergy.com/articles/pennenergy/2018/02/oil-and-gas-turkey-says-won-t-allow-one-sided-gas-search-off-cyprus.html, (Erişim Tarihi: 02.03.2018).

[20] Menelaos Hadjicostis, “Eni executive: drilling off Cyprus could be put on hold”, Penn Energy, 22 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://www.pennenergy.com/articles/pennenergy/2018/02/oil-and-gas-eni-executive-drilling-off-cyprus-could-be-put-on-hold.html, (Erişim Tarihi: 02.03.2018).

[21] Cem Şimşek, “ENI’nin sondaj gemisi Akdeniz’i terk etti, AB Türkiye’ye tehditler yağdırdı”, Enerji Enstitüsü, 26 Şubat 2018, Erişim Adresi: http://enerjienstitusu.com/2018/02/26/eninin-sondaj-gemisi-akdenizi-terk-etti-ab-turkiyeye-tehditler-yagdirdi/, (Erişim Tarihi: 02.03.2018).

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.