COĞRAFYA KADERDİR

upa-admin 04 Nisan 2018 1.372 Okunma 0
COĞRAFYA KADERDİR

Coğrafyanın dünya siyasi tarihinin en kalıcı unsuru olmasının yansımaları bugün de görülüyor. Tarih boyunca insanlık nüfusu azalıyor, çoğalıyor veya yeni doğal kaynaklar keşfediliyor ve tükenme aşamasına gelebiliyor. Hatta politik sistemler değişirken, büyük imparatorluklar tarih sahnesinden çekiliyor ve ülke sınırları değişebiliyor. Fakat tarihin bilinen dönemlerinden bu yana, kıtaların, adaların, denizlerin ve okyanusların yerleri değişmiyor. İşte sırf bu sebepten ötürü, eğer bir devlet “bölgesel güç” veya “küresel güç” olma hesabı içindeyse, başarılı bir dış politika planlaması için yaşadığı coğrafyayı ve çevresini dikkate almak zorundadır. Bugün temelde ABD ve Rusya’nın başını çektiği “blokların” yeniden dizayn etmeye çalıştığı bölgelerde demografik karakterlerin analizini iyi yapan, coğrafyanın hangi stratejilere izin verip vermeyeceğini doğru hesap eden tarafın galip geleceği şüphesiz… İşte Türkiye, bugün bu mücadelenin ağırlık merkezinde ve dengenin dengeleyicisi konumundadır. Türk dış politikasındaki her tercihin diğerinden vazgeçiş veya birinin alternatifi değil, birbirini tamamlayıcı olduğu dikkate alınmalıdır.

Rus ajanının zehirlenmesiyle dünya Yeni Soğuk Savaş dönemine mi giriyor?

Neredeyse tüm dünyada, uluslararası sistemin yeni bir Soğuk Savaş dönemine girdiği görüşü yaygınlık kazanıyor. Şüphesiz bu algıyı oluşturan en önemli sebep, İngiltere’de Rus ajanının kızı ile birlikte zehirlenmesi ve bundan Rusya’nın sorumlu tutulması. İngiltere’nin başlattığı sürece hemen arkasından ABD’nin de destek vermesiyle, Avrupa genelinde 100’den fazla Rus diplomatı sınırdışı edildi. Buna karşılık, Rusya da misli ile mukabele hakkını kullanarak karşılık verdi. Türkiye ise, Avrupa ve ABD’den gelen tüm baskılara rağmen hiçbir Rus diplomatını sınır dışı etmeyerek, konu ile alakalı tavrını net şekilde ortaya koydu. Öyleyse Rus ajanının zehirlenmesi meselesinin ardında yatan gerçeğin iyi analiz edilmesi gerekiyor.

ABD’nin Asya-Pasifik politikası çöktü.

Bilhassa ABD’nin Obama’nın başkanlığında  revize ettiği ve yeniden güçlendirmeye çalıştığı “Asya-Pasifik politikası”, Trump döneminde de Rusya’nın Avrasyacılık politikasına karşı koyacak kadar geliştirilemedi. Artık jeo-ekonomik güç kaynakları batıdan doğuya doğru kayıyor ve bu durum, Rusya açısından karşılıklı bağımlı ekonomi oluşturmak için yeni fırsatlar sunuyor.  Rusya, Avrasya içinde güç dengesini sağlamak için ekonomik olarak bölge ülkeleri ile karşılıklı bağımlılık tesis etmek istiyor. Ayrıca Rusya, kendi ortaklarını çeşitlendirirken, diğer yandan da stratejik endüstriler, ulaşım güzergahları ve finansal kurumlar üzerinde etkisini genişletmek peşinde.

ABD, Rusya’yı yalnızlaştırmak için sert hamlelerde bulunmaya devam edecek.

Trump Başkanlığındaki ABD dış politikası, belki de tarihinde hiç olmadığı kadar belirsiz ve günlük politikalar ile ilerliyor. Başkan Trump’ın son olarak kabinesini “şahinlerle” yani sertlik yanlısı politikacılarla yenilemesi, artık ABD’nin Rusya’yı iyice yalnızlaştırmak adına kendisine savaş ilan etmese bile dost belirlemiş olduğu ülkelerden, öncelikle İran’ı askeri müdahale olasılığı ile, Çin’i ise ekonomik savaş hamleleri ile gücünü kıracak anlamına gelebilir. Diğer taraftan umudunu AB ülkelerine bağlayan Washington yönetimi, “Brexit” ile İngiltere’yi birlikten koparmış olmasının arkasından, casus krizi ile teker teker tüm AB ülkelerinin Rusya’ya karşı durmalarını istiyor. Bilindiği üzere, AB’nin iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa’nın Rusya ile önemli ticari bağları var. Belki de AB ile Rusya arasındaki en önemli bağı sağlayan enerji de olan bağımlılığı.

Türkiye, hem S-400, hem de Patriot hava savunma sistemlerini alabilir.

Rusya’nın enerji tekeline son vermek için alternatif enerji yolları arayan ABD, bunun için özellikle Doğu Akdeniz ve Orta Doğu enerji kaynaklarının taşınacağı coğrafyalar üzerinde Rusya’nın kontrolünün önüne geçmek istiyor. Elbette bu çok da kolay değil. Türkiye ise, her iki taraf içinde önemli bir bölgesel aktör. Rusya için Türkiye’nin vazgeçilmezliği, Doğu Akdeniz ve Arap coğrafyasında karşılıklı işbirliğinin kendi ulusal çıkarlarıyla paralel olmasıyla bağlantılı. ABD içinse, Türkiye’nin NATO’daki varlığı Rusya’nın kontrolü ve Orta Doğu, Baltık ve Balkan bölgeleriyle çevrelenmesinde kritik konumda. Dolayısıyla, Türkiye, Ruslardan en gelişmiş hava savunma sistemlerinden biri olan S-400 füzeleri ile ABD’den Patriot hava savunma sistemlerini sorunsuzca temin etmesine her iki tarafında söylemsel tepkiden öteye geçemeyeceği son derece açık.

Türkiye-Rusya-İran işbirliği alanları çeşitlendirilmeli.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in son 20 ayda 9 kez Türkiye’yi ziyaret etmesi, uzun vadede Türk-Rus ortak anlayışın gelişmesinde büyük önem arz ediyor. Son olarak Akkuyu nükleer santralinin temelinin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başkan Putin ile beraber atılması enerji alanındaki işbirliğinin en önemli yapı taşlarından biri. Bunun yanında, İran’ın da Türk-Rus ortak paydasında yerini alması ve üçlü ortaklık mekanizması ile bölgesel politikalara yön verilmesi coğrafyanın istikrarı bakımından önemli olacaktır.

Bir ülkenin güvenlik aralığı, diğer bir ülkenin tehlike ağıdır. Bu nedenle, güç elde etme mücadelesinde, ittifaklara karşı ittifaklara, silahlanmalara karşı silahlanmalara neden olarak devam eder. Dolayısıyla, devletlerin takip edecekleri politika, kendi coğrafyalarının içinde saklıdır.

 

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.