GELECEĞİN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ, BUGÜNÜN TOHUMLARI İÇERİSİNDE

upa-admin 06 Haziran 2018 1.266 Okunma 0
GELECEĞİN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ, BUGÜNÜN TOHUMLARI İÇERİSİNDE

Giriş

Dünya tarihinde neredeyse her 100 senede bir büyük savaş yaşanmış, hemen ardından da savaşan taraflar kalıcı barışı tesis edebilmek için bir araya gelmişlerdir. Fakat hiçbir zaman “ebedi barış” inşa edilemediği gibi, imza atılan neredeyse bütün barış anlaşmaları bir diğer savaşın kuluçka evresi olmuştur. Bu tip barışa verilebilecek en bilinen örnek, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arası dönemdir. Birinci Dünya Savaşı’nın savaşan devletleri Versay Anlaşması’na imza atarken, belki de ikinci büyük savaşa vücut verdiklerinin farkında değillerdi. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Soğuk Savaş düzeni hiçbir aşamada barışa hizmet etmemiş, aksine “Üçüncü Dünya Savaşı” için gereken tüm alt yapıyı temin etmiştir. 1945 yılında son bulan son dünya savaşı 100. yılına doğru ilerlerken, bölgesel gelişmeler ve devletlerarası çatışmalar 2045 yılına kadar yeni bir dünya savaşının tohumlarını atıyor.

Jeopolitik savaşlar ve toprak gaspları sürüyor, hukukun üstüne şal atılıyor.

Bugünün “yeni dünya düzeni”nin, küreselleşmenin ve bilgi devriminin de etkisiyle 20. yüzyıla hatta 19. yüzyıla özgü jeopolitik savaşlara ve toprak gasplarına geri döndüğü görülüyor. Teknolojinin hızlı gelişimi en çok savaş endüstrisine fayda sağlarken, devletler yapay zeka ve robot teknolojilerinin savaşlarda yer alabilmesi için alternatif bir hukuk dizaynının peşindeler. Artık günümüz uluslararası ilişkiler sistemi, uluslararası hukuk ve kurumlarını temel almak yerine, büyük uluslar ve onların ittifaklarıyla ortak menfaatleri arasında güç dağılımına ve dengesine dayanıyor. Son büyük dünya savaşı sonrasındaki ana fikir, büyük güçlerin barışı beraber koruyacakları ve uluslararası anlaşmazlıkları -yeni bir dünya savaşını önlemek üzere- BM şartı temelinde çözmekti. Fakat böyle bir dünya düzeni asla inşa edilemedi.

ABD, kendi mağlubiyetini hazırlıyor.

Soğuk Savaş’ın iki kutuplu düzeninin son bulması, küresel güvenlik sisteminin kurulması ihtiyacını doğurdu. Doğu Bloğu’nun çökmesini takip eden 20 yıl, ABD liderliğindeki tek kutuplu düzenin istikrar ve güven sağlamadığı görüldü. Kendini “süper güç” olarak gören ABD, tekelleşen gücüyle bunun keyfi kullanımını meşru görerek, evrensel yasaları hiçe saydı ve farkında olmasa da sona doğru mağlubiyetini hazırladı. Artık Rusya, Çin ve Hindistan gibi güçler ve Türkiye ile İran gibi bölgesel güç olan devletlerle birlikte yeni bölgesel örgütlenmeler, ABD düzenine karşı muhalefet ediyor.

Ekonomik ve askeri güç dünyanın efendisi olmaya yeter mi?

İstikrarlı bir barış düzenine biraz daha yaklaşılabilmesi için, başarısız olan tek kutuplu dünya yerine, büyük güç merkezlerini temel alan “çok merkezli” bir dünya sistemi inşa edilmesi gerekiyor. Bunun altyapısı hızla hazırlanıyor. Fakat 19. yüzyılda görülen “uluslar uyumu”ndan farklı olarak, güncel güç merkezlerinin güçlerinin eşit olmaması ve farklı siyasal kültürler nedeniyle sistemin istikrarlı olmaması bunun karşısında engel olarak görülebilir. Bugün ABD’nin küresel etkisi her ne kadar azalsa da, ekonomik ve askeri olarak dünyanın en önemli güç odağı olmaya devam ediyor. Fakat ekonomik ve askeri güç kapasitesi dünyanın efendisi olmasını sağlamıyor ve sağlamayacak. Fakat tek istisnası, diğer ülkelerin bunu kayıtsız şartsız mağlubiyet sebebi görmemesidir.

Hülasa

Rusya ve Çin, ABD’nin artık kendisini “çok merkezli dünya düzeni”ne uyarlaması zorunluluğunda olduğunu biliyor. Bu sebeple, Orta Doğu’yu da içine alacak şekilde Avrasya coğrafyasında siyasi, askeri ve ekonomik özellikleriyle güçlenen bir “pakt”ın oluşması için çalışıyor. Öyleyse, böyle bir düzende Türkiye’nin rolü de vazgeçilmez olacak. Türkiye’nin gelecekteki konumu ve önemini bir sonraki yazımda değerlendireceğim.

 

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.