DÜNYANIN NATO’YA İHTİYACI VAR MI?

upa-admin 16 Temmuz 2018 1.532 Okunma 0
DÜNYANIN NATO’YA İHTİYACI VAR MI?

Giriş

Bilindiği üzere, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dünyanın -başını ABD ve Sovyetler Birliği’nin çektikleri- iki kampa bölünmesiyle komünizme karşı ihtiyacı hissedilen askeri ittifak, 1949 senesinde NATO’nun kurulmasıyla tesis edilmiş oldu. Öncelikli amacı Batı ittifakı içerisine komünizmin sızmasını engellemek ve ittifak üyelerinin ulusal güvenliğini sağlamak olan NATO, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını hemen ertesinden bugüne kadar birçok kez politikaları ve ittifak yapısı itibariyle tartışıldı. 1952 yılında NATO üyesi olan Türkiye, Soğuk Savaş’ın bitimine kadar ittifakın güney kanadının güvenliğinde ve Sovyet yayılmacılığının Orta Doğu’ya nüfuzunda tartışılmaz öneme sahipti. Lakin bugün artık Sovyetler Birliği yok ve NATO’nun yeni misyonunun ne olması konusunda tam bir mutabakat da söz konusu değil. Öyleyse, şimdilerde “dünyanın gerçekten NATO’ya ihtiyacı var mı?” sorusunun cevabını aramak gerekiyor.

 

Soğuk Savaş kurumlarının hantallaşmış yapısı reddediliyor.

Yakın geçmişte temel jeopolitik çatışma, komünizm ile kapitalizm arasında gerçekleşmişti. Şimdi ise ideolojik hizipleşmenin yeniden gündeme gelmeye başladığını görüyoruz. Elbette bunu Soğuk Savaş sürecinin birebir benzeri olarak nitelendirmek yanlış olacaktır. Günümüzde “Yeni Soğuk Savaş” olarak adlandırılan dönemin diğerinden temel farkı, hiçbir ülkenin ulusal güvenliğini korumak adına bir kampa dahil olma zorunluluğunda olmamasıdır. Küçük veya büyük ölçekli devletler, günümüzde öncelikle kendi coğrafyaları çevresinde ekonomik ve siyasi ittifaklar kurma peşindeyken (bölgeselcilik), Soğuk Savaş kurumlarının hantallaşmış yapı ve eskimiş politikalarını reddetmektedirler.

 

Ebedi barışı, ebedi savaşlar ile arıyoruz.

ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlara karşı Moskova’nın Orta Doğu ile kurmuş olduğu ekonomik temaslar, yaptırımların aşılmasına yardımcı olabilir. Bu bağlamda, Rusya, 2012-2015 yılları arasında Mısır ve İran’a, avro ve dolar yerine ikili ticarette kendi para birimlerini kullanma teklifini götürdü. Aynı zamanda bu iki ülkeyi Avrasya Ekonomik Birliği ile serbest ticaret bölgesi kurmaya davet etti. Diğer taraftan, ABD ile Çin arasında devam eden ticaret savaşının kazananı olmayacak bir mücadele olduğu görülüyor. Önceleri dünya emperyalizmin suçlandığı mesele olan silah üretme, güç gösterisi, ülke dışında askeri üs inşası ve silah ticareti bugün övgü alıyor. Öyleyse, dünya tarihiyle yaşıt olan ebedi barışı arama mücadelesinde bunların yeri olduğunu söyleyebilir miyiz? Kalıcı barışı bu şekilde arıyorsak, biz barışa son veren barışların peşinde olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor.

Soğuk Savaş’ın çift kutuplu düzeni artık mümkün değil.

Yaklaşık olarak son 10 yıldır çok kutuplu dünyanın yeniden ülke gruplarına bölünmeye başladığı görülüyor. Bu ayrım çizgisi, Rusya ve NATO/AB arasında ikincinin doğuya doğru genişlemesi ve Avrupa füze savunma programı bağlamında söz konusu. Bir diğer yüksek tansiyonun Çin ile ABD ve onların Asyalı müttefikleri arasında ve Asya-Pasifik bölgesinin Batı kısmında askeri ve siyasi egemenlik arayışı çerçevesinde olduğu görülüyor. Bu çok merkezli dünya arayışı, Rusya ve Çin’i daha yakın bir çalışma arkadaşlığına doğru iterken, bu eğilimin Soğuk Savaş’ın çift kutupluluğuna evrilmesi ise mümkün görünmüyor. Dolayısıyla, böylesi bir denklemde, NATO, hem ittifak üyeleri, hem de faydası bağlamında birçok tartışmaya konu oluyor.

En güçlü ülke, en çok silaha sahip olan ülke değil.

Geleceğin dünya düzenini belirlerken en önemli roller ABD, Çin ve Rusya’nın benimseyeceği politikalar ile oynanacak. ABD, yeni düzende dışarıda kalmamak adına çok merkezli ve karşılıklı bağımlı dünya düzenin gerçeklerine kendisini uyarlaması noktasında önemli adımlar atmak zorunda kalacak. Son Brüksel toplantısında ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun maliyetinin paylaşılması konusunda çektiği rest ile Almanya’nın Rusya ile yakın ticari ilişkilerine karşı gösterdiği sert tepki, ABD’nin NATO’yu terk etme refleksine kadar uzanacak duygusal yoğunluğa neden oldu. Fakat ABD şunu iyi biliyor ki, artık dünyada her coğrafya kendi “bölgesel NATO”sunu oluşturacak potansiyele sahip. Elbette silahlanma maliyetleri üzerinde büyük farklar olacaktır; fakat her aktör dünyanın en modern silah teknolojilerine sahip olan ülkenin en güçlü ülke demek olmadığının farkında.

Hülasa.

Her geçen gün Soğuk Savaş kurumları hantallaşmakta. Bunlardan biri olan NATO ise, üyelerini koruyacak anlaşma maddelerini çalıştıramayacak vaziyete gelmiş durumda. Sürekli restorasyon yerine yeniden kodlanmış ittifak veya kurumların tesisi en mühim ihtiyaçtır.

 

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.