FRANSA’NIN AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKASI

upa-admin 18 Ağustos 2018 6.391 Okunma 0
FRANSA’NIN AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKASI

Giriş

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız dış politikasının ana gündem maddelerinden birisini Avrupa bütünleşmesi (entegrasyonu) oluşturmuştur. Nitekim Fransa, Avrupa Birliği’nin öncüsü kabul edilen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurucu 6 devletinden (original six-inner six) birisidir. Ünlü Amerikalı stratejist Zbigniew Brzezinski, AB projesi ve Avrupa entegrasyonunu tarihe geçen şöyle ilginç bir sözle ifade etmiştir: “Avrupa entegrasyonu projesiyle Fransa reenkarnasyon, Almanya ise günahlarının affedilmesini amaçlamıştır”.[1] Bu sözle anlatılmak istenen, savaş sonrasında küçülen Fransa’nın AB sayesinde yeniden büyük bir güç olarak dirilmeyi, Almanya’nın ise Nazi döneminin çağrıştırdığı olumsuzlukları atlatmayı amaçlamasıdır. Bu doğrultuda, AB projesi, her iki ülkeye ve genel olarak Avrupa’ya da yaramış ve 1945’ten sonra Avrupa’da bir daha savaş yaşanmamıştır.

AB’nin ekonomik devleri

Avrupa bütünleşmesinin öncül aktörlerinden birisi olan Fransa, 1950’lerden bu yana Avrupa entegrasyonu projesinin siyasi-diplomatik lideri olarak öne çıkmış, Almanya ise daha çok ekonomik alanda Avrupa’nın en büyük gücü olarak ilerleyen yıllarda kendisini kabul ettirmiştir. Fransa-Almanya ikilisi, zaman zaman yaşadıkları anlaşmazlıklara rağmen, uyumlu birlikteliklerini bugüne kadar sürdürmüş ve AB projesinin derinleşmesine ve AB’nin genişlemesine birlikte büyük katkıda bulunmuşlardır. Günümüzde dünyanın en gelişmiş demokrasileri ve en rekabetçi ve müreffeh ekonomilerinin çoğunun Avrupa kıtasında ve AB içerisinde olduğu da düşünülürse, Fransız-Alman tandeminin ve genel olarak AB projesinin başarısı ortadadır. Bu nedenle, Fransa’nın AB politikası iyi incelenmesi gereken bir konudur. Bu yazıda, Fransa’nın AB politikası kısaca özetlenmeye çalışılacaktır.

Fransa-AB İlişkileri Tarihi

Kıratlı’ya göre, AB liderliği için gerekli güce sahip ama iradesi eksik olan Almanya’nın aksine, Fransa’nın AB liderliği için iradesi tam ama gücü eksiktir.[2] Buna karşın, Fransa’nın gücü de BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden birisi olması (nitekim Brexit sonrasında tüm AB’yi BM Güvenlik Konseyi’nde sadece Fransa temsil edecektir), kolonyal geçmişi nedeniyle birçok coğrafya ve ülkede siyasal, kültürel ve ekonomik etkisinin devam etmesi, nükleer enerji ve silahlara sahip olması ve yetişmiş insan gücü nedeniyle azımsanmayacak ölçüdedir. Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya siyaset sahnesinden çekilmesi, biraz da ABD ve SSCB gibi büyük güçlerin ortaya çıkışıyla alakalıdır. Neticede Fransa, nüfus ve yüzölçümü anlamında bakıldığında -Birleşik Krallık ve Almanya’ya benzer şekilde- aslında orta ölçek bir devlettir. Ancak siyasal, kültürel ve ekonomik etkileri, Paris’i yine de büyük bir güç haline getirmektedir. Ayrıca Fransa, AB sayesinde küresel siyaset ve ekonomide de etkili bir aktör haline gelmektedir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Fransa, Avrupa bütünleşmesi konusunda son derece istekli bir devlet olmuştur. Hatta Amerikalı akademisyen Craig Parsons’a göre, Fransa’nın Avrupa bütünleşmesine sadece desteği değil, inancından da söz etmek gerekir.[3] Bunun temel sebeplerinden birisi, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’na neden olan Alman militarizmini AB çatısı altında dizginleme güdüsüdür. Ayrıca Avrupa bütünleşmesinin felsefi ve siyasal temellerini siyasal tarihte Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart’a[4], Üçüncü Cumhuriyet dönemi Fransız Başbakanlarından Aristide Briand’a[5] ve yakın tarihte Fransız konyak tüccarı Jean Monnet’ye[6] dayandıranlar da hayli fazladır. Hatta bu noktada AB projesinin dönüm noktalarında önemli roller oynayan -Schuman Planı’na adını veren ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun oluşmasını sağlayan- Lüksemburg doğumlu Fransız devlet adamı Robert Schuman ve -Avrupa Tek Senedi sürecinde siyasal liderliği üstlenen- Jacques Delors gibi başka etkili Fransızlardan da bahsedilebilir. Dolayısıyla, AB projesi herşeyden evvel bir Fransız projesi gibi algılanmaktadır.

Robert Schuman

Ayrıca Fransız entelektüel hayatı ve siyaset felsefesinde de Avrupa bütünleşmesi genelde pozitif algılanan (milliyetçiliklerin ve din temelli düşüncelerin Avrupa siyasal tarihinde yol açtığı katliam ve savaşların da etkisiyle) bir husustur.[7] Buna karşın, Avrupa bütünleşmesine oldukça sınırlı ve daha seçici yaklaşan kültürel milliyetçi ulus-devlet anlayışı da Fransız Devrimi’nden başlayarak Fransız siyasal ve entelektüel geleneğinde oldukça güçlü bir cazibe merkezi oluşturmuştur. Dolayısıyla, Avrupa bütünleşmesi konusunda Fransa’da genelde olumlu bir irade söz konusu olsa da, “nasıl bir Avrupa Birliği olmalı” sorusuna farklı Fransız Cumhurbaşkanları değişik yanıtlar vermişlerdir. Örneğin, Beşinci Cumhuriyet’in kurucu Cumhurbaşkanı ve bir Fransız ulusal kahramanı olan Charles de Gaulle, İngiltere’yi Avrupa Topluluğu içerisinde görmek istememiş ve 1963 ve 1967’de üyeliğini iki kez engellemiştir.[8] De Gaulle, Anglo-Amerikan etkisini kırmak adına Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından bile çekmiş ve ulusal bağımsızlığı dış politikasının ana ilkesi haline getirmiştir. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına geri dönüşü ancak 2009 yılında Nicolas Sarkozy döneminde mümkün olabilmiştir. Bu anlamda, tarihsel olarak Fransa’nın AB politikasının temelinde ABD’nin ve ABD’nin “Truva atı” olarak görülen Birleşik Krallık’ın (İngiltere) AB içerisindeki etkisini kırmak düşüncesi ön plandadır. Ayrıca Charles de Gaulle’ün 1950’ler ve 1960’lardaki Avrupa entegrasyonu vizyonu ile günümüzdeki Avrupa Birliği projesini eş tutmak kolay değildir. Zira temel dış politika düsturu ulusal bağımsızlık olan de Gaulle, Avrupa bütünleşmesini daha çok devletlerarası bir düzlemde algılamış ve Soğuk Savaş koşullarında o dönemin uluslararası siyasal düzeni de daha derin bir bütünleşmeyi mümkün kılmamıştır.

Georges Pompidou döneminde (1969-1974), Fransa’nın Avrupa bütünleşmesi konusundaki çabaları artmıştır. Bunda iki temel faktör rol oynamıştır; de Gaulle sonrasında ulusal egemenlik fikri ve bağımsızlıkçı ve gururlu dış politika anlayışının demode olmaya başlaması ve 1973 OPEC petrol krizinin de etkisiyle Paris-Bonn (Federal Almanya) hattının önem kazanmaya başlaması. Ayrıca Pompidou, Almanya’yı dengelemek adına İngiltere’yi de birlik içerisinde istemiş ve 1973 yılında İrlanda ve Danimarka ile birlikte İngiltere’nin AT’ye girişine yeşil ışık yakmıştır. Ek olarak, bu dönemde ABD ile yaşanan zıtlaşmalar da Pompidou’yu Avrupa yardımlaşması ve Alman müttefikliği konusunda motive etmiştir.[9]

Valery Giscard d’Estaing döneminde (1974-1981), Pompidou döneminde başlayan Avrupacı eğilimler güçlenerek devam etmiştir. D’Estaing, Melek Fırat’a göre zaten iyi bir Avrupacıdır; ama ekonomik krizin (1973 OPEC krizi) devam eden etkileri ve Federal Alman Şansölyesi Helmut Schmidt’le yakaladığı uyum nedeniyle onun döneminde Avrupa bütünleşmesi fikri iyice güçlenmiştir.[10] Nitekim onun döneminde Avrupa Konseyi oluşturulmuş, Avrupa Parlamentosu’nun genel oyla seçilmesi ilkesi kabul edilmiş ve ilk AP seçimleri yapılmış (1979), Avrupa para sistemi yürürlüğe girmiş, Yunanistan AB üyesi olmuş ve İspanya ve Portekiz’in de üyeliklerinin yolu açılmıştır.[11] Dolayısıyla, AB bütünleşmesi konusunda d’Estaing dönemi en olumlu ve ilerleme sağlanan dönemlerden birisidir.

François Mitterrand döneminde (1981-1995), Fransa, Mitterrand’ın sosyalizmi çağrıştıran politikaları nedeniyle ilk başta ekonomik olarak çok zor bir sürece girmiştir. Sosyal hakları arttırmak isterken Fransa ekonomisini krize sokan Mitterrand’ın sosyalizan politikaları nedeniyle ülkede işsizlik artmış, Fransız firmalarının rekabet gücü azalmış ve ekonomik büyüme durmuştur.[12] Mitterrand, bu dönemde iki seçenekle karşı karşıya kalmıştır: ya eskiye dönüşü savunacak ve Avrupa bütünleşmesini duraklatacak, ya da daha fazla liberalizasyon yapacak ve AB’nin derinleşmesini sağlayacaktır. Neticede 1984 yılında liberal eğilimli Laurent Fabius’un hükümeti kurmasıyla Mitterrand ağırlığını liberallerden yana koymuş ve Avrupa bütünleşmesi onun döneminde hızlanarak devam etmiştir. Fransa, bu şekilde ekonomik krizden nispeten de olsa çıkabilmiş ve Mitterrand bir dönem daha Cumhurbaşkanı seçilmeyi başarmıştır. Mitterrand, ilk yıllarında daha kuşkucu bir Avrupa siyaseti takip etmiş ama ekonomik koşulların da zorlamasıyla sonradan iyi bir Avrupacı olmuştur. Alman Hıristiyan Demokrat lider Helmut Kohl’la uyumlu bir ikili olması da Mitterrand’ı bu konuda teşvik etmiştir.[13] 1985 Schengen Antlaşması, 1986 İber genişlemesi (İspanya ve Portekiz’in üyelikleri) ve 1988 Avrupa Tek Senedi gibi AB açısından önemli olaylar, hep Fransa-Almanya (Mitterrand-Kohl) işbirliği sonucunda gerçekleşen gelişmeler olmuştur.[14] Ancak Mitterrand, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılması gibi konularda gelişmelerin bu kadar hızlı olabileceğini öngörememiş ve bu süreçte biraz hazırlıksız yakalanmıştır. Dolayısıyla, bu dönemden itibaren, Almanya, doğuya doğru etki alanını önce ekonomik, sonra da siyasal olarak genişleterek iyice güçlü bir aktör haline gelmiş ve AB liderliği konusunda öne çıkmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra, Mitterrand döneminde Maastricht Antlaşması (1992) konusunda yapılan referandumda Fransız halkının yüzde 51’i bu sürece destek olmuş ve Avrupa bütünleşmesi ve derinleşmesine katkıda bulunmuştur.[15] Destek önemli olmakla birlikte, oy oranının sadece yüzde 51’de kalması Frexit ihtimalinin daha o yıllarda belirlemeye başladığına dair önemli bir göstergedir.

Jacques Chirac döneminde (1995-2007), Fransa, dış politikasının ana unsurlarını oluşturan Transatlantikçilik-Avrupacılık-Gaullizm çelişkilerini yaşamaya devam etmiştir. Başlarda daha Amerikancı olarak görülen Chirac, zamanla tek kutuplu dünyanın Fransa ve Avrupa’nın çıkarına olmadığını düşünerek, güçlü ve ABD’den bağımsız bir Avrupa fikrini desteklemeye başlamıştır. Batı dünyası içerisinde yaşanan bu çelişkiler, Fransa-Almanya ikilisinin Irak Savaşı’na (2003) karşı geliştirdikleri şiddetli tepkiden de anlaşılabilir. Bu dönemde ayrıca 2002 yılında para birimi olarak frank bırakılmış ve avroya geçilmiş[16] ve 1995 yılında (Avusturya-Finlandiya-İsveç) ve 2004 yılında (Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti-Çekya, Slovakya, Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) iki büyük genişleme süreci başarıyla gerçekleştirilmiştir. Chirac, sağ görüşlü bir lider olmasına karşın, Türkiye’nin AB üyeliğine de destek vermiş ve tarihe geçen “Hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız” sözüyle Türklerin Avrupa ile olan yakın bağlarına vurgu yapmıştır. Chirac döneminde ayrıca Akdeniz’de Fransa’nın etkisini arttırmak için Barcelona Süreci (1995) ile yeni bir açılım denenmiş ve Gaullist güdüler de tatmin edilmeye çalışılmıştır. Ancak sonradan iyi bir Avrupacı olan Chirac’ın aksine, bu dönemden başlayarak bazı Fransız siyasal seçkinleri ve halkının bilinçaltında şöyle bir kuşku da hâkim olmaya başlamıştır: Avrupa bütünleşmesi acaba -Almanya’nın birleşmesinin ardından- Fransa’nın merkezi rolünü tehdit etmeye ve Almanya’nın yararına gelişmeye mi başladı? Hatta 2000 yılında düzenlenen Nice Zirvesi’nde Fransa’nın Almanya ile eşit oy hakkı konusunda ısrar etmesi, bunun somut bir göstergesi olarak algılanmıştır. Zira şu bir gerçektir ki, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında AB’nin doğuya doğru genişlemesinden en çok Alman sanayisi kâr elde etmiş ve AB genişleme süreci adeta yeni bir “drang nach osten” (doğuya doğru yürüme) politikası olmaya başlamıştır. Hatta Almanya’nın AB sayesinde büyük bir ekonomik güç ve siyasal nüfuz elde etmesini “Berlin’in kazara yeni bir imparatorluk kurması”na benzetenler bile olmuştur.[17] Nitekim bu korkuların da etkisiyle, Chirac döneminde 2005 yılında yapılan AB anayasası referandumunda Fransız halkının yüzde 54,67’si olumsuz oy kullanmış ve AB’nin derinleşme sürecinde Fransız halkının bazı tepkilerinin olduğu ortaya çıkmıştır.[18] Ayrıca AB’nin ekonomik politikalarının (CAP adıyla bilinen AB’nin Ortak Tarım Politikası) ziraat (tarım) sektörü hala çok önemli bir ülke olan Fransa’da zaman zaman çiftçilerin aleyhine bir unsur haline gelmesi de Fransız çekincelerinin artmasında etkili olmuştur.[19] Hatta bir dönem, Fransız köylü lideri José Bové, AB’ye ve küreselleşmeye karşıt çıkışlarıyla “Fransa’nın yeni Asteriks’i[20]” olarak ünlenmiş ve sembol bir isim haline gelmiştir.[21]

José Bové

Nicolas Sarkozy döneminde (2007-2012), Fransa, yine Atlantikçilik-Avrupacılık-Gaullizm dengesi ve ikilemlerini yansıtan hassas ve karmaşık bir dış politika sürdürmüştür. NATO’nun askeri kanadına geri dönerek ABD’nin desteğini sağlayan Sarkozy, AB projesine Angela Merkel’le uyumlu bir ikili olarak katkı sunmuş, ayrıca Gaullist desteği de Akdeniz İçin Birlik-Akdeniz Birliği projesiyle sağlamaya çalışmıştır. Önceden denenen ama atıl kalan Barcelona Süreci’nin daha kapsamlı bir şekilde devamı niteliğindeki Akdeniz Birliği-Akdeniz İçin Birlik, Sarkozy’nin 2007 yılında seçim öncesinde bir koz olarak gündeme getirdiği ve halktan da epey ilgi gören bir proje olarak, Fransa’nın liderliğinde Akdeniz ülkelerinin AB ile uyumlu birlikteliğini öngörmekteydi.[22] Sarkozy, bu şekilde, AB içerisinde ekonomik olarak çok güçlenen Almanya’nın etkisini dengelemek ve Türkiye’ye de AB üyeliği dışında bir alternatif sunmak istiyordu. Ancak Almanya ve AB Komisyonu’nun Fransız etkisinin artmasından endişe duymaları nedeniyle bu proje ilerletilemedi. Ayrıca Sarkozy’nin Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşıt tavrı ve ukala üslubu da Ankara tarafından çok olumsuz algılandı ve bu nedenle Avrupa dışından gelen siyasi destekleri sınırlı kaldı. Ek olarak, bu dönemde Romanya ve Bulgaristan 2007 yılında AB üyesi oldular.

François Hollande döneminde (2012-2017) ise, Fransa, yine dengeli bir dış politika anlayışı sürdürmeye gayret etmiş, ama bu yıllarda -Hollande’ın iç kamuoyunda düşen popülaritesinin de etkisiyle- hayli cüretkâr bazı girişimlerde de bulunulmuştur. AB içerisinde kalmak konusunda herhangi bir tereddüt göstermeyen Hollande, ABD, İngiltere ve Türkiye ile birlikte Arap Baharı sürecinde Orta Doğu’da daha etkin bir rol oynamaya gayret etmiş ve Afrika’ya askeri müdahaleleriyle de dikkat çekmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde başlarda bazı olumlu gelişmeler yaşansa da[23], çok büyük bir ilerleme kaydedilememiştir. Ayrıca bu dönemden itibaren AB’nin liderliği konusunda uluslararası kamuoyunda Almanya’ya yönelik bakış ön plana geçmiştir. Ancak bu durum Hollande’ın başarısızlığından ziyade, Almanya’nın büyük ekonomik gücü sayesinde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi gibi ekonomik kriz yaşayan ülkeleri kurtarması nedeniyle olmuştur. Ayrıca bu dönemde, Hırvatistan, 2013 yılında AB üyesi olmuştur.

Avrupacılar vs. Atlantikçiler

Kıratlı’ya göre, AB içerisinde daima iki büyük fay hattı var olmuştur.[24] Bunlardan ilki, AB içerisinde Avrupacılarla Atlantikçiler arasındaki tatlı rekabettir. İngiltere (Birleşik Krallık) gibi bazı ülkeler, AB’nin daha gevşek bir birlik olarak ve ulus-devletler Avrupa’sı olarak yoluna devam etmesini ve Avrupa güvenliğinin de tamamen NATO tarafından sağlanmasını savunurken, Avrupacılar (Karolenj Grubu) AB’nin Avrupa Birleşik Devletleri şeklinde daha da derinleşmesini ve güvenliğini de zaman içerisinde kendisi sağlayabilir hale gelmesini desteklemektedir. İngiltere’nin Brexit süreciyle AB’den ayrılacak olması, bu noktada AB içerisindeki ikinci grubun nihai zaferi olarak değerlendirilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Fransa, tarihsel olarak ikinci akıma daha yakın dursa da, bu yönde çok cüretkâr adımlar atmaktan da her daim kaçınmış ve Almanya’nın çok güçlenmesi konusunda hep dikkatli davranmıştır. Fransa, bağımsızlıkçı de Gaulle sonrasında aslında hep Avrupacı Cumhurbaşkanlarınca yönetilmiştir. Ancak dış politikada Transatlantikçi ve Gaullist eğilimler de her daim var olmuştur. Mitterrand gibi Gaullist sol eğilimler taşıyan veya Sarkozy gibi Transatlantik eğilimi yoğun olan Fransız Cumhurbaşkanları bile zamanla Avrupacı çizgiye gelmişlerdir. Ancak Avrupacı çizginin son yıllarda Alman yanlılığı gibi algılanmaya başlaması ve Fransa’nın Almanya’nın ardında kalıyor endişesinin Fransız halkı ve devlet seçkinlerinde artması gelecek adına ciddi bir sorundur.

AB içerisindeki ikinci büyük kırılma noktası ise, AB içerisindeki büyük devletler ile küçük devletler arasındadır. Almanya ve Fransa gibi büyük devletler, AB’yi kendi ulusal çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmak ve Avrupa ve dünya siyaset sahnesindeki etkilerini arttırmak isterken, küçük devletler de AB sayesinde ekonomik ve siyasal gelişimlerini sürdürmek ve dünya siyasetinde daha önemli ve güvenilir ülkeler olmaya gayret etmektedirler. Bu konuda Fransa, son yıllarda Almanya ile uyumlu hareket etmekte ve küçük devletlerden ziyade -büyük bir devlet olarak- Berlin’e yakın durmaktadır. Neticede Avrupa Parlamentosu gibi kurumlarda en çok sandalyesi olan devletler Almanya, Fransa ve İtalya gibi daha kalabalık ülkelerdir. Dahası, bu ülkeler, Avrupa kurumlarına atanan yöneticilerin (Jean-Claude Juncker, Federica Mogherini vs.) seçiminde de etkin rol oynamaktadırlar.

Bu gelenekselleşen çelişkilerin yanı sıra, Fransa ile Almanya’nın AB projeksiyonlarında dış politika ve güvenlik alanında da (AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası-OGSP) bazı farklılıklar vardır. Kıratlı’ya göre, Fransa, geleneksel olarak dış politika ve güvenlikle ilgili konularda topluluk metodunun uygulanmasına karşı çıkmış ve üye devletlerin veto haklarının korunması için gayret göstermiştir.[25] Ancak son yıllarda ve özellikle Lizbon Antlaşması (2009) sonrasında Paris’in bu konuda Berlin’e daha yakınlaştığı ve daha geniş yetkilerle donatılmış bir Yüksek Temsilcilik makamının kurulması, OGSP bünyesinde ‘güçlendirilmiş işbirliği’ mekanizmasının aktif kullanımı, kriz anlarında devreye girecek dayanışma ve ortak yardımlaşma hükümleri ve Belçika’nın Tervuren şehrinde NATO’dan bağımsız operasyonel bir AB karargâhı kurulması gibi önerilere destek verdiği de söylenmelidir.[26]

Christian Lequesne, Fransa’nın AB ile ilişkilerinde günümüzde 3 temel amacının olduğundan söz etmiştir:[27]

  • AB projesinin bir merkezi olmalı ve bu merkezdeki liderlik rolünü Fransa ve Almanya üstlenmelidir.
  • AB projesi sadece bir ekonomik entegrasyon projesi olarak kalmamalı ve mutlaka siyasi bütünleşmeyi de (l’Europe puissance) içermelidir.
  • AB yönetimi ulusüstü (supranational) ve hükümetlerarası (intergovernmental) kurumların karışımına dayanmalıdır.

Frexit Tartışmaları

Fransa’da geleneksel olarak merkez sol ve merkez sağ partiler AB projesine destek olurlarken, aşırı sol ve aşırı sağ partilerde AB’ye yönelik daha eleştirel bir bakış açısı söz konusudur. Nicolas Hubé, Fransa’daki siyasal partilerin AB politikalarını detaylı bir şekilde incelemiş ve merkez sol PS (Fransız Sosyalist Partisi) ve merkez sağ UMP’nin (şimdilerde Les Républicains-Cumhuriyetçiler) AB yanlısı olduğunu ve kitleselleşebilmiş siyasi partilerden sadece aşırı sağ FN’nin (Ulusal Cephe) AB karşıtı olduğunu yazmıştır.[28] Son yıllarda da durum farklı değildir; merkez sol PS, merkez sağ LR ve merkezdeki LREM (Cumhuriyet Yürüyüşü) AB yanlısı partiler olarak öne çıkarken, aşırı sağ Front National (yeni adıyla Rassemblement National-Ulusal Birleşme) net şekilde AB karşıtı, aşırı sol La France Insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) ise “Eurosceptic” (AB konusunda kuşkucu, muhalif) çizgidedir.[29] Hubé’nin araştırması şunu da ortaya koymuştur ki, sistem içi partilerde AB’ye destek daha yüksek oranda, sistem ve parlamento dışı ve radikal partilerde ise AB karşıtlığı daha yüksek orandadır.[30] Ayrıca Frexit ihtimalini güçlü hale getiren Fransa’daki en önemli gelişme, PS ve LR gibi merkez partilerin son yıllarda büyük güç, prestij ve oy kaybına uğramalarıdır. Neyse ki, AB yanlısı Fransızlar ve Fransız iş çevreleri, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Emmanuel Macron’u bir anda ileri sürerek parlatmış ve seçimi kazanması sonrasında da AB yanlısı LREM partisinin kurulmasını sağlayarak AB yanlısı oy potansiyelini diri tutmayı başarmışlardır.

Marine Le Pen nam-ı diğer Madame Frexit

Son yıllarda Fransa’da AB karşıtlığını en yüksek seste ve en güçlü şekilde dile getiren siyasetçi, çoğu zaman ırkçı ve aşırı sağcı eleştirilerine maruz kalan Marine Le Pen’dir. Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’e kıyasla partisinin ve kendisinin oy oranını son yıllarda epey arttırmış olması, Fransa’da AB karşıtlığının yükselmeye başladığı şeklinde anlaşılabilir. Nitekim anketler de bu trendi doğrulamaktadır. Pew Araştırma Merkezi’nin 2016 yılı içerisinde yaptığı bir çalışma sonucunda, Fransa’da AB karşıtlığının yüzde 61 seviyesine ulaştığı ve Yunanistan’dan sonra AB içerisindeki en AB karşıtı ülkenin Fransa olduğu tespit edilmiştir.[31] Ayrıca Fransa üzerinde ciddi siyasal etkileri olabilecek ABD’nin de Donald Trump yönetiminde AB projesine karşı çıkması ve Fransa’da Marine Le Pen’e destek açıklaması Fransa’daki AB karşıtlığını daha da güçlendirebilir. Ancak bu noktada Frexit ihtimalinin hakikaten gerçeğe dönüşüp dönüşemeyeceğini iki önemli faktör belirleyecektir. Birincisi, Brexit sonrasında Birleşik Krallık’ın ekonomi ve dış politikada göstereceği performanstır (ki bu konuda gelen ilk sinyaller o kadar da olumlu değildir). Fransızlar, İngilizlerin Brexit sonrasında daha başarılı ve müreffeh bir düzen kurabildiğine şahit olurlarsa, Frexit konusunda çok daha istekli davranabilirler. İkincisi ise, AB yanlısı liberal bir lider olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un performansıdır. Macron döneminde Fransa iyiye giderse, AB karşıtlığı hızla düşüşe geçip, tarihe karışabilir. Ancak Macron’un başarısız olması durumunda, şu an için en güçlü alternatifi Marine Le Pen ve onun temsil ettiği Frexit siyasetidir.[32] Eurosceptic partiler üzerinde uzmanlaşan Simon Usherwood, Fransa’yı AB’den çıkma ihtimali en yüksek ülke olarak değerlendirmiş ve -yoğun İngiliz etkisi altındaki- Danimarka ile birlikte Fransa’nın AB’nin geleceğinde yer alamayabileceği görüşünü ileri sürmüştür.[33] Ancak Fransa’nın AB içerisindeki merkezi konumu nedeniyle Frexit’in “AB’nin sonu” anlamına gelebilecek olması, bu ülkenin AB içerisinde kalması için Berlin başta olmak üzere tüm ülkelerin çok büyük teşvik ve baskılarını gündeme getirebilir ve Paris’i bir şekilde AB içerisinde kalmaya zorlayabilir.

Emmanuel Macron Dönemi

2017 yılında sürpriz bir şekilde Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron, başarısız olması durumunda Frexit’in güçleneceği ihtimalinin AB yanlısı çevrelerde yarattığı korkunun da etkisiyle, AB’nin reforme edilmesi konusunda Berlin ve Brüksel’e çeşitli öneriler sunmaktadır. Bu reform önerileri arasında en dikkat çekici olanları; avronun krizlere dayanıklı hale getirilebilmesi için Euro İstikrar Mekanizması’nın Avrupa Para Fonu’na dönüştürülmesi, yatırımların ve hâsıl olacak yardım ihtiyaçlarının hızla karşılanabilmesi için özel Euro Bölgesi bütçesi ihdas edilmesi, AB iltica hukukunda ortak kriterler saptanması ve savunmada silah gruplarının standartlaştırılmasıdır.[34] Dolayısıyla, genç Fransa Cumhurbaşkanı, krizden çıkış için korumacı-devletçi tedbirler ve ulus-devletler Avrupa’sına geri dönüş formülü yerine, daha fazla liberalleşme ve federalleşmeyi savunmaktadır. Bu, kuşkusuz AB’nin daha da derinleşmesi ve adeta Avrupa Birleşik Devletleri’nin kurulması anlamına gelmektedir. Nitekim Macron, 2017 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, AB’nin şimdiki halini yavaş, zayıf ve etkisiz bulduğunu belirtmiş ve Brüksel’de ikamet edecek bir AB Maliye Bakanı’nın yöneteceği ortak bir bütçenin oluşturulması ve -birlikten çıkılmasa bile- NATO’dan bağımsız bazı doktrinler üretip operasyonlar yapabilecek bir Avrupa Ordusu kurulması fikrini açıkça savunmuştur.[35] Bu yönüyle, Macron, çok iyi bir Avrupacı ve Karolenj Grubu’nun sözcüsü gibi davranmaktadır. Macron’un önerdiği diğer politikalar arasında ise şu başlıklar öne çıkmaktadır:[36]

  • Sınırları güçlendirmek ve üye ülkeleri göçmen akınlarına karşı desteklemek. Bunun için sığınma başvuru süreçlerini hızlandırmak, merkezi sığınma bürosu kurmak ve göçmenlerin ülkelerine yardım ederek insanların göç etmesini engellemek.
  • AB genelinde finansal işlemlere ortak vergi getirmek ve
    yeşil teknoloji için sübvansiyonları artırarak sürdürülebilir gelişme konusunda ortak bir politika geliştirmek.
  • Ortak Tarım Politikası’nı (CAP) daha esnek ve daha az bürokratik hale getirmek.
  • Avrupa çapında dijital teknoloji alanında başarılı örnekleri desteklemek için bir Avrupa kurumu kurmak.

Emmanuel Macron iyi bir AB destekçisi olarak algılanıyor

Ayrıca Macron, bu reformların hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini hayati bir mesele olarak görmekte ve hatta bu dönemi “İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa için en kritik an” olarak tanımlamaktadır.[37] Timothy Garton Ash, Macron’un mevcut durumda en iyi Avrupalı lider olduğunu, ama Angela Merkel’in desteği olmadan yapabileceklerinin sınırlı olduğunu iddia etmektedir.[38] Zira İtalya, Polonya ve İspanya gibi AB’nin merkez ülkelerinde bile son yıllarda AB karşıtlığı ve popülizm yükseliştedir. Lakin Almanya’nın son 20 yıldaki ekonomik başarısını AB sayesinde sağladığı da düşünülürse, Macron’un reform önerilerinin Almanya tarafından desteklenmesi gayet mümkün gözükmektedir. Macron da buna güvenmekte ve Avrupa içi siyasal mücadeleleri iç savaşlara benzeterek, birlik-beraberlik çağrısı yapmakta ve illiberal demokrasilere karşı Avrupa’da liberal demokrasinin korunmasını savunmaktadır.[39] Macron, isim vermeden Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı da eleştirmekte ve azınlıkları ve göçmenleri düşman olarak göstermek ve şeytanlaştırmanın Avrupa değerleriyle bağdaşmadığını ileri sürmektedir.[40]

Euzone (Avro Bölgesi)[41]

Ancak Emmanuel Macron’un karşılaşacağı bir zorluk, ABD’nin Donald Trump döneminde -Barack Obama ve önceki ABD Başkanlarının aksine- AB’ye karşı olmasıdır. Uluslararası basın-yayın kuruluşlarında yer alan bazı iddialara göre, ABD Başkanı Donald Trump, Macron’a ülkesiyle daha iyi ekonomik ilişkiler kurabilmesi için AB’den çıkmayı dahi önermiştir.[42] Ayrıca Macron’un AB vizyonunda, anlaşıldığı kadarıyla Balkanlar’da yer alan tüm ülkelerin AB’ye yakın bir gelecekte katılmaları söz konusudur. Hatta Macron’un Balkanlar’da Türkiye ve Rusya’nın etkisini görmek istemediğini söylemesi[43], özellikle Türkiye’de tepki yaratmış ve Türk Dış İşleri Bakanlığı tarafından kınanmıştır.[44] Macron, Kuzey Afrika ve Kafkasya bölgeleri ve Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ise Sarkozy’ye benzer şekilde daha çok “imtiyazlık ortaklık”[45]  ve “Doğu Ortaklığı” benzeri formülleri düşündüğünü ima eden açıklamalar yapmaktadır.[46] Örneğin, 2018 yılı Ocak ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Fransa’da yaptığı görüşme sonrasında, Macron, Türkiye’nin mevcut siyasal koşulları ve insan hakları durumu nedeniyle AB ile ilişkilerde bir ilerleme/iyileşme beklenmemesi (yeni bir başlık açılması) gerektiğini söylemiş ve bu konuda Avrupalı siyasetçilerin Türkiye’ye daha önce dürüst davranmamaları nedeniyle çeşitli sorunlar yaşandığını ve Türkiye’ye artık dürüst davranmaları gerektiğini de sözlerine eklemiştir.[47] Macron’un Türkiye’ye bakışının Sarkozy ile paralel olmasına karşın o kadar olumsuz algılanmaması ise, Türk halkına ve devletine saygısızlık yapmaması ve dürüst konuşmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, Macron, 2018 Ağustos ayında döviz kriziyle boğuşan Türkiye’ye destek açıklamış ve “Türkiye’nin ekonomik istikrarı Fransa için önemli” demiştir.[48] Ayrıca gelecekte, Macron, Türkiye’nin siyasal ve ekonomik konularda Avrupa standartlarına uygun davranması durumunda, Ankara’nın AB üyeliğinin hızlandırılması/kolaylaştırılması konusunda François Hollande gibi teşvik edici bir pozisyon da alabilir.

Macron ve Merkel

Sonuç

Avrupa entegrasyonu (AB) vizyonu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız dış politikasının ana gündem maddesi ve en önemli konusu olmuştur. Bu konudaki olumlu bakış, AB’nin derinleşmesine paralel olarak giderek gelişmiş ve ulus-devletler Avrupa’sının çağrıştırdığı kötü anılar nedeniyle Fransız halkınca da desteklenmiştir. Ancak ilerleyen yıllarda AB projesinin Almanya’yı yeniden dominant bir hale getirmesi, Fransa’nın ekonomik gelişiminin duraklamaya başlaması ve Paris’in dünya siyasetindeki ağırlığının azalması nedeniyle Fransız halkı arasında AB karşıtı tepkiler hızla artmaya başlamıştır. Bu durumda Emmanuel Macron’un çok iyi bir Avrupacı olarak ve adeta bir kurtarıcı edasıyla ortaya çıkması çok olumlu bir gelişme olsa da, Macron’un Almanya desteği ve onayı olmadan beklentileri karşılaması kolay olmayabilir. Ayrıca Macron’un içeride de birçok kemer sıkma reformu yaptığı ve bu reformların bir kısmının Fransız halkının hoşuna gitmediği de düşünülürse, işinin o kadar da kolay olmadığı söylenebilir. Ancak genç Cumhurbaşkanı, sempatikliği ve dikkatli imaj yönetimiyle şimdiye kadar oldukça başarılı olmuştur. Sonuçta, Macron’un iyi performansı Fransa’nın AB politikasının da kaderini belirleyecek ve Frexit’i ihtimal dışı bırakabilecektir. Aksi takdirde ise, yakın bir gelecekte Frexit ihtimali gerçeğe dönüşebilir.

 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

 

[1] Özgün İngilizce ifade şu şekildedir: “Via European integration, France is aiming for reincarnation, Germany redemption.”

[2] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 215.

[3] Craig Parsons (2003) A Certain idea of Europe, Cornell University Press. Aktaran: Christian Lequesne (2015), “France and the European Union: a story of reason rather than love”, Norwegian Institute of International Affairs, Policy Brief 5 / 20115, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://spire.sciencespo.fr/hdl:/2441/1qmq72rqb29fsosupk529bkvl6/resources/policybrief-lequesne.pdf., s. 1.

[4] Matthew D. Zarzeczny, “Napoleon and the Unification of Europe”, Erişim Tarihi: 15.08.2018, Erişim Adresi: https://www.napoleon-series.org/research/napoleon/c_unification.html.

[5] “Il y a 80 ans… Quand Aristide Briand proposait de construire une « Union européenne » à 27 !”, Erişim Tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: http://jmguieu.free.fr/galerie2/Briand_union-federale-europeenne.htm.

[6] “Jean Monnet, l’inspirateur – Un père de l’Europe” (2017), European Parliament Think Tank, Erişim Tarihi: 15.08.2018, Erişim Adresi: http://www.europarl.europa.eu/thinktank/en/document.html?reference=EPRS_BRI(2017)614603.

[7] Maxime Lefebvre (2004), “France and Europe: An Ambivalent Relationship”, Brookings, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.brookings.edu/articles/france-and-europe-an-ambivalent-relationship/, s. 1.

[8] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 216.

[9] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 118.

[10] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 118.

[11] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, ss. 118-119.

[12] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 119.

[13] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 121.

[14] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 121.

[15] “French Maastricht Treaty referendum, 1992”, Wikipedia, Erişim tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/French_Maastricht_Treaty_referendum,_1992.

[16] Melek Fırat (2009), “Soğuk Savaş Sonrasında Fransa’nın Dış Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 64, Sayı: 1, s. 149.

[17] Ulrich Beck (2013), “Germany Has Created An Accidental Empire”, Social Europe, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: https://www.socialeurope.eu/germany-has-created-an-accidental-empire.

[18] “French European Constitution referendum, 2005”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/French_European_Constitution_referendum,_2005.

[19] Maxime Lefebvre (2004), “France and Europe: An Ambivalent Relationship”, Brookings, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.brookings.edu/articles/france-and-europe-an-ambivalent-relationship/, s. 2.

[20] İlk kez 1959 yılında yayınlanan Fransız çizgi romanı Asteriks (Asterix) ve Oburiks, Albert Uderzo ve eşi Rene Goscinny tarafından yazılan-çizilen ve bugüne kadar 325 milyondan fazla kopyası satılan en başarılı ve tanınmış Fransız çizgi romanıdır. Roma İmparatoru Sezar’a karşı Galyalıların mücadelesini anlatan eser, Fransız zihin dünyası ve popüler kültüründe etkili bir kültürel öğedir.

[21] “Fransa’nın yeni Asteriks’i” (2000), Hürriyet, Erişim Tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/fransanin-yeni-asteriksi-39165126.

[22] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 217.

[23] Armağan Gözkaman (2014), “Türkiye-Fransa ilişkilerinde Hollande dönemi”, Al Jazeera Türk, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiye-fransa-iliskilerinde-hollande-donemi.

[24] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 209.

[25] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 218.

[26] Osman Sabri Kıratlı (2016), “Avrupa Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası ve Üç Büyükler: Almanya, Fransa ve İngiltere”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 11, Sayı: 1, s. 218.

[27] Christian Lequesne (2015), “France and the European Union: a story of reason rather than love”, Norwegian Institute of International Affairs, Policy Brief 5 / 20115, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://spire.sciencespo.fr/hdl:/2441/1qmq72rqb29fsosupk529bkvl6/resources/policybrief-lequesne.pdf., s. 1.

[28] Nicolas Hubé (2013), “Party Attitudes Towards the EU in the Member States: France”, içinde Nicolo Conti (eds.) Party Attitudes Towards the EU in the Member States Parties for Europe, Parties against Europe, Routledge Advances in European Politics, Taylor & Francis, ss. 23-26.

[29] Jack Morrie Evans (2016), “Mélenchon- The Voice of Left-wing French Euroscepticism”, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://medium.com/@jackmorrie/m%C3%A9lenchon-the-voice-of-left-wing-french-euroscepticism-957cf7d4ebe.

[30] Nicolas Hubé (2013), “Party Attitudes Towards the EU in the Member States: France”, s. 27.

[31] “10 ülkede AB karşıtlığı yükselişte” (2016), Birgün, Erişim Tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: https://www.birgun.net/haber-detay/10-ulkede-ab-karsitligi-yukseliste-115657.html.

[32] Le Pen’in 2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci turunda Macron karşısında yüzde 35’e yakın oy aldığı (beklenenden çok daha iyi performans ve babasının Chirac karşısında 2002’de aldığı oyun iki katı) unutulmamalıdır.

[33] Kamuran Samar (2016), “Neden Fransa AB’den çıkma ihtimali en yüksek olan ikinci ülke?”, Euronews, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: http://tr.euronews.com/2016/08/23/neden-fransa-ab-den-cikma-ihtimali-en-yuksek-olan-ikinci-ulke.

[34] “Merkel ve Macron AB reformları için buluşuyor” (2018), NTV, Erişim Tarihi: 16.08.2018, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/merkel-ve-macron-ab-reformlari-icin-bulusuyor,KsrMTfp4_k6iq2lmBBQarg. ; Lewis Sanders IV (2018), “How France’s Emmanuel Macron wants to reform the EU”, DW, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/how-frances-emmanuel-macron-wants-to-reform-the-eu/a-43002078.

[35] “Macron’un vizyonu ve Avrupa Birliği’nin geleceği” (2017), Dünya, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: https://www.dunya.com/dunya/macronun-vizyonu-ve-avrupa-birliginin-gelecegi-haberi-384376.

[36] “Fransa Cumhurbaşkanı Macron’dan yeni bir AB vizyonu: Ortak ordu, ortak savunma bütçesi” (2017), T24, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: http://t24.com.tr/haber/fransa-cumhurbaskani-macrondan-yeni-bir-ab-vizyonu-ortak-ordu-ortak-savunma-butcesi,450710.

[37] David M. Herszenhorn (2018), “Macron declares ‘decision time’ for Europe”, Politico, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.politico.eu/article/emmanuel-macron-france-germany-italy-banking-unions-eurozone-emu-declares-decision-time-for-europe/, s. 3.

[38] Timothy Garton Ash (2018), “Macron’s plan to save Europe is compelling – but he’s on his own”, The Guardian, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/may/31/macron-plan-save-europe-germany.

[39] Daniel Boffey & Jon Henley (2018), “Macron: political divisions in Europe are like a civil war”, The Guardian, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/world/2018/apr/17/emmanuel-macron-europe-civil-war-illiberalism-nationalism.

[40] Daniel Boffey & Jon Henley (2018), “Macron: political divisions in Europe are like a civil war”, The Guardian, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/world/2018/apr/17/emmanuel-macron-europe-civil-war-illiberalism-nationalism.

[41] Lewis Sanders IV (2018), “How France’s Emmanuel Macron wants to reform the EU”, DW, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/how-frances-emmanuel-macron-wants-to-reform-the-eu/a-43002078.

[42] Jon Sharman (2018), “Trump ‘told Macron he should take France out of EU’ for a better US trade deal”, The Independent, Erişim Tarihi: 14.08.2018, Erişim Adresi: https://www.independent.co.uk/news/world/americas/us-politics/trump-emmanuel-macron-france-leave-eu-trade-deal-brexit-a8423381.html.

[43] “Macron’dan Balkanlar için “Türkiye” uyarısı” (2018), DW Türkçe, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/macrondan-balkanlar-i%C3%A7in-t%C3%BCrkiye-uyar%C4%B1s%C4%B1/a-43419769.

[44] “Dışişleri’nden Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a ‘Balkanlar’ yanıtı” (2018), Birgün, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: https://www.birgun.net/haber-detay/disisleri-nden-fransa-cumhurbaskani-macron-a-balkanlar-yaniti-212685.html.

[45] Aslı Aydıntaşbaş (2018), “Avrupa’yla imtiyazlı ortaklık”, Cumhuriyet, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/900147/Avrupa_yla_imtiyazli_ortaklik.html.

[46] “Macron AB kapısını kapattı” (2018), DW Türkçe, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/macron-ab-kap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1-kapatt%C4%B1/a-42047999.

[47] Ozan Örmeci (2018), “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa Ziyareti”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2018/01/06/cumhurbaskani-erdoganin-fransa-ziyareti/.

[48] “Macron: Türkiye’nin ekonomik istikrarı Fransa için önemli” (2018), Euronews, Erişim Tarihi: 18.08.2018, Erişim Adresi: http://tr.euronews.com/2018/08/16/macron-turkiye-nin-ekonomik-istikrar-fransa-icin-onemli.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.