TERÖRLE MÜCADELE VE KANDİL HAREKATI

upa-admin 31 Ağustos 2018 2.141 Okunma 0
TERÖRLE MÜCADELE VE KANDİL HAREKATI

Terörle mücadelede artık “bataklığı kurutmak” felsefesiyle harekete geçen Türkiye’nin son dönemde TSK ve MİT koordineli olarak yaptığı operasyonlarla Kuzey Irak’a yöneldiği bilinmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin son zamanlarda terörle mücadelede mekânsal önceliği, Irak’ın kuzeyi ve yurtiçinde PKK’nın gizlendiği noktalar olmuştur. Özellikle bu bölgede örgütün lojistik ve stratejik yaşamsal noktaları hedefe alınmıştır. Hâl böyleyken, örgütün sözde lider kadrosunun bir kısmının kaçtığı, bir kısmının ise etkisiz hale getirildiğini görmekteyiz. Örgütün merkez üssü olan Kandil bölgesi ise, Zeytin Dalı Harekatı sonrası TSK’nın operasyon merceğine girmiştir. Bu doğrultuda 2018 Mart ayında başlatılan Kandil Harekatı ile icra edilen operasyonlar terör örgütü PKK’ya ağır bir darbe indirmiştir.

Öncelikle bilinmelidir ki, Kandil’i diğer bölgelerden ayıran ve PKK’nın merkez üssü haline gelmesinde önemli rol oynayan unsurlardan en önemlisi, olası bir kara harekatına karşı PKK’nın kendini koruma düşüncesidir. Kandil’in dağlık ve mağaralarla dolu arazisi ve Türkiye’ye yaklaşık 100 km’lik mesafesi, terör örgütünün burayı merkez üs yapmadaki nedenlerindendir. Bu nedenle, Kandil, harekatın odak noktası olmuştur. Ama Kandil’in temizlenmesi terörün biteceği anlamını doğurmamalıdır. Çünkü PKK’nın Avrupa’daki hücre yapılanmaları, bazı sözde lider kadrolarının Avrupa’da olması ve bu doğrultuda finansman kaynakları olduğu unutulmamalıdır. Aynı şekilde, Suriye’de PKK/PYD’ye Amerikan yardımları sürmektedir. Bu nedenle, PKK’yı ortadan kaldırmanın sadece terörle mücadele ile sonuç vermeyeceği, aynı zamanda daha kapsamlı bir kavram olan terörizmle mücadelede atılan başarılı adımlar ile sonuç verebileceği görülmelidir. Bu mücadele yöntemi, örgütün finans kaynaklarının kurutulması, eleman temininin önüne geçilmesi ve terörizmle mücadelede diğer ülkelerle işbirliği gibi çok boyutlu bir durumu içermektedir.

Zeytin Dalı Harekatı akabinde gerçekleşen Kandil Harekatı, öncelikle Türk Ordusu’nun güvenli koridor açarak ilerleyişi ile başlamış ve daha sonrasında yaklaşık 80 km’lik alan temizlenmiştir. TSK, burada daha önce Kandil’e olan operasyonlardan farklı olarak kapsamlı bir hazırlıkla ve stratejik noktalarda geçici üsler kurarak harekete geçmiştir. TSK, bu operasyonu, önden komando birliklerinin kritik noktalarda sürdürdüğü operasyonlar ile mühimmat, barınak, sığınak, silah mevzileri ve EYP’lerin imha edilmesi, düzenlenen hava harekatları ve komando birliklerinin bire birde kırsal ve mağaralarda teröristleri öldürmesi ile başlatmıştır. Bu operasyonun en önemli aşaması ise, Haziran ayının başında Türk askerinin Kandil’e 22 km mesafede bulunan Barazgir Vadisi’ne giriş yapması olmuştur. Bu sayede, Türk Ordusu, Kuzey Irak’ta önemli bir yer olan Bradost bölgesinde büyük ölçüde kontrolü sağlamış oldu. Bu bölge, fiziki koşulların en zorlu olduğu bölgelerden biri olarak kabul ediliyor ve aynı zamanda PKK’nın lojistik noktası. Stratejik olarak Bradost bölgesi PKK’nın Türkiye’ye geçişlerinde kullanılırken, Barazgir ise daha çok örgütün Suriye ve Irak arasındaki geçişleri için kullanılıyor. Bu operasyonun temel hedefinde zaten örgütün stratejik geçiş noktaları ile altyapısı ve dağ kadrosunu çökertmek yer alıyor. Aslında Türkiye’nin hayati seçimi olan 24 Haziran seçimi nedeniyle gündemde fazlasıyla yer almayan ve başlangıç itibarıyla Mart ayında başlayan bu operasyonun stratejik olarak güç-mekan-zaman öğeleri kapsamında icrası, bu operasyonu terör örgütü PKK’nın kabusu haline getirmiştir. Çünkü bu operasyon çok sessiz başlamış, çok etkili ve verimli ilerlemiştir. Aynı zamanda zamanlaması da mükemmeldir. Ve sonuçta da PKK’ya ağır bir darbe indirmiştir. Dolayısıyla, yurtiçinde de PKK’nın çözülmesini hızlandırmıştır. Bu azim ve kararlılığın arkasında aynı zamanda terörle mücadelede ve hatta güvenlik algısında yeni bir konsept olan “savunma” yerine “taarruz” anlayışının hayata geçmesi ve bunun önleyici müdahale anlayışıyla beslenmesi gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husustur.

Aslında Türk Ordusu, 2017 yılında Kuzey Irak’ta yürüttüğü operasyonlarda da yaklaşık 3.000’e yakın teröristi etkisiz hale getirmiştir. Bu dönem içerisinde terör örgütüne ait birçok barınak ve sığınak da imha edilmiştir. Tüm bunları bütüncül bir perspektifte okumak gerekir. Tüm bu operasyonlar, birbirinin tamamlayıcısı ve terörle mücadelede aslen bütünün parçalarıdır. Mesela Afrin’e yönelik harekatın başarıyla tamamlanması, Kandil’e yapılacak harekatın işaret fişeği olmuştur. Bu başarıları hem askerin moral unsuru açısından okumak, hem de terörle mücadelede planlı ve kapsamlı bir yol haritasının ne denli önemli olduğu açısından değerlendirmek gerekir. En önemlisi ise, bu başarıları geçmişle kıyaslamaktan ziyade, tüm bunları geçmişten bugüne bir ilerleme olarak görmek lazımdır. Çünkü terörle mücadele bir süreçtir. Mesela büyük ölçüde MİT ve TSK içerisinde yapılan FETÖ temizliği, MİT’te yeni yapılanmaya gidilen süreç ile beraber tüm bunların hepsi, hem yurt içinde hem de yurtdışında icra edilen operasyonların terörle mücadele açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Çünkü bunların hepsi birbirleriyle bağlantılı ve atılan hayati adımlardır.

Sonuç olarak, Türkiye, terörle mücadelede azim ve kararlılığını sürdürürken, bu mücadeleyi daha geniş bir alana da yaymak zorundadır. Bu noktada uluslararası arenada PKK’ya olan destek durmadığı müddetçe, veyahut diğer bir tabirle PKK’nın izolasyonu sağlanmadığı müddetçe, PKK’nın ortadan kalkması pek mümkün görünmemektedir. Türk Ordusu ise şüphesiz hem operasyonel kabiliyetiyle, hem moral unsurlarıyla dış desteği olmayan bir PKK’yı rahatlıkla ortadan kaldırabilecek kudrettedir. Kısacası sahada olan başarılar şüphesiz ki ortada olmakla birlikte, PKK’yı uluslararası arenada izole edecek plan ve stratejileri de hayata geçirmek kaçınılmazdır.

Alparslan ULUHAN

 

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.