AFGANİSTAN’DA YAKLAŞAN SEÇİMLER VE GÜVENLİK

upa-admin 18 Ekim 2018 1.502 Okunma 0
AFGANİSTAN’DA YAKLAŞAN SEÇİMLER VE GÜVENLİK

Afganistan’da Bağımsız Seçim Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 20 Nisan 2019 yılında yapılacağını açıklarken, 3 yıldır ertelenen Parlamento seçimlerinin de 20 Ekim 2018 tarihinde yapılmasına karar verildi. Dünyanın en istikrarsız bölgelerinden biri olan Afganistan’da 3 yıldır seçimlerin ertelenmesi, güvensiz siyasal ortamın doğurduğu bir sonuçtur. Nitekim IŞİD’in Afganistan’a kayması ve seçim merkezlerine olan saldırılar, Taliban’ın sürekli olarak seçimleri hedef alması, 40 yıldır süren bu istikrarsızlığı devam ettirmektedir. Özellikle seçim güvenliğinin önündeki en büyük engellerden akla ilk gelen unsur kuşkusuz Taliban’dır.  Zira IŞİD saldırılarındaki hedeflerini belirlemede daha ziyade mezhepsel kıstaslara dayanırken, Taliban ise doğrudan seçimleri hedef almasıyla biliniyor. Ancak bu iki örgüt de bu ülkenin geleceğini yok etme çabalarıyla ortak bir amaca hizmet etmekteler. Hatta bazı Afganlar, Pakistan’ı da bu konuma yerleştiriyorlar. Bunun arkasında, Pakistan’ın (bilakis Pakistan istihbaratının) Taliban’a yardım ettiği iddiaları yatıyor. Ancak herşeyden önemlisi, Taliban’dan kaynaklanan güvenlik meselesinin seçimlere nasıl etki edeceği sorununun güncelliğini korumasıdır. Bunun haricinde, Afganistan’da düzenlenecek genel seçimlerde 50 binden fazla askerin güvenliği sağlayacağı gerçeği bir kenara, Afganistan’ın serbest ve adil seçim geleneği deneyiminin çok yetersiz olması birçok insanın sürece olumlu bakmasını engelliyor.

Ancak Afganistan’da seçim güvensizliğini salt terörizme bağlamak da doğru değildir. Rejime güvenmeyen halkın birçok nedenden ötürü silahlı muhalif gruplara katılması, işsizlik, okur-yazar oranının çok düşük olması, çeşitli bunalımlar nedeniyle suça eğilimin artması ve bu sebeple seçimlere katılmayan grupların seçime katılacak olanları engellemeye yönelmeleri, güvensizliği oluşturan diğer başlıca sebepler olarak sayılabilir. Ayrıca devlet içerisinde yerleşik olan rüşvet geleneği ve yıllardır hüküm süren yolsuzluklar çok büyük sosyoekonomik sorunlara yol açarken, artan terörizm tehdidi ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi konular da devletin enerjisini temel sorunlar olan insani gelişim, ekonomi ve eğitim gibi hayati alanlara odaklamasını engellemektedir. Afganistan her ne kadar kötü bir ekonomi, uyuşturucu kaçakçılığı, mezhepsel ve etnik bölünmüşlük gibi içsel travmalarla bugün hala boğuşuyor olsa da, Sovyetlerin işgaline kadar ülkede herhangi bir iç savaşın yaşanmamış olması bile, aslında Afganistan hakkında önemli bir gerçeği bize göstermektedir. O da, Sovyetlerin işgalinden sonra büyük güçlerin Afganistan üzerinde oynadığı rol ve bu bölgenin bir jeopolitik mücadele alanına dönüşmesidir. Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesinden sonra ABD’nin “yeşil kuşak projesi” ile doğan köktendinci hareketlerin tek amacı, bu bölgede kontrol edilebilecek iktidarları başa getirmede oynadığı İngiliz anahtarı rolüdür ve bunun doğrultusunda bölgeyi dizayn etme çabasıdır. Bunun arkasında da enerji nakil yolları ve jeopolitik çıkar alanlarını kontrol etmek amacı yatmaktadır.

Tüm bunların dışında, bu zamana dek savaş suçları işleyen ve adalet önünde hiçbir zaman hesap vermemiş olan insanların varlığı, Afganistan’ın güvensizliğini pekiştiren hadiselerden bir diğeridir. En çarpıcı olan ise, Afgan halkının bir kısmının bunları tanıyor olmasıdır. Yani adalet mekanizmasının işlemeyişi, ülkenin büyük bir hukuksuzluk ve yolsuzluk bataklığına batmasında önemli bir etkendir. Uluslararası anlamda Afganistan’ı kurtarmak için girişilen tüm çabaların ise sorunları kökünden çözmek yerine Afgan halkı ve devletinin karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunlarını derinleştirmekten öteye gidemediği açıkça görünmektedir. ABD, Afganistan adına her yıl milyarlarca dolar harcarken, NATO misyonunun Afganistan’da devam etmesi Batı için işleri daha içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Askeri anlamda üstlenilen misyonlarda beklenen sonuçların alınamadığı çok açıkken, karakollara sıkışan güvenlik birimlerinin Taliban karşısında çaresiz olması, gelecekte devam edecek asimetrik tehditlerin hangi boyuta varacağını bilinilmez kılıyor.

Bu noktada bugün itibarıyla Amerikan askerlerinin kırsal arazilerden çekilmesi ve terörle mücadelede sadece eğitim programlarına odaklanılması, Taliban’ı sahada güçlü kılmaktan alıkoymamaktadır. Çünkü terörle etkin mücadele, zaman ve mekan boyutu itibariyle önleyici müdahele ve bu müdahaleyi gerekli kılacak kapasiteye sahip olma doğrultusunda bunları doğru zaman ve yerde uygulama gereği doğurduğundan, teröristleri caydırmak için sahada aktif olarak yer almayı zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda, zamanında IŞİD’e karşı izlenilen ‘offensive containment’ stratejisi, Taliban’a karşı izlenmesi mümkün olmayan bir stratejidir. Bunda hem arazi koşulları önemli rol oynarken, psikolojik anlamda mücadelenin artık sürdürülebilir olması deneyimler açısından da imkansız görünmektedir. Buradan hareketle de daha saldırgan bir politika izlemenin ekonomik ve askeri açıdan ABD’yi derin bir çıkmaza sürükleyeceği açıktır. Şüphesiz ki, bunda da yine en büyük zararı Afganistan’ın ve Afgan halkının ödemesi kaçınılmazdır.

 

Alparslan ULUHAN

 

Kaynaklar

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.