TBMM’DE TEMSİL EDİLEN BÜYÜK SİYASAL PARTİLERİN DIŞ POLİTİKA VİZYONLARINDA ÖRTÜŞEN NOKTALAR

upa-admin 21 Kasım 2018 1.380 Okunma 0
TBMM’DE TEMSİL EDİLEN BÜYÜK SİYASAL PARTİLERİN DIŞ POLİTİKA VİZYONLARINDA ÖRTÜŞEN NOKTALAR

Özet: Türkiye’de parlamento (TBMM) içerisinde temsil edilen beş büyük siyasal partinin (AK Parti-Adalet ve Kalkınma Partisi, CHP-Cumhuriyet Halk Partisi, HDP-Halkların Demokratik Partisi, MHP-Milliyetçi Hareket Partisi ve İyi Parti) dış politika vizyonları bazı konularda benzerlik göstermekte, ancak bazı konularda da farklılaşabilmektedir. Bu araştırmada saptanacak olan ve tüm partilerin uzlaştığı konular, Türk Dış Politikası’nda genel kabul gören temel eğilimler olarak anlaşılmalı ve bu anlamda “devlet politikası” olarak değerlendirilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, AK Parti, CHP, MHP, HDP, İyi Parti.

 

Giriş

Türkiye’de 24 Haziran 2018 tarihinde düzenlenen son genel seçim sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde beş siyasal parti (AK Parti-Adalet ve Kalkınma Partisi, CHP-Cumhuriyet Halk Partisi, HDP-Halkların Demokratik Partisi, MHP-Milliyetçi Hareket Partisi ve İyi Parti) anayasanın 95. maddesine uygun şekilde (Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2018/b) en az 20 sandalye kazanarak parlamento grubu kurmayı başarmıştır. Bu beş büyük partiden dördü (AK Parti, CHP, MHP ve HDP), zaten yıllardır Türkiye siyasetinin ana aktörleri durumundadırlar. İyi Parti ise, yeni kurulan bir siyasal parti olarak ilk kez parlamentoya girmeye hak kazanmıştır. Son genel seçim sonucunda TBMM içerisindeki sandalye dağılımı şu şekilde oluşmuştur (Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2018/a):

Parti Adı Üye Sayısı
Adalet ve Kalkınma Partisi 290
Cumhuriyet Halk Partisi 142
Halkların Demokratik Partisi 65
Milliyetçi Hareket Partisi 50
İyi Parti 40
Türkiye İşçi Partisi 2
Saadet Partisi 2
Demokrat Parti 1
Büyük Birlik Partisi 1
Bağımsız Milletvekili 2

 

Tablo I: 24 Haziran 2018 genel seçimi sonrasında TBMM’deki sandalye dağılımı

Tablo I’den de görülebileceği üzere, diğer siyasal partilerin Türkiye siyasetinde etkili olma şansları kısa ve orta vadede mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, araştırmada TBMM’de grubu olan beş büyük siyasal parti üzerinde durulacaktır. Araştırmada, bilimsel yöntem olarak birincil kaynakların incelenmesi (özgün parti programları) ve içerik analizi (content analysis) metodlarını kullanılacaktır.

Beş Partinin Dış Politikada Uzlaştıkları Konular

Avrupa Birliği Üyeliği: Türkiye’deki beş büyük partinin üzerinde uzlaştığı konulardan ilki, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik başvurusunun devam ettirilmesi ve bu amaca ulaşılmasıdır. Örneğin, Türkiye içinde muhalif gruplarca ve yurtdışında Türkiye karşıtlarınca sıklıkla “Batı karşıtı” ve “İslamcı” olmakla eleştirilen muhafazakâr sağ çizgideki AK Parti, bu konuda, parti programında, “Türkiye Avrupa Birliği ile ilişkilerinde, taahhütlerini ve Birliğin üyelik için öteki aday ülkelerin de yerine getirmesini istediği şartları bir an önce sağlayacak, gündemin yapay sorunlarla meşgul edilmesini önlemeye çalışacaktır.” (AK Parti 2018) şeklinde oldukça azimli ve istekli olarak değerlendirilebilecek ifadelere yer vermiştir. Ancak AK Parti programında, tam üyelik dışındaki diğer ilişki biçimlerine karşıt olarak algılanabilecek bir ifadeye yer verilmemesi dikkat çekicidir. Ayrıca AK Parti, bu hedefi parti programında sadece bir cümlede açıklamayı uygun görmüştür.

Genelde “Batıcı-Avrupacı” olarak tanımlanan sosyal demokrat çizgideki anamuhalefet partisi CHP ise, parti programında AB tam üyeliğini tek seçenek olarak sunmakta ve tüm diğer alternatifleri reddetmektedir. Ayrıca, CHP, bu konuya parti programında dört paragraflık uzunca bir yer ayırmış ve AB’nin Kıbrıs Sorunu’nu üyelik süreciyle ilişkilendirmemesi ve tam üyelik için Türkiye’ye bir tarih vermesi gerektiğini belirtmiştir. Parti programında bu konuda şu ifadeler yer almaktadır: “CHP, başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma devriminin, modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesidir. AB ile ilişkilerimizde koşulumuz; eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyeliktir. CHP, bunun dışındaki hiçbir seçeneği kabul etmez. CHP, Türkiye’ye diğer üyelerden farklı, özel bir statü verilmesini kabul etmez. Eşit haklara sahip olacak bir Türkiye’nin AB üyeliği için diğer bütün üyelerin kabul edip uyguladıkları koşullara, bu arada Kopenhag ve Maastricht kriterlerine uyulmasını, AB hukukunun benimsenmesini kabul eder. Ancak, başka ülkelerden istenmeyen koşulların tek taraflı tavizler gibi Türkiye’ye dayatılmasına karşı çıkar. Bu arada, serbest dolaşım, tarım destekleri, bölgesel kalkınma alanlarında AB tarafından getirilmiş olan kalıcı kısıtlamaların kaldırılmasını ister. AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının, eşzamanlı olarak Türkiye ile söz konusu üçüncü ülkeler arasında da paralel anlaşmaya dönüşmesini hedef alır. Bazı AB ülkelerinin coğrafi veya kültürel farklılıklar gibi nedenlerle Türkiye’yi tam üyelikten dışlamayı ve Türkiye’ye özel bir statü vermeyi öngören politikalarının AB’nin resmi görüşü haline dönüştürülmesi halinde, başta Gümrük Birliği olmak üzere, mevcut taahhütlerimiz gözden geçirilerek, ülkemizin çıkarlarının gerektirdiği adımlar kararlılıkla atılacaktır. Türkiye’nin AB üyeliğinin Kıbrıs konusu ile ilişkilendirilmesini ve üyelik sürecinin sürdürülmesinin ve sonuçlandırılmasının Türkiye’nin vereceği tek taraflı tavizlere bağlanmasını kabul etmez. Aynı şekilde Lozan Antlaşması’yla bağdaşmayan keyfi koşulların Türkiye’ye kabul ettirilmek istenmesine de karşı çıkar. Türkiye’nin üyeliğine engel olmak isteyen ülkelere karşı gerekli tepkilerin gösterilmesini ve önlemlerin alınmasını savunur. Buna karşılık, Türkiye’nin de çıkarlarına hizmet edecek, AB mevzuatına ve diğer ülkelerin uygulamalarına uygun bir reform sürecinin hızlandırılarak sonuçlandırılmasını destekler. AB’nin Türkiye’nin tam üyeliği için bir hedef tarih vermesi gereğini savunur.” (CHP 2018).

TBMM’deki üçüncü büyük parti olan Kürt yanlısı ve sol çizgideki HDP, parti programında ilginç bir şekilde Avrupa Birliği’ne üyelikle ilgili hiçbir ifadeye yer vermemiştir (HDP 2018/a). Buna karşın, partinin demokrasi ve insan hakları konularında AB kurumlarından Türkiye’ye yönelik olarak yapılan eleştirilerle örtüşen tavrı ve 2018 seçim bildirgesinde geçen “Avrupa Birliği’nin insan haklarına riayet, yerel demokrasi, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi ön plana çıkardığı ilkeleri savunmaya devam edeceğiz. AB’nin özellikle Yunanistan krizinde ve göçmen katliamlarında belirgin hale gelen neo liberal politikalarına karşı duruşunu ve Avrupa’nın ezilenleriyle ortak mücadelesini destekleyecek, AB’yle müzakere ve tam üyelik çalışmalarını ilkelerimiz çerçevesinde ele alacağız.” (HDP 2018/b) ifadeleri düşünüldüğünde, bu partinin de Türkiye’nin AB tam üyelik sürecine destek verdiği açıktır.

TBMM’deki dördüncü büyük parti olan Türk milliyetçisi çizgideki MHP, 2009 yılında hazırlanan ancak hala yürürlükte olan parti programında, milliyetçi duruşu ve güvenlik riskleri karşısındaki dikkatli tutumuna paralel olarak bu sürece eleştirel yaklaşsa da, AB ile bütünleşmeyi -CHP’ye benzer şekilde- sadece tam üyelik temelinde desteklediğini vurgulamıştır. Parti, bu konuda programında şu ifadelere yer vermiştir: “Türkiye-AB ilişkilerinin niteliği, zemini ve çerçevesinin açıklığa ve yeni bir tanıma kavuşturulması gerekli görülmektedir. Partimiz, AB ile ilişkileri Türkiye için bir “kimlik ve kader sorunu” olarak görmemektedir. Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’nin yörüngesinde sürüklenmeye mecbur, mahkûm ve muhtaç olmadığını savunmaktadır. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü; terör ve bölücülük; Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan konularındaki yaklaşımı Türkiye’nin menfaatlerine zarar vermemesi kaydıyla ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi politikamızın esasını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği’ne dahil ülkelerin millî duyarlılıklarımıza gösterecekleri saygı, bu ülkelerle olan ilişkilerimizin geleceğini belirleyecek temel kriterleri oluşturacaktır.” (MHP 2009). Bu yönüyle, MHP, AB konusunda en eleştirel parti olmakla birlikte, Türkiye’nin menfaatlerine zarar verilmemesi durumunda tam üyeliği desteklediğini ilan etmektedir.

TBMM’deki beşinci büyük parti olan ve henüz yeni kurulan bir milliyetçi sağ parti olan İyi Parti ise, parti programında AB’ye üyelik konusunda şu ifadelere yer vermiştir: “Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Türkiye için olduğu kadar Avrupa Birliği için de hayati öneme sahip olduğunu düşünmekteyiz. Ancak, Birlik ile Türkiye arasında devam eden sözde tam üyelik süreci bugünkü haliyle hem Türkiye’nin, hem de AB’nin karşılıklı çıkarlarına çok boyutlu zararlar vermektedir. Tam üyelik sürecinin sözde bir sürece dönüşmesinin nedeni, Türkiye’nin tam üyelik şartlarını yerine getirmemesinden ziyade AB’nin iç sıkınlarına dair politikalarından kaynaklanmaktadır. Oysa sağlıklı bir ilişki zeminine oturmuş Türkiye-AB ilişkileri, sadece iki taraf açısından değil, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz için de önem taşımaktadır. Sonuçsuz, tükeci, yıpracı mevcut sözde AB tam üyelik sürecinin Avrupa’ya son yıllarda hakim olmaya başlayan içe dönük ırkçı anlayışın etkisinden kurtarılarak yeni bir ilişki zemininde tanımlanması sağlanacaktır. (İyi Parti 2018). İyi Parti, bu yönüyle AB konusunda yeni bir müzakere biçimi isteyen tek parti olarak diğerlerinden ayrışmaktadır. Ancak parti, AB ile ilişkileri ve tam üyeliği reddeden bir ifadeye de programında yer vermeyerek AB üyeliğini desteklediğini belli etmekte ve tam üyeliğin gerçekleşmemesi konusunda Türkiye’den ziyade AB’yi eleştirmektedir.

Barışçıl Dış Politika: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz ifadesi “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışına uygun şekilde, TBMM’deki partilerin tamamının dış politika vizyonlarında “barış” vurgusu yer almaktadır. Örneğin, AK Parti, bu konuda parti programında şu ifadeye yer vermiştir: “AK Parti, din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait olursa olsun, dökülen kanın ve göz yaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yolun, kalıcı bir barıştan geçtiğine inanmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye, barışın tesisine yönelik çabaları desteklemeye devam edecektir.” (AK Parti 2018). AK Parti programında “barış” sözcüğü sadece iki defa geçmektedir.

CHP, parti programında tam 66 defa “barış” ifadesine yer verirken, dış politika ile alakalı olarak şunları yazmıştır: “Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin ulusal siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını korumaya, bağımsızlığını ve egemenliğini, ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü sürdürmeye, uluslararası saygınlığını ve etkinliğini arttırmaya yönelik barışçı bir ulusal dış politika izlemektedir.” (CHP 2018).

HDP, tam 14 defa “barış” ifadesinin geçtiği parti programında dış politikadaki barışçıl vizyonunu şu şekilde izah etmiştir: “İşte partimize ilham veren, insanlığın bu evrensel ve yerel mücadeleleri ve edinilen deneyimlerdir. Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için; özgürlük, barış ve adalet için mücadele eden güçlerin birliğinden oluşan partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır.” (HDP 2018/a). Anti-emperyalist bir dış politika vurgusu yapan HDP, “barış” kavramını da özellikle Kürt Sorunu bağlamında olumlu bir yaklaşım ve yöntem olarak sıklıkla vurgulamaktadır. Nitekim 2018 seçim bildirgesinde de, parti, “barış” sözüne 29 defa yer vermiştir (HDP 2018/b).

MHP, tam 32 defa “barış” sözünün geçtiği parti programında dış politikadaki barışçıl vizyonunu şöyle açıklamıştır: “Türkiye’nin milli güvenliğini ve milli çıkarlarını korumak ve geliştirmek; çevremizde barış, istikrar ve güvenlik kuşağı oluşturmak; başta komşularımız olmak üzere, bütün ülkelerle karşılıklı saygı ve yarara dayalı ilişkiler kurmak; mevcut sorunları Türkiye’nin hak ve çıkarları korunarak uluslararası hukuk çerçevesinde adil ve kalıcı çözümlere kavuşturmak milli dış politikamızın temel hedefleridir. Dış politikamızın esası bölgemizde ve dünyada barışı sağlayarak sürekli kılmak ve uluslararası işbirliğini geliştirmektir.” (MHP 2009).

İyi Parti, tam 16 defa “barış” ifadesine yer verdiği parti programında dış politikadaki barışçıl görüşlerini şöyle açıklamıştır: “Uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, iskrarlı, gerçekçi, sadece sorunların çözümünü değil krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı ve çok yönlü bir dış polika izlenecektir. Çevre komşularımızla, bölge ülkeleriyle işbirliği ve ittifaklar halkası oluşturulacak, bu yapı bölge ve dünya barışına katkı sağlayacak yönde etkili mekanizmalarla desteklenecektir. (İyi Parti 2018).

İslam Dünyası ile Yakın İlişkiler: Anayasasının 2. maddesinde belirtildiği şekilde laik bir devlet olmasına karşın (Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2018/b), İslam dininin etkilerinin yoğun şekilde hissedildiği ve toplumda yüce İslam dinine yönelik olarak büyük bir saygı beslenen Türkiye’de, dış politikada da bunun yansımaları tüm partilerin programlarında görülmektedir. Örneğin, AK Parti, İslam dünyasıyla ilişkileri geliştirmek konusunda programında şu ifadelere yer vermiştir: “Partimiz, Türkiye’nin İslam ülkeleriyle ilişkilerine özel bir önem vermektedir. Bu nedenle, bir yandan bu ülkelerle ikili işbirliğimizin artırılması, öte yandan İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) uluslararası alanda daha saygın yer edinebilmesi ve inisiyatif alabilen dinamik bir yapıya kavuşturulması için çaba sarfedecektir. Yine bu bağlamda, Başkanlığını Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı İKÖ Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) faaliyetlerine daha somut içerik kazandırmaya çalışacaktır.” (AK Parti 2018).

Genelde laiklik yanlısı katı tutumuyla eleştirilen CHP ise, parti programında İslam dünyasıyla ilişkileri geliştirmek istediğini şu ifadelerle vurgulamıştır: “CHP, başta komşularımız olmak üzere, bütün Ortadoğu ve İslam ülkeleriyle kalıcı dostluk ilişkileri kurulmasından ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden yanadır. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminde bu ilişkilerin, Türkiye’nin laik devlet yapısına saygı gösterilmesi ve topraklarında terör örgütlerinin yerleşmesine izin verilmemesi gibi konularda gösterilecek ortak duyarlılıkla gelişebileceği bilinmelidir.” (CHP 2018). CHP, Ortadoğu ve İslam ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek istediğini beyan ederken, laiklik vurgusunu da bu vizyonuna ekleyerek Atatürk mirası çizgisini sürdürmektedir.

HDP, bu konuda anti-emperyalist ve milliyetçilik karşıtı çizgisini de harmanlar şekilde şu ifadeleri kullanmıştır: “İslamiyet’in sermaye düzeninin payandası yapılmasına ve siyasete alet edilmesine karşı çıkan Müslümanlar ile Türk-İslam sentezine, ırkçı ve şoven ideolojiye karşı tutum alan Türk ulusundan ve Sünni inançtan halkımızın ezilen halkların yanında yer alışına değer veren partimiz, birleşik mücadeleyi geliştirmek ve güçlendirmek için gerekli çabayı gösterir.” (HDP 2018/a).

MHP, “Sahip olduğu imkân ve kabiliyetler ile doğal, tarihi, kültürel, beşeri değer ve kaynakları ile Türkiye, Türk ve İslam dünyasının çekim ve cazibe merkezi olabilecektir.” (MHP 2009) ifadeleriyle parti programında Türkiye’yi İslam dünyasının çekim merkezi olarak öne çıkarmaktadır.

İyi Parti ise, bu konuyu “Ortadoğu” bölümünde ele almış ve şu ifadelere yer vermiştir: “Bu saptamalar ışığında İslam ile özdeşleştirilmeye çalışılan küresel terör ile mücadele konusunda bölge ülkeleri arasında ikili işbirliği mekanizmalarının kurulması ve mevcut uluslararası yapıların etkin hale gerilmesi için çalışmalar yapılacaktır.” (İyi Parti 2018). Bu yönüyle, parti, İslam dininin terörle özdeşleştirilmesine karşı çıkarken, “Ülkemizin son zamanlarda dini-mezhebi ve toplum mühendisliği yaklaşımlarıyla içine çekildiği ‘Ortadoğululaşma’ yanlışına son verilerek muasır ülküsü yolunda kararlı bir irade sergilenecektir.” ifadeleriyle laik duruşunu da kesin bir şekilde ortaya koymuştur (İyi Parti 2018).

Çok Boyutlu Dış Politika: Soğuk Savaş döneminde (1945-1990) iyi bir Amerikan müttefiki olarak tanımlanan Türkiye, bu sürecin ardından başlayan yeni dönemde ise dış politikada çok boyutlu arayışlar içerisine girmiş ve ABD ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini bozmadan diğer ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye gayret etmektedir. Bu durum, TBMM’deki beş büyük partinin programlarından da anlaşılabilmektedir.

AK Parti, bu konuda şu ifadesiyle çok boyutlu dış politikasını formüle etmiştir: “Türk Dış Politikası’nın geleneksel Atlantik ve Avrupa boyutlarının yanında, Avrasya eksenli bir politikanın da geliştirilmesi yolundaki çabaları sürdürecektir.” (AK Parti 2018).

CHP, çok boyutlu dış politika bağlamında programında şu ifadeleri tercih etmiştir: “CHP, bütün ülkelerle dostluk ve işbirliği ilişkilerinin geliştirilmesini savunur. CHP, Rusya, Çin, Japonya, Brezilya, Hindistan, Uzak Doğu, Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerimizin politik ve ekonomik boyutlarıyla hızla geliştirilmesini hedef alır.” (CHP 2018).

HDP, “Partimizin başlıca uluslararası amacı, savaşsız, sömürüsüz, halkların eşitliğine dayalı yeni ve özgür bir dünya kurulmasıdır. Partimiz, bu amaç doğrultusunda, emperyalizmin halklarımız, Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ve tüm dünya halkları üzerindeki egemenlik ve baskı politikalarına; emperyalist askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmalara, askeri üslere ve kurumlara karşı mücadeleyi öncelikli görevi olarak kabul eder. Partimiz, hegemonyacılığa, sömürgeciliğe, işgallere, askeri müdahale ve darbelere karşı çıkar, emperyalist saldırılara karşı direnen halkların demokrasi, özgürlük ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin yanında yer alır; ulusal kurtuluş hareketlerini, ‘ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’ ilkesinden hareketle destekler.” (HDP 2018/a) ifadeleriyle dış politikasındaki çok boyutluluğu anti-emperyalist bir temel üzerine inşa etmiştir.

İyi Parti, “Çevre komşularımızla, bölge ülkeleriyle işbirliği ve ittifaklar halkası oluşturulacak, bu yapı bölge ve dünya barışına katkı sağlayacak yönde etkili mekanizmalarla desteklenecektir.” sözleriyle programında çok boyutlu dış politika anlayışını daha çok bölgesel güç bağlamında ve çevre ülkeler temelinde vurgulamıştır. (İyi Parti 2018).

Sonuç

Sonuç olarak, TBMM’de temsil edilen beş büyük partinin programları incelendiğinde; Avrupa Birliği’ne üyelik, barışçıl dış politika, İslam Dünyası ile yakın ilişkiler ve çok boyutlu dış politika gibi dört ana başlık altında tüm partilerin görüşlerinin birbirlerine oldukça yakın olduğu ve bu unsurların günümüz Türkiye’sinin diplomatik çizgisinde “devlet politikası” olarak kabul edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu görüşler, Türkiye’nin şimdilerde dış politikada toplumsal tabanı geniş bazı refleksler geliştirmesine olanak sağlasa da, olası büyük bir yapısal siyasal ve ekonomik kriz durumunda tepkisel olarak yükselme ihtimali olan yeni siyasal hareketlere sistemdeki boşluk noktalarını göstermesi açısından da önemlidir. Bu boşluk noktaları doldurulduğunda ise, karşımıza; AB karşıtı, barışçıl dış politika çizgisine mesafeli, İslam Dünyası ile ilişkiler konusunda şüpheci ve çok boyutlu dış politikadan ziyade Batılı geleneksel müttefikleri temel alan bir dış politika çizgisini savunan bir siyasi hareket sureti çıkmaktadır. Ancak bu tarz “anti” hareketlerin uzun vadede başarı şanslarının fazla olmadığı ve daha çok toplumsal açıdan duygusal krizlere tekabül eden regresyon dönemlerinde geçici olarak etkili oldukları da akıllarda tutulmalıdır.

 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.