FRANCE CULTURE’DE YAYINLANAN ‘SİYASETE İSLAM KARIŞINCA’ KONULU RADYO PROGRAMI

upa-admin 03 Ocak 2019 1.624 Okunma 0
FRANCE CULTURE’DE YAYINLANAN ‘SİYASETE İSLAM KARIŞINCA’ KONULU RADYO PROGRAMI

Radio France grubuna bağlı olarak yayın yapan Fransız devlet radyosu “France Culture”[1], 1940’lardan bu yana farklı isimlerle faaliyette olan (1963’ten beri şimdiki ismiyle) ciddi bir medya kuruluşudur. Kuruluş, yıllardır farklı alanlarda Fransızca dilinde yaptığı programları internet sitesinden takipçilerinin beğenisine sunmaktadır. Bu istasyonda yayınlanan programlardan birisi de, Hervé Gardette’in hazırladığı “Politique!” kuşağıdır. Bu program kapsamında, Gardette, 12 Şubat 2018 tarihinde “Quand l’islam se mêle de politique” (Siyasete İslam Karışınca) konulu ilginç bir yayın yapmıştır[2]. Programa, Fransız tarihçi ve Géopolitique des islamismes (2014) ve L’Islamisme au pouvoir : Tunisie, Egypte, Maroc (2018) kitaplarının yazarı[3] Anne-Clémentine Larroque konuk olarak katılmıştır. Larroque, özellikle Arap Baharı sonrasında Tunus, Mısır ve Fas gibi ülkelerde yaptığı saha araştırmalarına dayalı olarak yazdığı ikinci kitabıyla oldukça dikkat çekmeyi başarmış genç bir araştırmacıdır. Bu yazıda, bu programda konuşulanlar özetlenecektir.

France Culture

Programın girişinde, sunucu Hervé Gardette, Arap Baharı döneminde Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan gelişmeleri özetlemekte ve Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali rejimini yıkan Yasemin Devrimi’ni, Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimini alaşağı eden Mısır Devrimi’ni ve Fas’ta Kral 6. Muhammed’in halka yönelik çeşitli hak ve tavizler vermesine neden olan reform sürecini hatırlatmakta ve bu süreçler sonucunda birçok ülkede İslamcıların iktidara geldiklerini vurgulamaktadır. İslamcılık uzmanı olarak tanıtılan genç Fransız araştırmacı Anne-Clémentine Larroque ise, programdaki konuşmasına, İslamcılığın farklı araçlarla İslam’ın siyasal alanda hak iddia etmesi olduğunu açıklayarak başlamakta ve bu ideolojideki temel amacın toplumun İslamlaştırması olduğunu söylemektedir. Larroque, bunun demokratik siyasal sınırlar çerçevesinde (Siyasal İslam) veya şiddet yoluyla (Cihatçılık) olabildiğini belirtmektedir. Arap Baharı sürecinde İslamcılığın farklı tezahürlerinin görülebildiğini kaydeden Fransız analist, sunucu Hervé Gardette’in Türkiye’de 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) demokratik yolla iktidara gelen ilk İslamcı parti olduğunu hatırlatması sonrasında, bu parti ve Türkiye’deki İslamcıları analiz etmeye başlamaktadır. Tunus başta olmak üzere İslam dünyasındaki birçok ülkede İslamcıların Türkiye örneğinden önemli dersler çıkardıklarını ima eden konuşmacı, örneğin Tunus’ta Raşid Gannuşi ve Ennahda partisinin 1990’lar ve özellikle 2000’lerden itibaren -Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye benzer şekilde- daha pragmatik ve ılımlı çizgide siyaset yapmaya başladıklarını söylemektedir. Erdoğan’ın 1990’ların sonunda hapsedilmesinin ardından İslamcı çizgideki siyasal önerilerini değiştirdiğini ve yumuşattığını belirten Fransız uzman, ancak aynı Erdoğan’ın 2008’den sonra türbanın kamusal alanda serbestçe kullanılmasını sağlayarak seküler kesimde yeniden tedirginlik yaratmaya başladığını ve bu nedenle Türkiye’deki laiklik-İslamcılık tartışmalarının halen sona ermediğini vurgulamaktadır.

Anne-Clémentine Larroque

Anne-Clémentine Larroque, İslamcılardaki strateji değişikliği ve demokratik ve ılımlı siyasete yönelmenin son yıllarda Selefileri bile etkilemeyi başardığını belirtmekte ve Mısır’daki Selefi grupların eşlerinin siyasete girmelerine sıcak bakmalarını ve Fas’taki Müslüman kadınların başlarını açmalarını bu duruma örnek olarak göstermektedir. Seçimler öncesinde İslamcıların iktidara gelmek için bu stratejik değişikliklere kolaylık yönelebildiklerini belirten sunucu Hervé Gardette, İslamcıların iktidara geldikten sonra nasıl hareket ettikleri konusunu ise Larroque’a sormaktadır. Larroque ise, araştırmasına Türkiye’yi dâhil etmediğini hatırlatmakta ve günümüzde Türkiye hakkında daha çok “Post-İslamcılık” tartışmalarının yapıldığının altını çizmektedir. Türkiye’de AK Parti’nin Arap Baharı’ndan yaklaşık 10 yıl önce iktidara geldiğini belirten konuşmacı, ayrıca Türkiye’nin halen anayasal olarak laik bir ülke olması bağlamında diğer İslam ülkelerinden farklılaştığına dikkat çekmektedir. Türkiye’nin bir Arap ülkesi olmadığını da belirten Fransız yazar, Türkiye’de halen İslamcıların iktidarda olduğunu ve özellikle son dönemde Erdoğan yanlılarının giderek daha katı bir rejimi savunmaya başladıklarını söylemektedir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında AK Parti ve Erdoğan’ın otoriter eğilimlerinin güçlendiğinin sorulması üzerine, Larroque, Mısır’daki Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler çıkışlı Siyasal İslamcıların da seçimle işbaşına geldikten sonra aynı hatayı yaptıklarını belirtmekte ve bu anlamda İslamcı siyasal gelenekten yetişen siyasetçiler ve siyasal oluşumlarla bir demokrasi kurulmasının son derece zor olduğunu ima etmektedir. Ancak Tunus’un bu anlamda farklı bir örnek olduğunu vurgulayan Larroque, bu ülkede Raşid Gannuşi’nin çoğulcu ve demokratik yaklaşımlarıyla ülkesini otoriter rejim tuzağına düşmekten kurtardığını açıklamaktadır. Fransız uzman, Tunus’un bu süreçte anayasal olarak sekülerleştiğini ve bunun bizzat İslamcılar eliyle yapıldığını anlatmaktadır. İslamcı partilerin dönüşümlerinin halen devam ettiğini de vurgulayan konuşmacı, bunun hem sosyolojik değişim, hem de parti içi politikaların sonucunda gerçekleştiğini belirtmektedir. Ayrıca Türkiye’nin laik ve demokratik bir düzen içerisinde otoriterleşmesi bağlamında ilginç bir örnek olduğunu belirten Anne-Clémentine Larroque, İslamcı Gülen cemaatinin darbe sonrasında devlet kadrolarından elimine edilmesi nedeniyle Türkiye’de iktidarın gücünü dengeleyebilecek bir mekanizma kalmadığını ve bu nedenle otoriter bir yönetim kurulduğunu söylemektedir.

L’islamisme au pouvoir : Tunisie, Egypte, Maroc (İslamcıların İktidarı: Tunus, Mısır, Fas)

Daha sonra İran konusunda görüşlerini açıklamaya başlayan Anne-Clémentine Larroque, bu ülkenin Siyasal İslam’ın bir devrimle yeni bir rejim kurması anlamında belki de tek başarılı örnek (model) olduğunu ve bu nedenle Sünni dünyasında Tahran’a yönelik kıskançlıkla dolu bir bakışın hâkim olduğunu belirtmektedir. İran’ın İslami bir Cumhuriyet olduğunu ve dini otoritenin (Ayetullah) hiyerarşik üstünlüğüne rağmen bu ülkede kontrollü koşullar altında kısmen demokratik seçimlerin yapıldığını belirten konuşmacı, bu anlamda İran’ın halen özellikle Şii dünyasında önemli bir Siyasal İslam modeli ve cazibe merkezi olduğunu vurgulamaktadır. Bunlara ek olarak, Suudi Arabistan gibi Sünni İslam ülkelerinde İran’daki gibi Batı (temelde ABD) karşıtı İslami bir devrim süreci yaşanmadığını belirten Larroque, teokratik İran’dan farklı olarak, bu tarz ülkelerde siyasi otoritenin (Kral ve Prensler)  gücü nedeniyle ancak bir yarı-teokrasiden (dini otoriteyi temsil eden Ulema Konseyi) söz edilebileceğini iddia etmektedir. Ancak monarşik yapıdaki bu devletin 1932 yılında kurulmasından bu yana kendisine özgü bir siyasal sisteminin var olduğunu ve İslam dünyasındaki diğer ülkelere model olmaktan uzak olduğunu da belirten Fransız uzman, bunun nedenini ise Suudi rejiminin halk egemenliğine dayanmaması ve meşruiyet arayışında olmamasıyla açıklamaktadır. Bu noktada “demokrasi” tanımlarına da açıklık getirmeye çalışan Fransız yazar, demokrasinin Ortadoğu/İslam ülkelerinde daha çok şekilsel (çok partili seçimler) yönüyle algılandığını, oysa demokrasinin özgür seçimlerin ötesinde belli norm ve değerler (çoğulculuk, kadın-erkek eşitliği vs.) çerçevesinde oluştuğunu vurgulamaktadır.

Siyasal İslamcılığın Cihatçılıkla ilişkisi sorulduğunda ise, Anne-Clémentine Larroque, Cihatçı akımların Siyasal İslam geleneğinden beslendiğini, ancak Siyasal İslam’ın anayasal demokratik siyasal yapı içerisinde hareket eden siyasal partiler nedeniyle Cihatçılık’a karşı bir sur (rempart) işlevi de görebildiğini söylemektedir. Bu anlamda özellikle Tunus’taki Ennahda partisinin 2012-2013 döneminde yaşadığı Şeriat tartışmalarına dikkat çeken Larroque, meşruiyet kaygısı ve anayasal düzen içerisinde bu partinin ölçülü adımlar atabildiğini hatırlatmaktadır. Programın son bölümünde DAEŞ veya IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) adlı terör örgütü hakkında görüşlerini açıklayan Larroque, bu şekilde Siyasal İslam ve Cihatçılık ayrımıyla İslamcılık çalışmalarına önemli bir katkı yapmaktadır. Larroque’un görüşlerinin ve gözlemlerinin değerli olmasının bir diğer sebebi de, araştırmasını Tunus, Mısır ve Fas gibi ülkelerde uzun süre kalarak ve yorumlarını buradaki siyasetçi ve halktan kişilerle yaptığı görüşmelere dayandırarak ileri sürmesidir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Web sitesi için; https://www.franceculture.fr/.

[2] Buradan dinleyebilirsiniz; https://www.franceculture.fr/emissions/politique/quand-lislam-se-mele-de-politique.

[3] Bakınız; https://www.amazon.fr/Anne-Cl%C3%A9mentine-Larroque/e/B00QN991I4.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.