TÜRKİYE BİRLİK PARTİSİ (TBP) DENEYİMİ

upa-admin 25 Şubat 2020 5.119 Okunma 0
TÜRKİYE BİRLİK PARTİSİ (TBP) DENEYİMİ

Giriş

Alevilik, son yıllarda hakkında en çok yazılan ve konuşulan konulardan birisidir. Alevi kelimesi, lügat olarak Arapça’da “Ali’ye mensup”, “Ali’ye ait” anlamlarına gelmektedir. Mezhepler tarihi ve tasavvuf edebiyatında ise, “Hz. Ali’yi sevmek saymak ve ona bağlı olmak” anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan, Hz. Ali’yi seven, sayan ve ona bağlı olan kimseye “Alevi” denilir. Tarihe baktığımızda, kısa vadede yıkıcı sonuçlar doğuran olaylar, uzun vadede toplumsal varoluşun kurucu unsurlarından biri olabilir. Bu anlamda, 2 Temmuz 1993 tarihli Madımak Katliamı da, Alevileri, 1990’larda kendi toplumsal varoluşlarını düşünmeye yöneltmiştir. Böylelikle, Aleviler kendi kimliklerini eskiye göre daha çok sahip çıkmışlardır. Buna örnek olarak, yaşanan olaylar neticesinde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin (PSAKD) üye sayısı yaşanan dramatik olayların ardından üç katına çıkması gösterilebilir. Yine Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği’nin 20 olan şube sayısı, katliamdan sonra 50’nin üzerine çıkmıştır. Bu dernek sayılarındaki artış, Alevilerin katliamlara karşı gösterdiği tepkiyi açıkça göstermektedir.

Ancak bu olay öncesinde de, Alevi hareketlerinin siyasallaşması yönünde unutulan çok önemli bir girişim bulunmaktadır. Bu girişim, 1966 yılında kurulan Birlik Partisi’dir (sonradan Türkiye Birlik Partisi). Alevilerin kurduğu bu partinin çizgisi,  din ve vicdan özgürlüğü, laiklik ve milliyetçilik gibi diğer insanları ötekileştirmeyen çekici başlıklardan oluşmuştur. Parti, birçok ideolojik değişikliğin ardından 12 Eylül 1980 darbesine kadar faaliyet göstermiştir. Bu çalışmada: partinin kuruluşuna, parti kurucularına, parti teşkilatlanmasına, parti seçimlerine, parti program ve tüzüğüne ve son olarak da partinin kapanış sürecine değinilmiştir.

Türkiye Birlik Partisi logosunda 12 İmam’ı temsil eden 12 yıldız ve Hz. Ali’yi sembolize eden bir aslan bulunuyordu

Türkiye’deki Alevi Hareketinin Doğuşu

Travmatik olaylar, tarihin lineer akışını parçalar ve kurbanlarını dünyanın bir daha eskisi gibi dönmeyeceğine inandırır. Bu nedenle, Madımak Katliamı’ndan sağ olarak çıkan Zerrin Taşpınar, tanıklığını, “bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye bitirmektedir. Travmayla baş edebilme çabası, uyuyan bir kültürü canlandırabilir ve bir toplumu harekete geçmek için kamçılayabilir. Bu nedenle, travma, kısa vadede yıkıcı sonuçlarına rağmen, uzun vadede toplumsal varoluşun kurucu unsurlarından biri olabilir. Bu anlamda, Madımak Katliamı da Alevileri, kendi toplumsal varoluşlarını düşünmeye yöneltmiştir. Herşeyden önce, Madımak ve 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi Olayları, Alevilerin kitlesel saldırılara karşı nasıl da savunmasız olduğunu ortaya koymuştur. Bu noktada, Aleviler, kendi kimliklerini bir kez daha mercek altına almaya başladılar. Kimlikleri, içinde bulundukları güvensizlik evreninde Alevilerin sığınacakları yegane liman olmuştur. Bu çerçevede, Fevzi Gümüş, Madımak Katliamı sonrasında Alevilerin Alevi kimlikleriyle kurduğu ilişkideki dönüşüme dair fikir vermektedir. Fevzi Gümüş, Alevi hareketinin önemli isimlerindedir. Hem PSAKD’nin, hem de Alevi Bektaşi Federasyonu’nun Başkanlıklarını yürütmüştür. 1993 yılında sosyalist bir üniversite öğrencisi olan Gümüş, katliamın vahşeti karşısında Alevi kimliğinin üzerinde daha fazla durmaya başlamış ve sonrasında Başkanlığını yapacağı Alevi derneklerine üye olmuştur.

Madımak Katliamı’yla beraber Alevilerin Alevi kimliklerini nasıl siyasi bir güç olarak keşfettikleri Alevi siyaseti açısından öğreticidir. Bir diğeri de Şehriban Şahin Kaya’dır. Kaya, Madımak ve Gazi’nin Alevi hareketi açısından önemini açıklamak için Edward Walsh’dan ödünç aldığı “birdenbire gelen acılar” kavramına başvurur. Bu kavram, beklenmedik şekilde aniden gelişen felaketlerin, insan hataları ile oluşan ya da devlet güçlerinin şiddet kullanımıyla ortaya çıkan dramatik olayların yarattığı kamusal duyarlılıkları açıklamak için kullanılır. Birdenbire gelen acılar, kamusal duyarlılığı arttırdığı için sosyal hareketlerin oluşumu ve yaygınlaşmasını sağlayacak sosyo-politik atmosferi de yaratırlar. Birdenbire gelen bir acı olarak Madımak Katliamı da Alevi hareketinin kitleselleşmesinde önemli bir rol oynadı. Alevi derneklerinin hem şube, hem de üye sayılarında artışlar yaşandı. PSAKD’nin üye sayısı Madımak’ın ardından üç katına çıktı. HBVKD’nin 20 olan şube sayısı katliamdan sonra 50’nin üzerine çıktı. Bu dernek sayılarındaki artış, Alevilerin katliama verdiği tepkiyi gösteriyordu. Ancak sadece üye sayılarındaki artış değil, aynı zamanda katliamın sonrasında düzenlenen Alevi festivallerinin katılımcı sayılarında da artış gözlemlendi. Aleviler de, hem derneklere üye olarak, hem de festivallere katılarak, Alevi kimlerine daha fazla sahip çıkacaklarını göstermişlerdir. Madımak Katliamı’ndan sonra hükümet, ana muhalefet partisi lideri ve hatta hükümetin küçük ortağı olan SHP’nin de yaptığı açıklamalarla birlikte, Aleviler, bütün siyasi partilere güvenlerini yitirmişlerdi. Bu çerçevede, kendi kimliklerine daha fazla sahip çıkmaya başladılar.[1] Ancak bu olaydan sonra bile Aleviler SHP/CHP’den ayrılarak bağımsız bir parti kurmayı düşünmemelerine karşın, 1960’larda Alevilerin ayrı bir siyasal parti girişimi denemeleri dikkat çekici ve Türk Siyasal Hayatı uzmanları için oldukça önemlidir.

Türkiye Birlik Partisi’nin Kuruluşu

Alevilik, ilk kez 1960’larda siyasal alanda açıkça konuşulan bir konu haline geldi. Kentleşme dışında Aleviliğin siyasal alanda görünürlük kazanmasını sağlayan iki faktörden daha bahsedilebilir. Bunlardan ilki, çok partili hayata geçişle beraber Alevilerin kalabalık bir oy tabanı olarak keşfedilmesidir. Diğer faktör ise, 1961 Anayasası’nın sağladığı görece liberal siyasal ortamdır. Bu yasal zemin, Türkiye’de o zamana kadar halının altına süpürülmüş olan sorunların kamusal alanda tartışılmasına olanak tanınmıştır. Alevilik de (Aleviliğin kabulü), işte bu sorunlardan birisidir.

1963 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, ilk kez Diyanet İşleri Başkanlığı çatışı altında bir Mezhepler Bürosu açılması önerisinde bulundu. Ancak sağ kamuoyundan yükselen itirazlar sonucunda bu çalışmalar askıya alındı. Sağ kamuoyunda Alevilik üzerine yürütülen tartışmaların dilinden rahatsız olan 60 Alevi Üniversite öğrencisi ise, “Alevi Türkler” imzasıyla bir bildiri kaleme alarak Mezhepler Bürosu’nun gerekliliğini savundular. Bu bildiri, Alevilerin ilk kez kendi kimlikleriyle kamusal tartışma ortamlarında boy göstermeleri anlamına geliyordu. Aleviliğin kamusal görünürlüğü dışında “Alevi Partisi” tartışmalarını tetikleyen bir diğer gelişme de Ortaca Olayları (Muğla’nın Ortaca ilçesinde 5-16 Haziran 1966 tarihleri arasında gerçekleşen Türkmen Alevilere yönelik tecavüz ve silahlı saldırı olayları) oldu. Ortaca Olayları sonrasında hissedilen bu hayalkırıklığı, zaten tartışılmakta olan Birlik Partisi’nin kurulması sürecini hızlandıracaktı. Ortaca Olayları’nın bir Alevi Partisi kurulması tartışmalarını hızlandırması, katliamlar ve Alevi partileşmesi arasındaki yakın ilişkiye işaret etmektedir. Bu ilişkinin çok daha yoğunlaşmış bir örneğini 1990’larda Madımak ve Gazi katliamlarıdır. Ortaca Olayları, hem parti kurma sürecini hızlandırdı, hem de ideolojik olarak bir Alevi Partisi olması pozisyonunu sağlamlaştırdı.

Parti, Alevi inanışı üzerine bina inşa edilmiş bir toplumsal düzeni savunmuyordu, ama kullandığı bazı sembollerle Alevilere sesleniyordu. Parti amblemi bir aslan ve etrafındaki on iki yıldızdan oluşuyordu. Alevi geleneğinde aslan, Allah’ın aslanı olarak Hz. Ali’yi, on iki yıldız ise on iki İmam’ı sembolize ediyordu. Partinin Alevilikle ilişkilendirilmesini sağlayan bir diğer faktör ise kurucularının tamamının Alevi olmasıydı. Partinin ilk genel başkanı Hasan Tahsin Berkman, 1961 seçimlerinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Çorum Senatör adayı olan ama seçilemeyen emekli bir askerdi. Partinin kuruluş sürecinde önemli bir oynayan avukat Cemal Özbey, siyasi hayatına Demokrat Parti ile başlayan 27 Mayıs sonrasında CHP’ye geçen bir siyasetçiydi. Parti kurucularından Tahsin Tosun Sevinç, 1965 seçimlerinde TİP’in Tunceli milletvekili adayı olurken, Hüseyin Erkanlı da yine aynı seçimlerde ve aynı ilden merkez sağda yer alan Yeni Türkiye Partisi’nin milletvekili adayı olmuştu. Her iki isim de milletvekili olarak seçilememişti. Farklı siyasi parti ve farklı siyasi ideolojilerden gelen bu isimleri (Türkiye) Birlik Partisi kuruculuğunda bir araya getiren -kuşkusuz- Alevi kimlikleriydi.[2]

Birlik Partisi’nin, Alevilerin kurduğu ilk siyasal oluşum olarak siyaset sahnesine çıkışı, 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında oluşan siyasal atmosferle de yakından bağlantılıydı. İhtilalden sonra hazırlanan anayasa ile bireyin hak ve özgürlüklerinin çerçevesi genişletilmiş, siyasal partiler hukuksal güvenceye kavuşmuş, planlı ekonomiye geçilmiş, işçilere grev hakkı tanınmış ve “yeni siyasal seçeneklerin” çıkmasını sağlayacak altyapı oluşturulmuştu. Yeni anayasanın Alevilere sağladığı en önemli kazanım ise, geleneksel yapının şehirlerde çözülmesiyle birlikte temel kurumları işlevsizleşmeye başlayan Alevilerin “Sünnileşme”sini hızlandıran zorunlu din derslerinin kaldırılmasıydı.  Ancak, 1961 Anayasası da her ne kadar Cumhuriyet sonrası anayasacılık hareketinin en demokratik nitelikli anayasası olarak kabul edilse de, sonuç itibariyle demokratik olmayan bir dönemin ürünüdür. Ama herşeye rağmen, 1961 Anayasası gereğince, Türkiye, eskisinden daha büyük bir özgürlükten yararlanıyordu. Anayasanın biraz belirsiz biçimde “sosyal devlet” olarak betimlediği bir devlette işçilere grev hakkı verildi. Böyle bir ortamda sendikacılar ve entelektüeller işçilerin ve köylülerin çıkarlarını temsil eden bir partiler kurdular. 27 Mayıs hareketi ve arkasından oluşan 1961 Anayasası, Alevilerin destekledikleri bir oluşum oldu. Sağlanan kısmi demokratik hak ve özgürlükler sayesinde, Türkiye tarihinde ilk kez bazı kesimler gibi, Aleviler de parti dernek gibi demokratik kitle örgütleri ile kendi seslerini duyurmaya başladılar. Türkiye tarihinde ilk defa, 1961 Anayasası’nın 19. maddesinde;  “din ve vicdan özgürlüğü”; yani Sünni inanç dışında bir dine, mezhebe inanmak ya da inanmamak anayasal haklar arasında sayılıyordu.  Bu durum kendi ülkesinde yüzyıllardır, kendi inancını komşusundan, devlet yetkilisinden saklamak, gizlemek zorunda olan Aleviler için çok önemli idi. İşte Alevilerin Aleviliklerini açık açık kamuoyunda ifade etme çalışmaları bu dönemde başladı. Bu çerçevede (Türkiye) Birlik Partisi 17 Eylül 1966’da kuruldu. [3]

(Türkiye) Birlik Partisi’nin Kurucuları

Ülkede birliği sağlamak öncelikli hedef olunca, buna uygun bir Genel Başkan seçmek gerekiyordu elbette. Sisteme güven verebilecek, Cumhuriyet ilkeleriyle oynamayacak, bu ilkelerin yara almasına izin vermeyecek, marjinallikleri önleyecek bir Genel Başkan, o dönemdeki mevcut siyaset anlayışına göre ancak asker kökenli biri olabilirdi. Üstelik 27 Mayıs sonrasının siyasal parçalanmışlığı içinde emekli subaylar politika dünyasının aradığı isimler haline gelmiş, siyaset, orduda gerçekleştirilen geniş çaplı emeklilik işlemi nedeniyle sivil hayata atılan emekli subayların istihdam alanı olmuştu. Emekli subaylar, orduya karşı kendini güvende hissedebilmek, ya da orduya ne kadar büyük bir yakınlık duyulduğunu göstermek için aranan isimler haline gelmişti. Bu tercih, sistemi aşan cesur bir mücadeleye girişilemeyeceğinin güçlü bir işaretiydi. Böylece, parti, “devletten icazet alan, disipline edilmiş bir hareket” olduğu izlenimi veriyordu. Ata’ya göre: Özbey adına “birlik” dediği partinin kuruluş dilekçesini 17 Ekim 1966’da saat 16.55’te İçişleri Bakanlığı’na verdi. Bu kuruluşla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belli bir inanç mensuplarına dayanan ilk siyasi parti de kurulmuş oldu.

17.10.1966 tarih ve 16.45 saatinde kurulan Birlik Partisi’nin kurucuları şöyleydi:

  1. Genel Başkan: Hasan Tahsin BERKMAN (Emekli General)
  2. Genel Sekreter: Cemal ÖZBEY
  3. Feyzullah ULUSOY (Avukat, Çiftçi)
  4. Salim DELİKANLI (Emekli Albay)
  5. Tahsin Tosun SEVİNÇ (Sendikacı)
  6. Mustafa GEYGEL (Müteahhit, Çiftçi)
  7. Mehmet GÜNER (İktisatçı)
  8. Mehmet Ali EGELİ (İktisatçı)
  9. İbrahim ZERZE (İşçi)
  10. Hüseyin DEDEKARGINOĞLU (Matbaacı)
  11. Hüseyin GÜNAL (Müteahhit)
  12. Mustafa TOPAL (Doktor)
  13. Hüseyin EREN (Emekli Albay)
  14. Arif Kemal EROĞLU (İşçi)
  15. Hüseyin ERKANLI (Avukat)
  16. Faruk ERGÜNSOY (Avukat)[4]

(Türkiye) Birlik Partisi’nin Teşkilatlanması,

1967 yılının ilk haftasının sonuna kadar şu illerde Birlik Partisi (BP) teşkilatları kurulmuştur: İstanbul, Ankara, Sivas, Erzincan, Tunceli, Maraş, Mersin, İskenderun, Çorum, Yozgat. Henüz resmi makamlara intikal etmemiş, fakat bu müracaatın gerçekleşeceği iller ise şöyleydi: Adana, Elazığ, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Amasya, Çankırı, Bursa. 4 Şubat 1967 tarihi itibariyle 12 ilde örgütlenen partinin Genel Sekreteri Hüseyin Erkanlı, parti genel merkezinde yapılan toplantıda diğer illerden gelen partilileri açıklamış ve Türkiye’de şimdiye kadar bu tempoda bir çalışmanın olmadığını belirterek, Genel Kurul’un daha randımanlı çalışması için evvelce mevcut 16 kişinin kadronun 30’a çıkarılmasına kadar alındığını ifade etmiştir. Erkanlı, aynı konuşmasında, kış mevsiminin bastırılması nedeniyle teşkilatlanmanın kısa bir süreliğine ertelendiğini de belirtmiştir. İlk dönemlerde partinin teşkilatlanması hakkındaki toplantıda sonuç olarak şu temennilerde bulunulmuştur:

  • Genel kurulun 30’a iblağı hakkında karar, kararı uygulamak için mümkün olan gayret elbirliğiyle gösterilmelidir.
  • Mahalli seçimlere göre, seçim kanunun öngördüğü 15 vilayette teşkilat biran önce kurulmalı ve bu vilayetlerin ilçe teşkilatlanmasını hızlandıracak bir kontrol sistemi tesis edilmelidir.
  • Parti içindeki mücadeleler daima fikri yönde yapılmalı ve bu konunda yapılan faaliyetler parti tesanüdünü ve fert münasebetini zedelememelidir.

Başkentte ise ilk teşkilatı kuvvetli bir kadroyla kurulmuştur. İl başkanlığına Emekli General ve Vali Alaeddin Kıral getirilmiştir. 13 kişilik idare heyetinin diğer 12’si ise şu isimlerden oluşmaktaydı: Sekreter Musa Kazım (Emekli Albay), Sayman Kadir Aydın (Muhasebeci), Üyeler Hulüsi Kutup (Yüksek Mühendis), Mahmut Kuşoğlu (Memur), Zeki Zerenler (Mühendis), Murtaza Dinçer (Müteahhit), Turan Şahinoğlu (Müteahhit), Duran Çeki (Yüksek Mühendis), Ahmet Aytay (Matbaacı), Musa Işık (Yüksek Mühendis), Yaşar Polat (Emekli Albay). Diğer taraftan Tunceli’nin Hozat ilçesi de Mustafa Karakoç tarafından 8 kişilik bir heyetle teşkil edilmiştir.[5]

(Türkiye) Birlik Partisi’nin 1967-1977 Seçimlerdeki Rolü

Birlik Partisi, Hasan Tahsin Berkman ve Hüseyin Balan liderliğindeki 3 yıllık dönemde, Alevilerin sorunlarına hassasiyet gösteren bir merkez partisi konumundaydı. Ancak bu durum BP içerisinde “Doğulular Grubu” olarak anılan sol hizbin tepkisini çekmiş ve Berkman istifaya zorlanmıştır. 1967 yapılan kongrede Berkman yine aday olmuş, ama onun yerine parti Genel Başkanlığına o esnada Ankara milletvekili olan henüz yeni BP’ye transfer olmuş olan Hüseyin Balan seçilmiştir. Balan, 1965 seçimlerinde bir sağ parti olan Millet Partisi adına Ankara milletvekili seçilmiş, ancak 1967’de partisinden ayrılarak BP’ye geçmiştir. 1969 seçimlerine 29 ilde giren BP, % 2,8 oranında oy almış ve parlamentoda 8 milletvekili ile temsil edilmiştir. Partinin milletvekilleri ve seçim bölgeleri ise şu şekildedir:  Kazım Ulusoy (Amasya), Yusuf Ulusoy (Tokat), Ali Naki Ulusoy (Çorum), Haydar Özdemir (İstanbul), Sami İlhan (Malatya), Hüseyin Balan (Ankara), Mustafa Timisi (Sivas) ve Hüseyin Çınar (Sivas). Parti, girdiği ilk seçimlerde azımsanamayacak bir oy oranı elde etmiş ve 8 milletvekiliyle temsil edilme imkânına kavuşmuştu. Partinin oy dağılımına baktığımızdaysa, Aleviliğin geleneksel elitlerinin aday gösterildiği Amasya (% 23,6), Çorum (% 16,9), Tokat (% 17,7), Malatya (% 11,2) ve Maraş (% 6,2) illerinde ülke ortalamasının üzerine bir oy aldığı görülecektir.

BP’nin seçim performansıyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken iki önemli nokta daha bulunmaktaydı. İlki, partinin, kentli oranı artan bir ülkede kentsel alanlarda tutunamamasıydı. Parti, üç büyük ilden İstanbul’da % 2,9, Ankara’da % 4,6 ve İzmir’de % 1,6 oranında oy alabilmişti. Bu oy oranları, aynı zamanda partinin harekete geçirdiği geleneksel Aleviliği ait mekanizmaların kentsel sosyal ağlarda işlevsiz kaldığına da işaret ediyordu. İkinci önemli nokta, nüfusunun neredeyse tamamı Kürt Alevi olan Tunceli’de BP’nin sadece % 6,9 oranında oy almasıdır. Tunceli’deki oy oranının görece düşüklüğü, partinin Aleviliğe Türklük ekseninde ele alması ve Kürt Alevilere yönelik bir söylem gerçekleştirememesinden kaynaklanmaktadır. 1969 seçim sonuçları, partinin seçim performansının daha çok Aleviliğin geleneksel elitleriyle, özellikle de Ulusoy ailesiyle kurulan ilişki üzerine bina edildiğini göstermekteydi.

1973 seçimleri ise, artık sol bir parti haline gelen ve Birlik Partisi yerine adı Türkiye Birlik Partisi olan TBP için ilk ciddi sınav olacaktı. Üstelik TBP’nin sola kayışı sadece söylemsel düzeyde yaşanmamış, partinin kurduğu ittifaklara da yansımıştı. TBP, seçimlere Mehmet Ali Aybar ve TİP’ten arkadaşlarıyla ittifak içinde girdi. Bu ittifaka göre, Aybar ve 8 arkadaşı TBP listelerinden seçilebilecek yerlerden aday gösterilecek ve taraflar parlamentoya girdikten sonra bağımsız hareket edeceklerdi. Ancak seçim sonuçları TBP için tam bir hayalkırıklığı oldu. Parti, seçimlerde sadece % 1,1 oranında oy alabildi ve parlamentoya tek milletvekili sokabildi: Mustafa Timisi (Sivas). Parti, Timisi’nin aday olduğu Sivas’ta oyların % 10,8’ini kazanmıştı, ama Ulusoy ailesinin etkisiyle 1969 seçimlerinde yüksek oy aldığı yerlerde yaşadığı oy kaybı çarpıcıydı. Tokat’ta oy oranı % 7’ye, Çorum’da % 2,7’ye ve Amasya’da % 5,1’e düşmüştü. Parti, sola doğru kaymasına rağmen Kürt Alevilerden de gerekli desteği görmemiş ve Tunceli’deki oy oranı % 0,6’da kalmıştı.

1977 seçimlerine yaklaşırken, parti teşkilatlarını sol eylemcilere açarak onların hareketliğinden yararlanma stratejisi de başarıya ulaşmamıştır. Nitekim 1977 seçimleri TBP açısından tam bir hayalkırıklığı olacak ve % 0,4 oranında oy alan parti hiç milletvekili çıkaramayacaktır. Seçimlerin ardından TBP yöneticileri partiyi feshederek CHP’ye katılmayı daha yüksek sesle dillendirmeye başlamış, ancak Timisi buna şiddetle karşı çıkmıştır. Timisi’nin önerisi, CHP’ye katılmak değil, aksine TBP’yi CHP’den ayrıştırarak partisini CHP’nin gölgesinden kurtarmaktır. Bu nedenle de, TBP, Bülent Ecevit’in demokratik sol anlayışından farklı olduğunu ortaya koymak için daha da sola meyletmeye başladı. Hatta bu dönemlerde, parti sözcüleri, Türkiye’nin 1970’lerde yaşadığı ekonomik krizden çıkışın tek yolunun kapitalist sistemi terk etmek olduğunu söylediler. Bu söylem değişikliği parti politikalarına da yansıdı ve 1980’de parti programı yeniden düzenlendi. Ama TBP, bu ideolojik değişikliğin sonuçlarını göremeyecekti, çünkü 12 Eylül 1980 darbesi TBP de dâhil bütün siyasi partilerin faaliyetlerine son verecekti.[6]

Türkiye Birlik Partisi’nin Parti Programı ve Tüzüğü

Partinin ilk program ve tüzüğü partinin kurucusu avukat Cemal Özbey tarafından hazırlanmıştır. Programın dikkat çekici başlıkları, din ve vicdan özgürlüğü, laiklik ve milliyetçiliğe vurgu yapılan başlıklardır. Bunların içerisinden hiç kuşkusuz BP’nin üzerinde yoğunlaştığı başlıklar, din ve vicdan özgürlüğü ve laikliği ilgilendiren başlıklar olmuştur. BP, her ne kadar kuruluş aşamasında ve sonrasında kendini bir Alevi Partisi olarak lanse etmemeye özen gösterse de, din ve vicdan özgürlüğü ve laiklik açılarından değerlendirildiğinde bile rahatlıkla bir Alevi Partisi olarak ele alınabilir. Bu nedenle, bazı Siyaset Bilimciler, bu oluşumun ülkenin ilk mezhep partisi olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtirler. Parti programının bir diğer özelliği ise, birlik ve beraberliğe yapılan vurguların çokluğudur. Berkman, partinin adındaki “birlik” ifadesinin açılımını “kapılarımız ilerici, memleket ve milletsever bütün vatandaşlarımıza daima açıktır. Partiye BİRLİK adını verdik birliğe hizmet edeceğiz” şeklinde yapmıştır. Bu vurgu, diğer siyasi partilerin tüzük ve programlarında da sıkça karşımıza çıkabilmektedir.

BP’nin ilk programının daha çok Kemalist düşünce tarzının ürünü olduğu söylenebilir. Cumhuriyet ve Atatürk’e bağlılık neredeyse her maddede hissedilmektedir. İlk Genel Başkan Hasan Tahsin Berkman’a göre, BP’nin yeri Kemalizm’in yanı başıdır ve Kemalizm’in dışında kalan ideolojiler geçici bir hevesten ibarettir. BP’nin ilk parti ve tüzüğünde Türk Milliyetçiliği’ne, Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve laikliğe yapılan göndermeler göze çarpmaktadır. İlk programda, ayrıca Türkçülüğe vurgu yapıldığı da görülmektedir.[7] Programın amaç ve ilkeler kısmında, 1961 Anayasası’nın 19. maddesi paralelinde bir çerçeve sunuluyordu. “Dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin, kanun önünde eşitlik”, “kamu düzenine veya genel ahlaka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dini ayin ve törenleri serbest bırakmak”, “laikliğin kesin olarak tatbiki”, devlet düzenini ‘kısmen de olsa din kurallarına dayandırmak’ isteyenlerle, siyasi veya şahsi mülahazalarla dini duyguları istismar edenlere karşı Türk Ceza Kanunu’na müeyyide koymak, cezalandırmak”, “çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim yeri açtırmamak” gibi amaç ve ilkeler programdaki temel esaslar arasında sayılıyordu.

BP programında dış politikada ise Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” sözü vurgulanarak, dış politikanın “Birleşmiş Milletler Anayasasına ve devletlerarası modern ve demokratik hukuka, milli menfaatlerimize halel getirmeyen anlaşmalara uygun şekilde” yürütüleceği, “milli menfaatlerimize aykırı ikili anlaşmalar(ın) feshedileceği” çerçevesinde açıklamalar yapılıyordu. Parti programında bir diğer başlık da, idari alanda “Kaymakamın yanında seçimle gelen İlçe Genel Meclisi’nin” yöneteceği “hükmi şahsiyete haiz ilçe” modeli, belediyelerin özerkleştirilmesi, bucakların kaldırılması; adalet alanında; “idari-mali mahkemeler ve çocuk mahkemeleri kurulması, Yüksek Hakimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu teşkilatının ihtiyaca uygun hale getirilmesi, Avukatlık Kanunu’nun ıslah edilmesi, avukatlığın mesleki ve sosyal teminata kavuşturulması, siyasi suçların tabii yargıç önünde muhakeme edilmesi, noterlik işlerinin devletçe yaptırılması”, ulaşım-haberleşme alanında il, ilçe, köy yollarının tamamlanması, demiryollarının zarardan kurtarılarak kârlı hale getirilmesi, havayolunun ucuzlatılması, telefon, telsiz gibi haberleşme araçlarından halkın daha çok yararlanmasını sağlamak, özel ve tüzel kişi elindeki karayolunu düzene sokmak, dıştan gelen göçmenleri yerleştirmek, şehirlere göçü durdurmak veya azaltmak için şehir olanaklarını köye götürmek hedefleniyordu.

Sonuç olarak, partinin program ve tüzük bölümünde özetle; BP’nin gerek kuruluş beyannamesinde, gerek tüzük ve programında kullanılan belirgin sıfat Atatürkçülük idi. Program, ayrıca ekonomi alanında CHP’den daha planlamacı- devletçi bir nitelik taşıyordu.[8]

Türkiye Birlik Partisi’nin Kapatılma Süreci

Yaşanan toplumsal olaylar ve sağ-sol ve Alevi-Sünni çatışması, ülkede yaşanılan ekonomik bunalım, Aleviliğin ve Alevilerin devletten ve o sırada iktidar ortağı olan CHP’den 1970’lerde uzaklaşmalarına katkıda bulunur. Kahramanmaraş (Maraş) Olayları’ndan sonra bazı Alevi milletvekilleri, özellikle CHP’liler hükümeti eleştirir ve meclis çoğunluğundan çekilmeyi düşünürler. Bundan vazgeçmelerinin tek nedeni ise sağın ekmeğine yağ sürmemektir. Ama sıkıyönetim ilan edilmesini isterler; Başbakan Ecevit de bu talebi İstanbul ve Ankara da dâhil olmak üzere on üç ilde kabul eder. 1978’de sıkıyönetim ilan edilmesi, birçok bakımdan 1980 darbesine giden sürecin başlangıç noktasını oluşturur.

Türk halkı, 12 Eylül sabahı Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren’in de aralarında yer aldığı dört kuvvet kumandanını televizyon ekranlarında gördü. Darbe, ABD’den adeta izinli olarak gerçekleştirilmişti. CIA’nın şeflerinden biri olan ve Türkiye politikasını yakından izleyen Paul Henze, darbeyi Beyaz Saray’a “bizim çocuklar başardı” biçiminde duyurmuştur. Beş generalin “Milli Güvenlik Konseyi” diye adlandırılan yönetimi, Türkiye’deki tüm temel insan haklarının ve demokratik devinimlerin askıya alınmasıyla işe başlamıştır. TBMM kapatılmış, siyasi parti liderleri, milletvekilleri, önde gelen sendikacılar, meslek örgütlerinin başkanları gözaltına alınmıştır. AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit Gelibolu’da; Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ile MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş Foça’da, askeri tesislerde gözaltında tutulmuşlardır. MGK’nın 12.09.1980 Tarih, 7 Sayılı Bildirisi ( Resmi Gazete 12.09.1980 Tarih, 17103 Sayı ) ile partinin faaliyetleri durdurulmuştur, 10.10.1981 Tarih, 2523 sayılı kanun ile 16.10.1981 tarihinde kapatılmıştır. 12 Eylül darbesiyle ülkedeki bütün siyasi partiler gibi Birlik Partisi de kapatılmıştır.[9]

Sonuç

Sonuç olarak; Alevilerin yaşadığı dramatik olaylar neticesinde Alevileri bir çatı altında siyasi görüşlerini ifade edebilmek için 1966’da (Türkiye) Birlik Partisi kurulmuştur. Parti’nin ilk genel başkanı Emekli General Hasan Tahsin Berkman’dır. Türkiye Birlik Partisi, tam 3 dönem seçimlere dâhil olmuştur. 1969 seçimlerinde mecliste 8 milletvekili çıkarmıştır. 1973 seçimlerinde ise parti oylarındaki düşüş açıkça görülmüş ve parti 1 milletvekili çıkarmıştır. Parti, girdiği son seçim olan 1977 seçimlerinde ise meclis dışında kalmıştır. Parti, bu seçimin sonucunda hayalkırıklığı yaşayınca, seçimlerin ardından TBP yöneticileri partiyi feshedip CHP’ye katılma fikirlerini daha yüksek sesle dile getirmişlerdir. Ne yazık ki, parti, bu fikrini gerçekleştiremeden 12 Eylül 1980 darbesi yüzünden tüm siyasal partiler gibi 12 Eylül rejimince kapatılmıştır.

Birlik Partisi girişimi hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Türkiye’nin bu ilk mezhepsel partisinin 1960’larda ortaya çıkan dinci hareketlere tepki olarak geliştiği ve dönemin Kemalizm ve sol ideolojilerinden etkilendiği, buna karşın CHP’nin Alevi cemaatindeki büyük prestiji ve etkisi nedeniyle beklenildiği ölçüde başarılı olamadığı söylenebilir. 1990’larda yaşanan Alevi katliamlarına karşın bir daha Alevi Partisi girişiminin olmaması ise, CHP’nin bu siyasette (Alevi politikaları) gayet başarılı olduğunu göstermesi açısından önemli bir gösterge kabul edilebilir.

 

 Eren ÇÖLÜKOĞLU

 

KAYNAKÇA

  • Ali Haydar Soysüren (2014), “Türkiye Birlik Partisi’nin Kuruluşu Ve Faaliyetleri (1966-1980)”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi.
  • Atıl Cem Çiçek & Selçuk Aydın & Hüseyin Baran (2017), “Gelenekle Sol Arasında Sıkışmış Bir Siyasal Hareket: (Türkiye) Birlik Partisi”, Journal Of Political Sciences, Sayı: 26 (2).
  • Bülent Bingöl (2008), “Türk Siyasal Yaşamında Birlik Partisi- Türkiye Birlik Partisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
  • Mehmet Ertan (2017), Aleviliğin Politikleşme Süreci, Kimlik Siyasetinin Kısıtlılıkları ve İmkânları, İstanbul: İletişim Yayınları.

 

[1] Mehmet Ertan (2017), Aleviliğin Politikleşme Süreci, Kimlik Siyasetinin Kısıtlılıkları ve İmkânları, İstanbul: İletişim Yayınları, ss. 133-138.

[2] Mehmet Ertan, a.g.e., ss. 34-37.

[3] Bülent Bingöl (2008), “Türk Siyasal Yaşamında Birlik Partisi- Türkiye Birlik Partisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ss. 39-41.

[4] Bülent Bingöl, a.g.e., ss. 65-66.

[5] Bülent Bingöl, a.g.e., ss. 67-69.

[6] Mehmet Altan, a.g.e., ss. 39-48.

[7] Atıl Cem Çiçek & Selçuk Aydın & Hüseyin Baran (2017), “Gelenekle Sol Arasında Sıkışmış Bir Siyasal Hareket: (Türkiye) Birlik Partisi”, Journal Of Political Sciences, Sayı: 26 (2), ss. 31-33.

[8] Ali Haydar Soysüren (2014), “Türkiye Birlik Partisi’nin Kuruluşu Ve Faaliyetleri (1966-1980)”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, ss. 129-131.

[9] Bülent Bingöl, a.g.e, ss. 203-204.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.