İNSAN AŞILMASI GEREKEN BİR VARLIKTIR: FRIEDRICH WILLIAM NIETZCHE

upa-admin 07 Temmuz 2020 3.914 Okunma 0
İNSAN AŞILMASI GEREKEN BİR VARLIKTIR: FRIEDRICH WILLIAM NIETZCHE

Klasik dönem bilgini Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci Friedrich William Nietzche (1844-1900), dindar bir ailenin oğlu olarak Prusya’da doğdu. Hayatının çoğunu İsviçre’de geçiren Nietzche’nin, babası, amcaları ve büyükbabaları Lüterci (Lutheryan) din adamlarıydı. İyi bir papaz olan babasını genç yaşta kaybeden Nietzche, annesi, büyükannesi ve kız kardeşleri tarafından yetiştirildi. Annesinin en büyük hayali, çok sevdiği oğlunun Tanrı’nın hizmetinde bir teolog olmasıydı. Batı düşünce dünyasının çok önemli bir düşünürü olan Friedrich William Nietzche’nin adı, kimileri için hala düşmanca çağırışımlar yapmaktadır. Nietzche’nin bazı düşüncelerinin Nazi Almanya’sının liderlerince ilham kaynağı olarak tanımlanmış olması, onun fikirlerinin faşist düşüncenin temeli olduğu yanılgısına neden olmuştur. Oysa ki Nietzche’nin çalışmaları dikkatlice ele alındığında, Nazilerin onun yazılarını kendi amaçlarına uydurdukları görülmektedir.

Din, ahlak, modern kültür, felsefe ve bilim üzerine metafor, ironi ve aforizma içeren bir üslupla yazılar kaleme alan Nietzche, Trajedinin Doğuşu (1872), Böyle Buyurdu Zerdüşt (1883-1885), İyi ve Kötünün Ötesinde (1886) ve Putların Alacakaranlığı (1888) gibi birçok önemli esere imza atmıştır. 1872 yılında Trajedinin Doğuşu eseriyle çevresindeki filologları şaşkına çevirdiği gibi, aynı zamanda öfkelendirmişti. Zira filologlara göre, böyle bir eser ciddiyetle yapılmış bir araştırmanın sonucu olamazdı. Bu eserle birlikte Nietzche’nin akademik dünyadaki sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Asıl büyük eserini ise 1883 ve 1885 yılları arasında kaleme alır. İnsanın aşılması gereken bir varlık olduğu fikrinin de ortaya çıktığı Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde, Nietzche, Batı düşünce tarihine sistemli bir saldırı başlatır ve özellikle üç düşünce üzerinde yoğunlaşarak, Batı felsefesinin değişmez kutsal görüşlerini yerle bir eder. İnsan doğası, Tanrı ve Ahlak olmak üzere yoğunlaştığı bu üç düşünce üzerinde kendi deyimiyle adeta “çekiçle felsefe” yapar.

Rasyonalizm, evrensel hakikatin eleştirisi, modernizm eleştirisi, üst insan (übermensch) ve yeni değerler dizisinin inşası Nietzche’nin üzerinde yoğunlaştığı temel konulardandır. Platon (Eflatun), evrende değiştirilemez hakikatlerin bulunduğuna ve bu hakikatlerin de özünde idealar olduğunu savunur. Nietzche ise, Platon’un idealar kuramı olarak adlandırılan bu düşüncesine karşıdır. Çünkü Nietzche’ye göre, değiştirilemez hakikatler yoktur. Tarihsel gerçeğin, bilimsel anlamda soruşturulmasıyla beraber ortaya çıkmış bir hakikatler değeri mevcuttur. Deneysel ve tarihsel bilime olan inancını hiçbir zaman kaybetmeyen Nietzche, duyular aracılığıyla bilgi edinilebileceğini savunur ve bunların test edilmesiyle ortaya çıkan bilginin yarattığı hakikatler değerinin önemine vurgu yapar. Nitekim, Nietzche’ye göre, her şey evrildiğinden tarihsel olarak geçicidir ve aynı zamanda ebedi ve de ezeli hakikat yoktur. Platon’un savunduğu bu ahlaki metafizik doktrini, bazı dinlerde de karşılık bulmuştur. Bazı dinler başka bir yerde daha önemli bir gerçek dünya olduğu fikrini savunmaktadırlar ve Nietzche, bu fikri, bizi bu dünyada hakkıyla yaşamaktan alıkoyan bir düşünceden ibaret olarak görür. Nietzche, Platon’un savunduğu bu düşüncenin bir yansımasını Hıristiyanlık’ta görür ve Hıristiyanlığın, görünmez ve gelecek bir hayatı vadederek, bizim şimdi içinde bulunduğumuz mevcut hayatı değersizleştirdiğini ve inkar etmemiz gerektiğini savunduğunu ileri sürer. Nietzche’nin Hristiyanlığa karşı eleştirisi yalnızca bundan ibaret değildir.

Nietzche, ahlak anlayışını tümden reddetmez. 19. yüzyıl siyasetine sunduğu eleştirinin temelinde, efendi ve köle ahlakı üzerinden yaptığı ikili ayrım yer almaktadır: “Yönetici sınıf, neyin “iyi” olduğunu belirlediği zaman, ruhun yüceltilen kibirli halleri, ayrım veren ve rütbe düzenini belirleyen olarak tecrübe edilir. Şu hemen kaydedilmelidir ki, birinci ahlak türünde “iyi” ile “kötü” nün zıtlığı, yaklaşık olarak “soylu” ve “alçak” la aynı anlama gelir. Efendi ahlakına göre “kötüler” in aşağılık olduğu hissedildiği halde, ilham veren ve ilham vermek isteyen iyilerin korktuğu kesindir.”[1] Friedrich William Nietzche, ahlak anlayışını tümünden reddetmemekle birlikte, Hıristiyanlık inancına dayanan geleneksel ahlak anlayışını yok saymakta ve daha yüksek bir ahlak anlayışı vadetmektedir. Nitekim Nietzche, bizlere dayatılan “iyi” ve “kötü” gibi değerleri kabul etmez. Ayrıca, iyinin kötü, kötünün de iyi olabileceğini birçok kez anlatmaya çalışmıştır: “En büyük kötülük, en büyük iyiliktir. Çünkü iyilik yaratıcılıktır. Yıkıcı olmadan, yok etmeden yaratılamayacağına göre, iyilik kötülükten doğar.”[2]

Nietzche’ye göre, insan doğasının temelinde iktidar arzusu yer almaktadır. İnsanı motive eden itici güç, insanın gücünü artırması yönündedir ve bunu iktidar arzusu olarak nitelendirebiliriz. Ayrıca bu iktidar arzusu, insanın kendi hayatının devamlılığını sıklıkla tehlikeye attığı bir arzudur. Özgür ruhlar, hayatlarını kontrol altına almaya çalışırlar ve bunun temelinde iktidar istenci yer alır. Köle ruhlar ise, bu iktidar arzusunu daima baskı altında tutarlar ve kendilerini başkasının iktidarına teslim eder. Efendi ahlakına sahip özgür ruhlar oldukça az sayıdadır ve köle ahlakına sahip köle ruhlar ise oldukça fazladır. “Efendi ahlakı, güçlü, özgür, hayatı onaylayan yönetici sınıfın ürünüdür. O, iktidarda olanların, insan doğasını onurlandırma arzusunda olanların ve savaşçıların değerlerini temsil edenlerin ahlakıdır.”[3] Nietzche’nin efendi ahlakı tanımının tam tersi olarak, köle ahlakı ise, zayıfların ve düşkünlerin değerlerini ön plana çıkaran bir yapıdadır. Efendi ahlakının savunduğu tüm değerleri yok sayar ve negatif bir değere sahiptir. Köle ahlakına göre, mutluluğa erişmek için pasif ve edilgen olmak gerekir. Aynı zamanda dış dünyanın tüm tehlike ve gerilimlerinden uzak durmak bir erdem olarak algılanır. Modern dünyadaki insan da tam da köle ahlakının erdem olarak kabul ettiği gibi edilgen ve pasif bir hale dönüşmüştür. İnsanı bu denli kabul edici bir hale dönüştüren bu köle ahlakı yerle bir edilmeli ve yeni değerlerin inşasını gerçekleştirecek yeni bir yönetici sınıf oluşturulmalıdır. İnsanları öteki dünyanın uydurma dinlerinden kurtaran yeni dünyevi değerler inşa edilmelidir: “Artık başınızı kutsal şeylerin sırrına gömmeyin. Aksine, onu özgürce taşıyın. Yaşama anlam kazandıran bir kafa taşıyın.”[4]    

Nietzche, bahsettiği bu yönetici sınıfın, yani kendi deyimiyle “üst insan“ın efendi ahlakını benimseyerek toplumu nihilist bunalımdan kurtaracağına ve yeni değerler inşasına başlayacağına inanır. Nietzche’ye göre, üstün insanlar tarafından yeni değerlerin ortaya çıkarılması iktidar istencinin en yüksek ifadesi olacaktır. Yeni değerler yaratmakla insan Tanrı’nın yerini alır ve Nietzche’ye göre üstün insan iyinin ve kötünün ötesindedir: “İnsan, aşılması gereken bir şeydir. Onu yenmek için ne yaptınız? Şimdiye kadar bütün varlıklar kendilerinden üstün varlık yarattılar.  Siz bu büyük yaratışın gerisinde mi kalacaksınız? İnsanı aşacağınız yerde hayvana dönmeyi mi tercih edeceksiniz?”[5] “İnsana göre maymun nedir? Gülünecek veya acı bir utanç verecek bir şey.  İşte insan da üstün insana göre böyle olmalı:  Gülünecek veya acı bir utanç verecek bir şey!”[6] İnsanın aşılması gereken bir şey olduğunu savunan Nietzche, modern dünyanın, efendi ahlakının değerlerini tahrip ettiğini ileri sürer. Ona göre, aklın despotizmi Tanrı’yı öldürmüş ve modernizm ahlaki bir krize sürüklenmiştir. Bu ahlaki kriz, Hıristiyanlığın toplumsal çöküşünün ardından köle ahlakının yaygınlaşması ile meydana gelmiştir. Hıristiyanlık gibi dinler, insanların sıradan dünyevi varoluşlarından kurtulmaları yönünde fikirler sunmaktadır. Hıristiyanlık, bu dünyada olan biten her şeyin öldükten sonraki yaşamdan daha değersiz olduğunu savunur. Dünyevi yaşamdaki her şeye sırt çevirip bunların ötesine geçmemiz gerektiğini söyler. Nietzche’ye göre ise, Hıristiyanlığın savunduğu bu fikirler, bizlerin yaşamın kendisine sırt çevirmemize neden olacaktır ve Hristiyanlığın bu anlayışı bizi mahveder.

Nietzche, tüm bu düşüncelerini, “Tanrı Öldü!” diyerek ifade etmeye çalışır. Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında da, filozof ve savaşçı Zerdüşt, Tanrı’nın öldüğünü söyler. Nietzche’ye göre, Tanrı’nın ölümüne neden olan şey, köle ahlakının ortaya çıkardığı yozlaşmış bir ahlak ve kültür anlayışıdır. “Tanrı Öldü!” diye haykıran Nietzche’nin burada ifade etmeye çalıştığı, Batı kültürünün ve ahlak kurallarının geçerliliğini yitirmesidir. Bu hem bir felaketin, hem de özgürleştirici bir durumun habercisidir. Nietzche, bu durumun neden olacağı felaketi, ahlaki standartların ortadan kalkmasıyla insan eylemlerini sınırlandırmanın artık zorlaşacağı yönündeki düşüncesiyle açıklar. Bu durumu aynı zamanda özgürleştirici olarak gören Nietczhe, bunu ise insanlığın artık yeni değerler yaratabileceği düşüncesiyle açıklar.

Üst insan, Tanrı, ahlak, yeni değerler inşası gibi birçok konuda bolca düşünen Nietzche, hayatının bir bölümünü acı içinde ve hastalıklar tarafından kuşatılmış şekilde geçirir. Zorluklar ve mücadeleyle geçen bir hayat sürer. Hayatının son yıllarında her şey o kadar ağırlaşır ki, hastalıklar birbiri ardını izler. Yazdığı eserler akademik camiada oldukça ses getiren Nietzche, üniversiteye sunduğu istifa mektubuyla beraber hayatının acı dolu son perdesini aralar. Baş ağrıları, migren atakları, istifra krizleri ve görme bozuklukları, münzevi bir hayat yaşamaya başlayan Nietzche’nin peşini bırakmaz. Tan Kızıllığı, Ahlakın Soykütüğü Üzerine, Şen Bilim, İyinin ve Kötünün Ötesinde ve Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli kitaplarını bu acı içinde geçen yıllarda kaleme alan Nietzche’ yi hastalandıran şey, belki de her defasında eleştirdiği “yerleşik ahlakın zehriydi”[7]. “Beni öldürmeyen şey güçlendirir!” düsturunu benimseyen Nietzche, çektiği onca acıya rağmen tedavi olmayı reddeder. Çünkü Nietzche, zorluklarla, mücadeleyle ve acı içinde geçen hayatının kendisini asıl mutluluğa ulaştıracağına inanır. Acı, işkence, hüzün, ümitsizlik tüm bunlar insanı olgunlaştırır ve olgunlaşan insan güçlenerek kendini aşar. Nietzche, çıktığı yolda çektiği acıların o yolun sonunda aynı oranda mutluluk getireceğine inanır.

Yaşamının son yıllarında, Nietzche, hayatının en acı günlerini yaşayacağı o muhteşem şehri keşfeder ve Torino’ya taşınır. Şehir Nietzche’ye o kadar iyi gelir ki, çektiği onca acı ve hastalık neredeyse bedenini terk etmiştir. Ancak bu durum çok da uzun sürmez. Torino sokaklarında sahibinin kırbaç darbeleri altında acı çeken bir atın boynuna sarılmış uzun uzun ağlamaklı bulur kendisini. Bu olayın ardından gitgide sessizliğe bürünen Nietzche, 25 Ağustos 1900’de hayatını kaybeder.

Mehmet İMAL

 

[1] Donald G. Tannenbaum & David Schultz (2015), Siyasi Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirleri, Fatih Demirci (çev.), Ankara: Adres Yayınları, 9. Baskı, s. 334.

[2] Friedrich William Nietzche, Böyle Söyledi Zerdüşt, Mustafa Tüzel (çev.), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 20. Baskı.

[3] Donald G. Tannenbaum & David Schultz (2015), Siyasi Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirleri, Fatih Demirci (çev.), Ankara: Adres Yayınları, 9. Baskı, s. 334.

[4] Friedrich William Nietzche, Böyle Söyledi Zerdüşt, Mustafa Tüzel (çev.), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 20. Baskı.

[5] A.g.e.

[6] A.g.e.

[7] Frederic Gros (2017), Yürümenin Felsefesi,  İstanbul, 12.Baskı, s. 29.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.