ABD DIŞİŞLERİ BAKANI ANTONY BLİNKEN’IN SENATO DIŞ İLİŞKİLER KOMİTESİ’NDE YAPTIĞI KONUŞMA

upa-admin 08 Şubat 2021 10.306 Okunma 0
ABD DIŞİŞLERİ BAKANI ANTONY BLİNKEN’IN SENATO DIŞ İLİŞKİLER KOMİTESİ’NDE YAPTIĞI KONUŞMA

Giriş

2021 yılı Ocak ayı sonunda ABD’nin 71. Dışişleri Bakanı (Secretary of State) olarak[1] atanan Antony Blinken (78 lehte, 22 aleyhte oyla[2]), atanması öncesinde ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komitesi’nde 19 Ocak 2021 tarihinde çok önemli bir oturuma katılmış ve burada hem görüşlerini açıklayan kısa bir konuşma yaparak, hem de kendisine sorulan soruları yanıtlayarak, yeni dönemde Amerikan dış politikasını nasıl şekillendireceğini anlatmaya çalışmıştır. Bu yazıda, bu oturumda Blinken’ın verdiği önemli mesajlar değerlendirilecektir.

Oturum kaydı

Antony Blinken’ın Dış Politikadaki Öncelikleri

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken, konuşmasına, 46. ABD Başkanı Joe Biden tarafından yeni Dışişleri Bakanı olarak seçilmesinin kendisi için ne derece önemli ve gurur verici olduğunu anlatarak başlamaktadır. Blinken’a göre, bu göreve atanabilmesi kendisi için iki hususta çok önemlidir. Birincisi, Blinken, daha önce 6 yıl süreyle ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde görev yaptığı için, bu komitenin ne derece önemli ve Amerikan diplomasisi açısından faydalı olduğunu bildiğini belirtmekte ve bu nedenle komite tarafından onaylanmanın kendisi için büyük bir onur olduğunu düşünmektedir. Daha kişisel olan ikinci husus ise, Blinken’ın birçok akrabasının da daha önce bu komite karşısında onaylanarak göreve başlamış olmalarıdır. Örneğin, son olarak Blinken’ın karısı Evan Ryan[3], bu komiteden onay alarak Beyaz Saray Genel Sekreteri olarak görev yapmaya başlamıştır. Ayrıca, Blinken’ın, 1993-1997 döneminde ABD’nin Belçika Büyükelçiliği görevini üslenen amcası Alan Blinken ve 1994-1998 döneminde ABD’nin Macaristan Büyükelçisi olarak görev yapan babası Donald M. Blinken gibi birçok akrabası da, bu komiteden onay alarak ABD adına önemli görevler ifa etmişlerdir. Ayrıca, Blinken, kendisi ve ailesi için ABD’nin ne anlam ifade ettiğini de bu giriş bölümünde akrabalarının hayatlarından çarpıcı örnekler vererek açıklamaktadır.

Evan Ryan ve Antony Blinken

Bu girişin ardından, Antony Blinken, yeni dönemde dış politikada benimseyeceği üç önemli önceliği açıklamaktadır. İlk olarak, Blinken, yeni dönemde Amerikan dış politikasını belirlerken ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanları ile birlikte çalışacağını ve kurumun sistem içerisindeki işlerliğini yeniden arttıracağını söylemektedir. Bu noktada, yeni Dışişleri Bakanı’nın kurum çalışanlarını övdüğü görülmekte ve isim vermeden Donald Trump döneminde benimsenen diplomasi tarzını eleştirdiği sezilmektedir. İkinci olarak, Blinken, Amerika’nın partnerleriyle birlikte hareket ederek, yeni dönemde Amerikan diplomasisine canlılık kazandıracaklarını belirtmektedir. Yeni Dışişleri Bakanı, milliyetçiliklerin yükseldiği ve Rusya, Çin ve diğer otoriter devletler karşısında demokrasilerin gerilediği bir dönemde, Amerikan liderliğine uluslararası sistemde ihtiyaç duyulduğunu da bu bölümde dile getirmektedir. Blinken, Amerikan liderliği olmazsa, ABD gibi demokrasi olmayan bir ülkenin ABD’nin yerini alabileceğini, ya da kimsenin küresel liderliği üstlenmemesi durumunda da uluslararası sistemde kaos oluşabileceğini sözlerine eklemektedir. Bu noktada, Blinken, tevazu (humility) ve özgüven (confidence) temalarını öne çıkararak, ABD’nin çok güçlü bir devlet olduğunu ve Covid-19’la, Çin’le, İran’la, Rusya ile ve iklim değişikliği gibi diğer konularla mücadelede rahatlıkla başarıya ulaşabileceklerini düşünmektedir. Üçüncü ve son olarak ise, Blinken, ABD demokrasisinin dirençlilik (resilience) ve kararlığına (determination) dikkat çekmekte ve kısa bir süre önce Donald Trump taraftarlarınca basılan ABD Kongresi’nin kendi dönemlerinde dış politika yapım sürecinde önemli bir partner haline getirileceğini vurgulamaktadır. Böylelikle, Blinken’ın yeni döneme dair önemli vurguları; (1) Dışişleri Bakanlığı’nın dış politika yapım sürecinde önem ve işlerlik kazanması, (2) ABD’nin diplomatik hareketliliğinin ve uluslararası platformlara katılımının arttırılması ve (3) ABD Kongresi’nin de dış politika yapım sürecinde Beyaz Saray’la koordineli olarak hareket etmesinin sağlanması şeklinde özetlenebilir.

Soru-Cevap Bölümünde Senatörlerin Sorularına Blinken’ın Verdiği Cevaplar

Oturumda daha sonra soru-cevap bölümüne geçilmektedir. Bu bölümde, ilk turda daha çok İran konusu görüşülmektedir. Antony Blinken, bu konuda, özetle; yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın İran’ın nükleer silahlara ulaşmasını istemediğini ve bu nedenle İran’ın nükleer silahlara ya da nükleer silah yapma kapasitesine erişmesini engellemek için yeni dönemde en doğru politikanın takip edileceğini söylemektedir. Bu bağlamda, Blinken, JCPOA anlaşmasının İran’ı denetlemek anlamında kendi dönemi için (2015) iyi bir anlaşma olduğunu belirtmekte; ancak günümüzde İran’ın da Trump döneminde ABD anlaşmadan çekildiği için anlaşma şartlarına uymayarak uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başladığını ve Tahran’ın nükleer silah yapma kapasitesine 3-4 aylık bir süreçte ulaşabilecek durumda olduğunu söylemektedir. Bu noktada, Blinken, eğer İran anlaşma şartlarına uygun hareket ederse, Biden yönetiminin de anlaşmaya geri dönmeye sıcak baktığını belirtmektedir. Ancak bu hususta, Blinken, JCPOA anlaşmasını ABD müttefikleriyle beraber bir platform olarak kullanarak, İran’la diğer konuları da kapsayan (İran’ın uzun menzilli füzeleri ve bölgede istikrarsızlığa neden olan diğer ülkelerin iç işlerine karışması) daha kapsamlı bir anlaşma yapmak istediklerini de sözlerine eklemektedir.

İkinci turda, Blinken, ABD-Çin ilişkileri konusundaki bir soruya cevap vermektedir. Bu konuda, Blinken, öncelikle, ABD’ye yönelik olarak uluslararası sistemdeki en büyük meydan okumayı yapan ülkenin Çin olduğu tespitini yapmaktadır. Bu bağlamda, Blinken, Çin’e karşı diplomatik muhalefet güçlerini (oppositional strength) arttırmaları gerektiğini ve bu nedenle uluslararası kurumlardan çekilmek yerine, bu kurumlarda liderliği üstlenmenin gerekli olduğunu düşünmektedir. ABD’nin Çin politikasında müttefikleriyle birlikte hareket etmesi gerektiğini de vurgulayan Blinken, Sincan bölgesindeki yaşayan Uygurlara yönelik insan hakları ihlallerini ve Hong Kong olaylarını bu kapsamda öne çıkarmaktadır.

Üçüncü turda, Antony Blinken, bir soru kapsamında kendisine onaylayıp onaylamadığı anlamında sorulan, ABD’nin Trump döneminde yaptığı NATO müttefiklerini savunma bütçelerine daha fazla pay ayırma konusundaki zorlayıcı politikaya, yine Trump’ın girişimleriyle İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas gibi ülkelerle diplomatik ilişkilerini resmi olarak başlatmasına (İbrahim Anlaşmaları/Abraham Accords), ABD’nin inisiyatifiyle Sırbistan ile Kosova’nın ekonomik ilişkileri geliştirmelerine ve ABD’nin Ukrayna’ya yönelik silah satışmalarına karşı olmadığını, hatta yöntemlerini benimsemese bile, Trump’ın Çin tehdidine dikkat çekmesini de onayladığını belirtmektedir. Bu kapsamda kendisine sorulan Libya politikası konusunda ise, Blinken, Libya’ya askeri müdahalenin doğru olduğunu, zira Libya diktatörü Muammer Kaddafi’nin insan hakları sicilinin çok kötü olduğunu belirtmekte ve bu konuda Obama döneminde pek istekli olmayan -o dönemde Başkan Yardımcısı olan- Joe Biden’dan farklı olarak, kendisinin müdahaleyi desteklediğini söylemektedir. Ancak Blinken, bu hususta bazı konuları öngöremediklerini de kabul etmektedir. Bu ise, Kaddafi’nin kurduğu sistemde kendisine bir rakip oluşmasını engellemek amacıyla bürokratik gelişimin oluşmasına izin vermemesi; bu nedenle de ABD’nin Kaddafi’den sonra Libya’da birlikte çalışabileceği organize bir muhalefet bulmakta zorlanması ve bu ortamda radikal grupların güçlenmesi hususudur. İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi konusunda ise, Blinken, Kasım Süleymani’nin elinde kan olan bir kişi olduğunu, ancak onun bu şekilde bir suikastla öldürülmesinin ABD’yi daha güvenli yaptığını düşünmediğini belirtmektedir. Buna örnek olarak da, yeni Dışişleri Bakanı, Süleymani suikastı sonrasında İran kaynaklı saldırılar nedeniyle ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğini bir süreliğine kapatmak zorunda kaldığını ve Ortadoğu’daki birçok Amerikan varlığının bu olay sonrasında İran’a yakın güçlerce hedef alındığını anlatmaktadır.

Dördüncü turda sorulan yeni dönem dış politikasına dair soruya ise, Antony Blinken, ABD’nin Joe Biden Başkanlığında demokrasi ve insan haklarını Amerikan dış politikasının merkezine yerleştireceğini söyleyerek cevap vermeye başlamakta ve daha sonra da bunun için öncelikle içeride iyi bir demokrasi kurmak gerektiğini belirtmektedir. Bu noktada Freedom House kuruluşunun yaptığı demokrasi endeksine de vurgu yapan Blinken, son dönemde demokrasilerde büyük bir gerileme yaşanmasının önemli bir sorun olduğunun altını çizmektedir. Bu noktada, Blinken, Başkan Joe Biden’ın seçim öncesinde Başkanlığının ilk yılında bir Demokrasi Zirvesi düzenlemeyi vadettiğini de dinleyicilere (Senatörlere) hatırlatmaktadır. Bu bağlamda, Antony Blinken, demokrasi ve insan hakları ihlallerini cezalandırmak için Global Magnitsky Yasası’nı desteklediğini de belirtmektedir. Benzer şekilde, Blinken, yolsuzlukla mücadele konusunda da çaba göstereceğini söylemektedir. İsrail-Filistin ilişkileri konusunda ise, Blinken, Başkan Biden’ın İsrail’in güvenliğine mutlak destek verdiğini; ancak İsrail’in demokratik bir Yahudi devleti olarak geleceğini güvence altına almanın tek yolunun “iki devletli çözüm” formülü olduğunun altını çizmektedir. Bunun kısa sürede gerçekleşemeyeceğini bildiğini de söyleyen Amerikalı Bakan, bunun için öncelikle karşılıklı güven oluşturmak ve tek taraflı girişimler yapılmasını engellemek gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca Orta Amerika’daki ülkelerin yaşadığı ekonomik ve siyasal sorunlar konusunda da Biden yönetiminin net bir planı olduğunu belirten Blinken, bu konunun kitlesel yasadışı göçle mücadele konusunda önemli olduğunu ifade etmektedir.

Beşinci turda, eski Başkan adaylarından Cumhuriyetçi Senatör Mitt Romney’nin sorusuna yanıt olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin niyetleri konusuna odaklanan ABD’nin müstakbel Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ilk olarak, Çin’in uzun yıllar boyunca siyasal niyetlerini gizlediğini, ancak Şi Cinping’in liderliği döneminde Çin’in küresel liderlik heveslerini açık ettiğini belirtmektedir. Ayrıca Çin’in birçok zayıflığı olmasına karşın alternatif bir model olmaması durumunda sanılandan daha başarılı olabileceğine dikkat çeken Blinken, bu nedenle ABD’nin kendi demokratik modelini savunması ve diğer devletlere yayması gerektiğini ifade etmektedir. ABD’nin Trump döneminde yaptığı gibi uluslararası kuruluşlar ve sözleşmelerden çekilmesinin Çin’in işini kolaylaştırdığını da iddia eden Blinken, bu nedenle kendi dönemlerinde daha katılımcı ve demokrasi konusunda ısrarcı bir dış politika anlayışı benimseyeceklerinin sinyallerini vermektedir. ABD’nin bir tekno-demokrasi olarak Çin gibi tekno-otokrasiler karşısında başarılı olması gerektiğini de belirten Blinken, bu nedenle teknolojiye büyük yatırım yapmaları gerektiğini ima etmektedir. Çin konusunda, bunlara ek olarak, Blinken, ABD-Tayvan ilişkilerine büyük önem verdiklerini belirtmekte ve Tayvan’ın Çin’e karşı kendisini koruyabilecek seviyeye getirilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, Blinken, Tayvan’a yeni dönemde ABD tarafından daha fazla diplomatik destek verileceğinin de sinyalini vermektedir. Hindistan konusunda ise, Blinken, Bill Clinton döneminden beri her iki partinin de desteğiyle ABD-Hindistan ilişkilerinin iyi yönde geliştiğini ve Trump döneminde benimsenen “Hint Pasifik” (Indo Pacific) yaklaşımından da bunun anlaşılabileceğini ifade etmektedir. Bu hususta, Blinken, ABD-Hindistan ilişkilerinin daha da geliştirilebileceğini düşünmekte ve Hindistan’ı Çin’in bölgesel heveslerini dengelemek açısından öne çıkarmaktadır.

Altıncı turda, ABD’nin Joe Biden Başkanlığında uluslararası kuruluşlar ve sözleşmelere geri dönme isteğini açıkça göstermesine karşın, bu yönde hızla mesafe alabilmek için daha farklı nasıl politikalar geliştirmesi gerektiğinin sorulması üzerine, Antony Blinken, öncelikle Amerikan liderliğini restore edebilmek için yeniden tüm uluslararası platformlarda mevcut olmaları gerektiğinin altını çizmektedir. Bu konuda, Blinken, ayrıca, Amerikan halkının da Amerikan liderliğine olan inanç ve desteklerini sağlamak gerektiğini kaydetmektedir. Bu hususta, son olarak, Blinken, küresel sorunlarla ABD’nin bile tek başına mücadele edemeyeceğini belirtmekte ve önemli uluslararası işbirliklerine ihtiyaç duyduklarını vurgulamaktadır. Küba ve Çin’de Amerikan diplomatik personeline yönelik olarak yapılan saldırılar konusunda ise (Havana Sendromu), yeni Dışişleri Bakanı, bu konuda bilgi sahibi olduklarında gerekli açıklamaları yapacaklarını ve diplomatik personelin korunması için gerekli önlemlerin alınacağını söylemektedir. Kadınların kendi dönemlerinde Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere tüm kurumlarda daha önem kazanacağını ve yaygın olarak istihdam edileceğini de vurgulayan Blinken, Afganistan konusunda ise, elbette amaçlarının Amerikan askerlerini ülkeye geri getirmek olduğunu; ancak Taliban’la önceki dönemde varılan anlaşmayı inceleyeceklerini ve Afgan kadınları ve kızlarının haklarını korumayan bir anlaşmaya sıcak bakmayacaklarını belirtmektedir. Rusya’da Vladimir Putin rejimi tarafından gözaltına alınan muhalif lider Alexei Navalny konusunda ise, Blinken, Putin rejiminin bir kişiden korkmasının inanılmaz bir olay olduğunu ve bu süreçte Navalny’nin milyonlarca Rus vatandaşını temsil eden önemli bir muhalif ses haline geldiğini vurgulamakta ve Rusya ile ilişkiler konusuna yeni dönemde dikkatle eğileceklerini söylemektedir.

Yedinci turda, Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’nun sorularına cevap veren Blinken, Küba asıllı Florida Senatörü’nün Barack Obama döneminde uygulanan Küba politikasına yönelik eleştirilerini dikkatle ve sessizce dinlemekte ve Venezuela konusunda Nicolas Maduro rejimiyle işbirliği politikalarına karşı çıkarak, Trump dönemindeki Juan Guaido’ya destek politikalarına sahip çıkmaktadır. Venezuela’da özgür ve adil seçimleri desteklemeleri gerektiğini belirten Blinken, yeni dönemde bu ülkeye yönelik yaptırımlar konusunda daha kapsamlı uygulamalar yapabileceklerinin de sinyallerini vermektedir.

Sekizinci turda, Çin’le mücadele konusunda demokrasileri dijital alanda da bir araya getirmek gerektiğini söyleyen Antony Blinken, demokrasilerin kendi aralarında ciddi görüş ayrılıkları olduğunu da bu noktada hatırlatmaktadır. Yemen konusunda ise, Blinken, Husilerin Yemen’de hükümeti devirdiklerini hatırlatmakta; ancak Husilere karşı Suudi Arabistan’ın bu ülkeye müdahalesinin de insani açıdan olumsuz sonuçlara yol açtığını vurgulamaktadır. Bu nedenle, bu konuda acilen bir şey yapmaları gerektiğini belirten yeni Dışişleri Bakanı, ilk olarak insani yardımların gerekli kişilere ulaşması konusunda harekete geçeceklerinin altını çizmektedir. Blinken, Etiyopya ve Uganda gibi Afrika ülkelerine yaşanan sorunlar konusunda da daha aktif politikalar geliştireceklerini bu bölümde sözlerine eklemektedir.

Dokuzuncu turda, Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın sorularına cevap veren Blinken, bu bölümde; İran’ın dünyadaki en büyük terörizm destekçisi olduğunu kabul etmekte, İsrail’in ırkçı bir devlet olduğu görüşünü reddetmekte, Afganistan konusunda Afgan kadınlarının hakları konusuna sahip çıkılması gerektiğini vurgulamakta ve Taliban, IŞİD ve El Kaide gibi örgütlere asla güvenmediğini belirtmekte, ABD’ye karavanla göç etmek isteyen kişilere “gelmeyin” mesajını vermekte, Çin Komünist Partisi’nin Uygurlara yaptıklarını “soykırım” olarak değerlendirmekte, Covid-19’un yayılmasında Çin Komünist Partisi’nin sorumlu olduğunu ve bu süreçte şeffaf politikalar uygulamadığını düşünmekte, Tayvan’a ABD desteği konusunda herhangi bir şüphesinin olmadığını vurgulamakta, Hong Kong konusunda daha fazla destek sağlamaları gerektiğini belirtmekte ve Türkiye konusunda Rusya’dan S-400 alımları nedeniyle Ankara’nın bir NATO müttefiki olarak yaptıklarının “kabul edilemez” olduğunu vurgulayarak, CAATSA yaptırımlarını desteklemekte ve ABD’nin en büyük stratejik rakiplerinden Rusya ile bu derece yakın ilişkiler geliştiren Türkiye’yi “sözde stratejik partner” (so-called strategic partner) olarak nitelendirmektedir. Blinken, 11 Eylül olayları (9/11) sonrasında Amerikan dış politikasının merkezine oturan radikal İslam tehdidi konusunda da Cumhuriyetçi Senatör’e destek vermekte ve bu tehlikenin henüz geçmediğini ve bu konuda kararlı davranmaları gerektiğini belirtmektedir. Böylelikle, Blinken, Senato onayı öncesinde Cumhuriyetçi Senatörlere neredeyse her konuda göz kırpan ve onların hoşlarına gidecek fikirleri dile getirmektedir.

10 dakikalık aranın ardından devam eden oturumda, onuncu turda, müstakbel ABD Dışişleri Bakanı, öncelikle Suudi Arabistan-Yemen ilişkileri konusundaki bir soruya cevap vermektedir. Bu bağlamda, Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesini sonlandırmak gerektiğini belirten Blinken, buna karşın Suudi Arabistan’ı Husilerin saldırılarından korumalarının da gerektiğini vurgulamaktadır. Dışişleri Bakanlığı konusundaki soruya Bakanlığın eleman ihtiyacı olduğunu belirterek cevap veren Blinken, ancak meselenin sadece boş pozisyonlar olmadığını ve birçok başka ve yeni sorunla karşı karşıya oldukları için, alanında uzman ve yetenekli kişilere Bakanlık’ta iş vermeleri gerektiğini kaydetmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı’na iş başvurularının son yıllarda azalmasını da bir sorun olarak öne çıkaran Blinken, diplomasi kariyerinin önemli ve iyi bir iş olduğunu vurgulamaktadır. Ukrayna konusunda bu ülkeye Rus saldırganlığı ve Kırım ilhakı konusunda destek verilmesi gerektiğini vurgulayan Blinken, Ukrayna’nın içerisinde de yolsuzluk ve kurumların çalışmaması gibi sorunlar olduğunu ve yeni dönemde Rusya’nın Donbass’taki tehditlerinin yanında, bu konular üzerinde de bu ülke ile birlikte çalışacaklarını belirtmektedir.

On birinci turda, yeni ABD Dışişleri Bakanı, Çin’in Doğu Türkistan-Sincan bölgesinde yaşayan Müslüman bir azınlık olan Uygurları (Uygur Türkleri) toplama kamplarında eğitime zorlamasının bir tür soykırım olduğunu ve bu çağda böyle uygulamaların kabul edilemeyeceğini belirtmekte ve yeni dönemde bu hususta kullanılabilecek uygun politikalara ve araçlara bakacaklarını söylemektedir. Ayrıca ABD Senatosu ile dış politika yapım sürecinde hakiki bir istişare sürecinde olacaklarını ifade eden Blinken, dış politika kararlarını Senato’ya sadece tebliğ etmeyeceklerini ve kararları (politikaları) Senato ile beraber oluşturacaklarını iddia etmektedir. Blinken, bu turda, göreve başladıktan sonra Rusya ile START anlaşmasını da yenileme (uzatma) niyetinde olduklarını açıklamaktadır (ki Biden yönetimi göreve başladıktan sonra anlaşma 5 yıl uzatılmıştır).

On ikinci turda, Antony Blinken, partizan bir Dışişleri Bakanı olup olmayacağı sorusuna cevap vermekte ve bu hususta partizan kimliği öne çıkan kendisinden önceki Bakan Mike Pompeo’dan ziyade Colin Powell’ı örnek alacağını ifade etmektedir. Yine bu turda, Blinken, İsrail-Filistin Sorunu konusunda iki devletli çözümün kolay olmamakla birlikte muhtemelen tek çözüm yolu olduğunu vurgulamakta ve Başkan Trump’ın yaptığı Abraham Anlaşmaları’nı büyük bir başarı olarak öne çıkarmaktadır.

On üçüncü turda, ABD’nin Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelerde rejim değişikliği amacı güden politikalarının başarısız olduğunun hatırlatılması ve kendisinin de müdahaleci eğilimleri desteklediğinin sorulması üzerine, Blinken, geçmişte uygulanan politikalardan gerekli dersleri çıkardığını ve Suriye konusunda kapsamlı bir askeri müdahaleyi desteklemediğini söylemektedir. Blinken, ayrıca, Gürcistan’ın gerekli koşulları sağlaması halinde NATO’ya üye olmasını desteklediğini de bu turda açıkça ifade etmektedir.

On dördüncü turda, Antony Blinken, Covid-19’la mücadele konusunda Amerikalıların aşılanması sonrasında diğer ülkelerin de aşıya erişiminin sağlanması konusunda gerekli çabayı göstereceklerini ve Dünya Sağlık Örgütü-WHO’ya yeniden katılarak (ki Başkan Biden, göreve başladıktan sonra bunu da hemen gerçekleştirmiştir), bu kuruluşun sorunlarını çözmeye çalışacaklarını söylemektedir. Ayrıca Kuzey Kore konusunda ABD politikalarının bugüne kadar işe yaramadığını düşünen Blinken, bu konuda yeni dönemde seçenekleri değerlendireceklerini ve Pyongyang rejimini müzakere masasına çekmeye çalışacaklarını vurgulamaktadır. Blinken, ayrıca, soru üzerine, bu turda, İran anlaşmaya aynı şartlarda devam ederse, kendilerinin de JCPOA anlaşmasına (İran nükleer anlaşması) katılacaklarını tekrarlamaktadır. Ek olarak, Blinken, LGBT hakları konusunda da duyarlı bir kişi olduğunu açıklamakta ve Biden yönetimi döneminde bu konunun önem kazanacağını vurgulamaktadır. Blinken, benzer şekilde iklim değişikliği konusunun da yeni dönemde önemli olacağını ifade etmektedir.

On beşinci turda, Blinken, özellikle internet üzerinden Amerikan hasımlarınca yapılan yanlış bilgilendirme ve propaganda konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın nasıl önlemler alabileceği hususunda, bu konunun çok önemli ve öncelikli mücadele alanlarından birisi olduğunu ve bu konuda yetenekler ve uzmanları bir araya getirerek, sürekli ve kapsamlı bir politika oluşturacaklarını söylemektedir. Yine bu turda, Blinken, Ukrayna’ya savunma sistemleri ve eğitimleri sağlamak konusunda kararlı olduklarını ve bu konuda da süreklilik sağlanacağını vurgulamaktadır.

On altıncı turda, 71. ABD Dışişleri Bakanı olarak bu oturumdan kısa bir süre sonra onaylanan Blinken, yeni START anlaşmasının Rusya’ya verilmiş bir taviz olmadığını, bu anlaşmanın ABD çıkarlarına uygun olduğunu ve bu nedenle uzatılacağını söylemektedir. Bu turda, Blinken, “Northern Triangle” (Kuzey Üçgeni) olarak bilinen Guatemala, El Salvador ve Honduras gibi ülkelerin sorunlarını (yolsuzluk, ekonomik sorunlar, kitlesel göç vs.) çözmeleri konusuna da bir kez daha değinmektedir. Blinken, ayrıca enerji politikalarında çevresel duyarlılıkla hareket edeceklerini ve özellikle yenilenebilir enerjiye ağırlık vereceklerini ifade etmektedir.

On yedinci turda, kendisinden önceki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran’ın El Kaide ile ilişkilerine dair açıklamaları ve bu konuda İran’ı vurma kararı alıp alamayacaklarının sorulması üzerine, Blinken, Kongre onayı olmadan böyle bir karar almayacaklarını belirtmekte ve El Kaide liderlerinin İran’la ilişkilerini doğrulamaktadır. Bu turda, Çin konusunda ABD’nin müttefikleriyle birlikte hareket etmesi gerektiğini belirten Blinken, Trump döneminde izlenen politikaların bu noktada eksik kaldığını ima etmektedir.

On sekizinci turda, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Amerikan toplumunun çeşitliliğini (çok renkliliğini) yansıtması hususunda sadece farklı kimliklerden bazı kişileri atamanın yeterli olmadığını, bu konuda farklı topluluklara ulaşmak konusunda sistematik çaba göstermek gerektiğini belirten Blinken, bu konuda Bakanlığa özel bir görevli atamayı vadetmektedir. Bunun yanı sıra, bu turda, Blinken, Çin’in Afrika’daki yatırımları yoluyla bu ülkeleri kalkındırmak yerine onları borçlandırarak, siyaseten kendisine bağımlı kılmaya çalıştığını iddia etmektedir.

On dokuzuncu turda, Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz’un sorularına yanıt veren Blinken, Rusya tarafından yapılan ve özellikle Almanya’yı enerji güvenliği konusunda yakından ilgilendiren (yüzde 95’i tamamlanan) Kuzey Akım 2 projesi konusunda Biden yönetiminin menfi bir pozisyonunun olduğunu ve bu projeyi durdurmak için ellerinden geleni yapacaklarını söylemektedir. Senatör Cruz, bu konuda Almanya Başbakanı Angela Merkel’i eleştirirken, Blinken da ABD’nin Almanya’yı bu konuda ikna etmek için çaba göstereceğini açıklamaktadır. Bu turda, ayrıca, Senatör Cruz’un JCPOA anlaşmasına yönelik eleştirileri karşısında, Antony Blinken, İran’ın teröre destek politikalarını durdurmak için gerekli önlemleri alacaklarını söylemekte, ancak JCPOA anlaşmasının bu kapsamda faydalı olduğunu düşünmektedir. Blinken, ayrıca, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması ve ABD Büyükelçiliği’nin bu şehirde kalmasını da onaylamaktadır.

Yirminci ve son turda ise, müstakbel ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Yemen konusunda Suudi Arabistan’la istişare ederek politikalarını uygulayacaklarını, ancak Suudi müdahalesine karşı çıkacaklarını belirtmektedir. Böylelikle, 4 saat civarında süren uzun ve zorlu oturum sona ermektedir.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Oturumun genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse; Antony Blinken’ın Amerikan dış politikası konusunda oldukça birikimli, göreve hazır ve liberal müdahaleci eğilimleri ve anti-komünist ve anti-totaliter görüşleriyle adeta Demokratlar kadar Cumhuriyetçi Parti’ye de uygun bir isim olduğu belirtilebilir. Elbette, Blinken, Senato’da onaylanma ihtiyacında olduğu için, bu oturum boyunca Cumhuriyetçilere daha yakın bir profil sergilemiştir. Ancak oturumda neredeyse hiç ABD’nin Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerine değinilmemesi dikkat çekmiş; benzer şekilde Japonya, Güney Kore ve Türkiye gibi diğer önemli müttefiklerle ilişkilerine de neredeyse hiç girilmemiştir. Türkiye konusuna sadece Rusya ile ilişkiler ve S-400 bağlamında değinilmiş ve Senatör Lindsey Graham’ın sorusuna cevap olarak, Blinken, Türkiye’yi -Rusya ile yakın ilişkileri nedeniyle- “sözde stratejik partner” olarak değerlendirmiştir. Ayrıca, liberalizm ve demokrasi konusunda bu derece idealist ve iddialı bir yönetimle, Ortadoğu’daki Amerikan müttefiklerinin birçoğu demokrasiden uzak rejimlerken nasıl başarı sağlanacağı hususuna da oturumda bir açıklık getirilememiştir. Buna karşın, Antony Blinken’ın bu göreve uygun, deneyimli, iyi yetişmiş ve başarılı bir isim olduğu ortadadır.

Umarız, yeni ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin önemi konusunda da gerekli öngörüye sahiptir ve Türk-Amerikan ilişkilerine olumlu katkılar yapar. Son olarak, ABD’de sistem gereği Temsilciler Meclisi’ndeki siyasetçilerden farklı olarak, Üst Meclis olan ABD Senatosu’na seçilen siyasetçilerin, yani Senatörlerin, dış politika konusunda oldukça bilgili olduklarını da bu noktada belirtmek gerekir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] Bakınız; https://www.state.gov/former-secretaries-of-state/.

[2] Bakınız; https://apnews.com/article/joe-biden-donald-trump-biden-cabinet-antony-blinken-cabinets-d74929057a9e8e5f74e0ee553a6baced.

[3] https://en.wikipedia.org/wiki/Evan_Ryan.

 

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.