2002’DEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞİŞLERİ BAKANLARI VE STRATEJİLERİ

upa-admin 21 Mart 2021 4.557 Okunma 0
2002’DEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞİŞLERİ BAKANLARI VE STRATEJİLERİ

Ülkelerin dış politika kararları almasında ülkenin uluslararası alanda dış politik temsilinde Dışişleri Bakanlığı oldukça önemli bir yere sahiptir. Bireysel analiz düzeyi kapsamında söz konusu görevi icra eden bakanlar da dış politikanın yürütülmesinde ve karar alma sürecinde etkili olan aktörlerdir. Bu çalışmada Türk siyasal sisteminde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne dışişleri bakanlığı görevi yürütmüş olan diplomatlar ve Türk dış politikasına katkıları ele alınacaktır.

Yaşar Yakış (2002-2003)

AK Parti hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı olarak 18 Kasım 2002-11 Mart 2003 tarihinde görev kalan Yaşar Yakış, kariyer diplomatlıktan gelen ve geçmişte Lagos, Roma ve Şam Büyükelçilikleri ile Brüksel’deki NATO Daimi Temsilciliği gibi önemli görevler üstlenmiş bir siyasetçidir. Yakış, emekliliği sonrasında AK Parti’nin kurucu üyelerinden biri olarak aktif siyasete atılmış ve bu partinin ilk iktidar yıllarında Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenmiştir. AK Parti’nin laik sistem içerisinde kendisine güvenli bir mevzi aradığı bu ilk dönemde, Yakış, AK Parti’nin ABD ve Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler kurmasını istemiş; 1 Mart tezkeresine destek vermiş ve AB reformlarının sürdürülerek, Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için aktif çaba gösterilmesini savunmuştur.

Abdullah Gül (2003-2007)

AK Parti hükümetinin ikinci Dışişleri Bakanı olarak 2003 yılında göreve başlayan Abdullah Gül, akademisyenlikten gelme bir siyasetçi olup, akademik alanı ise İktisat branşıdır. 1990’lı yıllarda siyasete atılan Gül’ün dış politikada eğiliminin daha çok “yumuşak güç” çerçevesinde olduğu gözlenmektedir. 4 yıl süren Dışişleri Bakanlığı boyunca, Gül, konjonktürel gelişmelere olan yaklaşımıyla ve Türkiye’nin diplomaside yumuşak güç araçlarını kullanmasına dair söylemleriyle, reformist ve barışçıl bir Dışişleri Bakanı olarak sivrilmiştir. Bu duruma örnek teşkil eden bulgulardan biri ise, Abdullah Gül’ün sürdürdüğü Bakanlık görevi boyunca çeşitli konularda yaptığı konuşmalarını derlediği Yeni Yüzyılda Türk Dış Politikasının Ufukları isimli kitabında yer almaktadır. Gül, bu kitabında, Türk dış politikasında savunmacı ve reaktif yaklaşımdan ziyade, kendi döneminde yumuşak gücü önceleyen ve sorun çözücü proaktif bir politikaya geçildiğini ifade etmiştir (Gül 2007: 16). Bununla birlikte, ikinci bir bulgu da, 2007 tarihinde kurulan Yunus Emre Enstitüsü’dür. Türkiye’nin önemli yumuşak güç unsurlarından biri olan Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye’nin uluslararası alanda itibarını ve güvenilirliğini arttırma misyonuyla kültür, sanat, eğitim gibi faaliyetlerde etkili olmakta ve yurtdışında önemli çalışmalar yapmaktadır (https://www.yee.org.tr/tr/kurumsal/vizyon-misyon).

Ali Babacan (2007-2009)

2007-2009 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı görevini yapan Ali Babacan’ın akademik geçmişi de, selefi Abdullah Gül gibi, farklı bir alana dayanmaktadır. 1989 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olan Babacan, daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Northwestern Üniversitesi Kellogg School’da işletme alanında yüksek lisans yapmıştır (http://www.mfa.gov.tr/ali-babacan-ozgecmis.tr.mfa). 2005 yılında Avrupa Birliği müzakerelerin yürütülmesi için Başmüzakereci olarak atanan Babacan, dış politika yöneliminde Batı ile iyi ilişkiler kurulmasına ve geliştirilmesine dikkat etmiştir. Diğer yandan, Türkiye’nin proaktif dış politika yönelimini sürdürerek, sorun çözücü olma, diplomasiyi etkin kullanma, bölgesel işbirliği gibi konulara ehemmiyet vermiştir (Kosnazarov 2008).  Aynı zamanda, yurtdışındaki girişimci Türkleri kazanmak adına Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kapsamında kurulan Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) de Babacan tarafından desteklenmiş ve takip edilmiştir. Yurtdışındaki başarılı ve dağınık haldeki girişimcilerin bir araya getirilmesini ve yurtdışındaki Türk ticari ve ekonomik faaliyetlerinin geliştirilmesini amaçlayan kuruluş vasıtasıyla, dönemin konjonktürüne bağlı olarak, Babacan döneminde de önceki Bakanlar gibi daha çok yumuşak güç ile etkin olma stratejisinin devam ettirildiği görülmektedir (Şahin 2019: 71).

Ahmet Davutoğlu (2009-2014)

Siyaset Bilimi ve Ekonomi alanlarında lisans eğitimi alan ve Uluslararası İlişkiler alanında doktorasını tamamlayan Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönemde disiplin içerisinden gelmesi, akademik kimliği ve ismiyle müsemma ortaya çıkan doktrini ile Türk dış politikası adına farklı bir dönemin yaşanmasına etki etmiştir. Stratejik Derinlik adlı ünlü kitabında ortaya koyduğu yöntemler ile daha sonra “Davutoğlu Doktrini” olarak şekillenen stratejiler, dönemin dış politikasında ve Türkiye’nin ikili ilişkileri adına önemli noktalar içermekteydi. Türkiye’nin merkeze alındığı, çok boyutlu ve proaktif bir dış politikanın takip edilmesi gerektiğini dile getiren Davutoğlu, “komşularla sıfır sorun” olarak adlandırdığı strateji ile Türkiye’nin yakın çevresi başta olmak üzere uluslararası ilişkilerinde işbirliği ve uzlaşı içerisinde adımlar atması gerektiği üzerinde durmuştur (Davutoğlu 2001: 97). Önleyici diplomasi ve vizyoner yaklaşım gibi hususları da içeren stratejisiyle Türk dış politikasında “Davutoğlu modeli” olarak adlandırılan bir entelektüel altyapı ortaya çıkmıştır.

Davutoğlu, Türkiye’nin yakın coğrafyası ile ilişkilerini geliştirmesi gerektiği üzerinde dururken, bunu bölgesel liderlik ve tarihsel sorumluluk zemininde işlemiştir. İsmail Cem döneminden (1997-2002) itibaren Ortadoğu ülkeleri ile iyi ilişkiler kurulması yönündeki politika bu dönemde de devam etmiş; bu ülkelerle sorunsuz bir ilişkiye sahip olmak hedeflenmiştir. Teorik olarak olumlu ve yerinde bir politika olsa da, bölgedeki küresel ve yerel aktörlerin etkinliği gibi birçok faktör nedeniyle başarılı bir süreç gerçekleşememiştir. Ermenistan’la yakınlık Azerbaycan’ı, İran’la ilişkiler ise İsrail’i rahatsız etmiş ve Türkiye ile olan münasebetlerini etkilemiştir (Tarcan vd. 2018: 255). Ayrıca Davutoğlu’nun temel dış politika ilkeleri arasında vizyoner ve sistematik dış politikanın yanı sıra, yumuşak güce dayalı diplomasi de yer almıştır.  Diğer yandan, Türkiye bu dönemde Arap-İsrail, Suriye-İsrail, İran-Batı ve Boşnak-Sırp anlaşmazlıklarında arabulucu olma politikası da dönemin proaktif ve önleyici diplomasi stratejisinin uygulama alanını oluşturmuştur. Türkiye’nin uluslararası örgütlerde aktif olmaya başlaması, uluslararası siyasette her alanda varlık gösterme amacı da Davutoğlu döneminin ritmik diplomasi stratejisinin bir parçasını oluşturmaktadır (Yeşiltaş ve Balcı, 2011: 16). Davutoğlu döneminde Türkiye’nin dış temsilciliklerinin istikrarlı bir şekilde arttığı ve uluslararası siyasette Ankara’nın -Suriye içsavaşına kadar- güvenilen bir aktör haline geldiğini görmekteyiz.

Her alanda etkin ve aktif olmayı amaçlayan dış politika hamleleri 2010 yılında baş gösteren Arap Baharı ile farklı bir boyuta gelmiştir. Arap Baharı ile Ortadoğu’da her bölgenin farklı bir şekilde deneyimlediği bu süreç karşısında Türk dış politikasını da yukarıda ifade edilen temel ilkeler ve yöntemler kapsamında devam ettirmek zorlaşmıştır. Diğer yandan, İsrail ile yaşanan Davos ve Mavi Marmara krizleri, Arap Baharı gibi gelişmeler bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki ilişkileri etkilemiştir.

Feridun Sinirlioğlu (2015-2015)

Büyükelçi, Müsteşar ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak birçok üst düzey görevde bulunan ve kısa bir süre Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Feridun Hadi Sinirlioğlu, Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuş, yüksek lisans ve doktorasını ise yine bu alanda Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 15 Ekim 2016 tarihinden itibaren Birleşmiş Milletler Türkiye Daimi Temsilciliği görevini yürüten Sinirlioğlu, gerek farklı görevlerinde, gerekse Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türk dış politikası adına önemli faaliyetlerde bulunmuştur (http://www.aljazeera.com.tr/portre/portre-feridun-sinirlioglu). 2002-2007 yılları arasında Büyükelçilik görevini icra ederken İsrail ile Suriye arasındaki gizli görüşmelerde arabuluculuk yapan Sinirlioğlu, Mavi Marmara krizi ile bozulan Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi adına imzalanan Roma Mutabakatı’nda Türkiye’yi temsil etmiştir ve tarihi süreçte önemli bir rol almıştır (Göksedef 2016).

Mevlüt Çavuşoğlu (2014-2015/ 2016-günümüz)

Lisans eğitimini Uluslararası İlişkiler alanında tamamlayan ve ekonomi alanında yüksek lisans yapan Mevlüt Çavuşoğlu, 2014 yılında 65. hükümetin Dışişleri Bakanı olmuştur. Doktora eğitimini de Uluslararası İlişkiler alanında tamamlayan Çavuşoğlu, disiplin içerisinden gelen akademik bir altyapıya sahiptir. Çavuşoğlu’nun Türk dış politikası çalışmalarında vurguladığı iki temel husus; girişimci ve insani politika olmuş ve çok taraflı ilişkiler ile arabulucu, diplomasiyi önceleyen, işbirliği ve iletişimin altının çizildiği bir politik duruş ortaya çıkmıştır. Çavuşoğlu döneminde Türkiye’nin sert güç kullanımı gözle görülür şekilde artarken ve Suriye’den Libya’ya ve Dağlık Karabağ’dan Irak’a kadar askeri anlamda ciddi bir varlık gösterilirken, aynı zamanda ikili görüşmelerin ve diplomatik müzakerelerin de yoğun olarak devam ettiği görülmektedir. Bunun yanı sıra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük önem verdiği “insani dış politika” çizgisi de Çavuşoğlu döneminde arttılarak geliştirilmiş ve Türkiye kriz yaşanan coğrafyalarda trajedi içerisindeki halk topluluklarına karşı oldukça aktif bir şekilde varlık göstermiş ve göstermektedir. Artarak devam eden bir ivmeye sahip olan Türkiye’nin insani yardımları, Covid-19 salgınıyla birlikte son bir yılda daha da ağırlık verilen bir konu haline gelmiştir. Bu başarının altında ise, kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun imzası vardır.

Mevlüt Çavuşoğlu döneminde, 2019 yılı içerisinde söyleme taşınan bir diğer husus da Yeniden Asya Girişimi’dir. Çavuşoğlu, bu konuda, “Tüm kurumlarımızla, iş dünyasıyla ve ilgili kuruluşlarla, akademik dünyayla, kültür, eğitim, ticaret, yatırım her alanda, savunma sanayi, bütüncül bir yaklaşımla tüm ülkelerle ve bölgesel örgütlerle ilişkilerimizi güçlendirmek için yeniden Asya inisiyatifini başlatmıştık. Ve 31 ülke için 40 tane faaliyet alanında eylem planı oluşturduk. Asya’yla temasımız 2020 yılında da devam etti.” ifadelerini kullanmıştır (http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-2020-yili-dis-politika-degerlendirme-toplantisi.tr.mfa). 2021 yılı için de insani ve girişimci dış politika vurgusu yapılmakla birlikte, Çavuşoğlu, “önce diplomasi” yaklaşımının tercih edildiğini ve edileceğini belirterek, “Diplomasiye biz her zaman fırsat veriyoruz. Önce diplomasiye, eğer işlemiyorsa da sahadaki adımlarımızla da gerekeni yapıyoruz” açıklamasında bulunmuştur.  Sahada ve masada etkin olma stratejisinin altı çizilirken, Bakanlık olarak kurumsal kapasitenin yükseltilmesine yönelik çalışmaların izleneceği de belirtilmiştir. Diğer yandan, uluslararası siyasette kurumsal dayanışma kapsamında uluslararası örgütlerle işbirliği ve etkileşim içerisinde olunacağını ifade eden Çavuşoğlu, 2021 yılında farklı coğrafyalarla olan iletişimin de açılım ve ortaklık politikaları çerçevesinde devam ettirileceğini vurgulamıştır (Yüzbaşıoğlu 2020). Çavuşoğlu döneminde Covid-19 krizinin etkisiyle Türkiye’nin “dijital diplomasi” konusunda da büyük bir atak başlattığı bu noktada eklenebilir.

Sonuç

Uluslararası siyasette kimi zaman Realist, kimi zaman İdealist ve Liberal bir çizgide hareket ederek politikaların oluşturulduğu ve konjonktürel olarak dış politika kararlarının ve yöntemlerinin geliştirildiği herkesçe malum. Türk dış politikasında da, 2002’den günümüze, dış politika karar alma mekanizmalarında oldukça önemli etkisi bulunan Dışişleri Bakanları, izledikleri yöntemler, stratejiler ve çizgileri değerlendirildiğinde yaşanan gelişmelere yönelik politika oluşturmakla birlikte, bir takım kişisel özelliklerinin de bu süreçleri etkilediği gözlemlenmektedir. Davutoğlu’nun çizmiş olduğu strateji kapsamında ilerlemeye yönelik politikaları, Sinirlioğlu’nun arabuluculuk ve gizli görüşmeler konusundaki etkinliği, Çavuşoğlu’nun sert gücü de yumuşak güce katan milliyetçi yaklaşımları vs. gibi Bakanların farklı akademik geçmişleri ve ilgi alanları, politika oluşumuna ve faaliyetlerine etki eden önemli hususlar olarak öne çıkmaktadır. Diğer yandan, bütün Bakanlar döneminde izlenen ve uygulanmaya çalışılan bir yöntem ve strateji olarak yumuşak güç ve insani politikaların öne çıktığı görülmektedir.

Şeyma KIZILAY

 

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.