GAZETECİ KAMİL ERDOĞDU’DAN ‘BİLMEDİĞİMİZ ÇİN’

upa-admin 13 Ağustos 2021 2.089 Okunma 0
GAZETECİ KAMİL ERDOĞDU’DAN ‘BİLMEDİĞİMİZ ÇİN’

Yaklaşık 18 yıl Çin’de yaşayan Türk gazeteci Kamil Erdoğdu, şimdilerde CRI Türk yani China Radio International’ın Türkiye şubesi Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır. Daha önce Sabah, Yeni Yüzyıl ve Aydınlık gibi gazeteler ve BBC Türkçe, Anadolu Ajansı, Deutsche Welle ve TRT gibi önemli kurumlarda çalışan Erdoğdu, 2021 yılı Temmuz ayında Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki gözlem ve güncel siyasal-diplomatik gelişmeleri konu alan Bilmediğimiz Çin adlı bir kitap yayımlamıştır. Kırmızıkedi Kitabevi’nin yayımladığı kitap, 258 sayfalık bir gazeteci eseri olarak Çin hakkında araştırma yapan akademisyen ve düşünce kuruluşu çalışanlarının da okuması gereken bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.

Kamil Erdoğdu

Kitabı merak edip okumak isteyenler için bu yazıda kitabın tamamı özetlenemeyecek olsa da, kitaba dair bazı temel bilgiler ve kitapta işlenen önemli fikirler bu yazıda okurlarımıza aktarılacaktır. Öncelikle, kitabın tam 18 farklı ve kısa bölümden oluştuğu söylenmelidir. Bu bölümler ise şöyledir; “ABD-Çin Rekabeti”, “Medya Savaşı”, “Covid-19”, “Uygur Konusu”, “Tayvan Sorunu”, “Hong Kong Sorunu”, “İnsan Hakları”, “Aydın Sorunu”, “Türkiye-Çin İlişkileri”, “Çin’e Özgü Sosyalizm”, “Siyaset”, “Ekonomi”, “Eğitim”, “Bilim ve Teknoloji”, “Uygarlık”, “Spor”, “Yaşam” ve “Söyleşi”.

Bilmediğimiz Çin

“ABD-Çin Rekabeti” başlıklı birinci bölümde, yazar, Amerikalı uzmanların Çin yükselişini kesinlikle ciddiye aldıklarını ve bu nedenle küresel liderliği Çin’e kaptırmak konusunda ciddi bir panik içerisine girdiklerini; ancak bu yolda geliştirdikleri yanlış politikalarla yalnızca ABD-Çin ilişkilerine değil, küresel ekonomiye ve istikrara da zarar verdikleri görüşünü örneklerle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır. Yazar, özellikle kitabın yazıldığı dönem olan ABD’deki Donald Trump Başkanlığında izlenen politikaları mercek altına almakta ve eleştirmektedir. Erdoğdu, ABD’nin bireycilik temelli toplum düzeni ve liderlik stili ile Çin’deki ortak akıl temelli liderliği de kıyaslamakta ve Çin modelinin daha üstün olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca, ABD’nin diğer ülkelere yönelik eleştirel tavrına karşın, dünyada en fazla polis şiddeti vakası ve suç olayının yaşandığı ülkelerden biri olarak ABD’nin demokrasi ve insan hakları konusunda ileri bir ülke ve iyi bir model olmadığını vurgulamakta ve kısa süre önce gerçekleşen George Floyd cinayetini gündeme getirmektedir. Deneyimli gazeteci, ABD’nin Uygur Sorunu ve Çin’le alakalı diğer konularda da amacının insan haklarını geliştirmek değil, Çin’e zarar vermek olduğunun altını çizmektedir.

“Medya Savaşı” başlıklı ikinci bölümde, Kamil Erdoğdu, son birkaç yılda Batı dünyasının basın-yayın organlarında başlayan Çin karşıtı kara propagandaya dikkat çekmektedir. Yazara göre, Amerika’daki The New York Times gibi gazeteler ve İngiliz BBC kuruluşu başta olmak üzere bazı Batılı basın-yayın organları, evrensel nitelikte olan habercilik ve gazetecilik mesleklerinden tamamen saparak, son dönemde adeta siyasi ve istihbari kuruluşlar gibi hareket etmekte ve Çin karşıtı yalan ve abartılı haberler üretmektedirler. Bu durum ise, sadece ABD-Çin ve Batı-Çin ilişkilerini olumsuz etkilememekte; aynı zamanda ABD’de eğitim alan ve yaşayan Çinlileri zor duruma düşürmekte ve ABD’de Çinliler başta olmak üzere Asyalılara yönelik bazı ırkçı saldırıları da kışkırtmaktadır. Oysa ABD-Çin rekabeti, Barack Obama ve öncesi dönemlerde olduğu gibi, daha düzeyli bir rekabet halinde de sürdürülebilir. Yazar, bu bağlamda Türkiye’den de Karar gazetesini Çin karşıtı propagandanın merkezi olarak işaret etmektedir. Sözcü ve Hürriyet gazetelerinden de örnekler sunan yazar, bu bağlamda Çin’e yönelik iddialarının genelde ya tamamen uydurma, ya da abartılı olduğunun altını çizerken, dünyada bu konuda en abartılı ve şahin tutumu ise BBC’nin gösterdiğini vurgulamaktadır.

“Covid-19” başlıklı üçüncü bölümde, gazeteci Kamil Erdoğdu, koronavirüs veya Covid-19 pandemisi döneminde yoğunlaşan Çin karşıtı haber ve siyasi demeçleri aktarmakta ve bu yolla nasıl Çin düşmanlığının yayıldığını izah etmeye çalışmaktadır. Ona göre, Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görüldüğü doğru olmakla birlikte, Covid-19 virüsünün Çin’de ortaya çıktığına dair henüz bir kanıt bulunamamış ve Çin’e yönelik asılsız suçlamalar da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından büyük ölçüde yalanlanmıştır. Çin aşısı Sinovac’la ilgili olarak yürütülen kara propaganda kampanyasına da açıklık getiren gazeteci, Çin aşısının dünyada birçok ülkede onaylandığı ve Türkiye’deki Sağlık Bakanlığı’nın da Çin aşısının başarı oranı hakkında çok yüksek bir seviye (yüzde 91) açıkladığını vurgulamaktadır. Yazar, bu bağlamda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın tavrını överken, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan ülkücü siyasetçi Mansur Yavaş’ın tavırlarını eleştirmektedir. Zira Türkiye-Çin ilişkilerini bozmak için bu siyasetçilerin ne olduklarını veya harita üzerindeki yerlerini bile bilmedikleri bölgeler ve konular hakkında kesin yargı içeren ifadeler kullanmaları, yazara göre siyasi bir tavırdan ziyade, propaganda ve Batı’ya yaranma amacı taşımaktadır. Ayrıca, yazar, Çin’in aşısı hakkındaki endişelere karşıt olarak, Çin’in uzay çalışmaları ve yapay zeka gibi yüksek teknoloji gerektiren konularda küresel lider düzeyinde olduğuna dair bazı yorumlarda bulunmaktadır.

“Uygur Konusu” başlıklı dördüncü bölümde, Erdoğdu, Çin’in Uygurlara yönelik kampları zaten resmi olarak kabul ettiğini, ancak Batı dünyasının basın-yayın organlarında bu kamplar için kullanılan “toplama kampı” gibi ifadelerin hatalı olduğunu belirterek, Sincan bölgesinde yaşayan Uygurların doğum oranlarının Çin’in Han nüfusundan fazla olduğuna dair resmi verileri paylaşmaktadır. Yazar, ayrıca, 2009 Urumçi Olayları sırasında da ölenlerin büyük çoğunluğu etnik Han kökenli olmasına karşın, olayın Uygurlara yönelik soykırım gibi yansıtılmasının doğru olmadığını iddia etmektedir. Bu olaylara ilişkin olarak yayınlanan haberlerde sahte fotoğraflar kullanıldığını da iddia eden deneyimli gazeteci, Covid-19 üzerinden Pekin’e yönelik kara propaganda çabaları tutmayınca, Batı’da yeni hedefin Uygur Sorunu olarak seçildiğini düşünmektedir. Çin hükümetinin Sincan bölgesindeki eşitsizlikleri ve etnik-sosyal gerginlikleri zaten resmi raporlarda da vurguladığını ve bunu çözmek için çaba gösterdiğini belirten yazar, Mustafa Kemal Atatürk gibi emperyalizme ilk büyük tokadı atmış bir kurucu lideri olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) bile son dönemde Çin karşıtı propaganda faaliyetlerine dahil olduğunu ve CHP’nin son Çin raporunu partinin ABD temsilcisinin hazırladığını belirtmektedir.

“Tayvan Sorunu” başlıklı beşinci bölümde, Erdoğdu, Tayvan’ın ABD tarafından Çin karşıtı politikalar için araçsallaştırıldığını ve sadece 15 kadar ülkenin bu devletle resmi ilişkilerinin bulunduğunu belirterek, bu sorunda da daha çok ABD propagandasının etkili olduğunu ima etmektedir.

“Hong Kong Sorunu” adlı altıncı bölümde, yazar, bu sorunun da ABD ve Birleşik Krallık tarafından Çin karşıtlığı için kullanıldığını ve Türk basınında bu konuda akıl karışıklığı ve bulanıklık olduğunu ifade etmektedir. Zira ona göre, 1997 yılından itibaren Çin’in toprak parçası olan Hong Kong, 1984 anlaşması gereği bazı özel haklara sahip olmakla birlikte, artık Çin’in bir iç meselesi haline gelmiştir.

“İnsan Hakları” başlıklı yedinci bölümde, gazeteci-yazar, ABD’nin dünyada en fazla insanı hapiste tutan bir devlet olarak dünyaya insan hakları konusunda ders vermesinin abes olduğunu, Amerikan sisteminin en eşitliksiz sistem olduğunu ve ABD’nin başka ülkeleri eleştirmeden önce aynaya bakması gerektiğini ifade etmektedir.

“Aydın Sorunu” başlıklı sekizinci bölümde ise, Erdoğdu, Türkiye ve dünyada aydınların ve akademisyenlerin ABD-Çin rekabeti konusunda tarafsız davranamadıklarını belirterek, Türkiye’den de önemli bazı gazeteci ve akademisyenlerin bu konuda Batı propagandasına kapılarak hatalı hareket ettiklerini iddia etmektedir. Yazar, Çin karşıtlığının akıldışı hale gelmesini, Çin’in aşı bulmasına üzülen akademisyenler örneğiyle açıklamaktadır. Erdoğdu, bu bağlamda Kuşak Yol İnisiyatifi’ne yönelik tepkileri de eleştirerek, Türkiye’de kendilerini Çin uzmanı olarak lanse eden kişilerin Çin’i iyi bilmediklerini vurgulamaktadır.

“Türkiye-Çin İlişkileri” adlı dokuzuncu bölümde, Erdoğdu, öncelikle Türkiye’deki gazeteci-yazar takımının Amerikancı propagandanın etkisinde olduklarını ve sanki Akdeniz’de Türkiye’ye toplarını çeviren Rus gemileri ya da Suriye’de Türkiye karşıtı gruplara binlerce tır silah gönderen ABD değilmiş gibi Pekin’i Türkiye’nin düşmanı gibi göstermeye çalışmanın abes olduğunu belirtmektedir. Yazar, Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi’nin bölgesel kalkınmayı amaçlayan uluslararası bir proje olduğunu ve Çin kadar diğer devletlere de fayda sağlayacağını belirterek, ABD eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi siyasetçilerin Çin’in diğer ülkelerle ilişkilerini bozmak için gayret gösterdiklerini iddia etmektedir.

“Çin’e Özgü Sosyalizm” başlıklı onuncu bölümde, yazar, Çin Komünist Partisi-ÇKP’nin 1970’lerin sonundan itibaren dünyaya açılma süreciyle birlikte farklı ve Çin’e özgü bir sosyalizm anlayışını benimsediğinin altını çizerek, bunu Marksizm’in yerelleşmesi kavramıyla açıklamaktadır. Erdoğdu’ya göre, Çin’deki siyasi sistem tam olarak tek-parti rejimi de değildir; zira ÇKP liderliğinde oluşmuş bir çok partili danışma sistemi vardır. Bu bağlamda, Deng Xiaoping’in Çin’in dönüşümünü başlatan reformist lider olarak önemine dikkat çeken Erdoğdu, 1974 yılında Suna Kan’ın konser vermek için gittiği Çin’de onu dinleyen tek üst düzey ÇKP yetkilisinin de Deng olduğuna vurgu yapmaktadır. Deng Xiaoping’in Çin’in halen Hong Kong ve Macau’da uyguladığı “tek ülke, iki sistem” düşüncesinin de mimarı olduğunu hatırlatan Erdoğdu, Çin’in afyon toplumundan süpergüçlüğe giden süreçte Mao Zedong’un önderlik ettiği Çin Komünist Devrimi ile birlikte yaşadığı dönüşümleri de bu bölümde kısaca anlatmaktadır.

“Siyaset” başlıklı on birinci bölümde, yazar, Çin siyasetinde “halka hizmet etmek” düşüncesinin tek geçerli ilke olduğunu ve bunun Batılı siyasal sistemlerden farklı olduğunu vurgulamaktadır. Çin’in son birkaç on yılda fakirlikle mücadele anlamında büyük başarılar kazandığını da belirten yazar, bunun Çin’e özgü sosyalizm sistemiyle başarıldığını vurgulamaktadır.

“Ekonomi” adlı on ikinci bölümde, yazar, ABD seçimle ilgilenirken, Çin’in neredeyse tamamen ekonomi odaklı bir anlayışla hareket ettiğini ve bu sayede ekonomik büyüme ve gelişimini sürdürebildiğini vurgulamaktadır.

“Eğitim” başlıklı on üçüncü bölümde, Erdoğdu, Çin eğitim sisteminde Atatürk’ün önemli bir devrimci olarak öğrencilere öğretildiğini ve Sun Yat Sen gibi büyük bir lider olarak anlatıldığını belirtmektedir.

“Bilim ve Teknoloji” başlıklı on dördüncü bölümde, Erdoğdu, Çin’in uzay teknolojisi başta olmak üzere ileri teknolojide Batı’dan üstün bir konuma geçmesi nedeniyle bu alanda da Çin karşıtı propagandanın yapıldığını ve Pekin’in uluslararası topluma karşı şeffaf olduğunu vurgulamaktadır.

“Uygarlık” başlıklı on beşinci bölümde, araştırmacı yazar, Çin’in önemli bir medeniyet olduğunu çeşitli farklı örnekler üzerinden açıklamaya çalışmaktadır.

“Spor” başlıklı on altıncı bölümde, yazar, daha çok bir masa tenisi (pingpong) ülkesi olarak bilinen Çin’in aslında futbolun da ilk kez oynandığı ülke olduğunu vurgulayarak, Çin’in son yıllarda sporda da büyük bir atılım yaptığını kaydetmektedir.

“Yaşam” başlıklı on yedinci bölümde, yazar, Çin’deki yaşama dair (hayvan sevgisi vs.) bazı örnekler sunmakta ve Çin’e dair önyargıların bir bölümünün yanlış olduğunu anlatmaktadır. Öyle ki, Çin’de kedi ve köpekler için bile mezarlıklar bulunmaktadır.

“Söyleşi” başlıklı on sekizinci ve son bölümde ise, Kamil Erdoğdu, kendisinin verdiği bir mülakatı okurlarla paylaşmaktadır.

Sonuç olarak, Kamil Erdoğdu’nun bu eseri kolay okunur ve Çin karşıtı haberlere ve yazılara cevap verir nitelikte bir eser olarak dikkat çekmekte ve okunmayı hak etmektedir. Kitapta vurgulanan temel düşünceler ise şöyle özetlenebilir:

  • Çin yükselişi ve ABD’nin düşüşü nedeniyle Batı dünyasında Çin karşıtı propaganda faaliyetleri son birkaç yılda yoğunlaşmış durumdadır.
  • Türkiye’den de bu sürece isteyerek veya istemeyerek eklemlenen çok sayıda gazeteci, akademisyen ve yazar mevcuttur.
  • Çin, sorunlarına rağmen sürekli olarak gelişen ve dünya barışı ve istikrarına katkı sunan bir ülkedir.
  • Çin uzmanı olarak geçinen kişiler Çin’i gerçekten bilmiyorlar ve araştırmıyorlar.

 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.