MUHALEFETİN CUMHURBAŞKANI ADAYI KEMAL KILIÇDAROĞLU

upa-admin 03 Mart 2023 1.464 Okunma 0
MUHALEFETİN CUMHURBAŞKANI ADAYI KEMAL KILIÇDAROĞLU

Giriş

Türkiye, devlet ve halk elele büyük depremlerin yarattığı tahribatın yaralarını sarmaya çalışırken, kuşkusuz, ülkenin içerisine düştüğü bu talihsiz durumun ancak devlet mekanizmasında ve siyasi sistemde bazı değişiklikler yapılarak giderilebileceğini düşünen bilinçli insanlar, bu süreçte siyasete daha da büyük önem vermeye başladılar. Bu anlamda, kesin tarihi henüz netleşmemesine ve Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) depremin ardından yapması gereken hazırlık ve düzenlemelerin yetiştirilmesine dair bazı endişeler olsa da, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri için ülkede düğmeye basılmış durumda.

Bu yazıda, 2023 Türkiye seçimleri öncesinde yaşanan son gelişmeleri özetleyecek ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bazı bilgi ve analizlerimi sizlerle paylaşacağım.

2023 Türkiye Seçimleri Yaklaşıyor (mu?)

Seçimde, 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı, Erdoğan’ın Genel Başkanı olduğu AK Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi), -Devlet Bahçeli liderliğindeki- MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve -Mustafa Destici liderliğindeki- BBP-Büyük Birlik Partisi’nden oluşan sağ/aşırı sağ cepheyi temsil ederken, iktidar blokunun karşısında ise 6 hatta 7 parçalı geniş bir muhalefet cephesi bulunuyor. Muhalefetin en güçlü unsuru -şüphesiz- 2002’den beri ülkenin ana muhalefet partisi durumundaki sosyal demokrat CHP iken, Millet İttifakı veya “Altılı Masa” adı verilen çatı içerisinde, ülkedeki üçüncü büyük parti durumundaki Meral Akşener liderliğindeki merkez sağ İYİ Parti, Gültekin Uysal liderliğindeki merkez sağ DP (Demokrat Parti), Ali Babacan liderliğindeki liberal-merkez sağ Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Ahmet Davutoğlu liderliğindeki muhafazakâr sağ Gelecek Partisi (GP) ve Temel Karamollaoğlu liderliğindeki İslamcı Saadet Partisi (SP) bulunuyor. Ayrıca, Kürt kimliğine dayanarak siyaset yapan Halkların Demokratik Partisi (HDP) de, ülkedeki demokratik gerileme nedeniyle bu bloka yakın duruyor ve doğru aday seçilmesi durumunda özellikle ikinci turda Millet İttifakı’na destek vereceğini açıklıyor.

Millet İttifakı’nın 6 partisinin dün yaptığı toplantıda, daha önce “kazanacak adayı desteklerizdiyerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığına şüpheyle yaklaşan ve mahkeme kararıyla hakknda geçici siyaset yasağı getirilmeye çalışılan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yakın duran İYİ Parti lideri Meral Akşener dışındaki tüm liderler CHP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı adaylığı lehinde pozisyon aldılar. Daha önceki toplantılarda İmamoğlu dışında CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı da “ortak aday” olarak önerdiği belirtilen Akşener, bu toplantıda da tam olarak ikna edilememiş gibi görünse de, toplantı sonunda ilan edilen ve 6 liderin ortaklaşa imzaladığı bildiriye imzasını koyarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bir nevi yeşil ışık yakmış oldu. 6 Mart’ta kesin olarak ilan edilecek muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının böylelikle Kılıçdaroğlu olması neredeyse kesinleşti. Bu bağlamda, artık kesin olarak söyleyebiliriz ki, YSK’dan bir erteleme talebi gelmediği ve bu uygun bulunmadığı sürece, Mayıs veya Haziran ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, iki deneyimli siyasetçimiz Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu yarışacaklar.

Elbette, bu noktada daha önce TBMM Başkanlığı yapmış çok deneyimli bir siyasetçi olan Bülent Arınç’ın deprem nedeniyle seçimlerin ertelenmesi gerektiği yönündeki ısrarlı görüşlerini de hatırlatmakta fayda var. Kişisel görüşüm, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ertelemek için hiçbir geçerli sebebin olmadığı yönünde. Zira bölgelere göre değil, ülke genelinde oy sayımı yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi için depremin yarattığı karmaşa ve karışıklıkların herhangi bir olumsuz etkisi olmayacaktır. Ancak elbette, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanın yer değiştirmesi nedeniyle, milletvekili seçimlerinde gerekli düzenlemeler yapılmazsa, seçim güvenliğine dair seçim listelerinde hatalar ve milletvekili sayılarında haksızlık gibi ciddi sorunların oluşabileceği inkar edilemeyecek kadar gerçek bir durum. Bu konuda, YSK’nın önümüzdeki iki-üç aylık süreçte gerekli hazırlıkları yapması durumunda sorun yaşanmadan seçimleri yapabileceğimize inanmak istiyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu: Zirveye Yükselen Bir Anadolu Çocuğu 

Şimdi, bu seçimde muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayat hikâyesini tekrardan gözden geçirelim. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasal mesajları ve kişilik yapısına geçmeden ise, öncelikle kendisinin biyografisine daha yakından bakalım.

17 Aralık 1948 tarihinde Tunceli’nin Nazimiye ilçesinde tapu memuru Kamer Bey ve ev hanımı Yemuş Hanım’ın dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Kemal Karabulut, 1950 yılındaki soyadı değişikliğiyle, ailesinin büyük dedelerinin kimliğine göndermede bulunan Kılıçdaroğlu soyadını almasıyla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu adını almıştır. Başarılı bir öğrenci olan Kılıçdaroğlu, Elazığ Ticaret Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne devam etmiştir. Okul hayatı boyunca çalışkanlığı ve yüksek notlarıyla dikkat çeken Kılıçdaroğlu, 68 kuşağından sol görüşlü bir üniversiteli olarak o dönem kurulan Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu Bilim Kurulu’nda görev almış, ancak çok ön planda ve aktivist bir eğilim göstermemiştir. Bu, Kılıçdaroğlu’nun temkinli ve demokratik kişiliğinin bir göstergesi olarak da düşünülebilir. Bu yıllarda, genç Kılıçdaroğlu, Toplumsal ve Kültürel Eylemler Derneği Başkanlığı yapmış ve pek çok siyasal eyleme katılmıştır. Ancak gençliğinden başlayarak hümanist bir siyasal çizgisi olan Kılıçdaroğlu, hiçbir zaman fiziki siyasal çatışmalara katılmamış ve daima demokratik mücadele metotlarını benimsemiştir. Kılıçdaroğlu, bu dönemde ilerleyen yıllarda MHP Genel Başkanı olacak ülkücü aktivist Devlet Bahçeli ile de sınıf arkadaşı olmuş ve kendisiyle herhangi bir sorun yaşamamıştır.

1971 yılında okuldan mezun olan Kılıçdaroğlu, hesap uzmanlığı sınavını kazanarak Maliye Bakanlığı’nda memuriyetine başlamıştır. Daha sonra hesap uzmanı olan Kılıçdaroğlu, bir yıl Fransa’da kalmış ve bu süreçte orta düzeyde Fransızca öğrenmiştir. Hesap uzmanlığını 1983’e kadar sürdüren Kılıçdaroğlu, aynı yıl Gelirler Genel Müdürlüğü’ne atanmıştır. Burada önce Daire Başkanı olarak görev almış, daha sonra da aynı kurumun Genel Müdür Yardımcılığını yapmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu, 1991 yılında ise Bağ-Kur’a atanmıştır. Burada Genel Müdürlük yapan Kılıçdaroğlu, 1992 yılında ise Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Genel Müdürlüğü’ne geçmiştir. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan Kılıçdaroğlu, üstün performansı sayesinde 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından “Yılın Bürokratı” seçilmiştir.

Profesyonel yaşamında devlet adına birçok önemli görevde bulunan ve arkasında temiz bir sicil bırakan Kemal Kılıçdaroğlu, 1999’un Ocak ayında, gençlik yıllarından beri hayranı olduğu Bülent Ecevit’in lideri olduğu DSP-Demokratik Sol Parti’den siyasete atılmak umuduyla, kendi isteğiyle Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü’nden emekli olmuştur. Ancak o dönemde Bülent Ecevit tarafından aday yapılamayınca siyasete girişini erteleyen Kılıçdaroğlu, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında Kayıtdışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu’na Başkanlık etmiş, aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nde bir süre ders vermiştir. Bu süreçte, Kemal Kılıçdaroğlu, aynı zamanda Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği’nin Başkanlığını da yapmıştır. Daha sonra Türkiye İş Bankası’nda yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Kılıçdaroğlu, bu yıllarda Deniz Baykal’ın önerisiyle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bilim Kültür Platformu’na davet edilmiş ve burada bazı çalışmalar yürütmüştür. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde CHP İstanbul milletvekili olarak ilk kez parlamentoya giren Kılıçdaroğlu, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde bir kez daha İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girdi.

Kemal Kılıçdaroğlu, 2007 yılına kadar kamuoyunda fazla tanınmazken, o dönemlerde Tuncay Özkan’ın sahibi olduğu Kanaltürk televizyonunda Tuncay Mollaveisoğlu’nun “Yoksulluk ve Yolsuzluk” programındaki emek dostu açıklamaları ve hükümete yönelik somut eleştirileriyle dikkat çekmeye başlamış ve özellikle sol kesimlerde umut haline gelmiştir. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AK Parti’nin büyük başarısı sonrası solda büyük endişe ve umutsuzluk hâkimken, Kılıçdaroğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Şaban Dişli ve Dengir Mir Mehmet Fırat’la girdiği tartışmalarda belgeli muhalefetiyle kamuoyu desteğini kazanmış ve bu isimlerin Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinden istifa etmesine yol açmıştır. Bu tartışmalarda gösterdiği üstün performansla adı “düellocu” ve “gladyatör“e çıkan Kılıçdaroğlu, 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde dönemin popüler Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i de canlı yayında zor durumlara düşürmüş ve halktan büyük destek görerek muhalefetin en popüler ismi haline gelmeyi başarmıştır. Üstün performansı nedeniyle o dönem CHP Genel Başkanı olan Deniz Baykal tarafından İstanbul Belediye Başkan adayı olarak seçilen Kılıçdaroğlu, dönemin CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’le beraber yürüttüğü İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı kampanyasında geniş kitlelere ulaşmış ve ülke genelinde tanınmıştır. Özellikle gecekondu mahallelerinde çamurlu yollarda delik ayakkabısıyla yürümesi ve orta halli bir mahallede ev tutmasıyla “halkçı” imajını perçinleyen ve mesajlarını geniş kitlelere ileten Kılıçdaroğlu, mütevazı kişiliği ve dürüstlüğüyle de halktan takdir toplamıştır. Kılıçdaroğlu, bu dönemde Belediye Başkanı seçilemese bile, toplumun çok farklı kesimlerinden insanlarla sıcak bir diyalog kurabilmesi ve muhataplarının sataşmalarına dahi sinirlenmeden medeni bir şekilde yanıt verebilmesiyle toplumda ve medyada büyük sevgi ve saygı uyandırmıştır. Kılıçdaroğlu, seçim kampanyası sırasında bir vatandaşın yakıştırmasıyla ise, Hindistan’ın efsanevi lideri Mahatma Gandhi’den esinlenerek “Gandhi Kemal” lakabını almıştır. Hatta aynı dönemde Kılıçdaroğlu için “İkinci Ecevit” yakıştırmaları da yapılmıştır. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak 2.566.000 oy alan (önceki seçimlere göre CHP oylarını yüzde 25 arttırmış ve seçimde yüzde 37 dolaylarına getirmiştir) ve birçoklarına göre seçimi kazanamamasına rağmen büyük bir başarıya imza atan Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Genel Meclisi’nde aynı seçimlerde 2.323.000 oy aldığı hesaba katılırsa, kişisel karizması ve liderliğiyle partiye oy vermeyen 243.000 kişinin daha oylarını almayı başarmıştr. Seçim kampanyası için özgün müzik sanatçısı Onur Akın’ın hazırladığı “Kılıçdaroğluşarkısı ise, büyük sansasyon yaratmış ve Kılıçdaroğlu’nun isminin en ücra köylere kadar her yerde duyulmasına yardımcı olmuştur. Bu başarı, sadece İstanbul sınırları içerisinde de kalmamış; Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi yıprattığı AK Parti’li Melih Gökçek’in oyları bu seçimde yüzde 55’ten yüzde 38’e kadar gerilemiştir.

Seçim mağlubiyeti sonrası imajının yıprandığı iddia edilmesine karşın, CHP Grup Başkan Vekili olarak sık sık televizyon programlarında boy gösteren Kılıçdaroğlu, 1,5 yıllık süreçte 50’ye yakın şehre giderek konferans ve halk oturumları yapmıştır. Aynı dönemde AK Parti’nin sivri dilli ismi Bülent Arınç’ı da bir açık oturumda düelloya davet eden Kılıçdaroğlu, kendisinden “dengim değil” şeklinde bir karşılık almıştır. 6 Mayıs 2010 tarihinde CHP lideri Deniz Baykal’a kurulan komplo ve sonrasında ortaya çıkan kaset skandalıyla partinin yaşadığı bunalım ortamında medyadan ve halktan gelen yoğun baskılar sonrası Genel Başkan adaylığını açıklayan Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010 tarihli 33. Olağan Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’nda CHP’nin Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve Altan Öymen’den sonra 7. Genel Başkanı seçilmiştir. Kurultayda yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu; milli iradenin tecelli etmesine engel olan yüzde 10’luk seçim barajının düşürüleceğini, siyasi partiler yasasının değiştirilerek parti-içi demokrasinin sağlanacağını, Kürt kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yatırımların teşvik edileceğini ve devlet tarafından yatırım yapılarak terörün ekonomik sebeplerinin ortadan kaldırılacağını, DGM’lerin yerini alan özel yetkili mahkemelerin yeniden düzenleneceğini, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılacağını, işsizliğin düşürülmesi adına somut adımlar atılacağını, Avrupa Birliği’nin çifte standart uygulamalarına tepki gösterileceğini, aile sigortasıyla tüm bireyleri işsiz ailelerin kadınlarına devlet tarafından işsizlik maaşı verileceğini ve her şeyden önemlisi etnik ve mezhepsel kimliği temel alan kimlik siyaseti izlenmeyeceğini açıklamıştır. O dönem Başbakan olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olarak “Recep Bey” hitabı ve Başbakan’ın mağdur imajının arkasında var olan ihtişamlı yaşamına yönelik eleştirileriyle kamuoyunda olumlu puan toplayan Kılıçdaroğlu, kişisel internet sitesinden yayınladığı mütevazı mal varlığıyla da halkın ekonomik sorunlarının olduğu bir dönemde lüks hayatı seven politikacılardan farklılığını ortaya koymuştur. Gençler, kadınlar ve sosyal demokrat tabanda dürüst imajı ve halkçı söylemleriyle büyük heyecan yaratan Kılıçdaroğlu’na, artık CHP’yi iktidara taşıyacak lider olarak bakılmaya başlanmıştır.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı ve belki de Cumhurbaşkanlığına kadar uzanacak olan siyasi liderlik süreci hiç de beklenildiği kadar başarılı başlamamıştır. Genel Başkan olmasıyla birlikte CHP oylarını zirveye taşıması beklenen ve üniversiteler ve kamu kurumlarında başörtüsü serbestiyeti ve İmam Hatiplilere yönelik üniversitelere giriş sınavlarında kısıtlama olmaması gibi konularda CHP adına önemli demokratik açılımlar yapan Kılıçdaroğlu, oy oranlarında artış sağlamasına karşın, AK Parti ve Erdoğan karşısında uzun süre ciddi bir varlık gösterememiştir. Öyle ki, 2007 genel seçimlerinde Deniz Baykal liderliğinde yüzde 19,39 oy alan CHP, Kılıçdaroğlu liderliğinde girdiği 2011 genel seçimlerinde yüzde 20,87, 2015 Haziran genel seçimlerinde yüzde 25,98, 2015 Kasım genel seçimlerinde yüzde 24,95, 2018 genel seçimlerinde ise yüzde 25,32 oy almıştır. Bu anlamda, Kılıçdaroğlu’nun oy artışı Baykal döneminde kıyasla yüzde 5 düzeyinde kalmıştır. Keza Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, Kılıçdaroğlu, büyük beklentileri karşılayacak üstün bir performans gösterememiştir. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP ile birlikte Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday yapan CHP lideri, Erdoğan’ın ilk turda yüzde 51,79’la seçilmesine engel olamamıştır. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu defa Muharrem İnce’yi aday yapan Kılıçdaroğlu, yine adayının Erdoğan karşısında ilk turda ve bu defa daha da büyük oy farkıyla seçimi kaybetmesini izlemek zorunda kalmıştır.

Ancak kolay pes etmeyen inatçı bir siyasetçi olan Kemal Kılıçdaroğlu, yenilmesi imkânsız görülen AK Parti ve onun kudretli lideri Recep Tayyip Erdoğan karşısında bu tarihten itibaren farklı bir strateji takip etmeye başlamıştır. Bu süreçte parti içerisinde Muharrem İnce karşısında Genel Başkan koltuğunu korumayı başaran ve parti-içi demokrasi konusunda kısıtlamalara giderek daha güçlü bir profil çizen Kılıçdaroğlu, iktidar bloku içerisinde muhalif unsurları destekleyerek, onları kendi safına katma politikası bağlamında ciddi kazanımlar elde etmeyi başarmıştır. Öyle ki, önce MHP içerisinden çıkan İYİ Parti ve Meral Akşener’i yanına çeken Kılıçdaroğlu, daha sonra iktidara yakın duran Saadet Partisi ve Demokrat Parti’yi kendi yanına almış ve son olarak da AK Parti içerisinden doğan Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’ni Millet İttifakı çatısına katmayı başarmıştır. Böylelikle, zaman içerisinde reelpolitiği iyice öğrenen Kılıçdaroğlu, partisi ve blokunun AK Parti’yi mağlup edebilecek geniş bir seçmen tabanına oturmasını sağlamış ve partisini/blokunu salt sol oylara değil, merkez sol ve merkez sağda daha geniş kitlelere açmayı başarmıştır. Bu şekilde, Gandhi Kemal, belki de 2023 seçimlerinde kazanacağı zaferin taşlarını döşemiştir.

Kemal Kılıçdaroğlu aday olup Cumhurbaşkanı seçilebilir mi?

Siyaset Bilimi Gözüyle Kılıçdaroğlu’nun Kimliği, İdeolojisi ve Siyaset Tarzı 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu biyografik ve kişisel özelliklerinin yanı sıra, benim açımdan bir diğer önemli özelliği de, Kılıçdaroğlu’nun henüz medyada tanınır bir isim haline gelmeden Kanaltürk’te yaptığı birkaç konuşma ile 2007 yılında Cumhuriyetçi Gençlik Platformu (CGP) olarak Ankara’da kurduğumuz gençlik örgütlenmesinin en çok desteklediği ve gelecek için umut bağladığı bir isim haline gelmiş olmasıdır. İlk kez Grup Başkan Vekili olduğu gün TBMM’de ziyaret ettiğimiz Kılıçdaroğlu ile 2008 yılından başlayarak birkaç defa görüşme ve fikirlerini yakından dinleme şansı yakaladım. Bu görüşmelerde, Kemal Bey, ılımlı üslubu, sosyal demokrat ekonomik tercihleri, gençlere verdiği özel önem ve halka olduğu gibi bize de güven veren dürüst imajıyla beni ve arkadaşlarımı derinden etkiledi ve Ecevit’ten sonra boşalan popülist (halkçı) sol lider koltuğunu dolduracağı izlenimini verdi.

Bu görüşmelere dair kısa bir hatırlatma yapmam gerekirse, Kılıçdaroğlu, 2007 Cumhuriyet Mitingleri’nde yaşanan kutuplaşma ortamını doğru bulmadığını belirtmiş ve toplumsal olarak hiçbir kesimin dışlanmaması gerektiğini ifade ederek sosyal demokrat görüşlerini bizlere alenen söylemiştir. Keza, Kılıçdaroğlu, bu görüşmelerde, AB’nin Türkiye’ye yönelik bazı çifte standart uygulamalarını eleştirmesine karşın, AB üyeliği sürecinin Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemini belirtmiş ve Batıcı bir profil çizmiştir. Bunun yanında, Kılıçdaroğlu, yazışmalarımızda da ülkenin gidişatı hakkında umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini belirtmiş ve ben de dahil olmak üzere herkesi demokratik mücadeleye davet etmiştir. Bu görüşleri ve tarzıyla, Kılıçdaroğlu, daha o zamanlardan bende zor zamanlar için ideal aday görüntüsü oluşturmayı başarmıştır. Şimdilerde, yıllar önce Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’yi yönetebilecek ideal aday olduğu yönündeki bu öngörümün doğru çıktığını görmek beni çok mutlu ediyor. Dahası, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunların iş ve aşın büyütülerek ve demokrasi çıtasının yükseltilerek çözülmesi adına, Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımlarının doğru ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Zira deprem felaketiyle perçinlenen Türkiye’nin çaresizlik ve ekonomik zorluk ortamında, Kılıçdaroğlu, aradan geçen bunca yıla rağmen dürüstlüğü, mütevazılığı, kararlılığı ve üstün ahlakıyla diğer birçok siyasetçiden ayrışıyor.

Bunların dışında, Kılıçdaroğlu’nun kimliği, kişiliği ve fikirleri, Ortadoğu’da iç savaşlara ve karışıklıklara sürüklenen Suriye, Irak ve Libya gibi ülkelerden farklı olarak güçlü bir ulusal kimliği ve laikliğe dayalı mezhepsel temelde olmayan bir inanç yapısı olan Türkiye için adeta bir şans niteliğindedir. Zira Alevi ve Zaza kökenli Tuncelili bir siyasetçinin Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçilmesi, aynı bir Afrikalı Amerikalı olan Barack Obama’nın yakın geçmişte ABD’de Başkan seçilebilmesi gibi, Türkiye’deki siyasi sistemin ırkçı ve mezhepçi temellere dayanmadığını ispatlayacak çok pozitif bir gelişme olacaktır. Bu, hem farklı kimliklerden (Kürt, Alevi, Zaza, Doğulu, solcu vs.) yurttaşlarımızın Cumhuriyet rejimine ve devlete bağlılıklarını yükseltecek, hem de tüm dünyaya Türkiye demokrasisinin gelişmişlik düzeyinin ve Türk halkının medeniyet seviyesinin yüksekliğini gösterecektir. Ancak bu noktada, Kemal Bey ve ekibinin kucaklayıcı olması ve tüm kimlikleri kapsar çizgide siyaset yaparak, hemşehricilik, mezhepçilik ve sınıfçılıktan uzak durması gerekmektedir. Bunun yolu da, liyakata dayalı şeffaf ve demokratik bir yönetim anlayışı benimsemekten geçer.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ideolojik çizgisini analiz etmek gerekirse, kendisinin Batıcılığı ağır basan bir sosyal demokrat olduğu söylenebilir. Ancak bu duruş, Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizm karşıtı değil, büyük önderin çizgisini de içeren kapsayıcı bir sosyal demokrat çizgidir. Türkiye’nin AB üyeliği sürecini samimiyetle isteyen Kılıçdaroğlu, buna karşın Brüksel’e kolay kolay taviz verecek bir siyasetçi değildir. Kılıçdaroğlu, hümanist ve ilerici fikirlerine karşın, zaman içerisinde gerçekçilik yönünü de geliştirmiştir. Öyle ki, Suriyeli ve Afgan sığınmacılar konusunda çok sert mesajlar vermek istemeyen Kılıçdaroğlu, buna karşın tabandaki tepkileri görmezden gelmemekte ve bu konuyu deyim yerindeyse “güzellikle” halletmeye çalışmaktadır.

Kemal Kılıçdaroğlu, sol kökten gelmesine ve daima emekçi sınıfların hakkını savunmasına karşın, Marksist siyasal düzlemde düşünen bir siyasetçi olarak da değerlendirilmemelidir. Zira Kılıçdaroğlu’nun dünya görüşü, sosyal sınıflara dayalı Marksist anlayıştan ziyade, Mustafa Kemal Atatürk’ün solidarizm (dayanışmacılık) çizgisine yatkın ve toplumu farklı sınıflar değil, farklı meslekler temelinde görme eğilimindedir. Bu anlamda, Kılıçdaroğlu, sınıf çıkarından ziyade ulusal çıkara göre hareket eden ve karar veren bir lider olacaktır. Bu bağlamda da, Kılıçdaroğlu, seçilebilirse, sermaye sahipleri ve emekçi sınıflar arasında uzlaştırmacı rolünü oynamak isteyecektir.

Kılıçdaroğlu’nun en belirgin ve köşeli siyasal tavrı yolsuzluklarla mücadele eden dürüst bir lider olmasıdır. Bu nedenle, Kılıçdaroğlu ile çalışmak isteyenlerin etik/ahlaki konularda çok titiz ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Keza devlette de, Kılıçdaroğlu, yolsuzlukları ispatlanan kişileri hangi görüş ve partiden olursa olsun savunmayacaktır. Bu tavır, ekonomik kriz ve yolsuzluk batağındaki Türkiye’nin günümüzde ihtiyacı olan çizgidir ve akıllara Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i getirmektedir. Bu manada, Kılıçdaroğlu, devlette de Ecevit’i anımsatan daha mütevazı bir tarzı benimseyebilir ve protokolü buna uygun olarak yeniden düzenletebilir.

Kılıçdaroğlu, daha önce de defalarca söylediği üzere, iktidara gelirse Türkiye’deki İslami grupların avantajlı konumlarıyla mücadele edecektir. Bunun yolu ise, öğrencilere yurt yapmak ve hiçbir öğrenciyi zorla tarikat-cemaat yurdunda kalmaya mecbur bırakmamaktan geçmektedir. Benzer şekilde, devlette haksız kadrolaşmaların da önüne geçilecek ve laiklik yanlısı ve farklı inançtan kimselerin de önleri açılacaktır. Fakat bu noktada Kılıçdaroğlu’nun dikkatli bir pozisyon alması ve toplumsal kutuplaşmayı artıracak fay hatlarını harekete geçirmemesi gerekmektedir. Bu da, benim görüşüme göre, İslami kesimlere karşı dışlayıcı olmamak, yalnızca onların haksız rekabet yaratan durumlarını ortadan kaldırmak şeklinde tezahür ederse başarılı olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun dış politikası ise büyük ihtimalle Batı yönümlü çok boyutlu bir çizgide olacaktır. Bunu açmak gerekirse; Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi yeniden AB üyeliği rotasına sokacak ama Brüksel’e karşı tavizkar pozisyon almayacak, ABD ile ilişkileri düzeltmeye gayret edecek ama Türkiye’nin bağımsızlığını riske atmayacak, Rusya ve Çin başta olmak üzere diğer büyük güçlerle ilişkileri ulusal çıkarlar nedeniyle koparmayacak ama Batı öncelikli pozisyonunu sürdürecek, komşu ülkelerle ilişkileri düzeltmek isteyecek ama bu konuda hayalci davranmayacaktır. Kılıçdaroğlu, parti içerisinde Faruk Loğoğlu, Ünal Çeviköz ve Osman Korutürk gibi Hariciye kökenli deneyimli isimlerden tavsiye ve destek alacaktır. Millet İttifakı’nın bir bileşeni olan Ahmet Davutoğlu da, kuşkusuz, önceki deneyimleriyle Kılıçdaroğlu için büyük bir fırsat olacaktır.

Kılıçdaroğlu, iç politikada ayrıca çok vakit kaybetmeden ülkeyi parlamenter sisteme döndürmek için harekete geçecek ve yeniden TBMM’yi ülke siyasetinin en temel kurumu haline getirmeye çalışacaktır. Mütevazı tarzı ağır basan Kılıçdaroğlu, bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni kütüphane, eğitim kurumu ya da halkevi haline getirebilir ve devlet bütçesinde bazı konularda kısıtlamalara gidebilir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı, Kılıçdaroğlu için ülke siyasetine geçici süreyle yön vereceği ve demokratik sisteme dönülmesinin ardından yetkilerinin önemli bir bölümünü başkasına bırakacağı bir süreci işaret etmektedir. Bu kişi de, büyük ihtimalle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olabilir ve Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı altında Başbakan ve CHP Genel Başkanı olarak ülkeyi yöneten asıl kişi haline gelebilir.

Kılıçdaroğlu’nun seçilirse kin gütmemesi ve her şeyi hukuka uygun şekilde adalet temelinde yapması gerekmektedir. Zira Türkiye ve daha birçok kurumsallaşmamış siyasal sistemde, iktidar değişiklikleri, genelde kan davası ve intikam süreçlerine dönüşebilmektedir. Bunu önlemek adına, Kılıçdaroğlu, mutlaka dikkatli ve devlet kurumlarıyla koordineli şekilde hareket etmelidir.

Sonuç

Son olarak şu da söylenmelidir ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına Alevi ya da Tuncelili olması sebebiyle olumsuz bakılması, yalnızca bunu ifade eden kişilerin değil, Türkiye’nin bir ayıbı niteliğindedir. Bir insanın kendi etnik kökeni ya da inancını seçmesi çoğu zaman kendisinin elinde bile değildir. Böyle bir sebepten ayrımcılık-dışlayıcılık yapmak ise, alenen ırkçı bir tavır olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’de devlet, siyasal elit ve basın-yayın organlarının bu konuda sorumlu yayın yapması gerektiğini hatırlatarak, 2023 seçimlerinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Şunu da eklemek isterim ki, bir Türkiye yurtseveri olarak, kim seçilirse seçilsin Türkiye’nin her kademesinde görev yapmaya hazırız ve tek amacımız halka hizmet etmek. Milletimize hayırlı olsun…

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.