YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN IŞIKSAL’LA KIBRIS ÜZERİNE MÜLAKAT

upa-admin 23 Kasım 2012 4.286 Okunma 0
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN IŞIKSAL’LA KIBRIS ÜZERİNE MÜLAKAT

Dr. Ozan Örmeci: Değerli hocam, mülakat önerimizi kabul ettiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Genç okurlarımız ve takipçilerimiz için bize akademik kariyerinizden ve kendinizden biraz söz eder misiniz?

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Sevgili Ozan, seni ve Uluslararası Politika Akademisi’ni en içten dileklerimle selamlıyorum. 1977 Magosa, KKTC doğumluyum. Ortaokul ve lise öğrenimimi Lefkoşa Türk Maarif Koleji’nde tamamladıktan sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden “yüksek şeref öğrencisi” olarak mezun oldum. Daha sonra British Council tarafından tüm Kıbrıslı Türk ve Rum öğrenciler adına tek kişiye verilen ‘Chevening’ bursunu kazanarak İngiltere’de University of Warwick’de Uluslararası İlişkiler bölümünde burslu olarak master’ımı tamamladım. Doktora çalışmaları için Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandım ve tez aşamasına kadar çalışmalarımı orada sürdürdüm. Daha sonra ünlü teorisyen ve post-structuralism’in önemli temsilcilerinden Rob J. Walker ile çalışmak üzere İngiltere’de Keele Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümüne gittim. Orada ilk doktora derecemi Prof. Dr. Rob J. Walker ve dünyaca ünlü Türk akademisyen Prof. Dr. Bülent Gökay danışmanlığında “Dichotomous International Order and Turkey-European Union Relations” isimli tez çalışmamla aldım. Daha sonra ODTÜ’deki ikinci doktoramı da tamamladım. Bir akademisyen ve yazar olarak çok saygı duyduğum Prof. Dr. İhsan Dağı danışmanlığındaki tez konum “Subordination of the Arab Regional System: The Cases of Egypt ve Iraq”dı. Böylelikle hem birbirinden tamamı ile farklı bölge ve konularda çok çalışmak istediğim değerli akademisyenlerle çalışma fırsatı bulup araştırma alanlarımı genişlettim, hem de ömür boyu süreceğini umut ettiğim önemli dostluklar kazanmış oldum. İki doktora toplamda 10 yılı aşkın yoğun ve disiplinli bir araştırma temposu gerektirse de, akademik olgunluk ve zenginlik anlamında bana kazandırdıkları paha biçilemez.

Çalışma hayatıma gelince… 1994-1998 yılları arasında Amnesty International Kuzey Kıbrıs grubunun genel sekreterliğini yaptım. 2002-2006 yılları arasında İstanbul’da Fatih Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak, 2004-2006 yılları arasında da Keele Üniversitesi’nde Erasmus Programı Öğretim Üyesi değişim programı ile hocalık yaptım. 2010 yılından beri Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak çalışmaktayım. Uluslararası hakemli dergilerde ve uluslararası konferanslarda yayınlanmış yirmi civarında yayınım bulunmakta.

Bunlar dışında Kıbrıs Türk halkını daha iyi aydınlatmak adına vakit bulduğumca Kuzey Kıbrıs tv kanallarında yorumlar yapıyorum. Yoğun ders yükü ve programıma rağmen yine de spor (özellikle tenis ve basketbol) ve değişik yerlere seyahat etme vazgeçilmezlerim arasında yer alıyor. Bunlar dışında sevmeyi yaptığım şeylere vakit ayırmaya ve hayatın rutinliğine kapılmamaya özen gösteriyorum.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal Girne Amerikan Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta konuşma yaparken.

Dr. Ozan Örmeci: Kıbrıs’ta geçtiğimiz günlerde gündemi Ulusal Birlik Partisi (UBP) Kurultayı belirledi. Siz bu Kurultayı ve UBP’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve gelecekte UBP’den neler bekliyorsunuz?

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Kongre pek çok açıdan sıkıntılı geçti. Kongrenin mahkemeye taşınması da zeten bu duruma işaret ediyor. Sonuçta KKTC Başbakanı’nın bir Kurultay sonucunda mahkemeye gitmek zorunda kalması hoş bir durum değil. Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı ve Başbakan İrsen Küçük’ün parti başkanlığı yetkilerini durdurması ilerleyen günlerde kaosun büyüyeceğini, hatta Kurultay’ın tekrarlanmasının bile gündeme gelebileceğini gösteriyor.

Kaanatimce bu kongre özelde UBP’nin, genelde diğer siyasi partilerin ortak sorunlarını ve KKTC’nin siyasi kültüründeki çarpıklıkları çok net bir şekilde gözler önüne serdi. KKTC’de siyaset artık ideoloji temelinde şekillenmiyor. Materyalist kaygılar, pragmatizm ve çıkar ilişkileri daha ön plana çıkmış durumda. Seçmenler siyasetçileri, siyasiler de seçmenleri kendi hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak görüyor. Parti liderine, bakanlara, milletvekillerine yakın olmak, ne yazık ki kariyer ve yeteneğin çok önüne geçebiliyor. Günün sonunda ise yetenekli pek çok genç ait oldukları ve layıkı ile hizmet edecekleri bu Ada’dan kopup başka hayatlar yaşamak zorunda kalıyorlar. O zaman da 1950’lerin ortasından itibaren ortaya çıkan ‘Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi’ anlamını tamamı ile yitiriyor. Mücadelenin ne mücadelesi olduğu, kimin yararına ve neyin pahasına olduğu muğlak kalıyor. Mücadelenin halk için değil, halkın içindeki özel halkalar için olduğu düşüncesi ister istemez kafalarda yer etmeye başlıyor.

Dr. Ozan Örmeci: Sayın hocam, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki muhalefet partilerinin durumu sizce nasıl ve yakın gelecekte herhangi bir iktidar alternatifini görebiliyor musunuz?

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Ne yazık ki muhalefet partilerinin durumu da şu an için UBP’den çok farklı görünmüyor. Hala daha eski siyasi anlayış ve yapılanmalar üzerinden siyaset kurgulanıyor. Genel Başkan ve yönetimde etkili bir kaç kişi etrafında şekilleniyor tüm siyasi partiler. Bu da ilerisi için pek umut vaad etmiyor açıkcası.

Bence artık çok net ve açık ki; KKTC siyaseti basmakalıp yektane anlayışla artık bir yere varamaz. Yeni ve çoğulcu bir anlayış, belki yeni bir yapılanma şekli, hatta yepyeni siyasi sistemler oluşmalı. ‘Check and balance’ sistemi dediğimiz, her şeyin şeffaf ve denetlenebilir olduğu bir sistem kurulmalı. Önemli siyasi pozisyonlara getirilen kişiler partili olduğu için değil, en uygun kişi oldukları için orada olmalı ve olası iktidar değişikliğinde de konumlarını korumalılar. Pek çok siyasetçi artık halkın gözünde saygınlığını ve meşruiyetini yitirdi. Partiler yasası, anayasa ve pek çok değişiklik yapılıp partizanlığın önü tıkanmalı. Bu kadar küçük bir Ada’da zaten bu kadar çok siyasi partinin oluşu da bence başka bir sorun. Bu fazlalık aslında çoğu kez siyasi renkliliğe değil, siyasi tıkanıklık ve kabile sistemine yol açıyor. Partiler kabilelere, liderler şeyhlere dönüşüyor. Siyasetçilerin ve diğerlerinin hakkını yiyerek pozisyonlarını koruyanlar ise hala daha tehlikenin farkında değil. Yarın başkaları aynı zihniyeti onlara karşı uyguladığında iş işten çoktan geçmiş olacak.

Kıbrıs sorunu, Türk ve dünya politikasında önemli bir yer teşkil etmeye devam ediyor.

Dr. Ozan Örmeci: 2004 yılındaki Annan Planı sonrası çeşitli girişimlere ve süregelen ikili görüşmelere karşın Kıbrıs sorununda herhangi bir gelişme yaşanmadı. Sizce Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne gibi politikalar izlenebilir, yoksa çözümsüzlük hakikaten en iyi çözüm müdür?

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Sondan başlarsak öncelikle çözümün ilgili taraflarca nasıl tanımlandığı önemli. Sorun da zaten bu temel noktada düğümleniyor, çünkü çözüm isteyen taraflarla statükocu taraflar artık birbirinin içine geçmiş durumda. Hatta aynı tarafta olmasını beklediğimiz aktörler bile kendi aralarında görüş farklılıklarına sahip olabiliyor. Her sistemde olağan durumdan kar sağlayan statükocu kesimlerle, olağan durumun  değişmesini isteyen dinamik güçler arasında bir savaş vardır. Bu savaş sosyo-ekonomik çıkarlarla da direkt olarak bağlantılıdır. Bu durumda Kıbrıs konusunda ilgili tarafların her birinin statükocu ve değişimci güçlerinin nasıl bir pozisyon aldığı ve ne kadar güçlü oldukları önemli. Şunu çok net bir şekilde ifade edebilirim ki; şu anki statükodan zarara uğrayan kesim Kıbrıs Türk halkının büyük bir kesimidir. Statükodan net rant sağlayan gruplar da, doğal olarak Kıbrıs’ta yakın bir gelecekte herhangi bir değişiklik istemiyor. Benim gördüğüm kadarı ile Türkiye’de, Güney Kıbrıs’ta ve hatta KKTC’de statüko yanlısı güçler şu an hakim durumdalar. Uluslararası sermaye ve Türkiye sermayesi de Kıbrıs’taki statükoyu dolaylı olarak destekliyor. KKTC’de statüko yanlısı koalisyon çok güçlü ve değişik gruplardan oluşuyor. Bu koalisyonun içerisinde sağ çizgiden şu anki pozisyonunu korumak adına kendini sol olarak tanımlayan pek çok kişi ve grup da var. Bir başka ifade ile statükocuları sadece siyasetçiler ve siyasi mekanizmalar olarak görmek çok büyük bir yanlış olur. Bu temelde bir zihniyet ve hemen hemen tüm sektörlerde hakim durumda.

Dr. Ozan Örmeci: Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Akdeniz’de Amerikan Noble Energy şirketiyle başlattığı sondaj çalışmaları hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Bu çalışmaların sizce Kıbrıs ekonomisi ve sorunu üzerine ne gibi etkileri olabilir?

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Amerikan-İsrail ortaklı Noble Energy şirketi uzun araştırmalar sonucunda Kıbrıs’ta hidro-karbon yatakları olduğunu ve anladığımız kadarı ile de var olan bu rezervlerin uzun vadede ciddi bir kar marjı sağlayacağını tesbit etmiş durumda. Yoksa bu kadar hassas bir coğrafyada, zaten hale hazırda bu kadar kriz varken, ve yeni bir krizin çıkacağı bu kadar aşikarken bu adımlar atılmazdı. Noble Energy Şirketi’nin CEO’su Charles Davidson, şirketin Doğu Akdeniz havzasında, Rum tarafı ile İsrail’in yurt içi ihtiyaçlarını aşan doğal gaz miktarlarının keşfedildiğini, bunun ise iki ülke için ihracat ve dolayısı ile ciddi ekonomik kazanç anlamına geldiğini net bir şekilde ifade etti.

Petrol konusunda maalesef Rum tarafı bizim bir değil, birkaç adım önümüzde yer alıyor. Öyle ki 17 Şubat 2003 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) ile Mısır arasında, 17 Ocak 2007 tarihinde GKRY ile Lübnan arasında, 17 Aralık 2010 tarihinde de GKRY ile İsrail arasında Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırması anlaşmalarını imzaladı. Daha sonra GKRY, Doğu Akdeniz’de tek yanlı MEB ilan ettiği alanı sözde 13 parsele ayırırken, “Afrodit’” adı verilen 12. parselde, 18 Eylül 2011 tarihinde İsrail’in de desteği ile Amerikan Noble Şirketi Rumlar adına sondaja başladı ve Türk tarafının tüm uyarılarına rağmen Doğu Akdeniz’de tek yanlı sondaj çalışmalarına devam ediyor. Rus, Çin ve diğer uluslararası şirketlerinin de bu denkleme dahil olmasıyla durum daha da karmaşık bir hale gelecek. Benim kişisel görüşüm Türk tarafının da bir an önce GKRY’nin attığı adımları atarak ilerde oluşabilecek olası bir çatışma öncesi hukuki zeminini güçlendirmesi gerektiği yönünde.

Dr. Ozan Örmeci: Bu keyifli mülakat için size teşekkür ediyor ve başarılarınızın devamını diliyoruz.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal: Ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda sonsuz başarılar.

 

Röportaj: Dr. Ozan ÖRMECİ

22.11.2012

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.