DAYTON BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN REVİZE EDİLMESİNİN ZAMANI GELMİŞTİR

upa-admin 27 Mart 2012 5.074 Okunma 1
DAYTON BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN REVİZE EDİLMESİNİN ZAMANI GELMİŞTİR

Slovenya ve Hırvatistan’ın 1990’lı yılların başında Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nden ayrılmasının hemen ardından bölgede gözler Bosna Hersek’e çevrilmiş ve Bosna Hersek’in de bağımsızlık doğrultusunda ciddi adımlar atması uzun sürmemişti. 29 Şubat-1 Mart 1992 tarihlerinde bağımsızlık konusunda Bosna Hersek’te yapılan halk oylamasına “yıllardır  beklenen gün” olarak bakan Bosnalı Müslümanlar ve Hırvat unsurlar önemli ölçüde katılım göstermiş, bölgenin Sırp unsurları ise bu plebisiti boykottan yana tavır koymuşlardı. 5 Nisan 1992’de Bosna Hersek’in, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nden ayrıldığının ilan edilmesinin akabinde yüzbinlerce insanın hayatını kaybedeceği ve Avrupa’nın göbeğinde 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en vahşi katliamların vuku bulacağı yeni bir tarihsel süreç kanla kaleme alınacaktı.

Bölgede yaşanan katliamların dünya kamuoyunun vicdanını iyiden iyiye sızlatması ile birlikte olayların önüne geçilmesi amacıyla yeni bir strateji izlenmeye başlanmıştı. Yaklaşık 3 yıl boyunca uluslarası güçlerce öncülük edilen pek çok başarısız barış girişiminin ardından, inisiyatifi eline almış olan Amerika Birleşik Devletleri’nin yürütmüş olduğu yoğun diplomasi sonucu 1995 yılının sonlarında savaş halindeki devletleri temsilen yüksek düzeyli bir toplantı gerçekleştirilmişti. Dönemin Sırp Cumhurbaşkanı Slobadan Miloseviç, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franja Tudjman’ın 1 Kasım 1995 tarihinde ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton kentinde bir araya gelerek gerçekleştirmiş oldukları üç haftalık hararetli ve gergin görüşmelerin ardından, 21 Kasım tarihinde barış taslağı üzerinde bir antlaşmaya varılabilmişti. 14 Aralık 1995 tarihinde ise ABD’li diplomat Richard Holbrooke’un yoğun mesaisi sonucu taraflar sanılanın aksine Dayton’da değil bu kez Paris’te bir araya gelerek savaşı sona erdiren Dayton Barış Antlaşması belgesini resmen imzalamışlardı.

Dayton Barışı kaleme alınış biçimi itibariyle aslında iki temel hedef gütmekteydi. Bunlardan ilki ve belkide en önemlisi, yaşanan kanlı savaşı bir an önce durdurmak ve dünyada katliamlara yönelik giderek yükselen tepkileri dindirmekti. Dayton Antlaşması’nın imzalanmış olduğu törende akıcı bir konuşma yapan dönemin ABD Başkanı Bill Clinton da bu hedefi açık bir biçimde vurguluyor ve “Barış korosu” alıntısı yaparak savaş esnasında yaşanan dramların bir daha tekrarlanmamasının güvencesi olarak bu antlaşmayı referans gösteriyordu. Dayton Barışı’nın ikinci önemli hedefi ise günümüzden bakıldığı zaman yaklaşık 17 yıldır gerçekleştirilemeyen “istikrar” vurgusuydu.

2000’li yıllara gelindiğinde Bosna savaş acılarını önemli ölçüde sarmış olsa da, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok alanda adeta derin bir çözümsüzlük içerisinde yer alıyor. Bu sorunların temelinde ise Dayton Barışı’nın getirmiş olduğu tarafların birbirine güvensizliğini simgeleyen “köhne siyasi yapı” bulunuyor. Ülkede şu an demokrasi teamülleri açısından sıklıkla tartışma konusu olan, kimi çevrelerce barış ve istikrarı korumakla görevli olduğu iddia edilen ve lüzumu görüldüğü takdirde Cumhurbaşkanı’nı bile görevden almak gibi güçlü yetkilerle donatılmış bir “Yüksek Temsilcilik” makamı bulunuyor. Ayrıca üç kurucu halk olarak kabul edilen; Boşnak, Hırvat ve Sırpların ortak karar almasını öngören Dayton sisteminin, bu unsurların her birisine ayrı ayrı veto hakkı tanıyan siyasi yapısı da sistemin işlemesinin önündeki ciddi engellerden birisi. Keza ülkede son kurulan hükümetin yaklaşık 14 ay sonucunda oluşturulabilmesi de bu sorunun yansımaları arasında kabul görüyor. Ülkedeki bu derin siyasi çözümsüzlük durumu ekonomik hayatıda etkilemekte olup işsizlik oranının resmi kaynaklarda belirtilen oranların çok daha yukarısında olduğu ve %40’ları geçtiği pek çok akademik yorumda açıkça dillendirilmekte. 2009 yılında % 3.5 oranında küçülen ülke ekonomisi küresel krizdende tam manasıyla kurtulabilmiş değil. Ülkede son üç yılda binlerce banka hesabı bloke edilmiş durumda olup, bunların başını ise ithalat-ihracat şirketlerinin legal hesapları çekiyor. 2009 yılında yaşanan krizin ardından Saraybosna yönetimi ile İMF arasında 1,1 milyar Euro tutarında bir stand-by anlaşması imzalanmış olsa da, bu gelişmenin ekonomideki kötü gidişatı durdurmaya yetmediği tüm çevrelerce dillendirilen aşikar bir gerçek durumunda.

Yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında Dayton Barışı’nın günün gerekleri doğrultusunda tekrar revize edilmesi ve işleviz kalan yahut sistemi işlevsiz kılan çeşitli maddelerin yeniden değerlendirilmeye tabi tutulmasının dışında başka bir köklü çıkış yolu görünmüyor. Dayton Barışı’nın olduğu gibi yürürlükten kaldırılmasını savunan bazı çevreler bulunsa da, dünya kamuoyu henüz böyle bir gelişme için uygun bir zemine sahip bulunmuyor. Bu görüşü dillendiren çevreler radikal olarak nitelendirilmekte ve alternatif sunamamak eleştirisine maruz kalmaktalar. Ülkede yaşanan siyasi istikrarsızlık orta vadede ancak Dayton Barışı’nın revize edilmesi doğrultusunda dindirilebilecek, revizyonun hemen akabinde ise halkın ekonomik sorunlarına çözmeye yönelik yeni hamlelerin hayata geçirilebileceği evrensel liberalizm temelli bir hoşgörü iklimi oluşturulabilecektir.

Ahmet CEYLAN

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.