G7 ZİRVESİNİN SONUÇLARI: KÜRESEL ZORLUKLAR VE DÜNYA ÇAPINDAKİ AKTÖRLERİN ORTAK ÇIKARLARI

upa-admin 29 Haziran 2015 2.184 Okunma 0
G7 ZİRVESİNİN SONUÇLARI: KÜRESEL ZORLUKLAR VE DÜNYA ÇAPINDAKİ AKTÖRLERİN ORTAK ÇIKARLARI

Bugünlerde Almanya’nın güneyindeki Bavyera Kalesi Elmau’da “G7” ülkelerinin iki gün süren zirvesi gerçekleşti. “G7” formatına uygun olarak İngiltere, Almanya, İtalya, Kanada, ABD, Fransa ve Japonya’nın katıldığı zirvede uluslararası öneme sahip güncel sorunlar ele alındı. Hatırlatalım ki, 1997-2014 yıllarında Rusya da bu grupta diğer üyelerle eşit seviyede yer alıyordu ve bu zirve G8 olarak adlandırılıyordu, ama Ukrayna ile çatışma ve Kırım’ın ilhakı dolayısıyla Rusya bu kadrodan çıkarıldı.

Bu arada, birçok alanda gelişmiş ülkelerin liderlerinin görüşmesi fikri, 1970’li yılların başındaki ekonomik kriz ve ABD, Batı Avrupa ve Japonya arasında ekonomik ve mali konularda ilişkilerin gerilmesi dolayısıyla ortaya çıktı. Liderlerin geniş yelpazedeki konularda nihai açıklamalarına bakılırsa, zirvenin gündemi oldukça yoğundu. Kısacası, zirvenin sonucunda, hükümet başkanları ortak değerler konusunda beyanatlar vermiş; terörizm, küresel ısınma, salgınlarla mücadele konuları öne çıkmıştır. Onların bazıları ise, Rusya’ya karşı yaptırımların sertleştirilmesi çağrısında bulunmuştur. Gündemin son maddesi ise daha dikkat çekiciydi ki bu, yumuşak tabirle, pek de Rusya’nın yararına değildi. Diğer yandan, Rus siyasetçi ve uzmanların, katılımcı ülke liderlerinin nihai kararlarında eleştirilere hedef olması da büyük sürpriz değildi. Bu konu ileride daha etraflı ele alınacaktır.

Genel olarak, dünya kamuoyunun karşılaştığı ve zirve boyunca tartışılan küresel zorluklar ciddi sonuçlara sahiptir, güç dengesini değiştirebilir, bu ise kaçınılmaz olarak dünya düzeninin değişmesine yol açıyor. Uluslararası politikada önemli rolün ABD’de olduğu bilinmektedir, dolayısıyla diğer büyük oyuncular, örneğin Japonya, umut vaat eden siyasi ittifak için diyalog kurmaya isteklidir. ABD, bu ülke ile ortaklık ilişkileri kurmaya taraftardır zira en azından, Çin ile ilgili olarak onları ortak çıkarlar birleştirir. ABD için Japonya ile askeri-siyasi ittifakın güçlendirilmesi, Çin politikasında somut baskı mekanizması rolünü oynayabilir.

Buna karşılık, Çin oldukça akıllı ve planlı siyaset yürütür ve ilginçtir ki, G7 gibi oluşumlarda yer almaya kesinlikle ilgi göstermez. Tamamen açıktır ki, Çin için, Almanya ve Fransa’dan farklı olarak, bu gruba katılmak hiçbir çıkar taşımaz. Lakin bu Çin’in, Güney Çin Denizi’nde yapay adaların yapımı ile ilgili G7 ülkelerinin eleştirel açıklamalarını göz ardı etmesine engel olmadı. Malumdur ki, G7 Zirvesi sırasında Japonya Başbakanı Şinzo Abe Güney Çin Denizi’ni etki altında tutmaya devam eden Çin ile ilgili endişelerini belirtti.

ABD de serbest ticarete herhangi bir zarar verilmesi halinde Amerika ekonomisinin yanında, G7 ülkelerinin ekonomisinin de zarar göreceğini bildirerek bu konudaki endişesini dile getirdi. Avrupalı diplomatik kaynakların verdiği bilgilere göre, zirveden bir süre önce Çin, deniz güvenliği ile ilgili Pekin’in etkinliği yönünde “G7” ülkelerine baskı yapmaya çalıştı.

Aslında, dünya ekonomisinin gelişimi ABD ve Hindistan kadar Çin’e de bağlıdır ve bu gerçeği uzak görüşlü Avrupalılar da kabul ediyor. Bu durum, bazı Avrupa ülkelerinin, özellikle G7 oluşumundan çıkmasından sonra Rusya ile yakınlaşmayı sürdüren Çin siyaseti ile ilgili hoşnutsuzluklarını açıkça ifade etmelerine engel olmuş olabilir.

Yeri gelmişken, Rusya’ya gelince, Batı’nın yaptırımlarının sertleştirilmesi ile ilgili Almanya’nın mesajına Moskova kendi üslubunda cevap verdi. Minsk Antlaşması’nın yerine getirilmemesi halinde, yaptırımların olası sertleştirilmesi ile ilgili Almanya Başbakanı Angela Merkel’in beyanatından sonra, Kremlin cevap vermekte gecikmedi. Bunu takiben basın açıklaması yapan Obama, yaptırımların Rus ekonomisine artık zarar verdiğine dikkat çekmiş ve Ukrayna’nın doğusunda durum iyileşmediği sürece, zirvenin tüm katılımcılarının yaptırımların uzatılmasından yana olacağına emin olduğunu bildirmiştir. Buna karşılık, bu zor durum karşısında Vladimir Putin’in basın sözcüsü Dmitri Peskov net olarak beyan etmişti ki, devlet başkanının G7’den daha etkili oluşumlara yöneldiğini belirtmiştir.

Kremlin’in davranışları bir anlamda, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı tutumunu gözden geçirmeye hazır olmadığını ve Batılı ortakları ile bozulan ilişkileri kurtarmak için özel gayret göstermediğinin kanıtıdır. Bu, büyük güçlerin çıkarlarının kesin olarak ayrıldığı bölgede güç dengesinin bozulduğunun bir başka göstergesidir. İlginçtir ki, Ukrayna basınına göre, zirve sırasında ABD Başkanı Barack Obama ve Almanya Başbakanı Angela Merkel Ukrayna Başkanı Petro Poroşenko ile telefon görüşmesi yapmış, Japonya ve Kanada Başbakanları Şinzo Abe ve Steven Harper Kiev’e de gelerek, Donbas’ta durumun düzene koyulması ve genel olarak, ikili ilişkilerin kurulması için ellerinden geleni yapacaklarına söz vermiştir. Aslında, tüm bu vaatler zirve sırasında G7 katılımcılarının Minsk Antlaşması’na olan bağlılıklarını ilan ettiğinde ve Donbas’taki sorunun tek çözüm yolunun siyasi düzenlemeler olduğunu beyan ederek, Kırım’ın ilhakını kınadığında açıkça görünüyordu.

Almanya Başbakanı Angela Merkel kapanış toplantısında; “Biz zor ekonomik reformlar yolunda ve yolsuzluğun ortadan kaldırılmasında Ukrayna’yı destekliyoruz ve bu konularda yardım etmeye hazırız” dedi. Ukrayna yönetiminin resmi temsilcileri, “G7” ülkelerinin, Ukrayna-Rusya çatışmasının değerlendirilmesinde örnek gösterilecek bir uzlaşı sergilemesi ve Rusya’ya karşı yaptırımların uzatılması konusunu ele alma niyetinde olan Avrupa Birliği ülkelerine örnek olmalarına dayanarak zirvenin sonuçlarını olumlu olarak değerlendirmiştir. Bunun yanı sıra, belirtilmelidir ki, Ukrayna yönetimi dikkatini ülke genelindeki mevcut koşullarda oldukça etkili olabilecek reformların uygulanmasının hızlandırılmasına yöneltmelidir.

Yaptırımlar olmasına rağmen, gerek Amerika ve Çin, gerekse Rusya gibi dünya oyuncularının her biri bu kritik durumda bile maksimum kâr elde etmek istiyor. Bu ise, yine uluslararası politikada güçlerin dağılımında yansıma buluyor. Uluslararası krizlerin ana oyuncuların katılımıyla çözülmesi gerektiğine ilişkin Almanya Şansölyesi’nin sözlerini ve buradan hareketle Alman “Handelsblatt” (yeri gelmişken, bu yayın G7’nin etkinliğini eleştiriyor) yayınının gruba Rusya, Çin ve Hindistan’ı da katarak G10 yaratmayla ilgili yazısını referans alırsak, gelecekte yeni oluşumda Rusya’nın da yer alması oldukça gerçekçidir.

IŞİD’e gelince, tüm Ortadoğu’yu saran yasadışı göçe, ebola ve nükleer tehlikenin yayılmasıyla mücadeleye ilişkin çözümlenmemiş sorunları dikkate alırsak, G7 oluşumunun artık etkinliğini kaybettiği ve kadronun yenilenmesi gerektiği ya da en iyi ihtimalle G10 seviyesine ulaştırılması da bir o kadar gerçekçidir.

Leyla MAMMADALİYEVA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.