ABD’deki Donald Trump hükümetinin İran Devrim Muhafızları’nı Dışişleri Bakanlığı’nın (FTO) terör örgütleri listesine dahil etme kararı, yalnızca İran’la yabancı şirketlerin ilişkilerini değil, geniş bir güvenlik ve siyasi eşitlik yelpazesini ve ayrıca istihbarat işbirliğini etkileyecek derecede önemli bir eylem sayılmalıdır. Bu karar, gerçi önümüzdeki günlerde ancak ABD Kongresi’nin onayıyla yürürlüğe girebilecek. Fakat onaylanıp uygulamaya geçerse, Ortadoğu bölgesi gerçekten de yeni güvenlik sıkıntılarına gebe hale gelebilecektir. Nitekim Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi de bu karara tepki göstererek, Trump’in kararını değiştirmek üzere gerekli adımların atılmasını talep etmiş ve kararın yürürlüğe girmesinin hem Irak, hem de bölgenin güvenliğine zarar verebilecek bir karar olduğunu açıklamıştır.
2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri 13224 Yürütme İcra listesine Kudüs Gücü adıyla bilinen İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun dış eylemler kanadı da dahil etmiştir. Ekim 2017’de ise, ABD Hazinesi Bakanlığı, bu yürütme emrinin uygulanmasına teröre destek veren Devrim Muhafızları’nı yerleştirmiş ve o tarihten itibaren Devrim Muhafızları Ordusu yaptrımlar altına alınarak ekonomi potansiyelleri kısıtlanmıştır. Bununla birlikte, Barack Obama döneminde, ABD Dışişleri Bakanlığı, IRGC’nin resmi olarak terör örgütleri listesine yerleştirmeyi reddetmiştir. IRGC’nin ekonomik ve ticari faaliyetlerinin geniş kapsamı göz önüne alındığında (orduyla birlikte hareket etmenin yanı sıra), IRGC’yi yabancı terör örgütleri listesine koymak, yaptırımların başlamasından bu yana Washington’ın İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı en ciddi eylemi sayılıyor.
Bu şartlar altında, ABD, ilk kez yabancı bir ülkede terör örgütleri listesine askeri kanadı yerleştiriyor. Bu hamlenin özel önemi ve etkisinden dolayı, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tepkisini göstererek, acilen İran Parlamentosu ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nden ABD Ordusu’nun terörist gruplar listesine alınmasına ilişkin talepte bulunmuştur. Dolayısıyla, İran Parlamentosu acil bir durum karşısında yasal tasarıyı gündeme getirerek, 9 Nisan tarihi itibariyle CENTCOM adlı (ABD’nin Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’dan sorumlu olan ana kumanda merkezi, kara harekâtları askeri karargâhı) ordusunu terör listesine almıştır. Aynı zamanda, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 9 Nisan günü IR6 gelişmiş nükleer santrifüjların Natanz nükleer tesislerinde üretime başlanmasını resmi törenle emretmiştir. Böylece, Trump’in kararına ilk yanıt, Tahran’ın yeniden nükleer geliştirme planlarını gündeme alması olmuştur.
Bu gelişmeler nedeniyle karşılıklı politik çelişkilerin ve güvenlik risklerinin artmasıyla birlikte, kriz havası, bölgedeki önemli ülkeleri tedirgin ettiği gibi, AB ve diğer Batılı ülkelerden de ilk tepkiler gelmeye başladı. Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, Trump’in talebi üzere Devrim Muhafızları Ordusu’nun terörizm listesine almasını reddetti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, Hasan Ruhani ile bir telefon görüşmesi yaparak, AB olarak JCPOA’ya sadık kalacaklarını ve ABD ile İran arasındaki gerginliğin düşürülmesi konusunda gayret göstereceklerini, ayrıca ABD’nin tek taraflı yaptırımlarında yumuşama sağlamaya çalışacakları sözünü verdi. Bununla birlikte, Reuters haber ajansının servis ettiği haberde, Çin ve Rusya Devlet Başkanlarının Trump’in kararına tepki göstererek, bölge güvenliği konusunda ABD’ye karşı geleceklerine vurgu yaptıklarına dikkat çekildi. Sadece İsrail ve Suudi Arabistan’dan Trump’in kararına destek mesajları geldi. Bu arada, Rusya Duma’sının Dış Politika Komisyonu üyesi Anton Morozov da, Trump’ın aldığı kararın Ortadoğu’da güvensizlik yaratacağını ve bölgede terörizmin yayılması için uygun bir platform sağlayacağını belirtti. Çünkü Devrim Muhafızları, etkili bir güç olarak, Irak ve Suriye’de terörizmin köklerini kırmayı başarmıştı.
ABD’nin şu anda İran’ın komşu ülkeleri Irak, Afganistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan da dahil olmak üzere birçok ülkede askeri üs ve on binlerce askeri bulunmaktadır. İşte İran İslam Cumhuriyeti’nin terörist grup adlandırdığı bu üslerdeki ABD askerleri, her an İran’ın hedefinde yer alıyorlar. İran Devrim Muhafızları Ordusu, 130 bin civarında askeri üyesi olmakla birlikte (Niruy-e Besic), seferbelik gönüllü ordusuna da komuta etmektedir. Hatta İran’ın Hava ve Uzay Bilimleri sektörünü elinde tutarak, savunma sanayiisini ve füze üretimini de kendi kontrolünde tutmaktadır. Devrim Muhafızları’nın maliyetlerinin büyük bir kısmı devlet kredilerinin normal rutininde bulunmamaktadır, ancak IRGC faaliyetleri aracılığıyla sağlanmaktadır.
IRGC’deki müteahhitlik, finans, dış ticaret, imalat ve yatırım firmalarının sayısı binden fazla olarak bilinmektedir. Ayrıca birçok vakıf, kooperatif, iktisadi ve malî kuruluşlar, bankalar ve STK gibi kuruluşlar da IRGC bünyesinde barınmaktadır. Devrim Muhafızları Birliği, çeşitli ticari, ekonomi, sanayi şirketlerinin kurulması sonucu İran’ın ekonomik ve ticari yapısında önemli rol oynamıştır. Khatam Al-Anbia adlı şirket ise, en önemli olanları arasında yer alıyor. Adı geçen şirket, gerek inşaat, gerekse de baraj, otoyolları, elektrik santral merkezleri ve büyük projelerde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca ülkenin farmasötik ihtiyaçlarını karşılamak ve savunma sanayisinin gelişiminin sağlanması da diğer faaliyetleri arasında yer almaktadır. IRGC’nin bazı ekonomik ve ticari birimleri, ordu ve kolluk kuvvetleri ile silahlı kuvvetler arasında birbirine bağlanmış durumdadır. Dolayısıyla, Trump’ın Devrim Muhafızları’na karşı aldığı karar aslında birimin oynadığı ekonomik sistemi vurmak amacıyla alınmakta olup, işte bu kararla en aşırı baskıları uygulamayı hedefliyor gibi görünüyor. Bu nedenle, ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo, yabancı şirketlerin Devrim Muhafızları’na bağlı kuruluşlarla işbirliğinin bir terör örgütü ile ortaklık olarak görülebileceği ve ciddi şekilde cezalandırılacağı konusunda uyarıda bulundu.
Bir yıl önce, ABD, Trump’ın kararıyla İran ile P5+1 arasındaki nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve bankacılık ağını boykot etmesinin yanı sıra, denizcilik sektörü ile birlikte İran’ın diğer ekonomik faaliyetlerine de yasaklama getirmiştir. Bunun sonucunda, İran’ın büyük otomotiv ve enerji şirketleriyle olan sözleşmelerinden pek çoğu iptal edilmiş ve hatta Boeing ve Airbus uçakları alımları (180’den fazla sivil uçak) askıya alınmıştır. Trump’in yeni kararını bir yıl sonra aynı zamana denk getirmesi de düşündürücüdür!.. Öte yandan, 9 Nisan, İran’da Devrim Muhafızları Günü olarak biliniyor. Bu nedenle, Devrim Muhafızları’nın adını terör listesine sokmanın bir çeşit propaganda yaklaşımı olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.
Peki, alınan bu kararın sonuçları ne olabilir? ABD Dışişleri Bakanı eski yardımcısı Wendy Sherman, Trump’ın bu eylemini eleştirerek, Devrim Muhafızları hakkında Barack Obama döneminde de bu tartışmaların yaşandığını ve yapılan değerlendirme sonucunda böyle bir kararın ne kadar zararlı olduğunun vurgulandığını hatırlatmaktadır. Sherman, ABD birliklerinin şu anda Afganistan, Irak, Suriye ve diğer bölgelerde olduğunu ve böylelikle alınan kararın sonucu olarak Amerikan birliklerinin yaşamının tehlikeye atılacağına da vurgu yapmaktadır. ABD Senatörü Tom Udall ise, Trump’ın İran Devrim Muhafızları aleyhindeki kararı ve öngörülen eylemlerinin Amerikan birliklerinin çeşitli bölgelerdeki çalışmalarını riske atacağını söyleyerek onu eleştiriyor.
ABD ve İran’ın askeri güçleri, özellikle beklenmeyen çarpışmalardan kaçınmak için birçok olayda işbirliği, iletişim ve bilgi kanalları kurmuşlardı. Bu işbirliği ise, gerek Afganistan, gerekse de Irak ve Suriye’de ortaya konan bazı belgelerle anlaşılmaktadır. Ancak mevcut durumda, her iki ülkenin İran Körfezi ile Hürmüz Boğazı arasında görevli olan deniz kuvvetleri birimleri arasında çatışma durumlarının yaşanması da olası gözükmektedir. ABD’nin Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesinden sonra, Irak’taki Kudüs Gücü aktif hale getirilmiştir. Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü, Irak ve Suriye’de teröre karşı mücadelede, özellikle de IŞİD başta olmak üzere radikal terörist gruplarının yok edilmesinde aktif rol almıştır. Daha önce, Afganistan’da İran ile ABD arasındaki askeri işbirliğinin de rapor ve kanıtları bulunuyor. Ancak gelinen noktada ABD ile İran askeri kuvvetleri arasında herhangi bir işbirliği mümkün olmadığı gibi, çatışma ve yahut krizlerin çıkması da olasıdır. Şüphesiz ki, bölgedeki siyasi ve güvenlik denklemlerinin belirleyicisi olarak, Ortadoğu’nun istikrarına ilişkin olarak İran’ın varlığı büyük önem arz etmektedir. Ancak İran ile ABD arasındaki askeri güçlerin uyum içinde olmayışları sebebiyle, stratejik bölgelerde terör canavarının uyanmasını da olasılıklar arasında görmek mantıklıdır.
Açıkçası, bölgesel ülkeler ve özellikle Avrupa Birliği de bu konuda endişelidir. Gerçi Brian Hook’a göre, alınan kararla birlikte, İran, müzakere masasına oturmaya zorlanmaktadır. Fakat Trump’ın kararı, kanımca İran’ı müzakerelerden daha da uzaklaştırıyor. Hatta benim görüşüme göre, bu eylem sonrasında ABD devletinin eli müzakereler konusunda boş kalacaktır. Anlaşılan şu ki, Trump, İran ile ABD arasındaki muhtemel uzlaşıya yeni Başkanlık seçimlerine bir yatırım olarak bakıyor. Bunun tersine, İran devleti ise, onun yeniden seçimleri kazanması konusundaki imkânlarını sıfıra indirmeye gayret gösteriyor. Dolayısıyla, Trump, kendi eliyle siyasi topuğuna kurşun sıkmış durumdadır. Görmezlikten gelmemesi gereken husus ise, İran’a karşı baskıların genelde ters teptiği gerçeğidir. Zira İran halkının büyük kısmı ABD’nin sert politikalarına karşı devletle el ele yürüyor ve bu nedenle Trump’ın kararı, ABD’nin İran üzerindeki etkisini daha da azaltacaktır.
Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN