Rusya’nın Batı ile olan ilişkilerinde önemli olan bir konu Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkileridir. Birçok alanda Rusya’nın Birleşik Devletler ile olan ilişkileri 11 Eylül olaylarından sonraki ortaklıktan beri güçlü durumda kalmıştır.[1] Her iki taraf da Kuzey Kore ve İran’ın nükleer silah üretmeye yönelik hareketlerinin durdurulmasının teşviki konusunda güçlerini birleştirmişlerdir. Birleşik Devletler, Rusya’nın İran’ın nükleer programına barışçıl amaçlarla devam etmesinin bir yolu olarak Tahran’ın kullanılmış nükleer yakıtının yeniden işlenmesine yönelik yaptığı teklifi kabul etmiştir. Moskova ve Washington çeşitli anti-terör faaliyetleri konusunda da işbirliği yapmışlardır. Örneğin, Aralık 2006’da, Birleşik Devletler istihbaratı bir Moskova tren istasyonuna yönelik olası bir terör tehdidi konusunda Moskova’ya uyarıda bulunarak Kremlin’in bu tehdidi ortadan kaldırmasına yardımcı olmuştur.
Kremlin, Beyaz Saray’ın İran ve Kuzey Kore’ye yönelik sert yaptırımlar ve özellikle güç kullanma tehdidi yaklaşımına yönelik eleştirilerde bulunmuş ve bunun yerine kapsamlı müzakereler yapılması hususunda ısrarcı olmuştur. Amerikalı yetkililerinin yüksek sesli protestolarına karşı Moskova; Birleşik Devletler için Ortadoğu’da, Çin’de ve Latin Amerika’da olası endişe alanları olan yerlere de kendi silah satışını artırmıştır. Kremlin silah satarak herhangi bir uluslararası anlaşmayı ihlal etmediğini, yaptığının sadece Birleşik Devletler’in Rusya’nın ilgilendiği alanlar olan Gürcistan ve Azerbaycan’ın da dâhil olduğu yerlerde kendi silahlarını dünya çapında satması olduğunu ileri sürmüştür.
Bunun dışındaki başka bir konu ise Rusya’nın dışarıda kendi enerji çıkarlarının peşinde koşmasıdır ki bu durum ABD’yi öfkelendiren bir durumdur.[2] Birleşik Devletler, alternatif Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattını inşa etmesinin ve olası yatırımcıların yanı sıra Orta Asya devletlerini Hazar Denizi’nin altından inşa edilecek Hazar Geçişli Boru Hattı Rotası için ikna etmeye uğraşmaktadır. Rusya ise Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan Rusya’nın boru hatları aracılığıyla Orta Asya enerjisinin ihracatının artırılması hususunda taahhütlerini garanti altına almıştır. Moskova, petrol ve doğal gaz zengini olan Türkmenistan ve Kazakistan’la fiyat ayarlamalarıyla ilgili yeniden müzakere ederek onları Avrupa’ya ve Çin’e satmasını daha az teşvik edici bir durumda bırakmıştır. Mevcut uygun fiyatlar ve taşımacılık sistemlerinden ötürü Hazar devletleri, Rus olmayan uluslar tarafından önerilen yeni boru hatlarının inşa edilmesi hususunda daha az istekli olacaklardır. Buna ek olarak Orta Asya’daki otokratik rejimler, Rusya’nın kendilerini demokratikleştirme amacının olmamasından memnuniyet duymaktadırlar.
Buna verilebilecek örnek; Hazar Kıyısı (Prikaspiskiy) Boru Hattı Projesi’dir. 20 Aralık 2007 tarihinde zamanın Rusya, Türkmenistan ve Kazakistan Devlet Başkanları tarafından imza edilen anlaşma çerçevesinde Hazar Denizi, Türkmenistan ve Kazakistan’daki doğal gaz yataklarından çıkarılan gaz bu hat ile Rusya’ya ulaştırılacaktır.[3] Bu boru hattı aracılığıyla Türkmenistan’dan yıllık 30 milyar metreküp, Kazakistan’dan ise 10 milyar metreküp doğalgaz taşınacaktır. 1700 km. olan hattın 1200 kilometresi Kazakistan, 500 kilometresi ise Türkmenistan topraklarından geçecektir. Her ülke de topraklarından geçen boru hattının inşasını kendisi yapacaktır. Bunun için görev verilen Gazprom, KazMunayGaz ve Türkmengaz 2008 yılının Eylül ayında işbirliği ilkeleri üzerinde anlaşmaya varmış, Koordine Komitesi ve Proje Yönetimi Grubu’na ilişkin yönetmeliği kabul etmişlerdir. 2011 yılının Mart ayı itibariyle hukuki zemini ve teknik kararları müzakere etme çalışmalarını sürdürmektedirler.
Kaynak: http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/
Rusya’nın Orta Asya ve Kafkasya’da bölgenin kontrolünü sağlaması açısından, Sovyetler Birliği’ndeki gibi bir sistem kurma hedefinde en önemli kaldıracı petrol ve doğalgaz oluşturmaktadır. Bu ülkelerin bazıları alıcı olarak Rusya’ya bağlı iken, diğer bir kısmı enerji kaynaklarını dış dünyaya pazarlamada Rusya’ya bağımlı durumdadır.[4] Eski Sovyet sistemi, bu ülkelerin enerji hatlarını, ekonomik olup olmamasını göz önünde bulundurmaksızın Rusya topraklarından geçirmiştir. Bu minval Rusya’ya ekonomik bazı çıkarların yanı sıra politik faydalar da sağlamaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’ın ekonomilerinde hidrokarbonların en kayda değer gelir kaynaklarının başında geldiği dikkate alındığında Rusya, adeta bu ülkelerin nefes borularını tutacak güce sahip olmuştur.
En son olarak, NATO’nun içinde ve dışında gerçekleşen Amerikan askeri varlığının Rusya’nın sınırlarına yakın bölgelerde genişlemesi konusu bulunmaktadır. Birleşik Devletler, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna gibi eski Sovyet devletlerinin potansiyel NATO üyeleri olması konusunda destek vermeye devam etmiştir.[5] 2007’de Birleşik Devletler Doğu Avrupa’da bir füze savunma sistemi konuşlandırma hususundaki planlarını ilan etmesi üzerine Rusya, bütün bu gelişmeleri güçlü bir biçimde eleştirerek bunları kendi güvenliği için bir tehdit olarak gördüğünü ifade etmiştir. Budapeşte şehrinde Nisan ayında yapılan zirvede, Moskova, Gürcistan ve Ukrayna’nın üyelik hareket planlarını bloke etmeyi başararak ve ortak bir tarihe sahip olan ulusların arasında yeni bölünme hatlarının oluşturulmasına karşı çıkarak Avrupa’da AGİT/NATO temelli bir güvenlik sistemi kurulmasına yönelik güçlü eleştirisini de dile getirmiştir. Başkan Medvedev; Birleşik Devletlerin Çek Cumhuriyeti’ne füze savunma sisteminin bir kısmını konuşlandırmasıyla ilgili bir anlaşmaya varması hususunda büyük bir hayal kırıklığına uğradığını ve buna uygun bir biçimde cevap vereceğini söylemiştir. O zaman, Kremlin füze savunma sistemlerinin içine penetre edebilen yeni füzeleri zaten test etmişti ve yeni tek savaş başlıklı kıtalararası balistik füzesini çoklu savaş başlıklarıyla yeniden donatabileceğiyle ilgili planlarını ilan etmişti.
Birleşik Devletler’in Balistik Füze Savunma Sistemi, Washington ve Moskova arasındaki gerilimlerin uzun zamandan beri kaynağı oluşturmaktadır. Birleşik Devletler, bu Avrupa Balistik Füze Savunma Sistemi’nin özellikle İran bağlamında Ortadoğu’dan kaynaklanan tehditlere karşı koymak için olduğunu söylemektedir. Fakat Romanya ve Polonya’daki füze savunma sistemleri, 2015 ve 2018’den önce aktif hale gelmeyecektir.[6] O zamana kadar, Rusya, Birleşik Devletlerin İran ile olan sorunlarını çözmüş olacağına inanmaktadır. Sonuçta, Moskova, Birleşik Devletlerin füze savunma stratejisini, İran’ı çevrelemekten çok kendisini çevrelemeyi amaçladığını düşünmektedir. Moskova, Birleşik Devletlerin Rusya’nın nükleer caydırıcılığını nötralize veya ortadan kaldırma çabalarından korkmamaktadır. Fakat konu bu her iki devletin topraklarında Birleşik Devletlerin fiziksel olarak askeri ayak izlerinin bulunması demektir ki bu, o bölgede Birleşik Devletlerin var olması anlamına gelmektedir. Romanya ve Polonya’nın eski Sovyetler Birliği’ne sınırı bulunmaktadır ki, Rusya buralarda yeniden etkinlik kazanmaktadır.
Medvedev, eğer Birleşik Devletler Rusya ile balistik füze savunma sistemi konusunda işbirliği yapmayı reddetmeye devam ederse, Moskova’nın mobil kısa menzilli İskender füzelerinin ve NATO üyeleri olan Polonya ve Litvanya’ya sınır bir Rus toprağı olan Kaliningrad’da bir erken uyarı radar sisteminin aktif hale getirilmesi konusundaki planları yürürlüğe koyacağını ifade etmiştir. Ayrıca Medvedev, diğer İskender sistemlerinin ülkenin özellikle batı ve güney sınırlarına konuşlandırılacağını da düşündüğünü ifade ederek uzun zamandan beri süren balistik füzelerini geliştirilmiş manevra kabiliyetine sahip yeniden giriş araçlarıyla ve penetrasyon aletleriyle uyumlu hale getirmeyi hızlandıracağını da ifade etmiştir. Rus stratejik silahlarının balistik füze savunma sistemlerini hedeflemesi olasılığı da gündeme getirilmiştir. Medvedev, Birleşik Devletlerin füze savunma sistemlerinin Avrupa parçasını nötralize etmeye yönelik başka önlemlerin de alınabileceğini söyleyerek bütün bu adımların atılmasını engellemenin tek şartının eğer Washington isterse Birleşik Devletler ve Rusya arasında yeni bir ortaklık kurulması yoluyla olabileceğini sözlerine eklemiştir.
Kosova’nın AB’den ve ABD’den gelen destek ile 17 Şubat 2008’de tarihinde bağımsızlığını ilan etmesi, Rusya Federasyonu’nun tepkisine yol açmış, Rusya Dışişleri Bakanlığı bu ilanı kınadığını ifade ederek, BM Güvenlik Konseyi’ni acilen toplantıya çağırmıştır.[7] Kosova ile Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgeleri arasında bağlantı kuran Putin yönetimi, bu bağımsızlık bildirgesinin Güney Osetya ve Abhazya’ya örnek oluşturacağını belirtmiştir. Bunu takiben 7 Ağustos 2008 tarihinde Gürcistan ordusunun Güney Osetya’ya girmesi neticesinde bölgeye yönelik askeri müdahalede bulunan Moskova, Güney Osetya üzerinde askeri denetimini sağlamış ve 26 Ağustos’ta Güney Osetya ile Abhazya’nın tek taraflı bağımsızlık ilanlarını tanıdığını beyan etmiştir.
Böylece bir biçimde Kosova’ya misilleme yapan Kremlin, bu tanıma kararı ile AB ve ABD’nin eleştirilerine maruz kalmıştır. Özellikle Almanya, Fransa ve İngiltere’nin tepkiyle karşıladığı bu karar ertesinde, AB dönem başkanı Fransa’nın Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Avrupa Birliği’nin Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunduğunu ve Rusya’ya karşı yaptırım kararının gündemde olduğunu ifade etmiştir.[8] Rusya ise Abhazya ve Güney Osetya ile bağlarını geliştirip beynelmilel alanda iki ayrılıkçı toprağın bağımsız devlet olarak kabul edilmesi için çabalarını arttırdığı bir süreci başlatmıştır. Moskova, Abhazya ve Güney Osetya ile imzaladığı antlaşmalarla iki yapının Gürcistan ile olan sınırını koruma sorumluluğunu üzerine almıştır. Rusya Başbakanı Putin, 12 Ağustos 2009’da Abhazya’ya ziyarette bulunmuştur. Putin, Abhazya’nın güvenliğinin garantisinin Rusya olduğunu söyleyerek, Fransa ile Monaco arasındaki ilişki biçimini örnek olarak vermiştir.
Rusya’nın bu alandaki reaksiyonu daha çok NATO’nun genişlemesi, Moskova’nın geleneksel olarak etki alanı olarak gördüğü alanlara Batı’nın jeopolitik genişlemesi ve devrim sonrası Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO katılma istekleridir ki bu durum Rusya’nın güçsüzlüğü ve yalnızlığını ortaya çıkarmaktadır, tehditleri ile açıklanabilmektedir. Güney Osetya ve Abhazya, Gürcistan’ın Batı ittifakına katılmasına karşı çıkmakta ve Rusya ile bütünleşme konusunda baskı yapmaktadır. Aynı zamanda, Moskova; Moldova ile Transdinyester’in Moldova’ya dâhil olması konusunda görüşmeler yürütmektedir ki burada ön şart Moldova’nın tarafsız kalıp NATO’ya katılmamasıdır. Kremlin, NATO üyesi olunmaması karşılığında toprak bütünlüğü anlaşmasının Gürcistan hariç Ukrayna ve Azerbaycan gibi diğer cumhuriyetler ile sonuçlandırılabileceğinin olasılık dâhilinde olduğunu işaret ettiğini söylemek mümkündür.
Sina KISACIK
[1] Tsygankov, “ Russia’s Foreign Policy”, s. 230.
[2] Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, (Ankara: USAK Yayınları, 2011), ss. 115-118.
[3] “Pre-Caspian gas pipeline”, Gazprom’un Resmi İnternet Sitesi, http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/, ( Erişim Tarihi: 16 Ocak 2012).
[4] Sedat Laçiner, Arzu Celalifer Ekinci, ve Gülay Kılıç, “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, içinde Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal ve Hacali Necefoğlu (der.), Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), s. 147.
[5] White, Understanding Russian Politics, s. 286.
[6] Lauren Goodrich, “Russia’s Plan to Disrupt U.S.-European Relations”, Stratfor, 13 Aralık 2011, http://www.stratfor.com/weekly/russias-plan-disrupt-us-european-relations, (Erişim Tarihi: 15 Ocak 2012).
[7] Rovshan Ibrahimov, “Regional Evaluation of the Georgian Crisis”, içinde Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal ve Hacali Necefoğlu (der.), Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), ss.340-341.
[8] “AB’den Rusya’nın Kararına Tepki”, Euractiv, 27 Ağustos 2008, http://www.euractiv.com.tr/genisleme/article/abden-rusyanin-kararina-tepki, (Erişim Tarihi: 05 Kasım 2011).