Uzun bir tarihe dayanan ve yoğun bir şekilde devam eden Türkiye-İran arasındaki ilişkiler, son zamanlarda birçok etken neticesinde gerilim göstermeye başlamıştır. Özellikle Arap Baharı sonrası bölgenin yeniden şekillenmeye başlamasıyla, İran’ın kontrolü elde tutmak için izlediği stratejiler, Batlı devletlerin tepkisini çekmiş, Türkiye de çıkarları doğrultusunda, her iki taraf ile de ilişkileri yakın tutacak politikalar izlemeye çalışmıştır.
Tunus ve Mısır’da başlayıp, domino etkisiyle tüm Orta Doğu’ya yayılan “Arap Baharı” uluslararası sistemi derinden etkileyen, uluslararası ilişkilerde kırılma noktası olarak adlandırılan önemli bir olaydır (Uygur, 2012). Fakat Arap Baharı ile birlikte göz önünde bulundurulması gereken diğer bir olay da, Türkiye’nin güneyinde Şii bir kuşak kuruluyor olması, din ve mezhep üzerinden politikaların şekillenmeye başlamasıdır (Öymen, 2012). İran, yönetimi ve halkı, birlikte Şii bir devlet görünümü sergilemektedir. Halkının yüzde doksanı Sünni olan Suriye’de yönetim, Şii topluluğun elindedir. Bunların yanında Irak’a bakıldığında da Şii bir yönetim görülmektedir. Bölge olarak ele alındığında, Afganistan sınırından Akdeniz’e kadar Şii bir yönetim oluşturma çabası mevcuttur ve doğal bir İran-Irak-Suriye ittifakı göze çarpmaktadır. İran da Orta Doğu’daki ve kurulan bu ittifaktaki etkinliğini korumak istemektedir.
Böyle bir konjonktür içerisinde Türkiye, bir yandan bölge ile ilişkilerinde etkin politika geliştirmek isterken, diğer yandan nükleer enerji, doğal gaz, füze kalkanı gibi konularda İran ile gerilimli ilişkiler izler olmuştur. Füze kalkanı konusunda radarların Türkiye’ye konuşlandırılması İran tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Füze kalkanı sisteminin asıl amacı, İran’dan ve Kuzey Kore’den gelebilecek bir füze saldırısını önlemek olarak açıklanmıştır (Hildreth & Ek, 2009, s.2). Konu ile ilgili 2006 yılından itibaren, ABD ile Polonya ve Çek Cumhuriyeti arasında yoğun görüşmeler yapılmış; o zaman böyle bir sistemin radarlarının Çek Cumhuriyeti’nde, füzelerinin ise Polonya’da yerleştirilmesi öngörülmüştür. O tarihteki Rusya Cumhurbaşkanı Putin, bu projeye şiddetle itiraz etmiş, Almanya da Doğu Avrupa ülkelerine böyle sistemlerin yerleştirilmesi düşüncesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Polonya halkının büyük çoğunluğu da füze kalkanının topraklarına yerleştirilmesine karşı çıkmış, daha sonra bu projeden vazgeçilmiştir. Fakat günümüze gelindiğinde Türkiye’ye konuşlandırılması, İran’ı karşımıza almamıza neden olabilecek bir gelişme olmuştur.
Nükleer enerji konusunda ise İran’ın nükleer çalışmalar yapabilecek teknolojisinin ve uzmanlarının oluşu, bu durumun uluslararası bir tehdit olarak algılanmasına neden olmuş ve tedirginlik yaratmıştır. ABD’nin, İran’ın nükleer çalışmaları nedeniyle, İran’a ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulamaya başlaması; bu yaptırımlara katılmayıp, İran’dan petrol almaya devam eden devletlere de yaptırım uygulayacağını belirtmesi üzerine Türkiye’nin de ithalatı kısacak olması ilişkileri tırmandıran diğer bir etmendir.
Suriye de son günlerde, yukarıda değinilen nedenler doğrultusunda bu gerilimli ilişkide belirleyici bir aktör olmaktadır. Türkiye’nin Esad yönetimine karşı tutumu, insan haklarına saygılı davranma ve demokratik reformlar yapması için yönetime çağrıda bulunması, Şam’da bulunan Türk büyükelçiliğinin kapatılması, İran’ın Türkiye’ye karşı geliştirdiği stratejilerde de etkili olmaktadır. İran-Suriye-Irak ittifakı doğrultusunda, “Suriye’nin Dostları Toplantısı”na Türkiye’nin ev sahipliği yapmış olması da İran tarafından hoş karşılanmamaktadır (BBC, 2012). İran’ın önümüzdeki hafta başlaması beklenen nükleer müzakerelerin Türkiye’de yapılmasının mümkün olmayacağını net bir şekilde belirtmiş olması, tavrını somut olarak göstermektedir.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde, Türkiye ile İran ilişkileri ince bir çizgide seyretmektedir. Her geçen gün gelişen yeni diplomasi atakları ve stratejiler, gelecek günlerde daha somut politikaların atılmasına neden olacaktır. Bu doğrultuda Türkiye, kendi güvenlik, ekonomik ve politik çıkarlarını göz önünde bulundurmalı, uygulanabilir, akılcı politikalar geliştirmeli, insan hakları ihlallerine göz yummazken, Türkiye’yi silahlı çatışma içerisine sokacak stratejilerden kaçınmalıdır.
Burcu KANBAL
KAYNAKÇA
BBC. (2012, Nisan, 1). Suriye’nin Dostları Baskıyı Artırdı. Nisan 4, 2012 tarihinde: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/04/120401_syria_friends_update.shtml adresinden alınmıştır.
Hildreth, S. A., Ek, C. (2009, June, 22). Long-Range Ballistic Missile Defense in Europe. Mart 20, 2012 tarihinde Congressional Research Servise, http://fpc.state.gov/documents/organization/127026.pdf adresinden alınmıştır.
Öymen, O. (2012, Şubat, 21). Onur Öymen’in 21 Şubat 2012’de İstanbul Rotary Kulübü İçin Yaptığı Konuşma. Nisan 4, 2012 tarihinde Onur Öymen Web Sitesi: http://www.onuroymen.com/arsiv/2917 adresinden alınmıştır.
Uygur, H. (2012, Mart, 26). İran ve Arap Baharı. Nisan 2, 2012 tarihinde Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı: http://www.setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=112598&q=iran-ve-arap-bahari adresinden alınmıştır.