AZINLIK STATÜSÜ: HOLLANDA ÖRNEĞİ

upa-admin 11 Mayıs 2012 2.991 Okunma 0
AZINLIK STATÜSÜ: HOLLANDA ÖRNEĞİ

Dünyada var olan bütün ülkelerde bir azınlık siyaseti vardır. Bu azınlıkların asimilasyon politikasına tabi tutulmaları veya azınlıkları devlet politikasında hedeflenen kültüre uyum sağlamalarına zorlamak politikaları birçok ülkede görülebilir. Bu girişimleri ‘azınlık sorunu’ olarak da nitelendirebiliriz.

Çin’de Uygur azınlığına getirilen kısıtlamalar bu çerçevede değerlendirilebilir mesela. Hollanda’nın Göç ve Mülteci Bakanlığı’nın resmi belgelerine gore Çin’de yaşayan Uygurlar pasaport almakta ve Hacca gitmekte zorlanıyorlar.[1] Hollanda’nın resmi olarak bu konuları yazıp sözkonusu ülkeyi uyarması, aslında gayet normal. Benzer bir örneği Hollanda’nın Kürt kökenli milletvekili Sadet Karabulut’un elinden görebiliriz. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Hollanda’yı ziyaret edince, Mao-Markist ideolojisine yakın olan Sosyalist Partisi adına milletvekili olan Karabulut bir “Türkiye karşıtı” öneri sundu.[2] Geçmişte KCK ve PKK’ya sahip çıkarak Türkiye’nin tepkisini toplayan Karabulut, bu taslak önerisi ile Türkiye’de uygulanan azınlık siyasetini eleştirdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretini karalamamak amacıyla bu taslak Hollanda meclisi tarafından son anda ret edildi.

Dünyanın hemen hemen her ülkesinde bir azınlık sorunu olsa da, bazı ülkeler daha ön plana çıkmaktadır. Örneğin, Hollanda Dış İşler Bakanlığı 15 Ekim 2010 tarihinde Çin’e Uygurlar ile ilgili bir kaç soru yöneltip uluslararası alanda Çin’in azınlık politikasını kınadığını resmi olarak belli etmiştir.[3] Fakat daha önce bahsettiğimiz gibi azınlık sorunları sırf Çin, Türkiye gibi ülkelerin sorunları değildir. Amerika’da Kızılderililer, Rusya’da Türkî milletler, Balkan’da Türk azınlıklar, Doğu Avrupa’da Roman gibi göçebe halklar derken bir çok bölgede azınlıkların var olduğunu görmekteyiz. Azınlığın olduğu yerde, bu azınlıklara karşı uygulanan azınlık siyaseti de bazen sorunlu bir davranış olarak görülmektedir. Bu sorunlar arasında, azınlıkların kendi kültürel haklarını inkar eden bir siyaset uygulandığı yorumu özellikle çok duyulmaktadır.

Bu yorumlar ve eleştiriler daha çok Asya kıtası ile ilgili duyulsa da, Batı Avrupa’da da çok yaygındır. Bunlardan en önemli örnek 1971 yılında getirlen ‘allochtoon’ sözcüğüdür. Bu sözcük eski Yunanca’dan gelmedir ve ‘başka topraktan’ anlamına gelir. 1971 öncesi daha çok farklı bölgelerden gelen çiçek türleri ve hayvan cinsleri için kullanılsa da, 1971 yılından sonra resmi devlet ideolojisi olarak velilerinden biri yurtdışında doğan Hollanda vatandaşları için kullanılmaya başlanmıştır. Bu sözcük daha sonra sırf veliler değil, büyükanne veya büyükbabalara uzanan bir anlam taşımaya başladı. Böylece dördüncü veya beşince kuşak Türk kökenli Hollandalılar farklı bir statüye sahip oldular. Kelimenin daha sonra alt dalları da gerçekleşti: ‘Batılı allochtoon’ ve ‘Batılı olmayan allochtoon’. Bu anlamda ‘Batı’ kelimesi çok farklı kullanıldı çünkü Japon kökenli Hollanda vatandaşları ‘Batılı’ olarak nitelendirilirken, Türk kökenliler o aynı gruba alınmadılar. ‘Batılı’ dalında Türkiye hariç tüm Avrupa ülkeleri alınmış olsa da, Türkiye’den gelen insanları dışlayarak bu Türk kökenli Hollanda vatandaşlarına yine farklı statü verilmiştir. Gerçek ‘hakiki’ Hollandalılara da ‘autochtoon’ (yani ‘aynı topraktan’) kelimesi kullanılınca ayrım tam Güney Afrika’daki ‘apartheid’ sistemine benzemeye başladı. Zaten akademisyen Erol Manisalı hem ‘apartheid’ hem de ‘allochtoon’ kelimelerin Hollandalılar tarafından icat edilmesinin tesadüf olamayacağını dile getirmiştir.

Bütün bunları pratiğe uygularsak Hollanda’da okula giden onbir yaşındaki öğrencilerin formlarında bile “Uyruk”, “Doğum Yeri”, “Anne Doğum Yeri” ve “Baba Doğum Yeri” gibi bir çok etnik kökeni kurcalamak isteyen soru görmekteyiz. Üstelik Hollanda’nın her belediyesi istenen resmi ikametgah belgelerinde ister istemez uyruğunu da yazmaktadır.[4] Yavaş yavaş bu azınlık politikası artık eleştiriler toplasa da, kimse bu ‘allochtoon’ kelimesinden tamamen vazgeçmek istememektedir. Tartışmayı başlatan araştırmacılar Marcel Ham ve Jelle van der Meer bile ‘allochtoon’ kelimesinin çok yanlış olduğunu ve Hollanda’nın tüm üniversiteli öğretim üyeler tarafından ret edildiğini yazsalar da, artık bu kelimenin kaçınılmaz olduğunu ve dolayısıyla kullanılmaya devam edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Onlara karşı gelen araştırmacılar Hanneke Felten ve İlhan Tekir tam tersi o kelimelerin yetersiz kaldığını ve bu ‘allochtoon’ kelimeyi ‘Türk kökenli Hollandalı’, ‘Fas kökenli Hollandalı’ gibi daha farklı statülere koymanın avantajlarını savunmaktadırlar.[5] Bu tartışmada her iki tarafta da Hollanda toplumunu ayırıp gruplaştırmaktan yana olduğu belli olduğu kadar, bu ayrımı özellikle Türk kökenliler için uygulanmasını istemeleri de göze çarpmaktadır. Bunun nedeni tam olarak açıklanmasa da, bu konuyu Amerikalı ünlü siyaset bilimci Huntington’un vurguladığı kültürel anlamdaki farklara bağlamak mümkün gibi görünmektedir.

Son yıllarda Hollanda’da şiddetle devam eden bu ‘allochtoon’ tartışmasını haftaya daha ince ayrıntılarla tekrar sizlere getireceğim.

Armand SAĞ



[1] Directie Consulaire Zaken en Migratiebeleid, Thematisch ambtsbericht Xinjiang, Maart 2011, s. 25/44.

[3] BuZa: INDUIT-3495.

[4] Marcel Ham ve Jelle van der Meer, Zet die etnische bril toch (‘Herşeyi etnik çerçeveden izlemeyi bırakın artık’), 9 Nisan 2012; Hollanda için hazırlanan Uyum Sağlama ve Azınlıklar Raporu.

[5] Hanneke Felten ve İlhan Tekir, We zijn nu eenmaal niet allemaal Jan Modaal (‘Sonuçta hepimiz aynı değiliz’), 6 Nisan 2012; Marcel Ham ve Jelle van der Meer’in raporuna eleştiri makalesi.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.