Orta Asya’da tarihin görkeminde, bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin politikaları ve bu politikaların yanlarında çok kutuplu dünya ülkelerinin düşünceleri ve emelleri yer alıyor. Türklerin bu bölgede Cedit hareketleri yanında Kadimciler ile baş başa kaldığını görüyoruz. SSCB dağılmaya yakın Suudi Arabistan, Pakistan gibi İslam ülkelerinin Kadimcileri; kendi halklarına ateş açtıracak şekilde örgütlediklerini ve FANO adında bir toplulukta toplandıklarını belirtebiliriz. Cedit hareketinin ise daha çok liderler boyutunda ön plana çıktığını söyleyebiliriz.
***
Rus karar alıcıları tarihin her döneminde “arka bahçesinde” oynayan bu iki çocuğa -Kadimciler ve Ceditlere- tavizler sunmuştu. Kimi zaman bu düşüncelerle Rus politikalarını bölgeye yaymışlardı (İslam boyutunda Tatarları örnek gösterebiliriz). PanTürkist kahramanlar tarihe geçti, fakat onların yolunda giden çoğu Orta Asya halkı bölge adına tehlikeye yol açacak olmasından ötürü kurşuna dizilmişlerdi. Diğer durum ise Çeçenistan ve İslamcı Basayev olaylarından ötürü İslamcılara yönelik politikaları olmuştu. İslam Kerimov fakir proleter sınıfında bu yaşanan gelişmelerden etkilenecek ve yönetime geldiğinde Özbekistan’ı tıpkı Cumhuriyet Türkiye’sinde olduğu gibi şekillendirmeye çalışacaktı. Yani “Tek Adam” olgusu… Raşidov’un Özbekistan’ı durdurulması gerekiyordu ve Andropov buna yönelik ekonomik taratmalara başvurdu. Raşidov tarihe adı konulamayan bir ölümle girdi. Gorbaçov’un etkisizliği ve karar almada yanlışlıkları İslam Kerimov adına da gözükecekti. Gorbaçov onu atamıştı lakin Kerimov’un karakteri istenilen tarzda değildi. Özbekistan, Özbek İslam Hareketi yüzünden zor durumda kalacak ve İslam’ın bilinmeyen bir kimlikle Orta Asya’da -Araplaştırma olgusu ile- yayılmaya çalışılması gündeme gelecekti. İslam Kerimov, ülkesinde İslam’a yönelik bir takım politikalar yürüttü. Uluslararası basın bu konuda (Hıristiyan ölçekli) İslam’ı koruma düşüncesi ile (!) yazılar, makaleler yazdı. Cumhurbaşkanı Kerimov’un otokrasi ile tanışması tüm iç gelişmelerin yanında dış gelişmelerinde etkisi olmuştu (Tacik İç Savaşı). Otokrasinin meydana gelmesinden sonra artık muhalefeti de en etkin biçimde sindirmesi gerekiyordu. Andican Olaylarında halka ağır set konuldu. Bu olay Kerimov’u uluslararası politik sahnede diktatör etiketi ile etiketlemiş olduğunu göreceğiz.
***
11 Eylül olayları sonrası ABD bölgede yerini buldu. Tarihin bu denli Orta Asya’yı zor durumda bırakması elbette bölgenin stratejik öneminden olmasındaydı. Rusya, Çin, Suudi Arabistan, Pakistan, İran, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerin yanına ABD’de -Zbignew Brezinski’nin meşhur deyimiyle- dünyanın “Satranç Tahtası”nda yerini almalıydı. Bu sayılan ülkeler içinde ABD’nin işinin zor olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü Rusya ve Çin bölgeye oldukça yakın ve bölgeyi iyi biliyorlar. İslam ülkeleri ise Kadimciler ile beraber hareket etmeye çalışıyor. Türkiye ise Türk kimliği ile bu bölgede yer almak istiyor. ABD, demokrasi ve güvenlik söylemleri ile bölgede olmaya çalışıyor. Fakat eski Başkan Bush uluslararası politik sahnede ABD’nin şansını zora soktu. Başkan Obama’nın gelmesi ile bir nebze bölgede değişim aramaya çalışan ve bu yönde ABD’nin kuruluşları STK’lar ile demokratik işler yürütmeye çalışıyor. George Soros ve eski Başkan Bush’un bölge ülkelerini ürküttüğünü belirtmek gerekiyor. Çünkü Orta Asya dinamikleri, Arap Baharı dinamiklerinden daha hassas, yani halkın harekete geçmesi için yıllara bağlamak gerekmiyor. Arap ulusu SSCB’nin duvarı ile kapatılmış bir ulus olmadığından yıllar boyunca dış etkiler ile baş başa kaldı. Orta Asya halkı çalışmaya bağlanmış bir toplumdu, birlik düşüncesi hâkimdi. Yani yoldaş felsefesi… Ayrıca din ve ulus kimlikleri bir Suriye gibi heterojen değildi.
***
Orta Asya’nın zengin petrol ve doğal gaz kaynakları bölgenin bu denli kaderini sürekli değiştirmişti. Suudi Arabistan petrol konusunda tekel kazanma yolunda politika yürütüyor ve buna yönelik Orta Asya’da Kadimci güçleri destekliyor, hedef Orta Asya’nın istikrarsız olması ve Ceditlere karşı İslam devleti kurmak olduğunu belirtebiliriz. Rusya ise doğal gaz hatları konusunda tekelciliğini ve arka bahçesi olarak betimlediği alanı korumayı hedefliyor. Orta Asya ülkelerinin yöneticilerinin karakterlerini etkilemede bu güçlerin etkisi olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu yüzden diğer ülkeleri hafiften incelemekte fayda var diye düşünüyorum. Çin ve Rusya beraber hareket ediyor gibi olsa da, her ülkenin ulusal çıkarı olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Sibirya konusunda çıkan kimi sorunlar ve diğer Orta Asya ülkeleri ile anlaşmalar yapmalarından ötürü iki ülke kimi zaman birbirlerine karşı silkeleniyorlar. Ama Şanghay İşbirliği Örgütü gibi bir platformun olması bu iki ülkeyi birleştiriyor. Amerikan kültürünün bölgede yarattığı hayranlığın (Kırgızistan’da özellikle) belki ilerleyen yıllarda bir etkisini görebiliriz. Yani müzik, kültür gibi Amerikan karakterli öğeler gençleri etkiliyor. Bir zamanların Türkiye’sinde yaşayan gençlerin Fransa hayranlığına benzetebiliriz bu durumu.
***
Orta Asya Timur, Ulubey, Farabi gibi tarihi kalıntıları ile anılmaktan ziyade bu küresel acımasız aktörlerin kendi ulusal değirmenlerini döndürecek “suları” aramaları bu bölgeleri tarihin dönemlerinde geri plana attı. Orta Asya bu ülkelerin yönetmeleri sonrası günlerini yaşıyor. Bugün Usame Bin Ladin gibi bir isim bölgede yok (Tahir Yoldaşev’in dış sponsoru). Bölgede oynanan oyunlar çok çetin geçmekte ve fakat karmaşıklığını korumaktadır.
***
Sonuç itibariyle Orta Asya liderleri bu çetin oyunda kimi zaman diktatörleşirken kimi zamanda darbelerle yönetimlerden düşürülmektedir. Orta Asya’nın uyanışı belki biraz geç olacak ama Cedit hareketleri, tarih ile yüzleşme fasılları bu halkı tekrardan ayaklandırabilir. Halklar liderlerinden önce bu küresel aktörleri topraklarından def etmelidir. Küresel aktörlerin çokluğu Orta Asya için avantaj olduğunu belirtelim. Bir piyonun vezirleşmesi gerçeği var ve bir gün Orta Asya işte bu durumları kendi lehine çevirip ihtişamına kavuşacaktır.
Şahin Keskin/UPA Erzurum Atatürk Üniversitesi Temsilcisi