Özellikle Körfez Savaşı ertesinde dört bir tarafının Amerikan üsleri ile çevrilmiş olması ve nükleer silah sahibi İsrail ve Pakistan ile aynı coğrafyayı paylaşmasından dolayı güvenliğini sağlama ve caydırıcılık oluşturma amacıyla nükleer faaliyet yürüttüğü iddiasında bulunan Tahran, beynelmilel kamuoyunun tepkisi ile karşılaşmaktadır.[1] Moskova ise Tahran’ın barışçıl amaçlarla nükleer faaliyetler gerçekleştirebileceğini düşünmenin yanı sıra İran’ın nükleer programında Buşehr nükleer santralinin yapılması örneğinde de olduğu gibi aktif olarak bulunmuştur. İran’ın nükleer aktivitelerinden rahatsızlık duyan uluslararası kamuoyu ise Rusya’nın İran’a bu alanda sağladığı desteğe yönelik kaygılarını yüksek sesle farklı platformlarda duyurmuştur. Batılı ülkeler İran’ın nükleer silahlanmasına neden olabilecek uranyum zenginleştirme aktivitelerini devam ettirmesine karşıdırlar. Gerçekte Moskova’nın da farklı bir pozisyonda olmadığından bahsetmek mümkün olmakla birlikte Kremlin, problemin diplomasi ve müzakere yoluyla çözülebilir olduğunu ve bu şekilde çözülmesinin gerekli olduğunun altını çizmektedir.
Buna ilaveten Tahran’ın uluslararası toplum ile işbirliği yapması ve BM kararlarına uyması yönünde çağrıları da bulunmaktadır. Bugüne kadar çıkan yaptırım kararlarının umulduğu gibi sıkı ve etkili olamamasının ardında Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip bulunması gerçeğinin yatmakta olduğunu ve diğer üyelerin yaptırım kararlarına Rusya ve Çin’in onayını alabilmek için yaptırımların “sulandırıldığını” da söylemek mümkündür. Burada şunu vurgulamak gerekir ki Moskova kendisine yakın bir bölgede savaş cereyan etmesini arzulamamaktadır. Moskova, Tahran’a destek vererek Washington’un Ortadoğu ve Hazar Denizi çevresinde hatta Orta Asya’da etkin olabilmesinin önüne geçmeyi amaçlamakta, en azından etkinlik derecesini azaltmayı hedeflemektedir.
İran’da kurulan Buşehr nükleer santrali, Moskova-Tahran ilişkilerinin kayda değer sütunlarından birisini meydana getirmektedir.[2] 2004 yılına gelindiğinde Rusya-İran ilişkilerinin merkezinde, inşaatı Rusya tarafından gerçekleştirilen Buşehr nükleer santralinin bitirilip bitirilemeyeceği konusu vardı. Moskova, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’ın gizli ve rapor edilmeyen nükleer faaliyetlerine dair bulgularını dikkatle izlemekteydi. Uluslararası kamuoyunun bütün eleştirilerine karşın Kremlin, Tahran’ın nükleer aktivitelerindeki payını azaltmamıştır. 2006 Eylül’ünde Rusya, 2007 yılından itibaren Buşehr nükleer santralinin yakıtını İran’a göndermeyi kabul etmiştir.
Kaynak: http://arirusila.blogactiv.eu/2009/07/08/iran-%E2%80%93-revolution-postponed/
2010 yılının Ağustos ayında Buşehr nükleer santralinin bitirilmesiyle Tahran’ın nükleer silah programına katkı yapacağı yönünde eleştiriler dile getirilmiş olsa da, Rusya kendi denetiminde süren aktivitelerin barışçıl amaçlı olduğu belirtmektedir. Rusya Federasyonu ABD’nin söz konusu santrale yönelik eleştirilerini ekonomik nitelikli olarak görmektedir. Rusya, Buşehr nükleer santralinde kullanılan yakıtın Rusya’ya geri gönderilmesini istemiştir.[3] Diğer taraftan Rusya, şimdiye kadar BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik yaptırım kararlarına dört defa destek vermiştir. Moskova, ABD ve İsrail’in şiddetle karşı çıktığı S-300 füze savunma sistemlerini, 9 Haziran 2010’da kabul edilen BM Güvenlik Konseyi yaptırım kararı dışında tutmayı başarmıştır. Askeri-Teknik İşbirliği Servisi Başkanı Mihail Dimitriyev de konu hakkında “S-300 satışıyla ilgili kısıtlama yok. Sözleşmeyle ilgili çalışmalar devam ediyor” diyerek durumu özetlemiştir. Bu çerçevede İran’ın nükleer programı konusunda Rusya’nın temel duruşu, diplomatik kanalların kullanımı hususuna özel bir hassasiyet gösterilmesi şeklindedir. Buna ilaveten Rusya, Haziran 2010’da kabul edilen yaptırım kararına S-300 füzelerinin dâhil edilmemesi örneğinde de ortaya konulduğu gibi diplomatik bazı hamleler sonucunda yaptırım kararlarına onay verse de İran ile olan anlaşmalarının aksamamasına önem vermektedir.
Rusya silah satarak hem İran’ın askeri açıdan güçlenmesine katkıda bulunmakta, hem de büyük ekonomik kazanç sağlamaktadır.[4] İran, Rusya’nın Çin ve Hindistan’dan sonra üçüncü önemli silah alıcısı durumundadır. Bu tutumun İran’ın 2000’li yılların başında ilan ettiği “ordunun 25 yıllık modernleştirilmesi” programı çerçevesinde daha da devam etmesi öngörülmektedir. 13 Kasım 1991 tarihinde imzalanan anlaşma ile Rusya İran’a toplam fiyatı 2,2 milyar dolar olan 1000 adet T-72 S tankı, 1500 adet BMP-2 türü zırhlı aracı ile gerekli silah ve mühimmatı vermek zorundaydı. 1993-2000 yılları arasında 422 tank ve 413 BMP’in verildiği bilinmektedir. Birtakım kaynaklar Rusya’nın İran’a 1991 yılından sonra sattığı T-72-S tankının ve BMP-2-lerin her birinin sayısının yaklaşık 2000 olduğunu bildirmektedirler. Şunu da ilave etmek gerekir ki, iki ülke arasında S-300’lerin bir üst modeli olan S-400lerin satışına yönelik de görüşmeler gerçekleştirilmektedir.
İran ile Rusya arasında uzun menzilli füze geliştirme çalışmaları ve uzay çalışmaları alanında da işbirliği sürmektedir.[5] İran bu amaç doğrultusunda Uzay Araştırmaları Yüksek Konseyi adlı bir kurum kurmuştur. Rusya, İran için “Zühre” isimli bir haberleşme uydusu yapmıştır. Takriben 15 yıllık kullanım ömrü olan bu uydu, Fransız Alcatel firmasının da içerisinde bulunduğu bir şirketler birliği tarafından meydana getirilmiştir. Yaklaşık 132 milyon dolar olarak tahmin edilen projenin maliyetinin daha da artması ve projenin kapsamının da genişletilmesi umulmaktadır. Zira İranlı yetkililer Zohreh’ten sonra Zohreh-2’nin başlatılacağını belirtmektedir. Zohreh uydusunun yapımının Krasnodar’da bulunan Prikladnaja Maşinka tarafından yapılması öngörülmüştür. Rus Sputnik uydusunu esas alan uydu, yine Rus Soyuz uzay aracı ile uzaya yollanacak ve yeryüzünden 36,000 km yukarıda bulunacaktır.
27 Ekim 2005 tarihinde Plesesk Uzay Üssü’nden İran’ın casus uydusu Sinah-1 uzaya fırlatılmıştır. Rusya’nın Omsk KB Polet fabrikasında yapılan bu uydu 8 milyon dolara ve uzaya fırlatılması ise 1,6 milyon dolara malolmuştur. Öte yandan İran, Rusya’nın desteği sayesinde kendisine ait olan Sinah-1 uydusunu yörüngesine yerleştirme konusunda başarılı olmuştur. İsrail’in bir diğer endişesi İran’ın uydu aracılığıyla erken uyarı sistemine kavuşmuş bulunmasıdır. Tahran’ın üzerinde çalıştığı kayda değer öteki hedef ise Şahap-4 füzeleri ile uzaya çıkabilmek ve başka uyduları da Şahap füzeleriyle yollayabilmektir. Tahran’ın en az 20 yerde nükleer tesislerin varlığı, bunlarının bir bölümünün yeraltında olması ve ülke coğrafyasının derinliği ile Tahran’ın Moskova’dan satın aldığı Tor M-1 füzesavar sistemleri aracılığıyla kuvvetli bir hava savunma sistemine kavuşmuş bulunması, bu ülkeye yönelik saldırı seçeneklerini zorlaştırmaktadır.
Rusya, bölgede yeni bir silahlı çatışmanın felaketle neticeleneceğini belirterek, İsrail’i İran’a yönelik askeri bir müdahale gerçekleştirmemesi konusunda uyarıda bulunmuştur.[6] Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Rassiya 24 televizyonuna verdiği mülakatta, İsrail’i İran’a karşı bir askeri operasyona yönelik uyararak, “Bölgede özellikle bu ölçekteki bir askeri çatışma bir felakete neden olur” dedi. Ryabkov, İran’ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varılması için çabaların devam ettirilmesinin şart olduğunu belirterek, “Biz İsrailli karşıtlarımıza Rusya’nın neden böyle bir çaba içine girdiğini anlattık. İsrail’i olası bir askeri operasyon başlatılması yönünde karar almaması için uyardık” ifadelerini kullandı. Bu durumun son derece ciddi olduğunu ve söz konusu bölgenin zaten birçok çatışma nedeniyle istikrarsız hale geldiğini savunan Ryabkov, “Başka bir silahlı çatışma, özellikle bu boyuttaki bir çatışma kesinlikle felaket olur. İsrailli partnerlerimize pozisyonumuzu bu şekilde izah ettik” diye konuştu. Ellerinde İran’ın nükleer programının askeri amaçlı olduğunu ispatlayan raporların bulunmadığını belirten Ryabkov, “İran’ın nükleer programında askeri unsura dair bir delil yok” dedi. Ryabkov, “Müzakere potansiyeli tükenmiş değil. Rusya tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor” diye konuştu.
Bu konuyla ilgili en son gelişme ise, nükleer programı nedeniyle Batı’nın petrol yaptırımlarıyla köşeye sıkıştırmayı denediği İran’a Rusya tarafından destek verilmesidir. ABD, yanına çektiği AB’nin ardından Tahran’ı hedef alan yaptırımlar için Asya’dan destek bulmayı umarken, Rusya yeni yaptırımların İran’da rejim değişikliğini hedeflediğini savunmuş ve Rusya Dışişleri Bakanı Gennady Gatilov, “İran’a karşı ek yaptırımlar, uluslararası toplum tarafından rejim değişikliğine teşebbüs olarak algılanacaktır” ifadesini kullandı.[7] Gatilov, BM Güvenlik Konseyi haricinde alınan tek yanlı yaptırımlara karşı olduğunu belirterek “ Batılı devletlerin Güvenlik Konseyi dışında tek taraflı yaptırımı benimsemesi İran halkı ve ekonomisi üzerinde olumsuz etki yaratacaktır” açıklamasında bulundu. Bakan bu adımın İran’ın nükleer sorununu barışçıl yollarla halletmek isteyen uluslararası toplumun çabalarına sekte vurduğunu savundu.
Sina KISACIK
[1] Primakov, Rusyasız Dünya, ss. 188-192.
[2] Fatih Özbay, “Nükleer Prizmasından Bakarak Rusya-İran İlişkilerinin Geleceği”, Bilgesam, 18 Kasım 2009, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=511:nuekleer-prizmasndan-bakarak-rusya-ran-likilerinin-gelecei&catid=104:analizler-rusya&Itemid=136 (Erişim Tarihi: 02 Aralık 2011).
[3] “Russia vows not to freeze military cooperation with Iran”, Ria Novosti, 23 Eylül 2010, http://en.rian.ru/world/20100923/160693475.html (Erişim Tarihi: 11 Ocak 2012).
[4] Sinan Oğan, “11 Eylül Sonrası İran-Rusya İlişkileri”, içinde Mehmet Tuncel (der.), Hedef Neden İran? Ortadoğu’da Güç Savaşları, (İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2008), ss. 197-202.
[5] Sinan Oğan, a.g.m. , ss. 214-215.
[6] “Rusya’dan İsrail’e: “Eğer İran’ı vurursan…”, Milliyet, 09 Aralık 2011, http://dunya.milliyet.com.tr/rusya-dan-israil-e-eger-iran-i-vurursan-/dunya/dunyadetay/09.12.2011/1473414/default.htm (Erişim Tarihi: 09 Aralık 2011).
[7] “Batı yükleniyor, Rusya karşı çıkıyor”, Radikal, 14 Ocak 2012.