Tam 20 yıl evvel yanı başımızda bir insanlık ayıbı yaşandı. 26 Şubat 1992’de Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşayan Azeri siviller, Ermeniler tarafından katledildi.
Hocalı, Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden biriydi ve Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef niteliğindeydi. Kasaba Ağdam ile Hankendi’yi birbirine bağlayan yolun üzerindeydi ve bölgenin tek havaalanı için üs konumundaydı. Yani stratejik önemi vardı. Hocalı’nın katliama yaklaştığı bu süreçte, Rusların Ermenileri desteklediğini gösteren ciddi bulgular vardı. Ermeni gönüllü silahlı grupları Karabağ’a yerleştirilmişti. Gorbaçov 1990’da bir kanun ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış, kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmuştur. Böylece Azerbaycan’ın tüm bölgelerinde silahlar Rus askerleri tarafından toplanmıştır. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. Motorize Piyade Alayı 1991 sonbaharından beri Ermenilerin safında savaşıyordu. Ekim 1991’den itibaren Hocalı ablukaya alınmıştı ve ulaşım yalnızca havayolu ile sağlanabiliyordu. Şehrin yiyecek, yakıt, mermi stoku erimişti. Ayrıca elektrik ve gazdan da yoksundu. Ardından Hocalı Ermeni silahlı birlikleri tarafından toplarla, ağır mermilerle, helikopterlerle bombalandı. Hatta uzun süre cesetlerin toplanması dahi mümkün olmadı.
Böylece 26 Şubat 1992’de 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası tarihinde yüzyılın en acımasız soykırımına maruz kaldı ve tamamen yok edildi. Katliam sırasında kasaba Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin korumasında değildi ve tamamen savunmasızdı. 26 Şubat geceside 366. Alayın desteğiyle giriş ve çıkışları kapatılarak tam bir ölüm koridoruna çevrildi. En şiddetli savaşlarda dahi savaş dışı tutulan kadın, çocuk ve yaşlılar Hocalı’da acımasızca katledildi. Resmi rakamlara göre 613 kişi öldürüldü. Katledilenlerin 83’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlıydı… Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde masum insanların özel bir acımasızlıkla gözleri oyulup, kafa derileri yüzülüp, hamile kadınların karnı deşilerek, çeşitli uzuvları kesilerek öldürüldükleri görülmüştür. Human Right Watch, Hocalı Katliamı’nı Karabağ’ın işgalinden bu yana cereyan eden en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirmiştir.
Bu katliamın neden işlendiğine gelirsek;
- Ermeniler Hocalı’nın stratejik nedenlerden de ziyade 27 Şubat 1988’deki Sumgayıt Katliamı’nın intikamı olduğunu gizlemedi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın “Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar bizimle alay edebileceklerini ve Ermenilerin sivillere el kaldıramayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Aynı zamanda o delikanlıların arasında Bakü’den ve Sumgayıt’tan kaçanların da olmasını anlamalıyız.” sözlerinden de bu durumu anlamak mümkün. (Sumgayıt Pogromu: Ermenistan’dan kovulan Azeri mülteciler tarafından işlenen ve Ermeni sakinlerini hedef alan pogrom)
- Azerbaycan Halk Cephesi’ne bağlı milislerin tahliye koridorundan kaçan kendi insanlarına ateş ettiği ileri sürüldü. Muttalibov, Ermeni tarafının sözlerini çarpıttığını söylese de Halk Cephesi’nin Hocalı’yı kendini devirmek için tezgahlandığına inanıyordu. Tabii ki Halk Cephesi’nin milislerinin katliamdaki sorumluluğunu aydınlatmak da Azerbaycan tarafına düşüyor.
- Diğer taraftan Ermeniler için bu soykırım kendilerinin iddia ettiği 1915 yılında yaşananların bir intikamı niteliği de taşımaktaydı.
Tabii ki hiçbir gerekçe sivil katliamına mazeret olamaz, olmamalıdır.
Katliama gösterilen tepkilere göz atarsak; olaylara BM ve Batılı devletler ciddi bir tepki gösterememişlerdir. Ermenilerin 1922’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askeri müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Uluslararası toplum ancak Ermenilerin Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçmiştir. BM Güvenlik Konseyi 1993 yılında 822, 853, 874, 884 sayılı kararları kabul etmiştir. Bu kararlar ile Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal edildiği belirtilmiştir. 822 sayılı karar ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak sonuçsuz kaldı ve ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başladı. 7 Mayıs 2003’te İngiliz Hükümeti Hocalı Katliamı’nı incelemiş ve Ermenilerin yaptığı bu katliamı ’’İnsanlığa karşı işlenmiş bir suç’’ olarak kabul etmiştir. ABD Kongresi’nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu üyesi Don Barton Kongre’yi Hocalı Soykırımı’nı tanımaya çağırmıştır ve Temsilciler Kurulu’nun toplantısında yaptığı konuşmada “Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı Soykırımı’nı tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır” demiştir. Bugün Hocalı’yı soykırım olarak tanımlayan ülkeler ise; Meksika, Kolombiya, Macaristan, Endonezya ve Pakistan’dır.
Türkiye’nin Hocalı’yı Soykırım Olarak Tanıma Durumu
9 Şubat’ta Milliyetçi Hareket Partisi Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Hocalı Katliamı’nın Türkiye’de soykırım olarak tanınmasına ilişkin kanun teklifini Meclis Başkanlığı’na sundu. Gerekçede Hocalı’da yaşananların uluslararası hukukta temel taşı olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin birçok maddesine aykırı olduğunu vurgulanarak, 1948 yılında BM tarafından kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin sözleşmeye göre “soykırım” olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtti.
TBMM Dışişleri Komisyonu Hocalı Katliamı’nın yıldönümünde yayınladığı bildiride “Hocalı, insanlık tarihine Ermenistan tarafından yazılmış kara bir sayfadır.” sözlerine yer verdi. Yani sonuç olarak soykırım kararı verilmedi. Ama insanlığa karşı suç ve katliam olduğu vurgulandı. Soykırım kararının verilmemesinin bir nedeni de; Türkiye’nin bu tür kararların parlamentolarda alınmasını doğru bulmazken, kendisinin bu kararı almasının tezini zayıflatacak olmasıydı. Fakat bu mesele tartışmalı tarihi bir mesele değil, hepimizin şahit olduğu, belgelerle de ispatlanabilecek bir utanç vesilesidir. Böyle bir ayıbın bir daha yaşanmaması, hepimizin Ermeni ya da hepimizin Hocalılı olmasından ziyade “hepimizin insan olmasından” geçiyor.
Yıldız ÇELİKTAŞ/UPA Uludağ Üniversitesi Temsilcisi