PUTİN DÖNEMİNDE RUSYA’DA BAŞKANLIK VE DUMA SEÇİMLERİ VE BUNUN RUS DIŞ POLİTİKASINA ETKİLERİ

upa-admin 26 Temmuz 2012 4.371 Okunma 0
PUTİN DÖNEMİNDE RUSYA’DA BAŞKANLIK VE DUMA SEÇİMLERİ VE BUNUN RUS DIŞ POLİTİKASINA ETKİLERİ

Vladimir Putin’in Rusya’nın Başbakanı olmadan önce, 1999 yılında yapılan Duma seçimlerinden söz edilmesi konunun daha iyi anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. 19 Aralık 1999 tarihinde yapılan Duma seçimlerine 26 parti katılmış, bunlardan 6’sı seçim barajı olan % 5’i geçebilmiştir. Barajı aşan partiler şunlardır; RFKP (% 24,3), Birlik (% 23,3), Anavatan-Tüm Rusya (% 13,3), Sağ Güçler Birliği ( % 8,5), LDP (% 6), Yabloko (% 5,9).[1]  Görüldüğü üzere bu seçimlerde de 1995 seçimlerinde olduğu gibi RFKP birinci parti olmuştur. Ancak bu defa ikinci sıradaki partiyle arasındaki oy farkı % 1’e kadar inmiştir. Bir önceki seçimlere göre daha parçalı bir Parlamento yapısına neden olan bu seçimlerde barajı geçen partilerin yarısının seçimler öncesinde kurulan yeni partiler olduğu görülmektedir. Bu seçimlerin en kayda değer özelliklerinden biri, bu zamana kadar siyasi partiler düzleminde etkin olarak temsil edilemeyen merkezi görüşün yeni bir parti vasıtasıyla Parlamento’da yer alma şansını yakalamış bulunmasıdır. Bu yeni partinin itici gücünü bölgeler oluşturmuştur. 1999 yılının ilk yarısında çeşitli siyasal bloklar içerisinde olan bölgesel liderler, ancak 1999 Ağustos’unda Primakov’un liderliği altında bir araya gelerek tek bir parti meydana getirebilmişlerdir.

Duma seçimlerinin ardından 31 Aralık 1999 tarihinde istifa eden Yeltsin, yerini veliahtı olarak seçtiği Putin’e bıraktığını açıklamıştı.[2] Oligarkların ve Yeltsin’in güvenine sahip olan Putin, anayasa gereğince bu tarihten Başkanlık seçimlerinin yapılacağı 26 Mart 2000 tarihine kadar Devlet Başkanlığı görevini üzerine almış, böylece daha seçimleri kazanmadan üç ay öncesinde Başkanlık koltuğuna oturmuş bulunmaktaydı. Yani esasen Rusya’da Putin dönemi Ocak 2000’de başlamıştı. Yeltsin’in görev süresi bitmeden istifa etmesinin sebebi, normal şartlar altında Haziran’da yapılacak seçimleri öne alabilmekti. Zira Putin’in en popüler olduğu zamanda seçimlerin yapılması hedeflenmekteydi. 26 Mart 2000 tarihinde yapılan Başkanlık seçimlerinin sonucunda Putin, % 52,94 oy oranıyla Başkan olarak seçilmiştir. Yeltsin iktidarından devraldığı “güçlü Başkanlık” sistemini sürdüren Putin, Başkan üzerinde hâkimiyeti bulunan aktörleri etkisizleştirmeyi hedeflemiştir. Bu çerçevede Yeltsin döneminde Başkan’ın yetkilerini sınırlandıran oligarklar ve bölge liderleri ile mücadele içine girmiş, gücün merkezileşmesi doğrultusunda çaba göstermiştir. Ayrıca bir evvelki dönemde Başkan ile Duma arasında cereyan eden gerilim, bu dönemde hem seçimler sonucunda Duma’da oluşan Başkan taraftarı çoğunluk, hem de Putin’in aldığı çeşitli siyasi önlemler sayesinde ortadan kalkmıştır. Böylelikle Putin, kendi iktidarını kısıtlayan aktörleri ve kurumları etkisiz veya evcil bir hale getirmiştir. Bunu yaparken de hukukun üstünlüğü söylemini ve anayasayı temel almıştır.

Duma’nın 2003 ve 2007 yıllarında yapılan seçimlerinden bahsetmeden önce, Duma’nın temel özelliklerinden söz etmek faydalı olacaktır. State Duma, Rus Parlamentosu’nun bir parçasıdır (alt kanadıdır). Duma, kanunlar teklif eder, teklif edilen ulusal kanunların tartışılması için oturumlar düzenler, federal bütçeyi oylar ve uluslararası antlaşmaları yürütür. Rus Devlet Duma’sı 450 milletvekilinden oluşmaktadır.[3] 7 Aralık 2003 tarihinde oy kullanma hakkına sahip olanların yaklaşık % 56’sı Rusya’nın Sovyetler Birliği sonrası dördüncü Devlet Duma’sını (State Duma) dört yıllık bir dönem için seçmek amacıyla sandık başına gitmişlerdir. Oy sayımının sonucunda Birleşik Rusya oyların % 37,1’ini almış ve Duma’nın 450 milletvekilliğinin 225’ini kazanarak büyük bir zafer elde etmiştir.[4] Komünist Parti, oyların % 12,7’sini alarak ikinci oldu. Vladimir Jirinovski’nin Rus Liberal Demokrat Partisi ise oyların % 11,6’sını alarak üçüncü olmuştur. Yeni bir solcu-milliyetçi blok olarak tanımlanan Anavatan Partisi ise sürpriz yaparak oyların % 9,1’ini alarak dördüncü olmuştur. Rusya’nın iki liberal partisi olan Yabloko (% 4,3) ve Sağ Güçler Birliği (% 4) , % 5 barajının altında kalmışlardır. Sonuç olarak parlamento seçimlerinde yarışan 23 parti ve bloktan sadece 4 tanesi Ocak 2004’te toplanan yeni State Duma’da sandalye kazanabilmişlerdir. 3 Ocak 2004 itibariyle Duma’nın siyasi kompozisyonu Başkan Putin’in istediği yönde değişmiştir. 300 milletvekilinden oluşan Putin yanlısı Birleşik Rusya grubu, State Duma’sındaki toplam sandalyelerin % 66,67’sine sahip olmuştur. CPRF ise % 11,56 ile 52 sandalyeye sahip olmuş, LDPR ise tıpkı Anavatan gibi % 8 oy oranıyla 36 sandalye elde etmiştir. Kalan son 23 sandalye ise toplam sandalyelerin % 5,11’ini oluşturan bağımsız milletvekillerinin olmuştur.

Duma seçimleri neticesinde Birleşik Rusya’nın kazandığı zafer, 14 Mart 2004’de yapılacak olan Başkanlık seçimlerinde Putin’in galibiyetinin müjdecisi olmuştur. Nitekim seçilmesine kesin gözüyle bakılan Putin, altı adayın yarıştığı seçimleri rekor seviyedeki % 71,31’lik oy oranıyla birinci olarak bitirmiştir.[5] Katılım oranının düşük olmasından ve bu yüzden seçimlerin iptal edilmesinden çekinen Kremlin’in korktuğu durum gerçekleşmemiş ve seçime katılanların % 64,39’unun geçerli oyunu alan Vladimir Putin ilk turda Başkan seçilmiştir. Seçimlerden önce muhalif parti ve örgütlenmeler tarafından gerçekleştirilen seçimleri boykot etme çağrısı, Kremlin’in katılım oranı konusundaki endişelerini artırmıştır. Yabloko’nun lideri Yavlinski ile RFKP’nin başkanı Zuganov, adil olmadığını düşündükleri seçimlere katılmayacaklarını beyan ederken, başta 2008 Özgür Seçim Komitesi olmak üzere liberal örgütlenmeler halkı adaletsiz bir ortamda yapılan seçimlerde oy kullanmaması yolunda çağrıda bulunmuştur. Fakat muhalefet bu çağrıyı yaptıktan sonra, kendisiyle çelişir biçimde seçimlere katılımda bulunmuş ve böylelikle Putin’in zaferini kolaylaştırmıştır.

2003 Duma seçimlerindeki gibi bu seçimlerde de hükümetin kaynaklarından ve medyanın sahip olduğu güçten faydalanma bakımından adil bir ortamın olmadığı söylenebilir. AGİT’in raporuna göre demokratik bir seçim için elzem olan koşullara riayet edilmediği bu seçimlerde medya bütünüyle Putin’in hizmetinde faaliyet göstermiş, muhalif adayların propaganda girişimleri engellenmiştir. Ancak Putin’in muhalefeti engelleyerek zaferini kolaylaştırma çabaları, halk tarafından ciddi bir tepkiyle karşılanmadığı gibi halktan da destek almıştır.  Zira düzenin ve ekonomik refahın gerçekleştirilmesini çok partili seçimler ve siyasi çoğulculuktan daha çok ön planda tutan Rus halkı, seçimlerin hangi şartlarda yapıldığından çok, düzenin garantisi olarak gördükleri Başkan’ın güçlenmesi ile ilgilenmişlerdir. Mesela 2004 Şubat’ında yapılan bir kamuoyu araştırmasında katılımcıların % 74’ü Başkanlık İdaresi’nin Duma faaliyetleri üzerinde kontrol tesis etmesinin gerekli olduğunu belirtirken, bir ay sonra gerçekleştirilen bir diğer araştırmada ise katılımcıların % 68’i tüm gücün Putin’de elinde olmasının Rusya’nın refahı için olumlu olacağını belirtmişlerdir.

Demokrasiyi zengin ve güçlü çevrelerin kontrolü altında bulunan bir hükümet ile özdeşleştiren Rus halkına göre çok partili seçimler faydadan çok zarar getirmekte, düzeni tesis etmek için medya üzerinde sansür uygulamasını gereklidir. Sonuçta Putin’in Başkanlık seçiminde kazandığı zaferde Kremlin’in müdahalelerinin payı olmuşsa da, Rus halkı arasında halkça tutulması belirleyici faktör olmuştur. İktidarının ilk döneminde merkezi otoriteyi sağlamlaştırmaya yönelik girişimleri ve ekonomide gerçekleştirdiği istikrar halkın Putin’e yönelik desteğinin artmasına neden olmuştur. Seçimlerde % 71 oranında oy alan Putin’in kontrolünü geniş ülke topraklarının her köşesine yaydığı açık bir biçimde ortaya çıkmış, pek çok bölgede Putin’e verilen destek % 90’ı geçmiştir. Yaklaşık 50 milyon seçmenin oyunu alan Putin’i, % 13,69’luk oy oranıyla RFKP’nin adayı Nikolay Haratinov izlemiş, bağımsız adaylar Sergey Glazyev ve İrina Hakamada % 4 civarındaki oy oranlarıyla üçüncü ve dördüncülüğü paylaşmışlardır.

Terörizm ile etkin mücadele için devletin güçlendirilmesi düşüncesinde olan Putin’in Beslan Faciası’nın hemen ardından 13 Eylül 2004 tarihinde, iktidarının ilk döneminde yaptığı siyasi ve federal reformların bir devam olarak değerlendirilebilecek ikinci bir reform paketini ilan etmiştir. Bu pakette bulunan önerilerden ilki, bölge valilerinin ve cumhuriyet başkanlarının halk tarafından doğrudan seçilmesi yerine atanarak göreve gelmeleridir. 29 Ekim tarihinde Duma tarafından onaylanarak yasalaşan bu öneriye göre, Bölge Parlamentoları, Putin’in adayını onaylamak ile görevlendirilmişlerdir. Yine bu yasaya göre, Başkan’ın herhangi bir bölge valisini veya cumhuriyet başkanını görevlerini yerine getirmediği ve kendisine olan güveni sarstığından dolayı görevden alma yetkisi bulunmaktadır. 2005 senesinde 40’tan fazla bölge liderini atayan Putin, bunlardan yalnızca 11’ini daha önce bu görevde bulunmayan yeni isimlerden seçmiştir. Böylece Başkan, bölge liderleri içerisinde Kremlin’e sadık olan bir çoğunluğu yeniden aynı göreve atamıştır.

Putin’in reform paketindeki önerilerden ikincisi, seçim sistemiyle ilgilidir. Duma seçimlerinin bütünüyle nisbi temsil sistemine göre yapılması, bu çerçevede dar bölgeli çoğunluk sisteminin sona erdirilmesi, seçimlerdeki ülke barajının % 5’ten % 7’ye yükseltilmesi ve küçük grupların Parlamento’da bulunmasına olanak veren parti bloklarının yasak edilmesi bu önerinin unsurları arasında yer almıştır. 2002 tarihli Seçim Kanunu’nun 21 Temmuz 2005’te onaylanan yeni hali ile söz konusu teklif yasalaşarak, uygulamaya sokulmuştur. Bu şekilde Duma’daki tüm vekillerin parti listelerinden seçilmesi, bağımsız vekil statüsünün iptali ve küçük partilerin seçimleri kazanma şansının zorlaştırılmasına onay verilmiştir. Yine Seçim Kanunu’nda 2005 senesinde gerçekleştirilen değişiklik ile Duma’nın sandalye kazanan partilere yönelik devlet fonunun arttırılması yoluna gidilmiştir. Seçim sisteminde gerçekleştirilen bu değişiklikler neticesinde 2007 Duma seçimlerinde sandalyeler, % 7 barajını geçen partilerin oy oranları doğrultusunda dağıtılmış olacaktır. Dar bölgeli çoğunluk sistemine son verilmesi ve tüm adayların parti listelerinden seçilmesi, vekilleri Kremlin’e sadık hale getirmek için gerçekleştirilen bir düzenleme olarak değerlendirilmiştir. Yine bu sisteme göre en az iki partinin sandalye kazanması ve her ikisinin de sayılan oyların beraberce % 60’ını almaları gerekmektedir. Daha önceki seçimlerden farklı olarak tüm vekillerin % 7 barajını geçen partilerin listelerinden tespit edildiği bu seçimlere, kayıt koşullarını yerine getiren 11 parti katılmış, bunlardan yalnızca dördü % 7 barajını almıştır.[6] Barajı aşan partiler aşağıda yer almaktadır;

  • Birleşik Rusya: % 64,3
  • RFKP: %11,57
  • LDP: % 8,14
  • Adil Rusya/ Anavatan: % 7,74

1993, 1995 ve 2003 Parlamento seçimlerinde % 34,21, % 27,1 ve % 8,5 oranında oy alan Atlantikçi Blok, Yabloko ve Sağ Güçler Birliği ile temsil edildiği bu seçimlerde ancak % 2,6 oranında oy alabilmiş, bu çerçevede siyasi arenadan neredeyse tamamen silinmiştir.[7] Parlamentoda temsil edilmeye hak kazanan dört partiden üçü bir evvelki seçimlere oranla bu seçimlerde oy kaybına uğrarken, Birleşik Rusya oy oranını neredeyse % 27 oranında arttırmıştır. Katılım oranının % 63 olduğu bu seçimlerde Putin, üyesi durumunda bulunmadığı Birleşik Rusya’nın vekil listesinde ilk sırayı almış, böylece seçimlerin bir anlamda “Putin referandumu”na dönüşmesine sebebiyet vermiştir. Nitekim seçimlerin neticesinde “Putin Planı zafere giden yoldur” sloganını benimseyen Birleşik Rusya’nın kazandığı zafer, Devlet Başkanlığını üç ay içinde bırakacak olan Putin’e yönelik bir “güvenoyu” olarak değerlendirilmiştir. Putin’in listesinden vekil olarak seçildiği bu partinin başarısında; ülkedeki mevcut ekonomik gelişme, halkın yaşam standartlarında sağlanan düzelme, oligarkların etkisiz kılınması, Yeltsin dönemindeki hukuksuzluk ve başıboşluğa karşı devletin güçlendirilmesi, daha bağımsız bir dış politika yaklaşımının benimsenmesi ve tüm bunlara bağlı olarak Putin iktidarına duyulan güvenin etkili olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Bunun yanı sıra seçimlerde % 7 barajını geçen diğer partilerin, özellikler de Adil Rusya/Anavatan ile LDP’nin muhalefet partisinden çok Putin taraftarı partiler olmaları, kayda değer bir rakibi bulunmayan Birleşik Rusya’nın zaferini kolaylaştıran faktörler olmuştur. Genç kesimden destek alamayan ve yaş ortalaması yüksek bir seçmen kitlesine sahip bulunan RFKP ise, “hükümet partisine” alternatif oluşturmakta başarısız olmuş ve bu seçimlerde oy kaybına uğramıştır.

Rusya’da 2012 Martında yapılacak devlet başkanlığına ilişkin son gelişmelere yer vermeden önce, 2008’deki devlet başkanlığı seçimi sırasında yaşanan olaylardan bahsedilmesi konunun anlaşılması bakımından önem arz etmektedir. Yasal açıdan üçüncü bir dönem daha Başkanlık yapma şansı olmayan Putin, Duma seçimleri öncesinde bir sonraki dönemde başbakanlık koltuğuna oturabileceğinin işaretlerini vermiştir. 2008 Mart’ındaki Başkanlık seçimlerinde “kendisi ile çalışabilecek yetenekli, nazik ve etkili bir başkanın seçilmesi durumunda” Başbakan olabileceğine dair beyanatlar veren Putin, bunun için öncelikle Birleşik Rusya Partisi’nin zaferini ilan etmesinin gerekli olduğunu ileri sürmüştür.[8] Duma seçimleri ile bu ön şartın gerçekleşmesi üzerine, 17 Aralık 2007 tarihinde Putin tarafından desteklenen bir isim olan Başbakan Birinci Yardımcısı Dimitri Medvedev, yaklaşan Başkanlık seçimleri için Birleşik Rusya’nın adayı olarak ilan edilmiştir. Bunu takiben Medvedev, eğer seçilirse Başbakanlığa Putin’in getirileceği doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştur. Böylece, yeni bir anayasa değişikliği kanalıyla üçüncü kez Devlet Başkanı olmaya yanaşmayan Putin, 2007 Duma seçimleri ile sağlamış olduğu güvenoyunun desteklediği adayı Başkanlığa taşıyacağının bilinciyle Başbakanlık koltuğuna oturmayı planlamış ve 2008 Mart’ında gerçekleştirilen seçimlerle birlikte planında başarıya ulaşmıştır.

2 Mart 2008 tarihinde yapılan Başkanlık seçimlerinde Putin destekli Medvedev, ilk turda yarışan diğer üç adayı geride bırakarak aldığı % 70,28 oy oranıyla Başkan olarak seçilmiştir.[9] Seçim kampanyaları sırasında kendisine büyük destek veren Putin ile birlikte basında sıkça boy gösteren Medvedev, seçmenlere Putin’in izinden yürüyeceğini ve politikalarını sürdüreceği mesajını vermiş, onun söylemlerine benzer söylemler kullanarak halk üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Medvedev’in Devlet Başkanlığı koltuğuna oturduğu 7 Mayıs 2008 tarihinde Başbakanlık görevine gelen Putin, ülke siyaseti üzerindeki etkinliğini devam ettirmiştir. Hatta Rusya’nın 8 Ağustos 2008’de Güney Osetya’da gerçekleştirdiği operasyonda Medvedev’den önce Putin’in açıklamalar yapması ve bu krizin yönetimini ele alması, Rusya’da halen Putin döneminin sürdüğüne ilişkin yorumların yapılmasına sebebiyet vermiştir. Her ne kadar Medvedev, Rusya’da nihai kararları Putin’in değil kendisinin aldığı iddiasında bulunsa da, eski Başkan’ın politikalarının takipçisi olmuş, özellikle füze kalkanı projesi sebebiyle ABD’ye yönelik muhalefeti sürdürmüştür. Silovikiye karşı liberal-teknokrat grubun içerisinde bulunan ve Batı tarafından daha ılımlı bir dış politika takip etmesi umulan Medvedev’in Batı’ya muhalefeti devam ettirmesi, isimler değişse de Putin döneminin sürdürüldüğünü ortaya koymaktadır.

Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, 24 Eylül 2011 tarihinde gerçekleşen Birleşik Rusya Partisi Kurultayı’nda Başbakan Vladimir Putin’in Mart 2012’de yapılacak olan Devlet Başkanlığı seçiminde aday olmasını onayladıklarını ilan etti.[10] Buna karşılık Putin, yaptığı açıklamada Devlet Başkanı Medvedev’in 4 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşecek olan Parlamento seçiminde Birleşik Rusya’nın adayı olmasını tavsiye etti. Cumartesi günü yapılan açıklamalar, Medvedev ile Putin’in bir araya gelerek aldıkları kararların kamuoyuna sunulmasıdır. Böylece bir taraftan, koltuğu ‘emanet etmiş’ olsa da Rus siyasetindeki etkisinin azalmadığı bilinen Putin’in sıfatını yeniden kazanması ile “Rusya’yı kim yönetiyor?” sorusu ortadan kalkmış olacaktır. Diğer taraftan Medvedev’in Devlet Başkanı koltuğuna oturduğu günden bu yana devam eden ‘iki başlılık’ söylemleri de en azından önümüzdeki dönem için bitecek gibi görünmektedir. Putin, gerek Rus ekonomisinin gerekse de küresel ekonominin içinde bulunduğu durumları da göz önünde bulundurarak politika oluşturmaktadır. Bu çerçevede bir yandan enerji fiyatlarının düşen seyrine uygun olarak uluslararası aktörlerle işbirliklerine açık bir Kremlin, öte yandan ise bölgesel hassasiyetlerine bağlı olarak komşularla ilişkilerinde asimetrik bağımlılık eğilimli politikalar hiç kimse için sürpriz olmayacaktır. Diğer taraftan Putin, Medvedev döneminde yapılan anayasa değişikliğinin bir sonucu olarak (altışar yıllık iki dönem sonunda) 12 yıl daha Devlet Başkanlığı koltuğunda oturabilme şansına sahiptir. ‘Değişen dünyada’ hala eski reflekslerle hareket ettiği yönünde eleştirilen Putin Rusya’sı için gelecek, Putin faktörü düşünüldüğünde net gibi görünse de, değişimi zorlayan dinamiklerin mevcudiyeti bulanık bir görüntüyü ortaya çıkarmaktadır.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı tarafından Dimitri Medvedev tarafından 29 Ağustos’ta alınan karara göre Devlet Duma milletvekilliği seçimleri 4 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilecektir. Birleşik Rusya Partisi’nden seçimlere katılacak milletvekilleri belirlemek için tüm bölgelerde ön seçimler yapılmıştır. Kabardey-Balkar Başkanı Arsen Kanokov ve İnguşetya Başkanı Yunusbek Yerkurov bölgelerinde yapılan seçimlerde ilk sıranın sahibi oldular. Duma seçimlerine katılmak için Rusya Federasyonu’nun diğer partileri de seçim hazırlıklarına başlamış bulunmaktadırlar.[11] Ria Novosti adlı internet sitesinde 18 Ekim 2011 tarihinde yayımlanan bir habere göre, Rusya’nın Merkez Seçim Komisyonu, 4 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilecek olan Duma seçimleri için Başkan Dmitri Medvedev’in ilk sırada olduğu Birleşik Rusya’nın aday listesini tescil etti.[12] Parti, 599 adayı için onay sürecini Ekim ayında başlatmıştı. Birleşik Rusya, 183 kişiyi parti dışından, 416 kişiyi ise parti üyeleri arasından aday göstermektedir. Parti, Duma seçimleri için aday listesinin onaylandığı seçim öncesi kongresini 23-24 Eylül 2011 tarihleri arasında yapmış bulunmaktadır. 4 Aralık 2011 tarihinde yapılacak olan Duma seçimlerine Birleşik Rusya Partisi dışında aşağıda isimleri yer alan şu partilerin katılması öngörülmektedir;

  • Rus Komünist Partisi
  • Yabloko
  • Right Cause Party
  • Adil bir Rusya Partisi
  • Liberal Demokrat Parti

Ria Novosti adlı internet sitesinde 19 Ekim 2011 tarihinde yayımlanan bir haberde, Rus kamuoyu şirketi VTsIOM tarafından sonuçları Çarşamba günü açıklanan bir araştırmaya göre Rusya’da 4 Aralık 2011’de yapılacak Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma için yapılacak seçimlerde iktidardaki Birleşik Rusya Partisi’nin buradaki üçte iki çoğunluğunu kaybedebileceğini sonucu ortaya çıkmıştır.[13] Birleşik Rusya’nın şu anda 450 sandalyeli Duma’da 315 sandalyesi bulunmaktadır ki bu kendi başına anayasal değişiklikleri onaylamak için yeterli bir sayıdır. Fakat Çarşamba günü Rusya’nın önde gelen kamuoyu yoklama şirketi VTsIOM’un genel müdürü Valery Fedorov tarafından yapılan açıklamaya göre en son kamuoyu araştırmasında ortaya çıkan rakamlar göstermektedir ki, 4 Aralık’taki seçimlerde Birleşik Rusya Partisi diğer üç partiye sandalyelerini kaptıracaktır. Birleşik Rusya’nın sandalye sayısında önemli düşüş gerçekleşerek, partinin sandalye sayısı 269’a düşecektir. Komünist Parti’nin şu anda 57 olan sandalye sayısı 85’e yükselip temsilci sayısını arttıracaktır. Liberal Demokrat Parti’nin mevcut sandalye sayısı 40’tan 56’ya çıkacaktır. Adil Bir Rusya Partisi’nin sandalye sayısı ise 38’den 40’a yükselecektir. Fedorov, bu sonuçların Ekim ayı başında yapılan araştırmaların sonuçları olduğu ifade etmiştir. Ona göre, bu dört partinin oy oranları aşağıdaki gibidir;

  • Birleşik Rusya ise şu anda oyların %53,8’ini almaktadır,
  • Rusya Komünist Partisi ise şu anda oyların % 17,1’ini almaktadır,
  • Rus Liberal Demokrat Partisi ise şu anda oyların % 11,3’ünü almaktadır,
  • Adil bir Rusya Partisi ise şu anda oyların % 7,9’unu almaktadır.

Fedorov’a göre seçime katılma oranının % 56 civarında olması beklenmektedir. Fedorov, Birleşik Rusya için sonuçların 2007’deki kadar iyi olmadığı düşünmektedir. Ona göre bunun sebebi 2007 seçim kampanyasının ekonomik gelişme döneminde yapıldığını ve şu andakinin ise kriz sonrası dönemde yapılıyor olmasıdır. VTsIOM firması, bu araştırmayı 1-2 Ekim 2011 tarihleri arasında, 46 bölgede yer alan 138 Rus kenti ve kasabasında 1600 kişiyle görüşerek gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Hata payı ise % 3,4’tür. Rusya’da 4 Aralık 2011’de gerçekleşen Rusya Parlamentosu Alt Kanadı olan Duma seçimleri sonuçları büyük yankı yaratsa da aslında ortada sürpriz bir durum yoktur.[14] Zira seçimden evvel yapılan anket sonuçları ile seçim kurulunun açıklamaları birbirine oldukça yakın. 108 milyon seçmenin yaklaşık yarısının oy kullandığı seçimlerin ilk neticelerine göre iktidar partisi Birlik Rusya ciddi bir düşüşle oyların % 49,5’ini aldı. 2007 seçimlerinde bu oran % 64’tü. Komünist Parti oylarını bir önceki seçime göre ikiye katlayarak % 19,2 oy alırken, Vladimir Jirinovski liderliğindeki Liberal Demokrat Parti % 11,7, Adil Rusya Partisi ise % 13,2 oy aldı. Açıklanacak olan kesin neticelerde kayda değer bir değişiklik olmazsa Birlik Rusya, 450 sandalyeli Duma’da en fazla 238 sandalye kazanacak. Mevcut sayı 315 sandalyedir. 4 Aralık 2011 tarihinde Rusya Federasyonu’nda yeni Devlet Duması için yapılan seçimlerde Vladimir Putin’in liderliğindeki Birleşik Rusya Partisi tüm diğer partilerin aldıkları toplam sandalye sayısından daha fazla sandalye kazanmıştır. Fakat şu görülmüştür ki geçen seçimlere kıyasla çoğunluğunda büyük oranda düşüş meydana gelmiştir. Sonuçlar göstermektedir ki alt meclis olarak nitelendirilen Devlet Duma’sında Birleşik Rusya çoğunluğunu korumuş olmasına rağmen anayasa değişikliğini yapmak için gerekli olan üçte iki çoğunluk anlamına gelen anayasal çoğunluğunu kaybetmiştir.[15] Birleşik Rusya’ya en yakın rakibi olan Komünistlerin aldığı oydan iki kat daha fazla oy verilmiş olmasına rağmen,  bu partinin dört yıl önceki son seçimde aldığı % 63 oy oranından bir düşüş anlamına gelmekteydi ki bu durum partiyi Duma’dan kanun geçirebilmek için koalisyon ortaklarına dayanma tehlikesi ile karşı karşıya bıraktı.

Rus seçmenleri Putin-Medvedev tandeminden bıkkınlık duymaya başlamaktadırlar ve bu tandeme karşı diğer güvenilir alternatifler olmamasından ötürü hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Daha önceki seçimlerde de ortaya konulduğu gibi birçok Rus, 2000-2008 yılları arasında Başkanlık yapan Putin’in ekonominin çökmesinden sonra Rusya’yı ayağa kaldıracak ve 1990’ların anarşik ortamından sonra Rus insanlarının kendilerine güvenlerini yenileyecek doğru kişi olduğuna inanmaktaydı. Rusya’yı kargaşadan kurtarmasından, düzeni sağlamasından ve yaşam şartlarındaki önemli artıştan dolayı Putin’e büyük bir saygı duyulmaktaydı. Fakat o zaman bu yana birçok şey değişmiştir. Moskova ve St. Petersburg dışındaki birçok Rus fakirlik içinde yaşamakta ve huzursuzlukları giderek artmaktayken, son yıllarda ithal ürünleri alma zevkine sahip olmuş şehirli orta sınıfın bir kesimi ise şu anda siyaset gibi hayatın diğer alanlarında niteliksel değişimlerin arayışındadır. Zaten seçim sonuçlarının açıklanmasından bu yerlerde meydana gelen gösteriler bu durumun en açık tezahürüdür. Aynı zamanda kendi hayatlarında önemli bir iyileşme görememektedirler. Bundan da öte, hükümet dünya politikasında aktif bir rol oynamak amacıyla içeride güçlü olmaya çalışırken, bunu kendi vatandaşlarına açıklama konusunda zorluklar yaşadığı görülmektedir. 4 Aralık 2011 Pazar günü yapılan seçimlerde parti % 50 oranında oy alamamasına rağmen, Rusya Federasyonu’nun bütün bölgelerinde hala bir numaradır. AB’deki devam eden ekonomik çalkantı ve Birleşik Krallık, İspanya ve Portekiz’de iktidar partilerinin seçimleri kaybetmesi göz önünde bulundurulduğunda, Birleşik Rusya’nın diğer bir dönem için çoğunluğa sahip olması başarı olarak değerlendirilmelidir.

Başkan Medvedev’in seçimlerden sonra yaptığı açıklamaya göre Devlet Duma’sındaki durum ülkedeki siyasal gerçek ittifakını yansıtmaktadır. Buna ilaveten Medvedev’in Duma’da sandalye kazanan partilerin liderlerine telefon açması, Birleşik Rusya’nın onlarla işbirliği yapmaya hazır olduğunu göstermektedir. Mesut Caşın’a göre Devlet Duma’sındaki siyasal güçlerin dağılımı Rusya’da demokrasinin güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bu dağılım sayesinde hem hükümet, hem de Başkan muhalefetten destek aramak zorunda olacaktır. Bu durum, Rus demokrasisinin doğal olarak otoriter olduğu yolundaki eleştirilere bir son verebilir. Caşın’a göre bazı görüşlerin aksine Rusya’da bir Turuncu Devrim veya Arap Baharı olmaz çünkü Rusya sahip olduğu tecrübe zenginliğinden ve modern Avrupa tarihinin ayrılmaz bir parçası olan siyasal geleneklerden ötürü güçlü bir devlet olmuştur.

4 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilen Duma seçimlerinde anketlerin ortaya çıkardığı neticeler meydana geldi. İktidar partisinin oy oranında düşüş görülürken meclisteki mevcut bulunan bütün muhalefet partilerinin oy oranlarında artış olduğu aşikârdır. Fakat Duma seçimleri incelendiği zaman her ne kadar siyasal hayatta diğer bazı partilerin varlığından söz edilse de esasında bir iktidar yarışının olmadığı ayan beyan ortadadır. Muhalefet partileri zaten mecliste bulunmaktaydı. Fakat etkinlikleri iktidar partisinin uygulamalarına pek engel teşkil etmemekteydi. Bu durum karşımıza “işbirliğine dayalı çok partili bir sistem” var olduğu gerçeğini çıkarmaktadır. Putin ve Medvedev’in, iktidar partisinin kan kaybetmesini, “ülkedeki demokrasinin bir sonucu” olarak değerlendirmesi tesadüf olarak nitelendirilemez. Başkanlık seçimlerine giden dönemde Putin’e yönelik halk desteğinde düşüş olduğu iddia edilmektedir. Putin’in alacağı oy oranında düşüş olabilir ancak kendisinin bir rakibinin olmaması Başkanlık seçimini kimin galip bitireceğini şimdiden açık bir biçimde ortaya koymaktadır. 4 Mart 2012 tarihinde Rusya’da yapılan Devlet Başkanlığı seçimlerinde Başbakan Vladimir Putin’in partisi açılan sandıklardaki oyların % 60’ını alarak Kremlin’e 6 yıllığına çıkma hakkına sahip oldu. Putin’in hemen arkasından ise Komünist Partisi lideri Gennady Zyuganov % 17,01 ile gelmektedir.[16] Seçimler konusunda iddialı söylemlerde bulunan Rus milyarder Mikhail Prokhorov ise % 6,85 oy oranı ile kendisine üçüncü sırada yer buldu. Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Vladimir Jirinovski % 6,45 oy alırken, Adil Rusya Partisi lideri Sergey Mironov ise % 3,71’lik oy oranı ile sonuncu oldu. Bilindiği gibi Rusya’da gerçekleştirilen son anayasa değişikliği sonucunda 4 sene olan Başkanlık süresi 6 yıl oldu. Buna göre seçimden zaferle çıkan Başbakan Putin, 2018 yılına kadar Kremlin’de olacak ve o tarihte yapılması öngörülen gelecek seçimde yarışma şansına sahip olacak ve kazandığı takdirde 2024 yılına kadar iktidarda olabilecektir.

Vladimir Putin döneminde Rusya Federasyonu’nda gerçekleşen Duma ve Devlet Başkanlığı seçimlerinin Rus dış politikasına etkilerine baktığımız zaman, 2008-2012 döneminde Devlet Başkanlığı görevini yürüten Medvedev döneminde Rus dış politikasında, kendisinden önce iki dönem Devlet Başkanlığı yapan Vladimir Putin döneminde izlenen dış politikadan herhangi bir farklılık yaşanmamaktadır. Putin döneminde ortaya konulan politikalar ve bu politikaları uygulamaya yönelik araçlar da Medvedev döneminde aynen kullanılmaktadır. Bu dönemde Rus dış politikasında Putin-Medvedev tandeminden rahatlıkla söz edilebilir. Medvedev’in 2008’de Başkan seçildikten sonra Putin’in politikalarının takipçisi olacağı yönünde yaptığı açıklama, Medvedev’den farklı bir dış politika izlemesini bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Özellikle enerji fiyatlarındaki yükselmeye bağlı olarak çökmüş durumdaki ekonomisini toparlayan Rusya, kendine olan güvenini tekrardan kazanarak beynelmilel ilişkiler alanındaki önemli konularda güçlü bir pozisyon alan ülke haline dönüşmüştür. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip beş daimi üyesinden birisi olması, Konsey’de bulunan ülkelerin önemli konularla ilgili kararlar alırken Rusya’nın pozisyonu da göz önünde bulundurmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. İran’ın nükleer programı ve şu anda uluslararası ilişkilerin en sıcak konularından birisi olan Suriye gibi konularda kararlar alırken diğer üyeler Rusya’nın da bu kararlara ‘evet’ demesi için birtakım tavizler vermek zorunda kalmaktadırlar.

Rusya, kendi yakın çevresinde ve diğer bölgelerdeki önemli olaylara sessiz kalmama politikasını sürdürmektedir. Enerji nakil hatlarının kontrolü konusunda yakın çevresindeki ülkeleri uzun dönemli sözleşmelerle kendine bağımlı kılmaktadır. Moskova, bu konuda bağımlı olan Avrupa Birliği ülkelerinin enerji şirketleriyle devlet içinde devlet olarak nitelendirilen Gazprom firması kanalıyla ortak projeler geliştirmektedir ve de geliştirmeye devam ederek AB’nin kendisine bu konuda bağımlılığını artırmaya çalışmaktadır. Çin, Hindistan, İran ve Türkiye gibi ülkelerle de her alanda ilişkiler özellikle Putin-Medvedev tandeminin çabalarıyla gün geçtikçe daha da geliştirilmektedir. Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür; Medvedev dönemi Rus dış politikası, bir önceki dönem olan Putin dönemindeki Rus dış politikasıyla paralellik göstermektedir. 4 Aralık 2011’de yapılan Duma seçimleri ve Mart 2012’de yapılacak Başkanlık seçimlerinde yaşanacak olan sadece görev değişikliğidir. 4 Mart 2012 tarihi itibariyle bu değişiklik gerçekleşmiştir. Vladimir Putin’in iki dönem daha Devlet Başkanlığı yapma şansı bulunduğundan ve kendisi de Medvedev ile çalışmaktan son derece memnun olduğuna göre gelecek on-on beş yılda bu paralelliğin artarak devam edebileceğini söylemek mümkündür.

Sina KISACIK



[1] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, s. 208.

[2] Yapıcı, a.g.e, ss. 214-215.

[3] “State Duma: Overview,” U.S.-Russia Business, https://www.usrbc.org/goverment/russian_government/russian_government_state_duma/, Erişim Tarihi: 20 Ekim 2011.

[4] “2003 Duma Election Overview,” U.S.-Russia Business Council, https://www.usrbc.org/goverment/russian_government/duma_elections/article/152, Erişim Tarihi: 21 Ekim 2011.

[5] Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, ss. 247-249.

[6] “Duma Elections 2007”, U.S.–Russia Business Council, https://www.usrbc.org/goverment/russian_government/duma_elections/article/153, Erişim Tarihi: 21 Ekim 2011.

[7] Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, ss. 269-270.

[8] Yapıcı, a.g.e. , s. 270.

[9] Richard Sakwa, “Political Leadership”, içinde Stephen K. Wegren ve Dale R. Herspring, (eds.) After Putin’s Russia: Past Imperfect, Future Uncertain, Maryland: Rowman & Littlefield Publishers, Inc. , 2010, ss. 4-5.

[10] Habibe Özdal, ‘Putin ‘Emanet’ini Geri Alıyor…’, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 30 Eylül 2011, http://www.usak.org.tr/haber.asp?id=1059, Erişim Tarihi: 05 Ekim 2011.

[13] “United Russia could lose super-majority in parliament”, Ria Novosti, 19 Ekim 2011, http://en.rian.ru/russia/20111019/167859633.html, Erişim Tarihi: 22 Ekim 2011.

[14] Habibe Özdal, “Rusya’da Duma Seçimleri: Birleşik Rusya Partisi’nin Pirus Zaferi”, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu,  6 Aralık 2011, http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=2484, Erişim Tarihi: 10 Aralık 2011.

[15] Mesut Hakkı Caşın, “Duma elections: Political landscape from winter 2011 to spring 2012 presidential election”, Valdai Discussion Club, 7 Aralık 2011, http://valdaiclub.com/politics/35780.html, Erişim Tarihi: 12 Aralık 2011.

[16] Siyamend Kaçmaz, “Rusya’da Putin zaferi”, Doğan Haber Ajansı, 05 Mart 2012, http://www.dha.com.tr/rusyada-putin-zaferi_280797.html, Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2012.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.