Türk kültürü vahşi midir değil midir? Hollanda’da Türk düşmanı siyasi partiler Ermeni meselesini, PKK sorununu, Kıbrıs meselesini örnek gösterek Türk kültürünün vahşi olduğunu ve Türk tarihinin aslında şiddetle ve insanlara karşı uygulanan işkencelerle dolu olduğunu iddia ederler. Bunların en başında Hollanda’nın aşırı sağ parti başkanı Vilders var ama ben aslında onun tepkisini anlıyorum. Kendisi Türklerinin Ermenilerden özür dilediğini örnek göstererek, Türklerin artık suçlu olduklarını kabul ettiklerini beyan etti.[1]
Fakat düşünürsek, bu özür dileme kampanyası Türk kültürünün ne kadar insancıl olduğunun en güzel örneği ve ispatıdır. Daha geçen gün benzer bir tartışma yaşadım annemle. Benim ailem Evlad-i Fatihan’dır, yani Balkanlardan zar zor kaçabilen ve bizzat Atatürk tarafından Anadolu’ya yerleştirilen Türklerden. Tıpkı çok sevdiğim ve yazılarını beğeni ile takip ettiğim aydınlardan Bilal Şimşir, Ergün Kırlıkovalı ve birçok Balkan Türkü gibi. Şimdi bizimkiler Diyarbakır, Bismil’e yakın yerleştirilmişler. O bölgenin adı ‘Altıok’ olmuş, anneannemin anlattıklarına göre çoğu insanın ‘Türkleştirme’ diye adlandırdıkları politika uygulanmak istenmemiştir, tam tersi “Diyarbakır’ı geliştiren, oradakileri biraz eğitin, nasıl toprak işlenir, tohumlanır felan filan” diye gönderdilmişler oraya. “Hadi gidin onları Türkleştirin” diye birşey sözkonusu olmamış, ki zaten anneannemin anlattığına göre kendisi henüz on yaşında olduğu için ve sırf Bulgar okullarına gittiği için Bulgarcası Türkçesinden çok daha iyi idi. Oradakilere ancak Bulgarca öğretebilirdi, Türkçesi çok zayıftı.
Fakat ne yazık ki oradaki Kürt aşiretleri topraktan ziyade bu renkli gözlü, sarışın kızlara merak saldılar. Anneannemin 12 yaşındaki kuzenini isteyen Kürt aşiret ağası olmuş, aldığı cevap “Git be, kız daha 12 yaşında ve sen 36 yaşındasın” olunca birkaç gün sonra kızı kaçırıp olaylar başlar. Kız kaçırıldıktan bir kaç gün sonra ölü olarak geri bulunmuş, büyük ihtimal kız çok direndi ve aşiret tarafından tecavüz edilip öldürüldü diye düşünülmeye başlandı. Bir kan davası başlamış fakat 112 muhacır ailesi koskocaman 50.000 kişilik aşiretlere baş kaldıramayınca benim anneannem ve ailesi kaçıp uzun sure Ankara Kalesi’nde kalmışlar. Parasız, evsiz kaldıklarından (Ankara’nın eski halini bilenler hatırlar, kalede evsiz barksız insanlar kalırdı eskiden) bu duruma düşmüşlerdir. Diyarbakır’da daha hala çok büyük arsalar vardır fakat hiç dönüp bakmıyorlar. İşte dünkü yaşadığım tartışma da tam o konu ile ilgiliydi. Diyarbakır’a yerleştirilen muhacır köylüleri sorunca annemden aldığım tepki doğrudan “Neden soruyorsun bunları?”, “Oraya gidip de ne yapacaksın?”, “Boşver şimdi onu bunu, Diyarbakır’la bağımız kalmadı artık.” diyerek kendi aile tarihini silmek istediğini beyan etti. Neden mi? Diyarbakır’da yaşanan olaylardan dolayı, ve bu olaylarda en çok can kaybeden annem ve anneannem oldu. İşte bu olayları unutmak için, bu olaylar çocuklara anlatılmıyor. Ben şahsen daha bir kaç yıl önce duydum, ondan önce hiç bir laf duymadığım gibi Bulgarlar veya Kürtler ile ilgili de bir tane kötü laf duymadım hayatımda. Hatta ondan sonra da hiç duymadım daha, ailemizde Kürt kökenli eniştelerimiz de mevcuttur zaten.
Şimdi bunu Ermeni meselesine ve Vilders’in dediklerine böyle bağlayacağım: Türk kültürü öyle ki, ne kadar çok acı verilse de sana, içinde yine nefret veya intikam duyguları birikmiyor. Yine aklına ilk gelen duygular affetmek, unutmak, baştan başlamak ve hatta mağdur olduğun halde özür dilemektir. Yani ben Vilders beyin “kripto-Ermeni” veya “Türk düşmanı Kürt” olduğunu düşünmüyorum, tam tersi Türk kültürünün hümanist ve insancıl yönlerinden derinden etkilenmiş biri olarak görüyorum. Fakat bu yönler aynı zamanda Türklerinin en büyük zaafıdır. Ermeni İsyanı sırasında öldürülen 523.000 Türk için ne ciddi bir anıt, ne de heykel yapıldı. Neden? Çünkü biz toplum olarak karşı tarafa kin, nefret vesaire intikam gibi duygular beslememek için herşeyi unutmak istiyoruz. Halbuki bazı şeyler affedilir ama unutulamaz. Vilders beyin girişimini anlıyorum fakat ben çoğu Türkün neden yapamadığını da çok iyi anlarım.
Armand SAĞ